“Takdir demek, hak edene ceza vermemek değildir”

Olaylar
Faruk Beşer, Yeni Şafak gazetesindeki bugünkü yazısında Soma faciası gibi yaşanan felaketlere karşı alınabilecek tedbir ve akıle sigorta konusunu ele alıyor… Ölenlerin yakınları açısından b...
EMOJİLE

Faruk Beşer, Yeni Şafak gazetesindeki bugünkü yazısında Soma faciası gibi yaşanan felaketlere karşı alınabilecek tedbir ve akıle sigorta konusunu ele alıyor…

Ölenlerin yakınları açısından bir kişinin ölmesiyle iki yüz kişinin ölmesi arasında fark yok. Bir tek kişi ölseydi de yakınları aynı acıyı yaşayacaktı. Hatta 17 Ağustos Depreminde gördük ki, umumi felaketler bazen bireysel acıları hafifletiyor. Ama yakınları ölmeyenler böyle facialar için daha büyük bir ıstıraba dönüşüyor. Üzüldük, acı çektik. Allah gidenlere rahmet eylesin, kalanlara sabır ve tahammül versin. Gayri ne deseniz boş.

Bilmiyoruz ama olayda ihmalin olmadığı söylenemez. İhmal de cezalandırılmalıdır. Fakat ihmal de olsa olup biten bir iş için takdiri ilahi demekten başka bir çaremiz de yok. Takdir demek görevi aksatma ve hak edenlere ceza vermeme anlamına gelmez. Bir iman tazelemesi olur ve Allah’ı düşünerek acının azalmasını sağlar. Takdirdir demenin alternatifi, takdir değildir demektir. Bunun sağladığı hiç bir fayda düşünülemez, aksine zararları vardır.

İşin bir başka tarafı da böyle olayların siyasi istismara dönüşmesidir. Elbette yönetimin de ihmalleri varsa onlar da bedelini ödemelidirler. Ama böyle olayları kuru istismar aracı yapmak da çirkindir, vefat edenlere saygısızlıktır.

Bu olay sebebiyle aklımıza İslam Hukukundaki Âkile Kurumu geldi.

Akile, ‘Dayanışma Grubu’ anlamında bir terim. Âkıle, kişinin beden sağlığına insan ihmali ve taksiri sebebiyle gelebilecek her türlü zararı hem önleyen, hem de kendi grubunun fertlerinden başkalarına böyle bir zarar geldiğinde onu tazmin eden belirli kişilerdir.

Hz. Peygamber zamanında bu grubu kişinin baba tarafından erkek akrabaları oluşturuyordu. Hz. Ömer zamanında ise bu görev her kasabada oluşturulan divanlara/kütük defterlerine yazılanlara devredildi. Yani her divanda kaydı bulunan bireyler kendi aralarında böyle bir dayanışma grubu oluşturdular.

Buradan hareketle Hanefiler meslek gruplarının da birer âkıle olabileceği içtihadına vardılar.

İttifak edilen husus şudur: Bir İslam toplumunda herkesin bir dayanışma grubuna/âkıleye dâhil olma zorunluluğu vardır. Buna göre mesela; işçiler âkılesi, işverenler, tabipler, şoförler, çiftçiler, esnaf vb akileler oluşturulur ve insan ihmali ve hatası, veya şibh-i amd, yani kastın aşılması gibi bir sebeple bireylerin vücut bütünlüğüne gelen her zarar tazmin edilir.

Bir şoförler âkılesi düşündüğümüzde, vaki bir trafik kazasının teknik bilirkişi keşfi yapılır, suç taraflara dağıtılır ve mağdurlar şoförler âkılesinden şoförün suçu oranında tazminat alırlar. Hiçbir kazada, hiçbir mağdurun yakınları, ne yapalım kader buymuş, denilerek terk edilemez. Elbette bu bir kaderdir ama hatanın bedeli de ödenmelidir, bu da bir kaderdir.

Yazının devamını okumak için tıklayınız