‘Bayram herkesin bayram ettiği gündür’

İslam
Faruk Beşer Yeni Şafak’ta yayınlanan bugünkü yazısında İslam alemindeki Ramazan ve bayram tarihinin farklı olmasıyla ilgili bir yazı kaleme aldı. İşte Faruk Beşer’in o yazısı… Benden...
EMOJİLE

Faruk Beşer Yeni Şafak’ta yayınlanan bugünkü yazısında İslam alemindeki Ramazan ve bayram tarihinin farklı olmasıyla ilgili bir yazı kaleme aldı. İşte Faruk Beşer’in o yazısı…

Bendeniz şer’i ayların ve dini günlerin tespiti konusundaki görüşümü Ramazan girerken açıklamış, Türkiye olarak bu sene başlangıcımız doğru ama bitirişimiz yanlış olacak demiştim. Buradaki ölçüm de kavuşumun, yeni ayın başlangıcı için esas alınması prensibine dayanıyordu. Bu görüşe en az yirmi yılda vardığım için ondan öyle kolay vazgeçemem ve bunun ilmi ölçülerle ispatına da hazırım. Ama bu başka bir şey ve onu ehli ile tartışırız. Şimdi bizim için söz konusu olan, ne zaman bayram edeceğimiz meselesidir. İşte bunun ölçüsünü de bize yine Hz. Peygamber Efendimiz veriyor:

‘Orucunuz, birlikte oruca başladığınız, Fıtır, yani Ramazan Bayramınız birlikte iftar ettiğiniz, Kurban Bayramınız da birlikte kurban kestiğiniz gündür’. (T, D). Bu hadisi şerifi yorumlayan Hattabî gibi ilk yorumcular derler ki: ‘Bu bize gösteriyor ki, tespitte hata olmuş olsa bile Müslümanlar oruca aynı günde başlamalı ve bayramları aynı günde yapmalıdırlar’. Önemli olan budur. Böyle konularda hataya dayalı da olsa Müslümanların birlikteliği, isabete dayanan parçalanmışlıklarından iyidir. Çünkü bu mesele dinin esaslarından ve prensip hükümlerinden değil, araç ve tamamlayıcı hükümlerindendir. Böyle hükümler, birlikte hareket etme gibi büyük bir sembolün terkedilmesine sebep olamaz.

Şöyle de diyebiliriz: Müslümanların şer’î günleri tam tespit edememeleri kötü bir durumdur, yani bir mefsedettir, hatta bugün için Müslümanların bir ayıbıdır ama Müslümanların ibadetlerinde ve sevinç günlerinde ayrı telden çalmaları, tefrikaya düşmeleri çok daha büyük bir mefsedettir. İki mefsedet çatıştığında küçük olan tercih edilip diğerinin çaresine bakılır. Hep beraber bayram yapma gibi dinin büyük bir şiarı, araçla ilgili küçük bir teferruata feda edilemez.

O halde pazartesi günü inşallah hep beraber bayram edeceğiz.

Emin isen bunu nasıl söylüyorsun diyenlere sözüm, işte yukarıdaki hadisi şeriflerdir. Bizimkisi, faraza ehlinden sadır olmuş olsa, en nihayet bir içtihat olmuş olur. Oysa bütün içtihatlar zan ifade eder, kesin bilgi oluşturmaz. Bunun için Ebu Hanife der ki, bir kişi tek başına hilali görse bayram edemez, bayram için o da herkesi beklemek zorundadır. Oysa hilali görmek o kişi için kesin bir bilgidir.

O halde aykırılık yapmanın hiçbir anlamı, dini ve akli bir dayanağı yoktur.

FİTRE İLE İLGİLİ HANEFÎ VE ŞAFİÎ GÖRÜŞLERİNİN FARKI

Bilindiği gibi Hanefiler, fitreyi nisab-ı istiğna derecesinde zengin olanlar verir, derler. Yani zekât mükellefi olmasa da temel ihtiyaçlarının dışında bir şeyleri olanlar fitre vermelidirler. Şafiilerde ise fitreyi herkes vermelidir. Anlamsız gibi gelen Şafiî görüşü aslında çok önemli bir noktaya işaret eder: fakirin alacağı meblağı rakamsal olarak değiştirmeyen bir uygulama ile fakir de vermenin tadını tadacak ve alan değil artık veren olmaya çalışacaktır. Şöyle ki, eğer fakir fitre vermeseydi, mesela iki zenginden yirmişer lira alacak ve kırk lirası olacaktı. Fakirler de fitre verince ona iki zengin bir de fakir fitre verecek ve altmış lirası olacaktı. Yirmisini kendisi fitre verince yine kırk lirası kalacaktı. Sonuç değişmeyecek ama o da artık veren el olacaktı. Onun için fitre vermede Şafii görüşü bizce daha anlamlıdır, doğrusunu Allah bilir.

AHLAKİ BİR PROBLEM

Sorsalardı iyi tanırız diyeceğimiz bir yazar, bizi bir tiwitle onulmaz cahil ve parti müftüsü ilan etti. Hadi cahilliğimizi kabul edelim, hangi partiye hangi fetvayı verdik, diye sorduk. Bunu cevaplama yerine, acaba hükümet filan konuda Faruk Beşer’den, Hayrettin Karaman’dan, Ahmet Akgündüz’den fetva almış mıdır gibi ahlaki ölçüleri ve izanı olan birisinin söylemeyeceği pespaye bir beyanda daha bulundu. Buna artık cevap verilmez, çünkü bunun ne yazarlıkla, ne İslam’la, ne de ahlakla alakası var. Yani konu artık ilmi değil, ahlaki bir meselse. Onun için cevap vermeyeceğim, ama bir kez daha böyle asılsız karalamalarda bulunursa fakire onunla ilgili kendi cenahından gelen bir mektubu yayımlayacağım. Daha yakından tanımamız için.

Yazının devamını okumak için tıklayınız!