Gönül ibrenizi Ramazan’a ayarladınız mı?

İslam
Ahmet Bulut’un yazısı Ramazan ayı, on bir ayın sultanı. On bir aydan üstün kılınmış. Onların imrendiği, gıpta ettiği bir ay. Onu diğerlerinden üstün kılan nedir? Onu diğerlerinden üstün kılan, i...
EMOJİLE

Ahmet Bulut’un yazısı

Ramazan ayı, on bir ayın sultanı.
On bir aydan üstün kılınmış. Onların imrendiği, gıpta ettiği bir ay.
Onu diğerlerinden üstün kılan nedir?
Onu diğerlerinden üstün kılan, içinde bin aydan hayırlı olan, "Kadir Gecesi"nin bulunmasıdır.
Kadir Gecesi’nin tartışılmaz bu değeri nereden geliyor?
Kadir Gecesi’nin şerefi, o gecede inmeye başlayan, insanlığı karanlıktan aydınlığa çıkaran "Kur’an-ı Kerim"in inmeye başlamasındandır. İndiği geceyi bin aydan hayırlı yapan Kur’an bizim hayatımızın neresinde? O Kur’an bizim hayatımıza inerse bizim değerimiz ne olur, hiç düşündük mü? Kur’an’dan ve onu gönderen Rabbimizden özür dileyerek, onu hayatımızın merkezine almaya ne dersiniz?
Şimdi Ramazan ayı geldiğinde kendimize dönüp bir bakalım. On bir ayın sultanını karşılamaya hazır mıyız? Onu misafir edebilecek miyiz? O bizden, biz ondan memnun kalacak mıyız? Ayrılırken içimizde pişmanlık çığlıkları mı kopacak, yoksa ayrılık ateşinden, ateşin şiddetinden tatlı bir hüzün mü kalacak?
Önce Ramazan ayının ne olup, ne olmadığını anlamaya çalışalım:
Ramazan ayı;
Kur’an ayıdır.
Oruç ayıdır.
İbadet ayıdır.
Kendine gelme ayıdır.
Nefis terbiyesi ayıdır.
Şeytanla mücadele ayıdır.
Tövbe ayıdır.
Sadaka ayıdır.
Güzel ahlak ayıdır.
Sabır ayıdır.
İtikaf ayıdır.
Cenneti kazanma ayıdır.
Cehennemden kurtulma ayıdır.
Müslümanların kardeşliğinin pekiştiği aydır.
Kısaca, Allah’ın ve Resulü’nün razı olacağı şekilde Müslümanca yaşamayı öğrenme ve bundan sonra da devam ettirme ayıdır.
Ramazan ayı;
Eğlence ayı değildir.
Yemek için uğraş ayı değildir.
Kilo almak ve vermek ayı değildir.
İsraf ayı değildir.
Zamanı uyku ile geçirme ayı değildir.
Tembellik ve gaflet ayı değildir.
Şeytanın fısıltılarına kulak verme ayı değildir.
Allah’ın yasakladığı kötü huyları işleme ayı değildir.
Nefsin arzularına uyma ayı değildir.
Kısaca, Allah ve Rasülü’nün yasaklarını hayatımızda devam ettirme ayı değildir.

Namazı çoğaltın

Sevgili Peygamberimiz (a.s.m) Ramazan ayı girdiğinde rengi değişir, namazı çoğaltır ve tamamıyla duaya koyulur, rengi şafak gibi olurdu. (Râmuzü’l-Ehadis, 533, 1) Ramazan ayı girdiğinde elini eteğini toplar, sonra da Ramazan ayı çıkıncaya kadar yatağına girmezlerdi. (Râmuzü’l-Ehadis, 532, 12) Ramazan’ın son on günü ve gecesinde her za¬mandan fazla ibadete gayret ederlerdi. (Râmuzü’l-Ehadis, 551,13)

Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.) bu ay gelmeden önce hazırlıklarını yapardı. Dostlarını unutmaz, onları da gelen bu hayır yarışına hazırlardı. Günler öncesinden dualarıyla, sohbetleriyle sevdiklerini en güzel şekilde on bir ayın sultanına zinde bir şekilde girmelerini sağlardı.

