En Son Ne Zaman Gıybet Ettiniz?

Dinler
Röportaj: Gülay Gümüş En son ne zaman gıybet ettiniz diye soracak olsak, cevabınız ne olurdu? Muhtemelen önce gıybetin ne anlama geldiğini anımsamaya çalışır, sonra en son konuştuklarınızı zihnin...
EMOJİLE

Röportaj: Gülay Gümüş

En son ne zaman gıybet ettiniz diye soracak olsak, cevabınız ne olurdu? Muhtemelen önce gıybetin ne anlama geldiğini anımsamaya çalışır, sonra en son konuştuklarınızı zihninizden geçirip, gıybet olup olmadığını tartardınız. Belki bahanelerin ardına saklanır, hakkında konuştuğunuz kişinin bunu hak ettiğini düşünür, belki de farkında bile olmadan bulaştığınız bu günahtan pişmanlık duyardınız.

Bilerek ya da bilmeyerek içine düştüğümüz bu dil afeti hakkında maalesef pek çok yanlış ya da eksik bilgiye sahibiz. Işık Yayınlarından Faruk Çetin, bu konudaki bilgi eksikliğini ve dilimizde gıybet hakkında yeteri kadar çalışma olmadığını görerek, Dilini Tutan Kurtuldu adlı kitabı kaleme aldı.

Biz de Faruk Çetin‘le gıybet hakkında bilinen yanlışlardan, gıybetin çeşitlerine kadar, konu hakkında merak edilenleri konuştuk.

Gıybet ya da dedikodu denildiğinde hepimizin zihninde belli şeyler uyanıyordur muhakkak. Ama bu konuda yanlış veya eksik bilgilerimiz olduğu da bir gerçek. İslam dinine göre gıybet nedir?

Bu soruyu Peygamberimiz (sav) ashaba gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz diye sorunca, ashap efendilerimiz “Allah ve Resulü daha iyi bilir” diye cevap veriyorlar. Efendimiz de (sav) gıybetin tarifini, kişinin arkasından hoşlanmayacağı şekilde konuşmaktır, şeklinde yapıyor. Peki, olanı konuşmak mı olmayanı konuşmak mı diye ikinci bir soru sorduklarında kendisine, olanı konuşmanın gıybet olacağını, olmayan şeyi konuşmanın ise ilgili kişiye iftira atmak olacağını belirtiyor. Klasik anlamı ile gıybet budur.

Ama tabi gıybet kategorisi içine giren, çok farklı şeyler olabiliyor. Gıybet nedir ne değildir diye belki her olayın üzerine tahlil yapmanız gerekiyor. Şimdi ben bir şeyi konuştum ama, bu gıybet oluyor mu olmuyor mu diye. Bununla alakalı kitapta ayrıca bir bölüm de var. Gıybet mi değil mi diye bir fasıl. Ben genelde klasik olarak yazılmış kitapları ölçü aldım.

Sizce bir insan neden gıybet etme ihtiyacı hisseder, kişiyi gıybete iten sebepler nelerdir?

Kitapta 7-8 maddelik Gıybete İten Sebepler ve Sakınma Yolları şeklinde bir başlığımız var. Burada kısaca üzerinde duracak olursak, bunun başında öfke duygusu yer alıyor. Yani genelde insanlar gıybet ederken birine kızdıklarından dolayı gıybet ediyorlar. Bu, öfkelerini ve kızgınlıklarını ilgili kişinin yüzüne söylemekten çekindikleri veya söylerlerse ortaya daha büyük şeyler çıkacağından korktukları için, biraz daha arka planda, perde arkasında yapmaya çalışıyorlar. Hıncını veya içinde biriken negatif enerjiyi arkasından boşaltmaya çalışıyor.

Bir başka şey, intikam alma duygusu, belki öfke duygusuyla yakın bir şey. Diyelim ki bir kişi onu toplum içerisinde rezil etti. Tabiri caizse ben bir gol yedim, durumu 1-1’e getirmem gerekiyor diye düşünüyor. Fırsatını bulamayınca da bu duygu arkadan konuşmak şeklinde tezahür ediyor. Ya da bir başkasının kendi gıybetini yaptığını duyuyor, şimdi buna kendi açısından cevap vermesi gerekiyor. Buna da mukabele yapıyor. Aslında bu mukabele doğru bir şey değil.

