Türkiye’ye kimler istihbarat operasyonu yapıyor?

Olaylar
Ömer Adıyaman’ın haberi  Türkiye’ye açık istihbarat operasyonu / İstihbarat uzmanı gazeteci-yazar Ferhat Ünlü, Türkiye’yi hedef seçen yurtdışındaki düşünce kuruluşu temsilcilerinin lobi faaliyetl...
EMOJİLE

Ömer Adıyaman’ın haberi 

Türkiye’ye açık istihbarat operasyonu / İstihbarat uzmanı gazeteci-yazar Ferhat Ünlü, Türkiye’yi hedef seçen yurtdışındaki düşünce kuruluşu temsilcilerinin lobi faaliyetlerini SON.TV’ye açıkladı. 

Sabah Gazetesi Özel İstihbarat Editörü ve Sabah Pazar Yazarı Ferhat Ünlü, Türkiye’yi istihbari açıdan hedef seçen yurtdışındaki düşünce kuruluşu temsilcilerinin lobi faaliyetlerini açıkladı. Ünlü, Jonathan Schanzer, Steven A. Cook, Michael Koplow ve Omri Ceren gibi isimlerin Türkiye aleyhine ‘açık istihbarat’ faaliyeti yürüttüklerini söyledi. İşte Ferhat Ünlü’nün, yaptığı açıklamalar:

Geçtiğimiz haftaya olduğu gibi bu haftaya da istihbarat savaşları damgasını vurdu. Siz bu savaşları SABAH Pazar’daki köşenizde ‘İstihbari Armageddon’ olarak isimlendirdiniz. Sizce bütün bu olanları nasıl yorumlamalıyız?

İstihbari manada bir dünya savaşı yaşadığımızı düşünüyorum. Soğuk Savaş dönemindeki casusluk savaşından daha şiddetli, ondan daha kısa bir zaman dilimine yayılmış ve tam da bu nedenle daha karmaşık bir savaş bu. Savaşın merkezinde de Ortadoğu var. Çünkü Ortadoğu’yu kontrol etmek, dünya liderliğinin ilk ve öncelikli şartı. Ortadoğu’nun, yüzü Batı’ya dönük öncüsü Türkiye de bu savaşın ortasında yer alıyor. Türkiye, Batı ile Doğu arasında siyasi ve ekonomik paylaşımın yeniden yapılacağı bu savaşta NATO açısından kaybedilmemesi gereken çok önemli bir müttefik. Doğu’nun büyük ülkeleri, mesela Çin için ise kazanılması gereken bir ülke. Türkiye’de politika yapıcıların ve istihbaratçıların bunun ziyadesiyle farkında olduğunu düşünüyorum. Bu durumu -Çin füzesi meselesinde gördüğümüz üzere- bir pazarlık unsuru olarak kullanıyoruz.

Bence Türkiye, müttefikleri tarafından bile istihbari açıdan hedef seçilmiş bir ülke. Bunda ekonomik ve siyasi bağımsızlığına kavuşma arayışlarının etkisi var. Türkiye’ye verileceği söylenen Predatörlerin verilmesinden vazgeçildiği yönünde iddialar ortaya atıldı ve bunda MİT’in, İran Gizli Servisi MOİS’e 10 Mossad ajanının ismini vermesinin etkili olduğu öne sürüldü. Bence bu doğru değil. Eğer ABD Türkiye’ye Predatör vermeyecekse bunu Çin ile füze anlaşması gibi daha gerçekçi, ciddi bir gerekçeye istinaden yapar. Çünkü bu füze meselesi hakikaten Batı’da tedirginlik yaratıyor. 

ABD bu yüzden daha çok kendi konvansiyel medyasındaki yayınlarla ve sosyal medyada propaganda faaliyetleriyle Türkiye’yi etkilemek istiyor. Ama daha önemli operasyon, Türkiye’de derinden yürütülen psikolojik harekât operasyonları. Bu noktada yurtdışı bağlantıları da olan kimi gruplarla çalışıldığı yönünde duyumlar aldım. Mesela masonik şekilde örgütlenmiş küçük, ama parasal açıdan güçlü olduğu için etkili bir grubun popüler liderinin, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı ‘öven’ açıklamalar yaptığını görüyoruz. Ancak bu kişinin bir taraftan da ‘Hakan Fidan karşıtı’ kişilerle görüşüp onlara bilgi aktardığı yönünde güçlü duyumlar var. Bu grubun yurtdışından finanse edilen bir grup olduğu da biliniyor. Para hareketlerinin de izlendiğini duydum. 

‘GAZETECİLİK MERAKININ ÖTESİNDE BİR İLGİ VAR’

Peki, sosyal medyada yürütülen propaganda faaliyetleri neler?

Yurtdışında hem konvansiyonel, hem de sosyal medyada Türk istihbaratının, gazetecilik merakının ötesine geçen bir ilgiyle izlendiğini ve eleştirelliğin ötesine geçen negatif yorumların konusu olduğunu görüyoruz. 

Mesela The Washington Post yazarı David Ignatius’un makalesini Twitter’da aşırı övgüyle karşılayıp paylaşan kullanıcılar oldu. Bunlar arasında etkili düşünce kuruluşlarında görev yapanlar var. Türkiye ile İsrail arasındaki istihbari rekabetin son bulmasını ve Türkiye’nin İsrail yanlısı bir çizgiye gelmesini isteyen kişilerden söz ediyorum. Bunlar arasında Jonathan Schanzer, Steven A. Cook, Michael Koplow ve Omri Ceren gibi isimler var. 