O’nun izinden yürümek, O’nun aradığını aramak, O’nun kavuştuğuna kavuşmak için bizim de özel çalışmalar yapmamız gerekiyor. Okuduğumuzda hücrelerimize kadar irkildiğimiz, O’nun bize haber verdiği, şu üç konuda çok dikkatli olmamız grekiyor: “Şu adamın burnu yere sürtsün ki, yanında ben anılayım da bana salavat okumasın. Şu adamın burnu yere sürtsün ki, Ramazan ayına kavuşsun sonra bağışlanmadan çıksın. Şu adamın burnu yere sürtsün ki, annesi babası yanında ihtiyarlasın da cenneti kazanamasın. (Râmuzü’l-Ehadis, 291, 5)

Ramazan ayı, mağfiret ayı, bağışlanma ayıdır. Bu fırsat ele geçer de bağışlanamazsa bir insan ne yazık ona. Allah’ın sunduğu en güzel fırsatı kaçırmıştır. Tam cenneti kazanacak, ce-hennemden kurtulacakken fırsatı kaçırmış olmak ne kötü bir durumdur. Allah (c.c.) yardımcımız olsun da bu yıl bu fırsatı değerlendirelim. Kendimizi affettirebilmek için Efendimizin (a.s.m.) yaşayışını örnek alalım. Sözlerine kulak verelim. Selametle cennete girenlerden olalım inşaallah. O’na uyan, Allah’ın rızasını kazanır. Allah o kulunu sever. Sevdiği kulunun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı olur. Şöyle de diyebiliriz: Allah’ın boya¬sıyla boyanmış olur. Ne mutlu Allah’ın boyasıyla boyananlara.

Nefse muhalefet

Bu mübarek ayda nefsine muhalefet edip ahlakını güzelleştirenler, Kur’an’ı okuyup onunla amel edenler, melekler gibi olurlar. Hatta onlardan bile daha sevimli olurlar. Nefsinin isteklerine uymayıp imtihanı geçtikleri için. Melekler, emredildikleri gibi yaşarlar. Onun dışına çıkma imkânları yoktur. İnsan ise iki tercih arasındadır. Ya nefsine uyacak ya da Rabb’inin emrine. Bu da ciddi bir gayret ister. Nefsine muhalefet etmesi gerekir. Nefis ise insanın hem bineği hem de en büyük düşmanıdır. Bunu düşman olmaktan çıkarıp binek olarak kullanmanın yolu Efendimizin (a.s.m.) tuttuğu gibi oruç tutmaktan geçer. Bunun sonunda ise şeytana kulak veren nefsi terbiye etmiş, Rabb’inin emirlerine uyan, meleklerin bile gıpta ettiği güzel bir kul olur insan. Rabb’imiz bizleri ve bütün sevdiklerimizi nefsini terbiye eden o güzel mü’minlerden eylesin!

Yukarıda geçen hadis-i şeriflerde anlatıldığı gibi Ramazan-ı Şerif bizlere sunulan çok mübarek, feyizli, bağışlanmamıza vesile olacak bir ay. Bu aydan ancak hazırlığı olanlar, uyanık olanlar faydalanabilir. Bu fırsat bütün müminlere sunuluyor. Kazananlar farkında olanlar oluyor. Bize düşen görev ömrümüz boyunca her sene gelen bu fırsatı iyi değerlendirmek. Bu son Ramazan’ımız gibi düşünerek bütün gayretimizle çalışmak. Hepimiz biliyoruz ki geçen sene Ramazan ayında birlikte iftar ettiğimiz, namaz kıldığımız nice sevdiklerimiz bu yıl aramızda değiller. Kim bilir belki gelecek sene de biz olmayabiliriz, öyleyse hemen hazırlıklarımızı yapalım.

