Hafızaya haram perdesi

İslam
Zaman gazetesinde yer alan “Günahlar hafızanın üzerine ağ örüyor” başlıklı yazı önemli tespitlerde bulunuyor. İşte yazının ayrıntıları… Bende unutkanlık başladı doktor bey. – N...
EMOJİLE

Zaman gazetesinde yer alan “Günahlar hafızanın üzerine ağ örüyor” başlıklı yazı önemli tespitlerde bulunuyor. İşte yazının ayrıntıları…

Bende unutkanlık başladı doktor bey.

– Ne zamandan beri?

– Ne ne zamandan beri?

Bu diyalog iki balık arasında değil, hasta-doktor arasında cereyan ediyor gözümüzün önünde. Doktor şaşkın, hasta mahcup. Çeşitli tetkiklerden sonra doktor, depresyon dolayısıyla sinir sisteminde işlev bozukluğu olduğunu anlatıyor. Bu da dikkat dağınıklığını ve unutkanlığı beraberinde getiriyor. Stres, üzüntü, yorgunluk, uykusuzluk, heyecan, guatr, şeker hastalığı, epilepsi… Tıbbî açıdan hafızayı zayıflatan onlarca sebep sayılabilir. Gelin görün ki unutkanlık en sağlıklı olanlarımızın bile semtine uğruyor. “İlacımı aldım mı? Çayın altını kapattım mı? Kapıyı kilitledim mi? Bugün günlerden neydi? Rüyamda ne görmüştüm? Banka şifrem neydi?” derken uzayıp gidiyor liste.

Hayatımızı zorlaştıran unutkanlığın maddi sebeplerini bulmak kolay ancak manevi açıdan bir dizi tahlil yapmak bize düşüyor. Harama bakmaktan tutun kerahet vakti uyumaya varıncaya dek birçok manevi sebep hafızayı zayıf düşüren illetler arasında yer alıyor.

Mana büyüklerimiz, günahların hafızayı körelttiğini beyan ediyor. Onlar, şehevî hisleri tetikleyen her adımın fıtratı bozup hafızayı kuruttuğuna dikkat çekiyor. Örneğin, Ebu Ali Rûzbârî (ra) harama bakmanın tabiatı bozacağını, hasta tabiatların hem kişiye hem halka afet getireceğini dile getiriyor. Zünnûn-i Mısrî de benzer bir yaklaşım sergileyip bedenin şehvete esir düşmesi halinde fıtratın bozulacağını ifade ediyor. Bu konuda en çarpıcı beyan Ebu Ali Dakkak’a ait belki de. O, “Harama bakmaktan kaçanın feraseti (zihin uyanıklığı) şaşmaz.” diyor kesin bir dille.

Mana erlerinin beyanları, fıtrat bozulmasını nazara veriyor. Nitekim Fethullah Gülen Hocaefendi de ‘Ölümsüzlük İksiri’ adlı eserinde fıtrata aykırı davranışların hafızayı zayıflattığını söylüyor. “İnsanların zihin selametini görüp gözettikleri ve fıtrata uygun yaşadıkları dönemlerde pek çok hafıza dahisi yetişmiştir.” diyen Hocaefendi, Allah Rasulü’nün emriyle on beş günde İbranice öğrenen Zeyd İbn Sabit’i, duyduğu bir cümleyi bir daha asla unutmayan Ebu Hureyre’yi, hafızasında bir milyon hadis bulunan Ahmed İbn Hanbel’i örnek veriyor. Bulanık zihinler, dağınık fikirler ve kirli kalpler sebebiyle hafızaların dumura uğradığını aktaran Hocaefendi, zihin selameti için fıtrata uygun yaşamanın önemini vurguluyor.

