Sahil Camileri Cemaatini Bekliyor

İbadethaneler
Kalabalık cemaatle namaz kılmak müthiş huzur verir insana. Bu yüzden selâtin camilerinde her dem gökyüzüne açılan yüzlerce el, avlusuna ayak basan binlerce insan var. Peki ya Boğaziçi’nin ...
EMOJİLE

Kalabalık cemaatle namaz kılmak müthiş huzur verir insana. Bu yüzden selâtin camilerinde her dem gökyüzüne açılan yüzlerce el, avlusuna ayak basan binlerce insan var. Peki ya Boğaziçi’nin en güzel yerlerindeki sahil camileri?Ne yazık ki selâtin camilerindeki coşku buralarda yerini hüzne bırakıyor. Çünkü namaza duracak cemaatleri yok. Ya da mihrabın önünde öylece duran tespihlere uzanan bir el… Hemen hepsinin ortak kaderi yalnızlık ve bitmek bilmeyen bir sükûnet…

Sultanahmet Camii’nde batan güneşin vurduğu ışıklar altında kılınan bir akşam namazı… Ya da Eyüp Camii’nde kuş cıvıltıları eşliğinde secdeye varılan bir sabah… Fark etmez.Her dem saflarda yüzlerce insan, ayrı dillerde binlerce dua. Selâtin camilerinde hiç bitmeyen bu akış, keşke her camide olsa diyoruz içimizden, Ali Pertek Camii’nde hiç cemaati olmayan imamın abdest alarak namaz kıldırmaya hazırlandığını görünce. Neyse ki son anda bir kişi geliyor.

İmam, biz ve 70-80 yaşlarındaki bastonlu dede birlikte kılıyoruz namazı. Sonra yine yalnızlığına bırakıyoruz mütevazi mabedi. Etrafında onlarca kafe, yüzlerce insan olan bu camide her vakit namazı böyle eda ediliyor. Boğaziçi’ndeki hemen bütün sahil camilerinde de durum aynı. Ne kapıları aşındıran ayaklar var bu Osmanlı mabetlerinde, ne de mihrabın önündeki tespihlere uzanan eller… Onların halılarını eskiten, boyalarını kabartan, duvarlarını çatlatan kalabalık cemaatler değil; zaman, yalnızlık ve bitmeyen sükûnet.

Biz her birini gezdik. Ortaköy, Beylerbeyi, Fındıklı Molla Çelebi, Dolmabahçe, İskender Paşa camileri hariç, diğerlerinin geleni, gideni, uğrayanı pek yok. Ama birçoğunun çevresinde kafeler, parklar, restoranlar, çay bahçeleri var. Buna rağmen bazılarının kapısı ezan vakitleri dışında kilitli. Keşke vapur ve dalga sesleri arasında, ufak cemaatlerine iştirak eden bir kişi daha olsa. Ya da herhangi bir vakitte penceresinden boğazın müthiş güzelliğini seyrederken tefekküre dalanlar…

ANADOLU YAKASI YALI CAMİLERİ

1- Şemsi Paşa Camii:
Üsküdar’da boğazın en güzel yerlerinden birine inşa edilmiş namı diğer Kuşkonmaz Camii. Rivayetlere göre Mimar Sinan’ın yaptığı en küçük külliyeye sahip. 1580 yılından bu yana tüm ihtişamıyla Salacak sahilini süsleyen caminin en önemli özelliklerinden biri de avlusunda, 27 bin eserin bulunduğu halk kütüphanesinin olması.

2- Üryanizâde Camii:
Üsküdar’ın en şirin camilerinden biri. Ahşap, kutu gibi bir yapı. Yerden yaklaşık 4 metre yükseklikte, ufak mı ufak ama bir o kadar da sevimli bir minaresi var.

Bahçesindeki banklara oturup denizi seyretmek muhteşem. Kadınlar mahfilindeki Boğaz’a bakan pencerelerin önünde saatlerce tesbih çekip tefekkür etmek de… Kuzguncuk’taki bu cami 1860’ta mescit olarak yapılmış, 1889’ta camiye dönüştürülmüş.

3- Kaymak Mustafa Paşa Camii:
Kuleli Askeri Lisesi’nin çaprazındaki cami, küçük ama bir bakanı bir kez daha baktıranlardan… Kiremit rengi cephesi, beyaz ahşap çatısı hemen dikkat çekiyor. Lale Devri’nde, kaptan-ı deryalık yapmış olan Mustafa Paşa, 1837 yılında yaptırmış Çengelköy’deki bu camiyi.

4- Vaniköy Camii:
Güzelliği fark edilmeyen, cuma namazı dışında pek uğrayanı olmayan mabetlerden Vaniköy camii… Kurulduğu günden bu yana yalnızlığına eşlik eden dev bir çınar ağacı var bahçesinde, o kadar. Kâgir duvarlı, kırma çatılı camiyi, 1665 yılında Vani Mehmet Efendi yaptırmış. Semte adını veren caminin kapısı şimdilerde namaz vakitleri dışında kilitli.

5- Kandilli Camii:
Kandilli iskelesinin hemen arkasında, oldukça sade görünümlü, taş minareli iki katlı ahşap bir yapı… Sivri kemerli pencerelerinden alıyor gün ışığını… Kilitli olduğundan içine giremedik! Ama pencereden gördüğümüz kadarıyla göz alıcı çini mihraba sahip. Söylentilere göre bu mihrap caminin yapıldığı 1632 yılında başka bir camiden buraya taşınmış.

