TSK’da “sivillerin önemi yoktur miti” sonlandı

Olaylar
ENGİN DİNÇ’in haberi Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un ardından TSK’nın içinde bulunduğu durum yeniden tartışma konusu oldu. Ordu içindeki darbeci unsurların cezalandırıl...
EMOJİLE

ENGİN DİNÇ’in haberi

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un ardından TSK’nın içinde bulunduğu durum yeniden tartışma konusu oldu. Ordu içindeki darbeci unsurların cezalandırılması olgusu kamuoyunda yaygın bir kanaat oluştururken, TSK gündemin değişmeyen parçası oldu. Bir yandan TSK’da bir reforma ihtiyaç olup olmadığı tartışmaya açılırken, bir yandan da art arda gelen operasyonlar ve açılan davalar sonucu ordunun psikolojisinin bozulduğu yönünde eleştiriler arttı.

TSK’nın bugün içinde bulunduğu Taraf Gazetesi Ankara Sorumlusu Lale Kemal ve Stratejist ve Savunma Ekonomisi Uzmanı Yakup Evirgen’e sorduk.

TSK’DAKİ DARBE MANTIĞI YARGILANMALIDIR

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanması ve ilk kez bir Genelkurmay Başkanı’nın sivil mahkemede yargılanıyor olması üzerinden Türkiye’de TSK’nın yeniden konumlandığı yorumlarına katılıp katılmadığını sorduğumuz Taraf Gazetesi Ankara Sorumlusu Lale Kemal, şunları söyledi:

“Ordunun yeniden konumlanması gerekiyor. Çünkü sanıklar Hıfzı Çubuklu ve diğerleri, internet andıcını komutanın arz etmesiyle hazırladıklarını, bir emir komuta zinciri içinde hareket ettiklerini söylediler. Şimdiye kadar bu açıdan, “TSK için bir cunta vardı bu darbeleri bunlar yapıyordu ya da planları deniyordu” ama şimdi TSK’daki darbe mantığının bütünüyle yargılanması gerektiğini görüyoruz. Ama diğer yandan ordunun yeniden yapılandırılması için ve ideolojik unsurlarından arındırılması için hükümetin ve parlamentonun bir an evvel reform yapması gerekiyor ki, biliyorsunuz hükümetin söz verdiği reformlar var. TSK’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması gibi… Bu reformların yapılması gerekiyor çünkü ordunun bu kadar kırılgan durumda bulunması şu anda Türkiye’nin istikrarı açısından risk oluşturuyor.”

Taraf yazarı Lale Kemal, TSK’nın bu şekilde çıkmasında ısrar ettiği Terörle Mücadele Kanunu’nu sonrası İlker Başbuğ’un tutuklandığı yönündeki sorumuzu ise “Tutuklamanın hukuki gerekçesi açıkçası ne bilemiyorum. Sorunuza o anlamda net bir yanıt veremem. Sonuçta ortada işlendiği iddia edilen bir suç var. Bu anayasal düzeni silah zoruyla ortadan kaldırmadır bu çok ciddi bir suçtur, suçlamadır. Bunun mahkeme marifetiyle ortaya çıkarılması gerekir. Bu ülkenin zaten 5-6 çeşit darbeye maruz kalmış olduğuna göre davaların sonuna kadar yürütülüp olayların aydınlığa kavuşturulması gerekiyor.” diye cevapladı. 

NECDET ÖZEL’İN AÇIKLAMALARI TAMAMEN SİYASİ 

Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in geçtiğimiz günlerde verdiği röportajın tamamen siyasi içerikli mesajlar verdiğini belirten Lale Kemal, “Necdet Özel’in o gazetedeki bütün söylemleri siyasi içeriklidir. TSK’nın, demokrasilerde olduğu gibi siyasete müdahale etmemesi yolundaki tezimizi hala devam ettiriyoruz. Necdet Özel’in açıklamaları siyasi içerikliydi. Bu durum, onun komutasında TSK değişen bir şey olmadığını gösteriyor.” dedi. 

