Bir savunmasızlık biçimi: Sünnilik

Dinsel Tartışmalar
Yenişafak gazetesi köşe yazarı İsmail Kılıçarslan bugünkü köşe yazısında “Sünnilik” konusunu ele aldı. Kılıçarslan’ın Yenişafak’ta yayınlanan “Bir savunmasızlık biçimi: S...
EMOJİLE

Yenişafak gazetesi köşe yazarı İsmail Kılıçarslan bugünkü köşe yazısında “Sünnilik” konusunu ele aldı. Kılıçarslan’ın Yenişafak’ta yayınlanan “Bir savunmasızlık biçimi: Sünnilik” başlıklı köşe yazısı şöyle;

Kimsenin sorduğu yok gerçi ama biri bana ‘kısaca Sünniliğin tanımını yapabilir misin?’ diye sorsa ona vereceğim cevap şu olur: ‘Sünnilik, A noktası ile C noktasının tam ortasında bir B noktası belirlemeye; hayatı siyahlara ve beyazlara mahkum etmeden tam da yaşanması gerektiği gibi gri alanda yaşatabilmek için inisiyatif almaya denir.’

Böylece Sünniliğe nasıl baktığımı da ele vermiş oldum değil mi? Bu tarifte önemsediğim iki husus var. İlki merkezilik. İkincisi ise yasak ve/veya günah sayıp dökmek yerine ‘ruhsatlar’ alanını belirlemek.

Örneği biraz kabalaştıralım. Diyelim ‘insanın eceli’ konusunda A noktası Mutezile, C noktası da Cebriyye olsun. Yani biri ‘o saatte adam evinden çıkmasaydı ölmezdi’, diğeri de ‘adam o saatte ne yapıyor olursa olsun ölecekti’ desin. Sünnilik tam burada bir B noktası oluşturarak ‘adam evden çıkmasaydı o saatte ölüp ölmeyeceğini bilemeyiz. Bunu sadece Allah bilir. Çünkü insanın eceli öldüğü an gelir’ diyerek çemberi, dolayısıyla tartışmayı kapatır. Böylelikle ‘adam evden çıkmasaydı ölmezdi’ diyeni de ‘adam evden çıkmasa da ölecekti’ diyeni de kapattığı çemberin içinde tutma başarısı gösterir. Ancak bizatihi kendisi, bu iki taraftan birini tutmama başarısını da gösterir.

B noktası pek çok bakımdan önemlidir, ancak en önemlisi ‘kitlenin kolaylıkla yaşayabileceği bir dini hayat düzenleme’ meselesidir ki Sünniliğin büyük hikayesi de buradadır bana kalırsa.

‘Ekstradan kolaylaştırmamak, durup dururken zorlaştırmamak.’ İşte size muazzam bir denge meselesi daha. Dini hayatın kitle bakımından tanzimi meselesinde ne kitlenin yan gelip cennet umacağı bir din dili geliştirmiştir Sünnilik ne de cennet çıtasını Everest’e taşımıştır.

Her bakımdan ortanın ve ortalamanın dini hayatını tanzim, Sünniliğin merkeziliğini sağlayan en önemli unsurdur da aynı zamanda. Ve evet, buradaki ‘ortalama’ ibaresi ‘matematiksel ortalama’ meselesiyle aynıdır.

Bütün tarihsel tartışmalarda, mesela Emevi-Ehli Beyt çatışmasında, mesela Kerbela olayında hep çemberi kapatacak, ümmetin bütününü o olaylar hakkında sükûnete davet eden bir din dilinden bahsediyoruz Sünnilik’ten bahsederken. ‘Hz. Ali’yi sev, Muaviye’ye sövme’ formülünün pratikliğinde gizlidir Sünniliğin sırrı.

Eh, bu satırları yazdığım için bana kızacaklar olacaktır elbette. ‘İsabetsizsin, yanılıyorsun’ diyenler olacaktır. Ben de derim ki ‘en azından mesele hakkında düşünüyor ve düşündüğümü dile getirerek ‘Sünnilik’ ediyorum. Umulur ki bundan da bir mükafatım olsun.

Gelelim asıl tartışmak istediğim konuya. ‘Ortanın ve ortalamanın dini hayatını tanzim’ iddiası taşıyan, böylelikle İslam dünyasının tartışmasız şekilde ana omurgasını oluşturan Sünnilik, ‘kendisini savunmak’ durumunda kalacak bir olgu değildir. Daha doğrusu, A ve C noktalarına tezlerini anlatacak, onları tezlerine ikna etmeye çabalayacak bir olgu değildir. Herkesin kendisini ona hizaladığı bir olgudur.

Doğrusu bu ya, Sünnilik elden gidecekse, canhıraş şekilde ‘yetişin ümmet-i Muhammed, Sünnilik elden gidiyor’ yaygarası yapan zevat yüzünden gidecektir.

Hayır, yanıldım. Onlar yüzünden de gitmeyecektir. Sünnilik, argüman değil veri üreten bir aklı öncelemeye devam ettiği sürece merkezdeki yerini koruyacaktır.

Aslında bunu bile fazladan açıkladığımı düşünüyorum. Sünnilik, A ya da C noktasına gereğinden fazla yaklaştığını hissettiği an kendini derhal yenileyen, bu yenileme ile merkeziliğini hep korumuş bir olgudur çünkü.

Dolayısıyla ‘Sünniliği koruyoruz’ diyen herkes aslında neredeyse Sünnilik dışı bir pozisyondan konuşuyor, Sünniliği asıl yatağından çıkarma uğraşının bilerek ya da bilmeden bir parçası haline geliyor demektir.

Sünnilik, asıl yatağından çıkmaz. Zira o yatak çok geniştir. İnsanlık tarihinin gördüğü en büyük düşünsel otobanlardan biridir. Sünniliği bir köy yolu, bir patika, bir keçi yolu gibi değerlendiren herkesi de içine alacak kadar yüce gönüllü bir otoban hem de.

Burada soru şudur. İslam tarihinin çoktan hallettiği meselelere Oryantalistlerin tezleriyle tekrar tekrar geri dönen, mesela ‘deve sidiği’ falan diyerek bir şey yaptığını zanneden zevatın ağzının payı verilmesin mi peki?

Verilsin elbet. Ama bir kavga, hatta neredeyse bir savunma diliyle değil. Çünkü Sünnilik defansa çekilmez, çekilemez. Sünnilik bir savunmasızlık biçimidir. Argüman üretmez. Verisini, verisine bağlı olarak da iddiasını ortaya koyup şöyle der: ‘Ben buradayım ve benim burada olmaklığım merkezin nerede olduğunun da bir ispatıdır. Dolayısıyla kendini hizalayacağın yer burasıdır.’

Umarım derdimi anlatabilmişimdir. Zira mesele ‘hangi hak mezheptensin?’ sorusuna verilen cevaplarda değil, bir Sünni’nin neye benzediği ve nasıl hareket ettiği meselesidir.

Köşe yazısının tamamını okumak için tıklayınız