Jonathan Schanzer; Neo-Con çizgisinde biri ve İsrail lobisinin en ateşli savunucularından. Ignatius makalesi yayınlandıktan sonra “Asıl büyük resme bakmak lazım, Türkiye artık düşman kategorisine doğru gidiyor,” mealinde şeyler yazdı ve Türkiye aleyhine ne kadar haber varsa takipçileriyle paylaştı. Schanzer, Türk ve İsrailli gözlemcilerin görüşüne göre Fidan’la ilgili tartışmaların tek sebebinin Türkiye-İran bağları olmadığını, Türkiye’nin başka açılarından da sınırı aştığını öne sürdü. 

Steven A. Cook, önemli bir isim. Council on Foreign Relations (CFR) adlı meşhur kuruluşta çalışıyor. Beyaz Saray’a girmek için çok uğraştı ama Obama onu kadroya almadı. Bu yüzden kendini, Obama muhalifi ve Türkiye karşıtı bir cephede konumlandırdı. Bu kişi de David Ignatius’un makalesini yayan isimlerdendi.

Michael Koplow adlı şahıs ise Steven Cook’un öğrencisi. Cook, kendisinin yazamayacağı kadar sert şeyleri ona yazdırıyor. Koplow, Türkiye’nin, Çin’den füze sistemi almaya girişerek ve İsrail ajanlarının adlarını İran’a vererek tehlikeli bir oyun oynadığını iddia etti.

Omri Ceren bir aktivist. Bir blogger ama İsrail kaynakları bir haber yaymak istedikleri zaman sosyal medyada bu kişiyi kullanıyor. Omri Ceren, bir İsrailli yetkilinin, Fidan için söylediği ‘En kötü düşmanlarımızla takılan anti-Semitik İslamcı’ sözünü takipçileriyle paylaştı. Hatta Fidan’a, ‘Ankara’daki MOİS (İran İstihbarat Servisi) İstasyon Şefi’ demekten çekinmedi. 

Ayrıca Michael Scott Doran diye biri var. Beyaz Saray’da daha önce görev yapmış biri. Şu anda The Brookings Institution’da görevli, bu kuruluşun Ortadoğu biriminde görev yapıyor. Bu birim, İsrailli milyarder Haim Saban tarafından desteklenen bir birim. Doran da Ignatius makalesi gibi Türkiye aleyhine makaleleri yayan biri. Bu kişiler Türkiye aleyhine ‘açık istihbarat’ faaliyeti yürütüyorlar.

Bunların karşı cephesinde ise Ignatius makalesini Obama çizgisine ve ABD’nin İran’la yakınlaşma stratejisine bir darbe girişimi olarak yorumlayıp makaleyi eleştirenler yer alıyor. Bunlar arasında ise Obama’nın dış politikasını destekleyen iki isim David Kenner ve Blake Hounshell var. Ayrıca Ali Gharib adlı ABD’nin Ortadoğu politikaları konusunda uzman olan kişi de Ignatius makalesini eleştirdi. Buradan, makalenin Obama yönetimine karşı bir propaganda faaliyeti olduğu sonucunu çıkarabiliriz. 

‘TÜRKİYE’Yİ İSTİHBARİ TEHDİT OLARAK GÖRÜYORLAR’

Amerikan Ulusal Güvenlik Teşkilatı’nın (NSA) Avrupa ülkelerinin liderlerini dinlediği tartışmaları da bu hafta konuşuldu. NSA dinlemelerini bu istihbarat savaşları açısından nasıl yorumlamak lazım?

NSA dinlemeleri bir süredir tartışılıyor. Önceleri dinlemelerin sadece Bush dönemiyle sınırlı olduğu konuşuldu. Ama sonra Obama döneminde de dinleme yapıldığı ortaya çıktı. Hatta Almanya Başbakanı Angela Merkel’in dinlenmesinde bizzat Obama’nın onayı olduğu öne sürüldü. İddialara göre Obama, Merkel’i öngörülemez birisi olarak görüyordu ve onu kontrol etmek için istihbari bilgiye ihtiyaç duyuyordu, bu yüzden dinlemelere onay verdi. Bence bunun kararını verenler istihbaratçılardır, Obama’yı da ikna etmişlerdir. Sonra da siyasi sorumluluğun Obama’da olduğunu hissettirmek için bu haberi sızdırıyorlar. 

NSA dinlemelerinde Almanya’nın öncelikli hedef olarak görüldüğü anlaşılıyor. Zaten Almanya, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD için Kıta Avrupası’nda en önemli hedeftir. Bunda Hitler deneyiminin yanı sıra Almanya’nın ekonomik gücünü her daim muhafaza etmesinin etkisi var.

ABD, sınır ötesi dinlemelerini ECHELON vasıtasıyla yapıyor. ECHELON’un en büyük dinleme istasyonu İngiltere’nin York kenti yakınlarındaki Menwith Hill’de. Burası Soğuk Savaş döneminde Avrupa ülkelerine ve Rusya’ya yakın olduğu için kullanıldı. Şimdi de Avrupa ülkeleri buradan dinleniyor.

ABD’nin, Türkiye’yi de yükselen bir istihbarat tehdidi olarak gördüğü için dinliyor olabileceğini düşünüyorum. NSA, Türkiye’ye yönelik de teknik istihbarat faaliyetinde bulunmuş olabilir. Bu, bir duyum değil, kanaat. NSA, Signal Intelligence denilen, elektronik ve en risksiz istihbarat yöntemi ile dinleme yapıyor. Bu yöntemde eleman kaybetmezsiniz. Edward Snowden gibi bir dinleme uzmanı ya da ajan açıklama yapmazsa dinlemeler kamuoyunca da bilinmez. Elektronik istihbarat, bu açıdan en az riskli yöntem ve özellikle ABD tarafından etkin biçimde kullanılıyor. Türkiye’ye karşı da kullanıldığı kanaatindeyim.

Son TV