Bu durumun TSK’da şu anda istediği hakimiyeti kurduğu yorumları yapılan AK Parti iktidarında yaşandığı hatırlatmamız üzerine Lale Kemal, “Tamam ama dünya literatüründe bu duruma ordunun kontrolüne, sivil demokratik kontrol denir. Onun için yapılması gereken yapısal reformlardır, bunların hiçbiri yapılmadı. Bir kısmı yapıldı, şu anda yapılması gereken genelkurmay başkanlığının Milli Savunma Bakanlığı bağlanması, ordunun müfredatının ideolojik bölümlerinin tamamının çıkartılması. Tehditlere karşı ülkeyi savunma rolünü üstlenecek bir ordu gerekiyor. Onun için de çok vakit kaybetmemek gerekiyor.  Çünkü tarihimizde bu şekilde darbelerle anılan bir ordunun Türkiye’nin istikrarına çok ciddi bir tehdit oluşturduğunu görmemiz gerekiyor.” diye konuştu.

Lale Kemal, son günlerde TSK’da birçok üst düzey komutanın tutuklanarak cezaevine gönderilmesinin TSK personeli üzerinde nasıl bir etki oluşturduğu şeklinde sorumuza ise şu cevabı verdi.
“Siz kendinizi bir subayın yerine koyun, komutanlarınız tutuklanıyor. Şu ana kadar size öğretilenler, bu ülkenin gerçek sahibi sizsiniz, sivillerin hiç anlam ve önemi yoktur miti sonlanıyor. O anlamda moralleri düşük olabilir. Ama burada Hükümetin TSK mensuplarına, ‘kontrol demokrasilerde olduğu gibi bizim elimizdedir, herşey yolundadır ve yapısal reformlarla ordunun asli görevine çekilmesi sağlanacaktır’ gibisinden güvence vermesi gerekiyor. Çünkü ordu içindeki ezberleri bozuyorsunuz.  Mevcut yargılamalarla birlikte bu ezberleri bozarken yeni bir durumla karşı karşıya kalan subaylara net demokrasi mesajlarının verilmesi gerekiyor.”

BAŞBUĞ’UN TUTUKLANMASI TSK’NIN KURUMSAL MANADA MAHKUM EDİLMESİ DEĞİLDİR

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanmasının ardından yaşanan gelişmeleri değerlendiren Stratejist ve Savunma Ekonomisi Uzmanı Yakup Evirgen, şunları söyledi:

"İlk olarak İlker Başbuğ’un tutuklanması, Ergenekon hadisesi dışında ilk defa olan bir durum dolayısıyla insanlara çok olağan gelmemesi gayet tabiidir. Kaldı ki, Türkiye’de TSK’nın durumu, konumu, etkinliği açısından da gelinen nokta oldukça ilginç bir hal aldı. Genelkurmay başkanı makamında görev yapmış birisinin tutuklanmasının arkasından sanki TSK’yı kurumsal manada komple mahkum etmiş gibi bir sonuç çıkarmak doğru olmaz.

İkincisi ise meseleye böyle bakanların, bakmak isteyenlerin bakış açısının da doğru olmadığını hemen vurgulamak isterim. Bütün kurumlarda olduğu gibi TSK’da da yanlış anlayış, yanlış uygulamalar kısacası yanlış yapan insanların olacağı muhakkaktır, olabileceğini kabul etmek lazım. Ne yazık ki, bu genelkurmay başkanı seviyesinde olmuştur. Bu açıdan gözbebeğimiz olan böyle bir kurumun, Türkiye için çok özel, alternatifi olmayan bir kurumun başında görev yapmış bir insanın işlediği, yaptığı yanlışlar nedeniyle böyle bir duruma düşmesi elbette ki üzücüdür.  Ancak şu var ki, eğer bu ülkede hukukun üstünlüğü hakim kılınacaksa, demokratik kurallar tam olarak işleyecekse kişilerin taşıdıkları rütbeler, makamlar; yaptığı görevler dikkate alınmadan, eylemleri hukuk önünde değerlendirilmelidir. Bana göre bugün yaşanmakta olan şey bundan ibarettir. Konuyu az önce ifade ettiğim gibi TSK’yı mahkum etmek, TSK’ya farklı gözle bakmak, en tepesinde görev yapan birisinin mahkum olması ya da tutuklanması ya da göz altına alınmasıyla, sanki kurumun bu muameleye maruz kalmış gibi gösterilmesi, bu şekilde algılanması ve yaklaşılması doğru yaklaşımlar değil. Bugüne kadar gerek 28 Şubat sürecinde kuruma hakim olanlar, gerekse ondan önceki ve sonraki süreçlerde kendi görüşleri doğrultusunda böyle bir muazzam kurumu manipüle edebilmişler, belli politikaları izlemişler. Bunlar doğru sonuçlar vermemiş, bu ülkenin hayrına da olmamış. Bu ortada.