Harama bakmak hafızayı kurutur

Haram bakış, sadece kalbi karartmakla kalmıyor, hafızayı da kurutuyor. Bir kara delik gibi zihinde yer alan tüm bilgileri karanlığa çekiyor, çekemediklerini de gölgeliyor. ‘Gözümü Haramdan Nasıl Korurum?’ kitabının yazarı Yusuf Güven’e göre harama bakmak bir bağımlılık; tıpkı sigara, alkol, kumar bağımlılığı gibi… “Bunların harama bakmakla ne alakası var?” diye düşünebilirsiniz. Ancak tüm haramlar benzer özellikler taşıyor. Alkolü görünce onu içmekten kendini alamayanları düşünelim. At yarışlarına düşkün olanlar da her fırsatta kendini ganyan bayilerinde bulur mesela. “Çevremde böylesi yok.” diyorsanız uzağa gitmeye gerek yok. ‘Kardeşinin ölü etini yemek’ ile eş değer olan gıybet, yakamızda! Gıybetle hemdem olan biri, farkında olmadan bir süre başkaları hakkında konuşmazsa çatlayacak hale gelmez mi? Bunların toplamına baktığımızda harama nazarın tiryakilik oluşturduğu aşikâr. Güven, “Alışan gözü alıkoymak çok zor. Bakan kişi farkında bile olmadan bağımlı hale gelir. Kalp gözü kör olmasa da çoktan şaşı olmuştur.” diyor. Kaldı ki Efendiler Efendisi (sas), “Erkeğin kadına, kadının da erkeğe (şehvetle) bakması haramdır.” buyuruyor. Bize de harama meylettiğimiz anda Mümin Sûresi 31. ayetini hatırlamak düşüyor: “Gözlerini haramdan sakınsınlar…”

Meselenin hafızayı kurutan yönünü merak ediyoruz. Yazar Güven, birçok Allah dostunun, “Harama nazar, nisyan (unutkanlık) sebebidir.” görüşünde birleştiğini ifade ediyor. Bediüzzaman’ın bir delikanlıyla yaşadığı hadise, konuya örnek teşkil ediyor: Genç bir hafız Üstad’a gelip unutkanlaştığını anlatıyor. Üstad, “Mümkün olduğunca harama nazar etme. Çünkü rivayet var; İmam-ı Şafii’nin dediği gibi haram-ı nazar, nisyan (unutkanlık) verir.” diyor.

İki yıl önce Hollanda Radboud Üniversitesi’nde yapılan araştırma da meseleye bilimsel açıdan ışık tutuyor. Psikiyatristlerin yürüttüğü araştırmaya göre, erkeğin beyni güzel kadın karşısında kısa devre yapıyor. Erkek, güzel kadınla ders çalışırken dikkatini toplamakta zorlanıyor, işyerindeki birkaç dakikalık konuşmadan sonra erkeğin beyin fonksiyonlarındaki verimlilik azalıyor. Görüldüğü üzere, haram görüntülerin harekete geçirdiği mekanizma dolayısıyla, vücuttaki enerji boşa harcanıyor, algılamada ve yoğunlaşmada sorunlar yaşanıyor.

Burada kontrolsüz hayal kurma kavramı devreye giriyor ki Üstad bunu vücut israfı olarak değerlendiriyor: “Harama nazar arttıkça nefsanî hisler heyecana gelir. Vücudu suistimal eder ve israfa girer. Kişi, haftada birkaç defa gusle mecbur olur. Bu da onun hafızasının kuvvetine zafiyet getirir.”

Kerahet vakti uyumak beyni hantallaştırıyor

Uyku; yeme-içme, nefes alıp verme gibi temel bir ihtiyaç. Öyle ki Furkan Sûresi 47. ayette, “Sizin için geceyi bir örtü, uykuyu istirahat, gündüzü de dağılıp çalışma zamanı olarak yaratan O’dur.” buyrularak uykunun bir istirahat olduğuna dikkat çekiliyor. Allah Resulü de bu istirahat vakitlerinin hususiyetlerine değinip kerahet vaktinde uyumanın mekruh olduğunu beyan ediyor. Sabah namazından sonra uyuyan kızı Hz. Fatıma’yı, “Kızım, uyan bu saatte uyuyarak gafillere benzeme.” diyerek uyarıyor. “Sabah uykusu, tembellik ve unutkanlığa sebep olur.” ifadesiyle de bu vakitte uyumanın hafızayı zayıflattığına dikkat çekiyor.

Mezar taşı okumamak mı!