Bir başka önemli şey haset duygusu. Hadis-i Şerifte malum olduğu üzere haset ve gıybetin insanın iyiliklerini yiyip bitiren, kül eden fonksiyonları var. Haset, dilimizde çekememezlik olarak tarif edilen bir şey. Birilerinde bir takım kabiliyetler var. Yazma kabiliyeti, konuşma kabiliyeti gibi kendisinde bulunmayan şeyler. Bunu bir türlü kendine yediremiyor. Bir ezilmişlik hissi duyuyor. Bunu da telafi etmek adına o insanı küçük düşürmeye çalışıyor başkalarının nazarında. Haset de gıybete götüren önemli saiklerden bir tanesidir.

Bir başka şey kibir. Genelde gıybet eden insanların önemli bir bölümü kibirlerinden dolayı insanların arkasından konuşurlar. Büyük görür kendisini. “Ben onunla muhatap olmam” der ama arkasından fırsatı bulduğu an perdeyi açar ve olur olmaz her şeyi konuşur.

Bir başka mevzu tecessüstür: (Tecessüs: Belli etmeden kendini ilgilendirmeyen şeyleri öğrenmeye çalışma.) Mütecessis (Gizliyi arayan, gizliyi gözetleyen) insanlar çoğu kimsenin vakıf olmadığı bilgilere ulaşabilir. Bu sahip oldukları bilgileri de zaman zaman gıybet şeklinde kullanılabilir. Yani mesela birisi hakkında çok mahrem bir bilgiye ulaşmış. Çoğu kimse bilmiyor ama o biliyor. Bunu bir koz olarak kullanıyor, belli yerlerde seslendiriyor. Veya belki de sohbetin merkezinde yer almak için kimsenin bilmediği bilgileri ortaya koyarak insanların dikkatini çekmeye çalışıyor. Başkalarının ayıplarının arkasından koşturmak, kim nerede ne yapıyor gibi şeylerin arkasından koşmak, İslam ahlakına göre şık şeyler değil. Tecessüs konusunda da hassas olunması gerekiyor.

Bir başka şey suizan: Kötü bakışlı ve kötü düşünceli insanlar da yine maalesef gıybet ediyorlar. Zaten bazı İslam âlimleri suizanı kalbin gıybeti olarak nitelendiriyorlar. Yani içerde bir gıybet var. Olumsuz bir düşünce var. Bir ileri aşaması onu dillendirmektir. Bazı insanlar nedense gördükleri şeyleri hayra yormazlar da, her şeyi suizanna yorumlarlar ve hep kötü tarafından bakarlar. Kötü tarafından bakınca da ilgili kişiler hakkında kötü düşünürler. Kötü düşüncenin sonucunda da kötü konuşmaya başlarlar.

Önemli olan bir başka başlık ise toplum psikolojisi, kitle ruh haleti. Mesela bir grubu var kişinin, bir çevresi var. Etrafındaki herkes gıybet ediyor. Kendisi bunlara bir tepki koyarsa, o topluluk tarafından itileceğini düşünerek, kitle ruh haletiyle hareket etme de söz konusu olabilir. Aslında o kişi belki bunlardan rahatsız ama, arkadaşlarım yapıyor, ben de buna ayak uydurayım anlayışıyla maalesef bu yanlışlığa, bu kötülüğe taraftar olabiliyor.

Bunun dışında biraz riyakârane yapılan gıybet çeşitleri de var. Mesela şöyle,  maksadı aslında gıybet etmek değil. Gıybeti bir merdiven olarak, bir aracı olarak kullanıyor, lafı kendisine getirmek istiyor. Bunun için yapacağı şey nedir, kendi kabiliyetinin öne çıkması için başkalarının zaaflarını önce ön plana sürüyor. Olumsuz tarafından yaklaşarak X şahsın kötülüklerinden bahsetmeye başlıyor, Y şahsın kötülüklerinden bahsetmeye başlıyor. Ondan sonra sözü bir şekilde kendisine getiriyor. “Ama bakın ben böyle değilim. Ben bütün bu sayılan şeylerden uzağım. Ben aslında pırıl pırıl bir insanım, tertemiz bir insanım” demeye getiriyor ve insanların gözünde öyle bir imaj oluşturmaya çalışıyor. Gıybete sevk eden sebeplerle ilgili olarak bunlar üzerinde durulabilir.