Dolayısıyla 1 milyon kişiden oluşan bir kurumun tamamının bu şekilde düşündüğü, yanlış yaptığı şeklinde değerlendirirseniz bu doğru olmaz. Bugüne kadar bunun benzeri olaylar yaşanmıştır.  Hatta daha kötüleri yaşanmıştır. 1960 ihtilalinden sonra olan subayların tasfiyesine bakın, binlerle ifade edilen sayıda subay tasfiye edilmiştir. Yine sivil bürokraside o dönemin etkisiyle tasfiyeler olmuştur. Hatta kurumlar lağvedilip, yenileri kurulmuştur. Dolayısıyla Türkiye’nin bundan sonra geri dönüşü olmayacak şekilde tam demokrasinin gerektirdiği işleyiş düzenine girmesi önemlidir ve herkes şunu bilmelidir ki, yapılan yanlışlıklar, kanunsuzluklar, usulsüzlükler hangi makamda ya da görevde olursanız olun yanınıza kar kalmamaktadır. Yaşananlar, bu açıdan da sevindiricidir."

ORDUDA ZİHNİYET DÖNÜŞÜMÜNE İHTİYAÇ VAR

Stratejist Yakup Evirgen, son yıllarda yaşanan gelişmelerin ardından orduda bir reform ihtiyacının söz konusu olup olmadığı yönündeki sorumuza ise şu şekilde cevap verdi:

"Bana göre Türkiye’de ciddi anlamda bir zihniyet dönüşümüne hala ihtiyaç var. Sadece kurumsal kültürü en gelişkin olan TSK’da bu dönüşüme ihtiyaç yok. Türkiye’de bugün en sade vatandaş da dahil olmak üzere, birey-toplum, toplum-birey, toplum-birey -devlet ilişkilerinde artık gelişmiş demokrasilerdekine benzer bir dönüşüm gerekiyor. Bu manada Türkiye’de ciddi bir eksikliğin olduğu ortada. TSK’nın da bu noktada bakış açısında bir dönüşüme ihtiyaç var, yok değil. Türkiye’de bundan sonra bir darbeci zihniyetin başarılı olması mümkün değil, ama günümüzde böyle düşünen insanların varlığını inkar etmeye gerek yok. Yalnız önemli olan şudur; bu dönüşüm yapılırken, yanlış düşüncenin kaynağına bakmak lazım. TSK açısından sorunun kaynağı nedir, eğitim sistemidir. Yani bugünkü algı biçimi, paradigmasıdır. Bu paradigmada kendisini ülkenin yegane sahibi olarak görmesi eğilimi mevcuttur. Kendisi dışında kalan kişi ve kurumların her an bu ülkeyi satabilecekleri, bu ülkeye ihanet edebilecekleri algısı mevcuttur. Yani çok açık ifade edilmeyen şey budur aslında… Bunun düzeltilmesi için bu anlayışın, bu algının, bu paradigmanın kaynağına dönülmeli. Yani bu kurumsal kültüre temel teşkil eden bu eğitim biçiminin ele alınması, değişimin ve dönüşümün buradan başlaması gerekir. Sadece konjonktürün düzelmesi, bundan sonra bir darbe yapılamayacak olması belli orandaki şartların oluşmuş olması bana göre yeterli değildir. Çünkü herkesin Türkiye’nin tam demokratik bir yapıya ulaşması ve o yapının yerleşmesi ve değişmemesi için buna sahip çıkan bir anlayışta olması gerekmektedir."

TSK’da yapısal bir reformdan önce, Türkiye’nin güvenlik mülahazalarının değiştirilmesi gerektiğini belirten Yakup Evirgen, "Ordunun yapısal reformundan önce, Türkiye’nin güvenlik mülahazalarının yeniden değerlendirilmeye ihtiyacı vardır. Yani askeri tabiriyle tehdit değerlendirmelerinden başlayıp, bu ülkenin dışta kısa, orta ve uzun vadeli güvenlik ihtiyaçları nelerdir? Bu güvenlik ihtiyaçlarını karşılayacak TSK kuvvet ihtiyacı nedir? Bu ortaya konmalı. Bu kuvvet ihtiyacını hangi yapıda karşılayacağımız çok teknik bir konu. Ondan sonra karar verilmelidir. Bu ihtiyaca uygun bir yapı yani tam profesyonel bir ordu mu olacak, kısmen amatör destekli ama büyük kısmı profesyonel yapı mı olacak? İnsan ve malzeme unsurundan meydana gelen ordunun malzeme ihtiyacının savunma malzeme ihtiyacının ne kadarı, hangi vadelerde yurtiçinden karşılanacak? Hangi teknolojiler öncelenecek? Mesela geçenlerde Türkiye’nin 2 bin metre ve üzerinde menzilli füzelere sahip olması yönünde Başbakan’ın TÜBİTAK’a verdiği talimat gündemde. Türkiye’nin risk analizleri, özellikle bu ülkenin yönetiminden sorumlu olanların içinde bulunduğu bir platformda uzun vadeli  olarak, bugünden yarına kuvvet ihtiyacı ve bu kuvvet ihtiyacının hangi şekilde karşılanacağına ilişkin yapılmalı. Tabi ki bu değerlendirmelerin, İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma anlayışlarla devam eden TSK’nın bugünkü yapısından farklı olacağı ortadadır, muhakkaktır. O bakımdan değişime, gelişime, yeniden yapılanmaya -ister siz adını reform koyun ister reorganizasyon koyun- gelişimin sürekliliği açısından ihtiyaç var." diye konuştu.