Mana erleri zihin kirliliğinin hafızayı zayıflattığına inanır, faydasız işlerden, çer-çöp bilgilerden kaçınırdı. Hatta zihni boşuna meşgul ettiği için mezar taşlarını okumayı bile mahzurlu görürdü. Şüphesiz onlar, meseleyi kendi nezih atmosferinde değerlendiriyordu. Bugün ise bırakın mezar taşı okumayı, sokağa çıktığımız anda gereksiz bilgi yığınları saldırmaya başlıyor biz istemesek de. Gördüğümüz reklam panoları bile başlı başına hafıza işgal kuvvetleri! Araba plakaları, magazin haberleri, haber sitesine girdiğimiz anda sağda solda yanıp sönen müstehcen görüntüler… Zaman Gazetesi yazarı Kerim Balcı bilmediği bir web sitesini açarken, tuvalete girerken okunan ‘Allahümme innî eûzü bike mine’l-hubsi ve’l-habâis’ (Allah’ım, hususi ve umumi bütün kötülükleri bünyesinde toplayan habislerden sana sığınırım.) duasını okuyor mesela. O, bu duayla kendisine bir kalkan oluşturuyor ve hafızasına ilişecek çer-çöp bilgiden, kötü görüntüden Allah’a sığınıyor.

Beynimizin 2 buçuk milyon GB hafızası bulunuyor. Bu da 300 yıl süren HD filmin kaydedilebileceği anlamına geliyor. Hocaefendi’nin ifadesiyle, muhteşem bir kapasiteyle yaratılan hafızamız, Allah’ın bahşettiği bir lütuf ve doğru kullanıldığı takdirde dünyalar dolusu bilgiyi ihtiva edecek kadar büyük bir kapasiteye sahip. Hâfıza nimetinin şükrünü eda edebilmek ve onu yaratılışına uygun olarak en güzel şekilde kullanabilmek için de zihinleri silkelemek, gözleri harama kapamak, malayaniyatı terk etmek, tefekkürle zihni geliştirmek, istiğfar ve zikirle dağarcıktaki tıkanıklıkları açmak, ihtiyaç miktarınca yemek içmek, yetecek kadar uyumak ve seher vakitlerinde Hafîz-i Zülcelâl’e sığınmak gerekiyor.

Peygamberimiz’den bir tavsiye

Bir gün Hazreti Ali, Allah Rasûlü’ne gelir ve Kur’an’ı hafızasında tutamamaktan yakınır, “Bu Kur’an göğsümden uçup gidiyor. Onu ezberimde tutamıyorum.” der. Efendimiz (sas) ona, “Cuma gecesinin son üçte birinde kalk; o, meleklerin şahit olduğu zamandır, onda yapılan dualar kabul edilir. Şayet o saatte kalkamazsan, gecenin evvelinde veya ortasında kalk ve dört rek’at namaz kıl. Birinci rek’atında Fatiha ile Yasin’i, ikinci rek’atında Fatiha ile Duhan’ı, üçüncü rek’atında Fatiha ile Secde Suresi’ni, dördüncü rek’atında ise Fatiha ile Mülk Suresi’ni oku. Tahiyyâtı bitirdiğin zaman Cenâb-ı Hakk’a güzelce hamd-ü senâda bulun. Bana ve diğer peygamberlere de salavât getir. Erkek-kadın bütün mü’minler için Allah’tan mağfiret dile. Bu okuduklarının akabinde de şu duayı söyle!” buyurur. Kitaplarda ‘Hıfz duası’ adıyla yer alan duayı tekrar etmesini ister. Hazreti Ali tarif edildiği üzere bunu beş veya yedi gece yapar. Sonrasında Allah Rasûlü’ne gelip şöyle der: “Ya Rasûlallah! Ben daha önceleri dört-beş ayeti bile ezberleyemiyordum. Fakat şimdi kırk ayet kadar ezberleyebiliyorum. Onu okuduğumda da sanki Allah’ın kitabı gözümün önündeymiş gibi oluyor. Yine önceleri bir hadisi duyup tekrar ettiğimde tam ezberleyemezdim. Fakat, şimdi hadisleri işitip onları rivayet ettiğimde bir harf bile kaçırmıyorum.” (Kur’an’ı hıfz etme namazı ve duası, Mealli Dua Mecmuası’nın 87. sayfasında mevcut.)