Bid’at nedir, ne değildir?

İslam
Prof. Dr. Ali Bakkal’a göre bir inanç veya davranışın bid’at sayılabilmesi için başlıca iki özelliği taşıması lazım. Birincisi Hazreti Peygamber döneminde olmayıp sonradan ortaya çıkmış olması, ikinci...
EMOJİLE

Prof. Dr. Ali Bakkal’a göre bir inanç veya davranışın bid’at sayılabilmesi için başlıca iki özelliği taşıması lazım. Birincisi Hazreti Peygamber döneminde olmayıp sonradan ortaya çıkmış olması, ikincisi ise inanılan veya yapılan şeyin dinî olduğu inancının benimsenmesi.

Zamanonline’da yer alan habere göre, islâm tarihi boyunca bir davranış biçimi olarak bid’at, daha çok Sünnet’in zıddı olarak algılanır; Sünnet’i ortadan kaldıran her davranış bid’at sayılır. Ancak Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) hangi davranışlarının bağlayıcı nitelikte olduğu hususunda ihtilaf edilir. Bazı âlimler Hz. Peygamber’in kimi davranışlarını bağlayıcı nitelikte sayarken kimilerini ise aynı fiilleri bağlayıcı olmayan beşerî davranışlar olarak görür. Bid’at kavramı da buradan türer.

Arapça bir kelime olan bid’at, ‘daha önce benzeri bulunmayıp sonradan ortaya çıkan şey’ anlamına geliyor. Bundan dolayı İslam’da aslında olmadığı halde sonradan icat edilen inanç, söz ve davranışlara bid’at, bunu ortaya çıkaranlara ise ‘ehl-i bid’at’ deniyor. Fakat bir şeyin bid’at sayılması için neler gerekiyor?

Bir şeyin bid’at sayılması için o işin dinde var olduğunun söylenmesi gerekiyor. Bunun dışındaki hususlar bid’at kapsamına girmiyor. Mesela otomobile, uçağa binme, masada yemek yeme, yemekte çatal kaşık kullanma vb. durumlar Resûlullah’dan (sallallahu aleyhi ve sellem) sonra ortaya çıkmıştır. Fakat bunlar bid’at teriminin kapsamına girmez.

Prof. Dr. Ali Bakkal’a göre bir inanç veya davranışın bid’at sayılabilmesi için başlıca iki özelliği taşıması lazım. Birincisi Hazreti Peygamber döneminde olmayıp sonradan ortaya çıkmış olması, ikincisi ise inanılan veya yapılan şeyin dinî olduğu inancının benimsenmesi.

Günümüzde yapılan bazı uygulamalar açısından konuyu şöyle açıklayabiliriz. Tavuk ve horoz gibi hayvanları kesip yemek, başkalarına ikram etmek helal ve caiz. Fakat bunların kurban niyetiyle kesilmesi bid’at. Çünkü İslam’a göre kurban edilecek hayvanlar bellidir. Tavuk ve horoz, kurban edilecek hayvanlar arasında değil.

Mevlid, Peygamberimiz’i öven bir ilahîden ibaret. Nebiler Serveri’ni sena etmek için Süleyman Çelebi’nin Mevlid’inde geçen sözleri kullanmakla başka sözleri kullanmak arasında bir fark yok. Ancak Mevlid bir ibadet kastıyla okunur ve kıraati sebebiyle bundan bir sevap beklenirse bu bid’at olur.

BİD’AT’IN İYİSİ KÖTÜSÜ OLUR MU?

İslam dininde bulunan bid’atların iyisi olduğu gibi kötüleri de var. Prof. Dr. Hamdi Döndüren’e göre ehl-i sünnet âlimlerince bid’at; ‘hasene ve seyyie’ olarak ikiye ayrılıyor. İyi, faydalı, güzel olana ‘bid’at-ı hasene’, makbul olmayan ve yapılmaması gerekene ise ‘bid’at-ı seyyie’ deniyor.

Hz. Peygamber’den sonra ortaya çıkmakla birlikte iyi görülen, Müslümanların maslahatına olan birtakım ibadet ve ameller ‘bid’at-ı hasene’ sayılır. Buna örnek olarak Hz. Ömer’in kendi dönemine kadar cemaatle kılınmayan teravih namazını Übey b. Kâ’b’ı öne geçirerek cemaatle kılınmasını sağladıktan sonra, “Bu ne güzel bid’at oldu!” dediğini verebiliriz.

Teravih namazını cemaatle kılmanın yanı sıra Mushaf-ı Şerif’e, hizib, cüz işaretlerini koyma, ayetleri numaralama, camilere kilim ve halı serme, minare yapma, ezanı hoparlörle duyurma, Resûlullah’ın dünyaya gelişini mevlid merasimleriyle anma ve tesbih kullanma da bidat-ı haseneden, yani iyi bid’atlardan. Çünkü bunların dinde mesnedleri ve dayanakları bulunuyor. Âlimler de bu dayanakları göstererek bunları iyi bid’atlardan sayıyor.

Bid’at-ı seyyie olarak nitelenen kötü bid’atlar ise,gerek inanç ve gerekse amel bakımından sonradan dine sokulan, fert ve toplum için bir yararı bulunmayan, bazen kişiyi şirke düşürebilen haller olarak tanımlanıyor. Bunlara örnek olarak, “Bize Kur’an yeter.” diyerek Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetini kabul etmeme, Allah Teâlâ’nın cennette müminler tarafından görüleceğini reddetme, Efendimiz’in ahirette şefaatini, kabir azabını inkâr etme, cenaze taşırken yüksek sesle tekbir getirme veya alkış tutma, israflı mezarlar yapma, mezarın başına ölünün resmini koyma, mezarın üstünde mum yakma vb. davranışları göstermek mümkün.