KÖŞE YAZARLARI AHKAM KESİYOR

Stratejist Yakup Evirgen, son yıllarda TSK içinde illegal faaliyet yürüttüğü iddia edilen ordunun yönetim kademesine yönelik davaların ordunun moralini bozduğu yönündeki yorumlar için ise şunları söyledi: 
"Medyayı iyice izlediğim zaman açıkçası üzülüyorum. Konuya ilişkin tamam Türkiye’de basın özgürlüğü, fikir özgürlüğü var ama her konuda kendisini yetkin sanan kalem sahipleri, köşe yazarları, önüne gelen her konuda ahkam kesiyorlar.  Bu tabirin altını çizmek istiyorum ahkam kesiyorlar hem de bilmeden, yeterli açıklamayı yapamadan. Çünkü askerlik konusu teknik bir konudur ve bilerek konuşulması lazımdır. Önüne gelen herkesin her konuda askerleri, Türkiye’de orduyu ilgilendiren her konuda görüş beyan etmesi bana göre çok doğru bir yaklaşım değil. Yani bugün sosyal güvenlik alanında bile ileri geri konuşamıyorsunuz. Yani genel sağlık sigortası nasıl olmalı, prim oranları nasıl olmalı, ödeme gücü olanlar olmayanlar, işveren payı, çalışan payı vs. bile artık formüllerle, hesaplarla yapılıyor. Ama güvenlik gibi çok hayati bir meselede şöyle olmalıydı, böyle olmalıydı deniliyor. En fazla bir özel güvenlik şirketi yetkilisi düzeyinde bilgisi olan bu arkadaşların bu konularda ahkam kesmesinin doğru olmadığı kanaatindeyim.

Ordunun moralinin bozulması konusu da bunun tabii sonucu olarak var. Bugüne kadar kendisini savunma, kamuoyunda ifade etme imkanı olmayan bir kesimin üzerinden insanlar medya aracılığıyla ciddi anlamda fikir beyan ediyorlar. Bu gazeteler, internet siteleri, televizyonlar TSK ve aileleri tarafından da izleniyor ve takip ediliyor. Kendilerini aynı oranda ifade etme imkanları yok. Olsa da doğru değil zaten… Yani kalkıp da bir güvenlik meselesini kamuoyunda herhangi bir subayın ya da generalin uluorta tartışması, cevap vermesi de mümkün değil. Genelkurmay da, tümüyle bunlara cevap verme durumunda değil, böyle bir görevi de yok. Onun adına bu işi yapacak olan yer Milli Savunma Bakanlığı’dır. Milli Savunma Bakanlığı’nın sürekli bu konulara müdahil olması demek, konuyu sürekli tartışılır halde tutmaktır. O da bu nedenle bu işin içerisine girmiyor ya da cevap yetiştirmiyor. TSK’da devam eden bu itibar erozyonunun önüne geçilmesine ihtiyaç vardır. Çünkü bu kurum alternatifsizdir. Bu kuruma coğrafi durumu ve diğer şartları çok daha kritik olan ülkemizin şiddetle ihtiyacı vardır. Tarihten beri olmuştur, bundan sonra da olacaktır. Güçlü bir silahlı gücümüzün olması Türkiye’nin milli politikalarının uygulanması çok önemli bir unsurdur. Dolayısıyla böyle bir kurumu rastgele eleştirmek yerine sadece asli görevi üzerinden, motivasyonunu yüksek tutacak şekilde konuşmak çok daha iyi olur."

on5yirmi5.com