Faiz ayetleri bize ne anlatıyor?

İslam
Faruk Beşer’in Yenişafak gazetesindeki yazısı…. “Müşrikler alışveriş de faiz gibidir dediler. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır” (Bakara/275). Demek ki, bir mü...
EMOJİLE

Faruk Beşer’in Yenişafak gazetesindeki yazısı….

“Müşrikler alışveriş de faiz gibidir dediler. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır” (Bakara/275).

Demek ki, bir mübadelenin faiz olmaması, onun bir alışverişi gerçekleştirmesiyle anlaşılır. Helal olan ve olmayan almayı ve vermeyi Allah çok kısa ve öz olarak anlatmıştır: “Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır“. Mesele bundan ibarettir. Katılım bankalarını faizli bankalara benzetenler için de verilecek cevap budur.
“Allah faizi adım adım bitirir, sadakaları ise büyütür. Allah günaha batmış hiçbir katmerli inkârcıyı sevmez” (Bakara/276).

Ayette sadaka ile kastedilen şey zekâttır. Kişinin imanındaki sadakatin göstergesi olduğu için Kur’an-ı Kerim’de zekâta da sadaka denir. Bu durumda faizin bir alternatifi alışveriş ise, diğerinin de zekât olduğu anlaşılır.

Faizin bitirilmesinde ya da mahvedilmesinde ilk akla gelen şey faizin manevi bereketinin kalmamasıdır, ancak ekonomistler faizin ekonomiye toplamda bir katkı sağlamadığını, hatta zarar verdiğini söylerler. Zekât ise servet dağılımı oluşturması sebebiyle ekonomiye canlılık ve artış getirir, refah düzeyini artırır.

Ayetin son cümlesi faizin inkârdan ve günahta derinleşmekten, kısaca dünyalık için gözü dönmüşlükten, ihtirastan kaynaklandığına da işaret eder.

“İman edip salih amelleri yapanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve zekâtı verenlere gelince, onların ücretleri Rableri katındadır, ne bir korku vardır onlar için, ne de üzüleceklerdir” (Bakara/277).

Demek ki, faizli işlem yapmamak, faize bulaşmamak bir iman meselesidir. Öbür âleme inanıp salih amellerini yapmayanlar, namazlarını dosdoğru kılmayanlar bunu anlayamazlar.

Bunun ardından gelen “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve gerçekten mümin iseniz faizin kalanını artık bırakın” (2/278) mealindeki ayet de faiz-iman ilişkisine dikkat çeker.
“Eğer faiz alıp vermekten vazgeçmezseniz Allah ve O’nun Rasulüne karşı bir savaş halinde olduğunuzu bilin. Eğer tövbe ederseniz anaparanız sizindir. Böylece ne zulmetmiş ne de zulme uğramış olursunuz” (Bakara/279).

Allah ile ve Rasulü ile savaşı göze alabilenin sonu bellidir. Ayrıca ayet faiz alanın zulmettiğini, verenin zulme uğradığını da gösterir. Kur’an-ı Kerim’de şirk dışında bu kadar büyük bir tehditle karşılık gören bir başka günah yoktur demiştik.

Enflasyon Sebebiyle Alacaklardaki Kayıp Kimindir?

Bu son ayeti kerime ayrıca iki noktaya daha işaret eder:
Bir, demek ki, faizin asıl yasaklanma sebebi onun zulüm ve haksızlık oluşudur.
İki, faizden tövbe edip vazgeçen alacaklı, böylece borçlusuna zulmetmekten kurtulmuş olur, ama kendisinin de zulme uğramaktan kurtulabilmesi için anaparasının tamamını geri alabilmelidir. Paranın ya altın ve gümüşte olduğu gibi reel bir değeri vardır ve verdiği gramı almakla bu değeri almış olur, ya da bugün olduğu gibi itibari bir değeri, yani ona yüklenen bir satın alma gücü vardır ve bu durumda verdiği satın alma gücünü tam olarak aldığında ancak anaparasını almış olur. O halde alacaklının enflasyonun ufaladığı değeri de geri alması hakkıdır, çünkü ancak o zaman kendisi de haksızlığa uğramamış olacaktır. Ama İslam ahlak ve mürüvvetine yakışan, karz-ı hasen olarak verdiği borçlardaki ufak kayıpları hesaba katmaması ve hayrına saymasıdır.

“Alacaklı darda ise, imkân buluncaya kadar ona mühlet verin. Eğer bilseniz, tamamen bağışlamanız sizin için daha da hayırlıdır” (Bakara/280).

Alacaklı hukuken bunu yapmak zorunda olmasa bile bu İslam ahlakının bir güzelliğidir. Bu durum aynı zamanda ahlakın hukuktan önce geldiğini gösterir. Bu seviyedeki bir İslam ahlakı çok kişiye nasip olmaz.

“Öyle bir günden sakının ki, o gün Allah’a döndürüleceksiniz, sonra da herkese kazandığı tastamam verilecek ve hiç haksızlığa uğramayacaklar” (Bakara/281).
Bu sayfadaki faiz ayetlerinin bununla bitirilmesi de faiz almamanın bir iman ve ahiret inancı meselesi olduğuna tekrar işaret eder. Bu özelliğe sahip bulunmayanlar faizin kötülüğünü anlayamazlar ve ondan vazgeçemezler.

Bir diğer surede şöyle bir ayeti kerime daha vardır:

“O halde yakınlarınıza haklarını verin, miskinlere de, yolda kalmışlara da… Allah’ın rızasını arayanlar için bu hayırlı bir iştir. Kurtulacak olanlar da bunlardır. Artış sağlasın diye insanların mallarından aldığınız faizler Allah katında bir artış getirmez. Ama Allah’ın rızasını talep ederek verdiğiniz zekât var ya! İşte hayrını katlayanlar bunu yapanlardır” (Rum/38-39).

Demek ki, faiz mutlak bir artış değil, muhtaçların mallarını haksız yollarla alarak zengin lehine oluşan geçici ve yanıltıcı bir fazlalıktır. Ayrıca bir toplumun faizden kurtulabilmesi için sayılan servet transferi yollarına işlerlik kazandırmak gerekir.