Zaman zaman hepimiz gıybet günahına bulaşabiliyoruz maalesef. Bunu yaparken de bir takım bahanelerin arkasına saklanıyoruz. “Ben olanı söylüyorum, bunu onun yüzüne de söylerim” gibi pek çok bahanemiz var. Aslında bunlar gıybetin sınırlarını bilmemekten kaynaklanıyor olsa gerek. Gıybet hakkında bilinen yanlışlar nelerdir diye bir soru sorsak, bu başlık altında neler söyleyebilirsiniz?

Ölçümüz ilgili kişilerin arkasından, duyduğunda hoşlanmayacağı bir şey söylemek. Hoşlanmayacağı şeyin altına da her şey girebilir. Kişinin mesleki hayatıyla, aile hayatıyla, çoluk çocuğuyla, arabasıyla, eviyle, yaşam şartlarıyla… hepsiyle alakalı olabilir. Buradaki ölçü, yüzüne söylediğimiz zaman o kişi rahatsız oluyorsa, arkasından söylediğimiz şey de gıybet oluyor demektir.

Gıybete en çok gösterilen bahanelerden biri, Ben bunu onun yüzüne de söylüyorum, ya da söylerimmevzusu. Bu aslında biraz insanın kendi nefsinin aldatmacası. Çünkü zaten gıybetin tarifi, yüzüne söylediğin zaman rahatsız edecek şeydir. Yani senin arkadan gıybet ettiğin şeyi gelip onun yüzüne söylemen o günahı ortadan kaldıran bir şey değil zaten.

Olanı söylemek gıybet değildir yaklaşımı da gıybet hakkında bilinen yanlışlardan bir diğeri.
Zaten gıybetin tarifi yapılırken biliyorsunuz, kişide var olan şeyi konuşmak gıybettir. Olmayan şeyi konuşmak iftira oluyor. Var olan şeyi konuşmak,zaten var, benim dillendirmem meseleyi değiştirmiyor” diye yaklaşmak maalesef çözüm değil veya insanı kurtarmıyor.

Şöyle bir yanlış da var. Ferdi olarak yapılan gıybetle, grup veya camiayı temsil eden gıybetler arasında ince bir fark var. Bir insanın arkasından konuştuğunuz zaman belki bir kişiden helallik almakla problemi çözebiliyorsunuz veya en azından hatanızı düzeltme imkânınız var, ama bir grup, bir hareket veya bir cemaatin bütününü kastederek olumsuz konuşursanız, burada çok daha altından kalkılamaz bir durumla karşı karşıyasınız demektir. O sahanın içine kimler giriyorsa ki tek tek bulmanız mümkün değil, ahirette herkes o kişinin karşısına çıkabilir. Bu da o kişinin iflas etmesi demektir.

Gıybet sadece sözle mi yapılır?

Gıybet sadece sözle olmaz, sözün dışında mimik hareketleri ve taklit de gıybete girebilir. Mesela bazı insanlar belli tikleri ile bilinirler yakın çevrelerinde veya kamuoyunda. Siz o tiki yaptığınız zaman kimi kastettiğiniz anlaşılır. O tiki yaptığınız an, o kişiyi küçültme ve alçaltma amacıyla yaptıysanız, ki genelde o niyetle yapılır, bu taklit şeklinde tezahür eden bir gıybettir. Çünkü o insanı küçük düşürüyorsunuz. Veya yürüyüşünü taklit ediyorsunuz. Ağır aksak yürüyen veya topallayan bir insan var, siz de onun gibi yürüyorsunuz küçültme amaçlı. Bu fiziki kusurlarını gündeme getiriyorsunuz. Bu anlamda taklit de çok önemli bir gıybet çeşididir. Hümeze Suresi’nde taklit alışkanlığını belki ara sıra yapmak şeklinde değil de, meslek haline getiren, fırsatını bulduğu anda birilerinin gıybetini yapmayı alışkanlık ve karakter haline getirmiş insanların akıbetinin cehennem olacağını söylüyor.