Hukukçu Kadınlar Platformu’ndan 8 Mart açıklaması

Stklar
 8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başlamış; ancak polisin işçilere müdahalesi sonucu ...
EMOJİLE

 8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başlamış; ancak polisin işçilere müdahalesi sonucu çıkan yangında 129 kadın işçi can vermiştir. Bunun üzerine 8 Mart Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Kadınlar Günü ya da Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak ilan edilmiştir.

Tarihçesinden bağımsız düşünemeyeceğimiz 8 Mart Dünya Kadınlar Gününün herhangi bir kutlama vesilesi olamayacağını düşünüyoruz. Zira hem tarihçesi itibariyle kutlanacak bir durumun olmaması, hem de sayısal olarak toplumun yarısını oluşturan, bununla beraber toplumun tamamını eğiten bir taraf ile ilgili olarak lütfedercesine bir gün verilip bu günde kutlama yapılmasını doğru bulmuyoruz. Yılda bir günün “kadın”a atfedilmesi dahi hala cinsiyet kavramı üzerinde normalleşemediğimizin göstergesidir.  Ancak, kadınların hala insanlığın bugüne gelişindeki katkısının anlaşılamaması, toplumsal yaşamda kadınlarla ilgili problemlerin ilk sıralarda yer alması ve bu problemlerin çözümüne yönelik siyasi ve sosyal bilincin geliştirilmesinde bugünün vesile olmasını umarak çözüm önerilerimizi paylaşmayı uygun gördük.

Bugün hem modernizmin dayattığı kadın tipi hem de gelenekçilik arasında baskılanmış kadın tipinin karşısında yer almak için “tabii hukukun” çizdiği sınırların, kendi öz değerlerimizin yaşanmakta olan namus cinayetleri, kadına yönelik şiddet, çalışan kadın sendromu gibi problemleri ortadan kaldıracağına inanıyor mevzuatta kadınlara yönelik düzenlemelerin ivedilikle ele alınması gerektiği düşüncesiyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na sesleniyoruz.

Tarihte bugün gerçekleşen elim olay insanların çalışma şartlarının iyileştirilmesi talepli başlamış zamanla bu mücadele eşit işe eşit ücret talebine dönüşmüştür.  Ancak şu unutulmamalıdır ki her eşitlik adalet değildir. Zira toplumun eğitimini üstlenen kadının erkek ile aynı şartlarda çalıştırılması eşitlik olsa da asla adil olamaz. Çalışan kadının evdeki sorumluluğu ile iş hayatın dengeleyebilmesi için part-time çalışma saatlerinin bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir. 5 yaş altı çocuk sahibi kadınlardan ev-ofis çalışabilecek olanlar için bu imkân iş hayatında bir an önce gündeme sokulmalıdır. İş hayatında yer almayan kadınlardan sosyal projelerde part-time olarak yardım istenmeli, hem onların deneyimlerinden istifade edilmeli hem de sosyal hayata şefkat elinin dokunması sağlanmalıdır. 

150 kadının olduğu yerlerde zorunlu olan kreş yönetmeliği maalesef hem işveren lehine mevzuat boşluğu sebebiyle uygulanamaz haldedir hem de çalışan kadın sayısı sorunu çözümsüz kılmaya devam etmektedir. Bu düzenlemenin çalışan kadın lehine yorumlanması, 150 kadın işçi sayısı şartının olabildiğince asgari düzeye indirilmesi ve yakın işyerleri için ortak kreşler düzenleme yoluna gidilerek Kanun’un uygulanması sağlanmalıdır.

Gelinen noktada aile kurumu çatırdamaktadır. Her yıl boşanma oranları artmakta, kadına yönelik şiddet ve cinayetler ise katlanarak devam etmektedir. Bu gidişatın önü alınmaz ise toplumu büyük bir sosyal patlamanın beklediği aşikârdır. Boşanma aşamasına gelen çiftler için Arabuluculuk sistemi devreye sokulmalı; bir psikolog, bir rehberlik uzmanı ve sosyolog gözetiminde uzlaştırmak için çözüm aranmalıdır.

Boşanma aşamasında veya sonrasında kadına yönelik uygulanan şiddetin polis koruması ile sağlanamadığı veya evden uzaklaştırmanın çözüm olmadığı görülmektedir. Bu durumda aslında problem erkekte olduğundan erkeklerin öfke kontrol terapisi görmesi zorunlu hale getirilmeli, tedavinin reddedilmesi gibi durumlar cezalandırılmalıdır. 

Toplumun genel sıkıntısı olan gücü elinde bulunduranın bu gücünü güçsüzü ezmek için kullanmasının önüne geçmek için İlkokul müfredatlarına bu konu ile ilgili düzenleme getirilmelidir. 

Kadının namusunun erkeğin namusu olmadığı topluma anlatılmalı, erkeğin bu sorgular ve buyurgan tavrı gözden geçirilmeli; bu konunun anlatılmasında Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet başta olmak üzere tüm kurumlardan yardım talep edilmelidir.

Boşanma sonrasında çalışmayan kadına yalnızca bir miktar tazminat ve nafaka verilmekte çoğu kez mağdur olmaktadır. Erkek, başlamış olduğu mesleki kariyerine devam ederken sosyal bir statü kaybına uğramamaktadır. Kadın ve erkeğin evlilik sorumluluğunu birlikte taşıdığı dikkate alınarak boşanma sonrasında çalışmayan kadının ücretsiz sağlık sigortasından yararlanması sağlanmalı; bu konuda ivedilikle kanuni bir düzenleme yapılmalıdır.

Hukukçu Kadınlar Platformu olarak Batı aydınlanmasının dinle hesaplaşmasının neticesinde seküler bir duruşa sahip olan feminizmden beri olduğumuz kadar ataerkil, geleneksel zihniyetin de karşısında olduğumuzu; kadın sorununu çözmek adına yüzümüzü fıtratımızın muhtaç olduğu tabii hukukta aramamız gerektiğini düşünüyoruz. 

Yukarıda sıralanan çözüm önerileri ve daha fazlasının hükümet nezdinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı önderliğinde gerçekleştirilmesini bekliyor, siyasi iradeyi konunun önemine binaen ehemmiyetle ve evveliyatla harekete geçmeye çağırıyoruz.

Kamuoyuna Duyurulur