Bakara Suresi’nin 183. ayetinde, “Ey iman edenler! Sizden önceki (ümmet)lere yazıldığı gibi, sizin üzerinize de oruç tutmak yazıldı (farz kılındı). Olur ki bu sayede takvaya erersiniz” buyurulmaktadır.
Bu ayet-i kerimede Allah (c.c.) bizlere orucun farz kılınmasındaki hikmeti açıklıyor ve hedefimizi de bildiriyor. Müslüman bu ayda, Allah’ın emrine uygun yaşamayı, yasaklarından sakınmayı nefsine öğretecek. Bu yaşamı daha sonraki günlerinde de devam ettirecek.

Hedef; muttaki bir kul olmak.
Yani Allah’ın Kur’an’da tarif ettiği, Peygamber Efendimizin (a.s.m.) yaşayarak örnek olduğu gibi bir Müslüman.
İşte oruç bize bunun için farz kılındı…

Efendimizin dilinden Ramazan

Ramazan’ın değerini ve kıymetini tam olarak idrak edebilmek için O’nun (a.s.m.) mübarek sözlerine kulak verelim:
“Size Ramazan ayı geldi. O bereket ayıdır. O ayda hayırlar vardır. Allah size ihsan eder. Rahmetiyle muamele eder, hatala¬rınızı siler. Dualarınızı kabul eder. Sizin bu aydaki gayretinize bakar ve sizinle meleklerine iftihar eder. Onun için Allah’a karşı vazifelerinizi çok iyi yaparak, çok hayır yaparak bu ayın hakkını verin. Yarın pişman olacak olan, bu ayda Allah’ın rahmetinden mahrum kalan kimsedir.” (Râmuzü’l-Ehadis, 9, 10)
“Allah (c.c.) Ramazan’ın her gecesi iftar zamanında bir milyon kişiyi cehennemden azad eder. Cumanın her saatinde de, hepsi cehennemlik olan yine bir milyon kişiyi cehennemden azad eder.” (Râmuzü’l-Ehadis, 344, 9)
“Bir kimse hac ve umre etse de aynı sene içinde ölse, cennete girer. Kim Ramazan orucunu tutsa sonra o sene içinde ölse cennete girer.” (Râmuzü’l-Ehadis, 417, 1)
“Oruç tutanın sükûtu teşbih, uykusu ibadet, duası müstecab, amelinin ecri de kat kattır.” (Râmuzü’l-Ehadis, 308, 14)
“Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allahu Teâlâ, size Ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki, bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin (Kadir Gecesi’nin) hayrından mahrum kalan, her hayırdan mahrum kalmış sayılır. (Nesaî)
“Ramazan ayı gelince, ‘Hayır ehli, hayra koş; şer ehli, kötülüklerden el çek’ denir.” (Nesaî)
“Ramazan bereket ayıdır. Allah bu ayda, günahları bağışlar, duaları kabul eder.” (Taberanî)
“Ramazan gelince, Allahu Teâlâ meleklere, müminlere istiğfar etmelerini emreder.” (Deylemî)
“Farz namaz, sonraki namaza kadar; cuma, sonraki cumaya kadar; Ramazan ayı, sonraki Ramazan’a kadar olan günah¬lara kefaret olur.” (Taberanî)
“Bu aya Ramazan denmesinin sebebi, günahları yakıp erittiği içindir." (İ. Mansur)
“Ramazan’ın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennemden kurtuluştur.” (İbni Ebiddünya)
“İslam, kelime-i şahadet getirmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak ve haccetmektir." (Müslim)
“Allahu Teâlâ’nın, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin hayaline bile gelmeyen nimet dolu sofrası, ancak oruçlular içindir.” (Taberanî)
“Ramazan bereket ayıdır. Allah bu ayda, günahları bağışlar, duaları kabul eder. Bu ayın hakkını gözetin! Ancak cehenne¬me gidecek olan, bu ayda rahmetten mahrum kalır.” (Taberanî)
“Ramazan ayında ailenizin nafakasını geniş tutun! Bu ayda yapılan harcama, Allah yolunda yapılan harcama gibi se¬vaptır.” (İbni Ebiddünya)

Orucun sırları

Oruç, nefsi yemekten, içmekten ve şehvetten alıkoymak ve bunları terk etmekten ibarettir. Bu ise aslında gizli bir şeydir. Başkasına görünecek bir durumda değildir. Hâlbuki diğer ibadetlerin yapılışı halk tarafından görünmektedir. Oruç ise, ancak Allah tarafından bilinir. Oruç sabırla yapılan batınî bir ameldir.