 

AVRUPA YAKASI YALI CAMİLERİ

6- Bezm-i âlem Valide Sultan Camii:
Bulunduğu konum nedeniyle Dolmabahçe Camii diye biliniyor. İnönü Stadı’nın karşısında 2 minareli, taş ve mermerden inşa edilmiş görkemli bir yapı. Sultan Abdülmecid’in annesinin ismini taşıyan caminin yapımını, valide sultan başlatmış. Valide Sultan’ın ölümü üzerine Abdülmecid tarafından tamamlanmış, 1855’te ibadete açılmış.

7- Büyük Mecidiye Camii:
Semtinden dolayı Ortaköy Cami olarak bildiğimiz Büyük Mecidiye Cami, 1853 yılında Balyan ailesinin İstanbul’a kazandırdığı eserlerden. Boğaziçi’nde eşsiz bir konuma ve manzaraya sahip. 4 yanındaki geniş ve yüksek pencerelerden Boğaz’ın bütün ışıkları sızıyor içeri. Akşamlarıysa cephesi beyaz kesme taştan, kubbe duvarları pembe mozaikten yapılan bu caminin ışıklandırması yansıyor Boğaza.

8- Humayun-u Abad Camii:
Bebek Cami boğazdaki en güzel, en sade camilerden biri. 1912 yılında yapılan caminin ekru tonlarındaki kesme taş duvarları sadeliğiyle göz alıyor desek yeri. Etrafındaki geniş park alanında ve kahvaltı mekânlarında yüzlerce insan var. Ama avlusundaki boğaza nazır kamelyada çay içen ya da mihrabında secdeye duran kimse yok. Ezan vakitlerinde toplanan birkaç kişilik cemaati dışında…

9- Hacı Kemalettin Camii:
Yeşil, mavi, turuncu, sarı, mor, kırmızı… Her renkten işlemeleri olan bir cami. İçine girdiğinde bu kadar renk bir araya gelip, nasıl böyle uyumlu olabiliyor diye düşünmeden edemiyor insan. 4 yanındaki geniş pencerelerinden içeri vuran güneş renkleri daha bir görünür kılıyor. 1743 yılında mescitten camiye dönüştürülen Hacı Kemalettin Cami’nin kaderi de diğerleriyle aynı. Rumeli Hisarı’nda onlarca kafenin, yüzlerce insanın arasında yalnızlığı ile baş başa.

10- Ali Pertek Camii:
Bulunduğu yere, Rumeli Hisarı’na yakışır bir cami. Hisar gibi, etrafın kalın ve yüksek taş duvarlarla örülü. Bu duvarların arasında, 70 cm’lik dar bir geçitten giriliyor camiye. Klasiğin dışında, küçük ama görkemli bir yapı olduğunu söyleyebiliriz. 1712 yılında yapılmış. Öğle ezanı sırasında bu camideydik. İmamı ve tek kişilik cemaati dışında kimseler yoktu kubbesinin altında.

11- Emirgan Hamid-i Evvel Camii:
Sabancı Müze-si’nin hemen yanında, iki katlı, tek minareli, kiremit örtülü bir yapı Emirgan Camii. 1782 yılında Abdülhamit tarafından inşa edilmiş. Günümüze ulaşmayan hamam, fırın ve değirmenle birlikte bir külliye şeklindeymiş zamanında. Şimdi yalnızca çeşmesiyle ayakta.

12- Fındıklı Molla Çelebi Camii: 
Mimar Si-nan’ın nadide eserlerinden Fındıklı Molla Çelebi Camii, Kabataş’ta. 1586’da inşa edilmiş. İşlek bir yerde olmasına rağmen çok fazla cemaati yok. Ama en azından kapısı kilitli değil. 4 yanında geniş pencereleri olan camide Kız Kulesi’ne karşı namaza duruyorsunuz.

13- Defterdar İbrahim Paşa Camii: 
Cami, Anadolu yakasına geçerken köprünün solunda kalıyor. Ama Ortaköy caminin cemaati ne kadar fazlaysa İbrahim Paşa Camii’ninki bir o kadar az. Cuma günleri dışında geleni gideni yok. Hâlbuki 1661’de yapılan bu kutu gibi, taş külahlı mabet, yeni restore edildi, bahçesi düzenlendi, önüne teknelerin yanaşması için ufak bir iskele yapıldı.

14- Kanlıca İskender Paşa Camii: 
İskender Paşa Camii diğerlerinden daha kalabalık, daha neşeli bir mabet. Avlusunda türbe, çeşme ve muvakkithanesi, hemen sağ yanında el işi yapıp satan kadınlar, önünde çay bahçeleri var. Cemaati de pek az sayılmaz. 1560 tarihinde yapılan caminin ahşap pencerelerinden çevresinde koşuşturan çocukları izlemek, diğer camilerin yalnızlığından sonra epey sevindirdi bizi.

15- Hamid-i Evvel Camii:
Anadolu yakasındaki yalı camileri arasında en görkemli caminin Hamid-i Evvel Camii (Beylerbeyi Camii) olduğunu söyleyebiliriz. İçinde rengârenk çiçeklerin ve ağaçların olduğu genişçe bir bahçesi var. Erkekler bu bahçeyi pek göremese de kadınlar mahfilinin pencereleri buraya bakıyor. Bahçenin büyük ahşap kapısının boğaza açılması manzaranın güzelliğini kat be kat arttırıyor. 2 minareli, 55 pencereli bu taş yapı, Sultan I. Abdülhamid tarafından 1778 yılında annesi Rabia Sultan’ın anısına yaptırılmış.

Zaman