Emr bilmaruf

İslam
Faruk Beşer Yeni Şafak’ta yayınlanan bugünkü yazısında ‘Emr bilmaruf nehy anilmünker’ ayetini anlatıyor. Sanıyorum ayağa düşen, içi boşaltılan, ağırlığını kaybeden, ama buna kar...
EMOJİLE

Faruk Beşer Yeni Şafak’ta yayınlanan bugünkü yazısında ‘Emr bilmaruf nehy anilmünker’ ayetini anlatıyor.

Sanıyorum ayağa düşen, içi boşaltılan, ağırlığını kaybeden, ama buna karşılık çok önemli olan kavramlarımızdan biri ‘Emr bilmaruf nehy anilmünker’dir. Önemlidir çünkü bu kavram Ku’ran-ı Kerim’in ve ona bağlı olarak İslam Hukuku’nun ve ahlakının temel kavramlarından biridir.

Ayağa düşmüş ve içi boşaltılmıştır, çünkü ehil olmayanlar tarafından yanlış yöntemlerle yapılmakta, davet yerine nefreti sonuç vermektedir. Ehil olanlar da Batı bireyciliğinin etkisiyle bana ne deyip bunu hiç yapmamaktadırlar.

Oysa Kur’an-ı Kerim bunu, bu ümmetin temel özelliklerinden biri olarak gösterir:

‘Siz insanlar için çıkarılan en hayırlı ümmetsiniz; marufu emreder, münkeri yasaklarsınız ve Allah’a iman edersiniz…’ (3/110).

Yani en hayırlı ümmet olmanız bu özelliğiniz sebebiyledir ve bu özellik Allah’a imanla birlikte zikredilmiştir.

Allah, ebedi kurtuluşa erecek müminlerin de bu görevi yerine getirenler olduğunu söyler:

‘Siz öyle bir ümmet olun ki, marufu emreder, münkeri yasaklar. Kurtuluşa erecek olanlar da onlardır…’ (3/104).

Önce kavramı tanıyalım:

‘Maruf’, bilgi anlamındaki marifetten gelir. Örf de aynı köktendir. Marifet bir bilgi türüdür ve bir şeyi dış görünüşüyle, duyulara gelebilen özellikleriyle tanımadır, tanıyıp benimsemedir. Buna göre ‘maruf’ tanınan, bildik olan, benimsenen şeydir.

Kavram olarak baktığımızda marufun iki boyutunun olduğunu görürüz:

Dinin, yani Şeriatın açık ve herkesin bildiği öğretilerinden, emir ve yasaklarından olduğu için maruf olan şeyler.

Dinin yaşandığı bir toplumda ona aykırı olmayan ve toplumun fertleri ve aklıselim tarafından güzel bilinen, hüsnükabul gören, örf haline gelen şeyler.

Birinci boyutu vahyin, ikinci boyutu isi vahyin insandaki temsilcisi olan maşeri aklın düzenlediği alandır. Bunun bir anlamı da şudur: Ana hatlarını vahyin belirlemediği bir akıl her alanda marufu bulamaz. Kaldı ki, maruf her bir aklın tek başına bulduğu iyi de değildir. Ortak aklın, maşeri vicdanın, cumhurun güzel bulduğu ve kabullendiği şeydir.

İşte İslam böyle bir kabule değer veriyor ve doğruyu ve güzeli bulmada bunu bir ölçü sayıyor. Sadece ahlaki alanda değil, pek çok hukuki düzenlemede de maruf/örf ile hareket edilmesi gerektiğini söylüyor. Bu durum beşeri hukuk sistemlerinde bile ‘genel ahlaka karşı suçlar’ diye, tanımı örfe bırakılmış bir kural haline getirilmiştir.

O halde ‘maruf’ dinin emir ve yasakları ve ortak İslam aklının bunlara bağlı olarak ulaştığı iyilik ve güzelliklerdir.

Münker ise bunun tam zıttıdır, negatifidir. Kelimenin kökünde bilinmezlik/nekre vardır. Bir şey ya dinin onu reddettiği, tanımadığı için, ya da ortak İslam aklının iyi bulmadığı, benimsemediği için münker olur.

Böylece marufu emretmenin, münkeri ise yasaklamanın ne anlama geldiği biraz anlaşılmış oldu.

Burada emretme ve yasaklama, emir/nehiy kelimeleri de önemlidir. Çünkü emretme ve yasaklama bir gücü, otoriteyi ve üstünlüğü akla getirir. Bir öğrenci hocasına emredemez. Bu durum aynı zamanda meselenin resmi boyutuna da işaret eder. Meşru bir yönetimin organları ahlaki alana da müdahil olur. Bugün Batının temel felsefesinde olduğu gibi, birey kanunlara uyduktan sonra nasıl yaşarsa yaşasın diyemez. Bireyin öbür âlemdeki kurtuluşu da onun ilgi alanıdır.

Yazının devamını okumak için tıklayınız