Oruç Allah düşmanını kahretmek için bir vesiledir. Çünkü şeytanın saptırma vesilesi şehvetlerdir. Şehvetler ise ancak yemek ve içmekle gelişir. Bunun için Allah Resulü (a.s.m.) buyurdu ki: “Gerçekten şeytan insanoğlunda kanın deveran ettiği yerde, deveran etmektedir. Açlık ile şeytanın deveran ettiği yolları daraltınız.”

Hem yine bu sırra binaen Allah Resulü (a.s.m.) Aişe (r.anha) validemize,
“Cennet kapısını açmaya çalış” deyince Aişe validemiz “Ne ile?” diye sorar. Efendimiz (a.s.m.) bu soruya, “Açlıkla” diye cevap verir.

Demek ki oruç şeytanın hilesini mahvetmek ve yollarını kapatmak ve akış istikametini daraltmak için en güzel bir vesiledir. Allah düşmanının helak edilmesinde, Allah’ın dinine yardım vardır. Allah’ın dinine yardım edene de Allah yardım eder. Rabb’imiz şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a (O’nun dininin yayılmasına ve hayata geçmesine) yardım ederseniz, (O da) size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam tutar (güç ve sebat verir).” (Muhammed, 7)

Kula düşen gücü nispetinde çalışmak ve gayret etmektir. Akabinde hidayetle onu mükâfatlandıracak olan Allah’tır (c.c.). Şeytan bizim apaçık bir düşmanımızdır. Ona karşı başarılı olabilmemiz için Allah’ın yardımına ihtiyacımız var. Allah’ın yardımı ise O’nun dinine yardım etmemizle mümkün. Biz gayret edelim başaracağız. Çünkü Rabb’imiz, “Bizim uğrumuzda cihat eden (ve çaba gösteren)lere ge¬lince; biz onları elbette yollarımıza eriştiririz. Şüphesiz ki Allah iyilik (ve iyi iş) yapanlarla beraberdir” (Ankebut, 69) buyurmaktadır.

Başka bir ayet-i kerimede ise “Muhakkak ki bir toplum özlerini iç dünyalarını değiştirip bozmadıkça, Allah da onların durumunu değiştirip bozmaz” (Ra’d, 11) buyrulmaktadır.
 

Şehvetler, şeytanların otladığı meralardır. Otlak verimli olduğu sürece, oradan şeytanlar eksilmez. Şeytanlar gelip oraya devam edince, kul için, Allah’ın celali belirmez. Ve kul daima Allah’ın rahmetinden uzak olur. Bakınız Allah Rasulü (a.s.m.) ne buyuruyor: “Eğer şeytanlar Ademoğullarının kalplerinde dolaşıp durmasaydılar, muhakkak Ademoğulları göklerin âlemini seyredip gayba muttali olacaklardı.”

Oruç tutan, şeytanla savaşında başarılı olur. Yeter ki oruç tutarken yine şeytanın tuzağına düşerek, orucuna zarar verecek amelleri işlemesin. Sevgili Peygamberimizin uyarılarını unutmasın: “Haram bakış şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Kim ki Allah’tan korkarak onu terk ederse, Allah (c.c.) o kuluna kalbinde tatlılığı beliren bir iman ihsan eder.”

Başka bir hadis-i şeriflerinde ise şöyle buyurmaktadır: “Beş şey vardır ki, oruçlunun orucunu bozar: Yalan, gıybet, nemime (koğuculuk), yalan yere yemin, şehvet ile harama bakmak”
(İmam-ı Gazali, İhyâ-u Ulûmiddin, Tuğra Neşriyat)

Moral Dünyası dergisine göz atmak için tıklayınız!