Gönlün ikramlandığı sofra

İslam
Feyza Bayındır’ın Yeni Şafak gazetesindeki yazısı… Ne kadar kendimizi bu dinletiye kaptırabiliyorsak ve ne kadar içtenlikle buyur edebiyorsak Ramazan’ı, göklerden kalplerimize tecellisi de...
EMOJİLE

Feyza Bayındır’ın Yeni Şafak gazetesindeki yazısı…

Ne kadar kendimizi bu dinletiye kaptırabiliyorsak ve ne kadar içtenlikle buyur edebiyorsak Ramazan’ı, göklerden kalplerimize tecellisi de o kadar büyük oluyor..

Fakat tutulan oruç halimizde bir iyileşmeye vesile olmuyorsa, sahur ile iftar arasındaki sürede açlıktan gayrı bir farkındalık oluşturmuyorsa, orucun muhabbet makamından çalan mûsikisinden mahrum kalmışız demektir…

Bir başka deyişle, oruç vaktimizi tutmuş, ancak biz onun ellerini tutamamışız demektir.

Oruç ve Ramazan’ın, akışında kafiyelenen estetik yüklü duruşu kendi içimizden duymanın hazzı eşsiz olsa da; tasvirini bir kelâm ustasından, bir şairden dinlemek elbette bambaşka..

Oruç kendi başına bir şiir hâli.

Bu nedenle televizyonların, gazetelerin, Ramazan’ın birinci gününden başlayıp sonuna dek sürdürdükleri yemek tarifleriyle dolu beslenme çağrısına bir ara vermeliyiz. Daha doğrusu orucun kendinden gayrı her angaryasını zaruretmişcesine bize pazarlayan tüm gereksiz detaylara hepimiz bir kitaplığına mola vermeliyiz. Zira Üstad Sezai Karakoç’un yüreğiyle işleyerek kurduğu bir sofraya, ‘Samanyolunda Ziyafet’e davetliyiz..

***

Samanyolunda Ziyafet, Sezai Karakoç’un 1962’den itibaren oruca dair yazdığı makalelerinden derlediği eseri. Orucun hakiki manasıyla ve cismiyle yüzleşmemizde bir klavuz bir yol gösterici. İsmail Kılıçarslan’ın da dediği gibi, bir kereliğine değil, her Ramazan evire çevire okunulması gereken bir kitap.

‘Oruç geldi, ondan bize ölümsüz birşeyler katılacak demektir. Giderken, bizden de ona ölümsüzleşecek bir kaç şey katılmalı.’ sözleriyle, oruçla birlikte ruhun ve nefsin kirlerini tasfiye etme gerekliliğine işaret eder kitabında. Ve yine ‘Siz sanmayın ki, oruçta yalnız siz susar ve acıkırsınız. Oruç da susar, oruç da acıkır. Çünkü: Oruç da canlıdır. ‘ diyerek açlığımız ve susluğumuzun karşılığında yapacağımız takasla, muhteviyatındaki mananın ancak değer verdiğimiz nisbette şekilleneceğini anlatır.

Oruç geldi, ondan bize ölümsüz birşeyler katılacak demektir.

‘Oruç ve Diriliş’ başlıklı makalesinde, orucun idrak ve inanç çatlaklarındaki hasarları onarmasındaki rolünü yazarken, ‘Ruhun Silahları’nda ibadetin kuşatıcılığından söz eder. ‘Yankı’da Kur’an-ı Kerim’in indirilişinin Ramazan’a isabet eden çağrısını, ‘Orucun Ömründe’ ise çocukluğun oruçla bütünlük sağlamadaki aşamalarını anlatmaktadır..

‘Hicretten Miraca’da Ramazan’ın bereketini şöyle tanımlar;

“Oruç ayı, aylar içinde diriliş ayıdır. Geceyle gündüze, birbirlerine geçme, yol açma ve yol verme, yaklaşma ve kaynaşma güvenini bağışlayan kutlu zaman parçası. Namazın başka biçime girişi, haccın başka türlüsü, kelime-i şehadetin nimetlere rahmani zincir vuranı. İnsanı sakil dünya zincirlerinden kurtarıp özgür kılan ulvi ağ.”

Her bölümünde Oruca ait, Ramazan’a ait, Bayram’a ve Kadir gecesine ait yeni yeni düşüncelerini paylaşıyor Üstad. Bütün içtenliğiyle vaktimize eşlik eden bu kutlu arkadaşın zarif portresini çiziyor bizlere. Şöyle diyor kitabında yer alan ‘Oruç ve İnsan’ şiirinde:

“Ey oruç,diriltici rüzgar, islam baharı

Es insan ruhuna inip yüce ilham dağından

Kevser içirmeye, âb-ı hayat boşalt kristal bardağından

Susamış ufuklara insan kalbinin ufuklarına”

Her satırında kendinize dair seslenişler duyacağınız bu kitap, daha evvel okuduysanız da, bırakın yeniden yol arkadaşınız olsun. Henüz okumadıysanız, müsaade edin artık zihninizin her Ramazan baş köşe misafiri olsun. İkramlarıyla kalbinizi, ruhunuzu doyursun..