Gönül Mukabelesi

İslam
Feyza Bayındır’ın Yenişafak gazetesindeki yazısı… Şayet tahammülsüzlüğün bir lisanı olsaydı, alfabesi hiç şüphesiz sabırsızlık ve önyargı ile şekillenirdi. Dilinden dökülenler ise gürültü patırtıdan f...
EMOJİLE

Feyza Bayındır’ın Yenişafak gazetesindeki yazısı…

Şayet tahammülsüzlüğün bir lisanı olsaydı, alfabesi hiç şüphesiz sabırsızlık ve önyargı ile şekillenirdi. Dilinden dökülenler ise gürültü patırtıdan fazlası olmazdı, olamazdı elbette.

Bugünlerde ayrıştırılma unsuru olarak kullanılan ideolojik ve inanış başkalıkları, siyasi görüş ayrılıklarının kavga sebebi olarak sürekli vitrinde tutuluyor. Hoşgörüye sağır kişilerce toplumun farklılık damarlarını kangren etme güdüsü yatıyor bunun temelinde. Sosyologlar bu durumu ‘kutuplaşma’ olarak izah etse de, keskin bir çizgiyle ayırdetmeden sadece ‘tahammülsüzlük’ olarak meal etmek mümkün.

Fakat tahammülsüzlüklerimize rağmen bizi bütünleştiren ve birliktelik hissini yaşatan pek çok unsur hala taptaze. Belki de burda önemli olan, toplumsal olarak önümüze konulan ‘Kümeleşme Hastalığı’na yenilmeyip, eskiden olduğu gibi sevip kabullenmeyi, yermeye ve ötelemeye tercih etmek de.

Muhabbetin samimiyetle hayat bulduğu Aziz Ramazan günleri, tam da içindeyken bunları yeniden hatırlamak için eşi bulunmaz bir nimet.

Geçtiğimiz hafta internet siteleri, empati yeteneğini kullanmayı unutmuş insanlık için İngiltere’de ‘insan kütüphanesi’ kurulduğu haberini geçiyordu. Empati yeteneğine yüzde doksansekiz oranla sahip insanoğlunun, bu duyguyu kullanabilme becerisini geliştirmek için bilim adamlarınca hazırlanan bu kütüphanede, kitaplıktan kitap alıp okumak yerine, bir insan seçip konuşma imkânı sunuluyor. Amaç, sohbet olanağı sağlanarak, empati yeteneğini geliştirmek!

İlk okunuşta herkesin içinde ‘Subhanallah’ nidasına vesile olsa da, şöyle bir bakınca, koşar adım level atladığımız tahammülsüzlük ortamında, gelecek günlerde bizler içinde böyle birşey çok uzak değil.

Batının bireyin başarısını öne çıkarmak üzerine pazarladığı hayat tarzının vardığı durak ‘yalnızlaşma’. Geldiği noktada iddiasında başarılı olsa bile, parayla ya da sosyal statü ile sahip olamayacağı ‘iç huzuru’nu arıyor insan. Bugün fıtratının muhtaç olduğu muhabbeti, saygıyı, sevgiyi ve dostluğu, müzelerde aramaya mahkûm edilen insan, bireyselliğinin acziyetiyle yüzleşmiş oluyor.

İslami hayat çerçevesinde Allah’ın üzerimize farz kıldığı akraba, komşu hakkı; ve hatta tanımıyor olsak dahi din kardeşlerimizi koruyup kollama zorunluluğu, ister istemez sosyal dinamiklere riayeti şart hâle getiriyor. Yüce yaratıcı her hücresine vakıf olduğu kulunun sosyal dinamiğini canlı tutmak için, bir bakıma yalnızlıktan men ediyor. Allah bireyi tekilleşmekten uzaklaştırarak toplumu öne çıkarıyor.

Ancak hayırların sms’le yapıldığı, sosyal ilişkilerin önemli kısmının sosyal medya üzerinden yürütüldüğü, yakın akrabaların bile birbirini tanımadan çocukların büyütüldüğü, bayramların ailelerden uzak tatillerde geçirildiği günümüz Müslümanlığı da, adım adım yalnızlaşmaya doğru yol almakta. Batıdan nakletmekte (iyi ki) en ağırdan aldığımız bireyselleşme hastalığı, hızla toplumumuza nüfuz etmekte.

Ramazan belki sosyal birlikteliği teşvik etmesi yönüyle, sosyal açlığımızın da farkına varmamıza olanak sağlıyor. İftalarda sahurlarda biraraya gelmeler, mukabele camii gezmeleri gibi ritüeller, insansız ve muhabbetsiz bir sosyalliğin mümkün olamayacağını her gelişinde önümüze koyuyor. Bugün ortadan Ramazan’ı çıkarttığımızda, bayramı çıkarttığımızda, sadece eski mahalleler ve köylerde kalan aile ve toplum ilişkilerini bir kaç on yıl sonra kaybedebiliriz. Bu konuda aslında tek başına Batı’yı suçlamak yerine, yaşadığımız toplumdaki ilişki çatlaklarını onarma fırsatını her yıl yeniden hatırlatan Ramazan’a kulak kesilmeliyiz.

 Ramazan belki sosyal birlikteliği teşvik etmesi yönüyle, sosyal açlığımızın da farkına varmamıza olanak sağlıyor.

Ramazanın ilk günlerinde mahalle camisinin kapı üstüne asılan kağıtta mukabele okunan evlerin adres listesinin yazdığını gördüm. İnsanların komşu günlerini bile kafeteryada yapmaya, bi kahvelik buluşmaların bile kapı dışına taşınmaya başladığı, evlerimizden ve birbirimizden hızla uzaklaştığımız şu günlerde bunu görmek büyük bir heyecan vesilesi oldu benim için. Çocukluğumda her ramazan evini insanlara açıp hayır dualarını alan komşumuzun adresi de yine orada hazır duruyordu.

Yazının devamını okumak için…