Dinin temel kabulleri değiştirilemez

İslam
Prof. Dr. Nihat hatipoğlu’nun Sabah gazetesindeki yazısı.. İslam’ı bakış açılarıyla takdim etmeye çalışanlar; Kur’an ve sünnetin hükümlerinin zamanın gereğine göre değiştirilebileceğ...
EMOJİLE

Prof. Dr. Nihat hatipoğlu’nun Sabah gazetesindeki yazısı..

İslam’ı bakış açılarıyla takdim etmeye çalışanlar; Kur’an ve sünnetin hükümlerinin zamanın gereğine göre değiştirilebileceğini sık sık gündem getirmeye çabalarlar. Onlar böylece İslam’ın değişmez ilklerini tartışılır kılmaya çabalarlar. Muhkem meseleleri tartışmaya açmak dinin genleriyle oynamak, bir diğer ifadeyle tahrif ve tahribattır. Şöyle derler; Mecelle’de şöyle bir hüküm vardır:
Zamanın değişmesiyle hükümlerin değişmesi inkâr olunamaz.”
Onlara göre zaman gerektirdi mi, Kur’an’ıda, sünneti de yok sayıp zıddına karar verebilirsiniz. Yani dinde dilediğinizi yok sayar, dilediğinizi var kılarsınız.
Halbuki bu hüküm fer’i; yani detayla ilgili olan ve hakkında Kur’an ve sahih hadis olmayan konularla ilgilidir. Nitekim bu mesele zaten dört belli başlı mezhebin içtihatlarında uygulanmıştır.

Örnek olarak şunu verebiliriz: Necaset meselesini tartışan Hanefi hukukçulardan İmam Muhammed; önceleri hayvancılıkla uğraşan kişilerin elbisesine bulaşan sığır dışkısının elbisenin dörtte birine kadar bulaşması halinde namaza engel olmadığını söylerdi. Ama Rey şehrine geçince insanların bundan korunamayacağını görünce daha fazla dışkının da namaza zarar vermeyeceğini kayda bağladı. (İbni Hümam, Şerhu Fethi’l Kadir, 1, 180: Kasani, 1, 81)
Bu içtihadi, yani etrafında konuşulabilen konulardandı.

Zamanın veya mekânın değişmesiyle; zamana ve mekâna (coğrafi şartlara) bağlı olarak yapılabilecek değişiklikler hakkında herhangi bir ayet veya hadis olmayan mevzulardandır.
Çünkü Mecelle’nin diğer bir kuralı şöyledir:

Mevrid-i nass’da ictihada mesağ yoktur‘ yani; ‘Nassın olduğu yerde ictihad kabul edilemez.’

Yani herhangi bir husustaKur’an ayeti varsa ve bu ayetinneyi kastettiği biliniyorsa ve yine buhususta sahih bir hadis var ve neyikastettiği biliniyorsa, bu hususunzıddına herhangi bir içtihat olamaz. Olsa da itibara alınmaz.

Konuları ele alırken bütüncül bir bakışla ele almak ve hoşumuza giden hükümleri takdim ederken, diğerlerini gizlemek ilim ve alim ahlakına yakışmaz.

İçtihat kapısı açıktır

Yukarıda belirttiğimiz kriterler içinde yeni meselelerde, yeni konularda Kur’an ve Sünnet ilkeleri doğrultusunda fikir yürütmek -içtihat- caizdir. Ve bu kapı -ehli olan ulemaya- kıyamete kadar açık kalacaktır. İçtihadın önünün kapandığını iddia etmek koca bir saptırmadır.

Fiilen İslam uleması her gün, yeni konularda yüzlerce içtihatta bulunuyor. Tıp alanında, ekonomi vs. ile ilgili meselelerde zaten fer’i içtihatlar yapılıyor.

Dört Halife’nin içtihatları

Hz. Peygamber’den (s.a.v.) sonra dört Halife geliştirdikleri içtihatlarda mutlaka Hz. Peygamber’in (s.a.v.) uygulamalarına bağlı kaldılar. Başta Hz. Ömer olmak üzere bütün Halifeler kararlarında mutlaka ya bir ayete veya Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bir sünnetine dayanarak içtihat geliştirmişlerdir.

Gerçek müminin alametleri

Yahya bin Muaz hazretleri, müminin sıfatlarını bildiren bir eser yazmıştı. O, müminin vasıflarından üç yüz kadarını saydığı bu kitabında şöyle diyordu:
“Mümin; hayası çok, ezası az, hayrı çok fesadı ise az olacak. Dilinden yalan çıkmayacak. Konuşması, yanlışı ve fuzuli işi az; fakat iyiliği ve iyi amelleri çok olacak. Yakınlarını …

yazının devamını okumak için…