‘Suudi Amerika, Suudi İran oldu demek mümkün’

Olaylar
Engin Dinç’in röportajı Suudi Arabistan, İhvanı Müslimin teşkilatını terör örgütü kapsamına aldı. Bununla bağlantılı olarak da, İhvan’a destek olduğu gerekçesiyle BAE ve Bahreyn’le birlikte Kata...
EMOJİLE

Engin Dinç’in röportajı

Suudi Arabistan, İhvanı Müslimin teşkilatını terör örgütü kapsamına aldı. Bununla bağlantılı olarak da, İhvan’a destek olduğu gerekçesiyle BAE ve Bahreyn’le birlikte Katar’daki büyükelçiliğini geri çağırdı. Bu 3 ülkenin İhvan’a ve Katar’a karşı olan bu tavrı bölgede yeni hareketliliklerin ve siyasi bir takım planların olduğunu gösteriyor. Bu bölgeyle ilgili akıllara gelen soruları Ortadoğu Uzmanı Mustafa Özcan’a sorduk. 

Suudi Arabistan, İhvan’ı Müslimin teşkilatını yasakladı ve Katar’dan büyükelçisini çekti. Bununla beraber Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn büyükelçilerini Katar’dan çektiler. Sanırım, bunlar o bölgedeki yeni bir yapılanmanın ayak izleri bunlar.  O bölgede neler oluyor acaba?

Öncelikli olarak şunu söyleyebiliriz; Katar aslında kendi yolunda hareket ediyor. Dış politikada bağımsız hareket ediyor ve küçük bir ülke olmasına rağmen petrol ve doğalgaz gelirlerini dış politikada etkinliği için harcıyor. Hatta uluslararası etkinlik açısından Suudi Arabistan dahil bütün bölge ülkelerini geçmiş durumda. Suudi Arabistan ve diğerleri hantal vaziyetteydi. Hatta Arap baharı ile birlikte Katar daha aktif hale geldi. Diğer ülkeler bunu çekemiyorlar. Diğer ülkelerden maksat Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri. Bahreyn de onlara uyuyor, çünkü çaresiz. Bahreyn İran karşısında zayıf olduğundan dolayı Suudi Arabistan’ın desteğini almak durumunda, tek başına kalsa belki Katar’la herhangi bir sorunu olmaz. Dolayısıyla buradaki çekişme daha fazla öne çıkmayla alakalı. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri Katar’ın kümenin dışında hareket ettiğini düşünüyor. Katar’a karşı tavır almalarının nedeni de bu. 

Tabi birçok şey söylendi, İran’la ilişkilerinden sonra Karadavi meselesi ama en temelinde Müslüman Kardeşler’le ilişkileri geliyor. Onun temelinde de aslında Katar’ın bağımsız bir politika,  Suudi Arabistan ve BAE gibi geleneksel ülkelerin dışında farklı bir yol izlemesi geliyor. Eski Emir Hamad bin Halife es-Sani’nin görevi bırakmasından sonra göreve Şeyh Temim bin Hamad Al Sani geldi. Emir Temim’in dış politikayı revize edeceğini düşünüyorlardı. Emir Temim de netice itibariyle babasının izinden gitti, gidiyor. O da anlaşılınca Suudi Arabistan, Körfez’in güvenliğini tehlikeye düşürmek, El Cezire’yi terör kapsamında olan ülkelere destek vermek, İran ve benzeri ülkelerle temas kurmak gibi birtakım şeyleri bahane göstererek Katar’a karşı tavır alıyor. Halbuki bunların çoğu çelişkili ve tutarsız. 

Mesela, Suudi Arabistan Hizbullah’a yönelik doğrudan bir işlemde bulunmadı. Şöyle ki, biliyorsunuz Suudi Arabistan bir bildiri yayınladı; İhvan da dahil olmak üzere bazı örgütleri terör kapsamına aldı. Ama Lübnan’daki Hizbullah’ı terör kapsamına almadı. Mısır’daki Müslüman Kardeşler veya dünyanın herhangi bir yerindeki Müslüman Kardeşler Suudi Arabistan’ın tanımlamasına göre terör kapsamına giriyor ama Hizbullah sadece Suudi Arabistan’da faaliyet gösteriyorsa bu listeye giriyor. Irak’ta faaliyet gösterse bile terör örgütü değil. Bu bildiriye göre Müslüman Kardeşler dünyanın neresinde bulunursa bulunsun terör damgası yiyorlar. Ama Suudi Arabistan’ın tanımına göre Hizbullah Lübnan’da terör örgütü değil. Burada ‘Suudi İran’dan bahsedebiliriz. Çok enteresan bir şey aslında. Suudi Arabistan, Katar-İran ekseninden bahsediyor ama tam tersi olarak bir şekilde Birleşik Arap Emirlikleri ile Suudi Arabistan’ın bulunduğu ortamı ‘Suudi İran’ diye tanımlamak da mümkün. Neden? Eskiden sürekli olarak ‘Suudi Amerika’ diyorlardı. Bu çok da yanlış değil tabi ama bugün baktığımız zaman Dubai Polis Şefi Dahi Halfan gibi tek düşman olarak Müslüman Kardeşleri görüyor. Daha önce Dubai Polis Şefi Dahi Halfan; bizim açımızdan Müslüman Kardeşler İran’dan daha tehlikelidir demişti. Bunu Suudi Arabistan da tasdik etmiş oldu. Dolayısıyla İran onlara göre tarihi bir düşman olmuş durumda. Ondan dolayı ironi olarak söylüyorum Suudi Amerika deniyordu, şimdi de ‘Suudi İran’ demek mümkün. 

İsrail de İran gemisini durdurdu oradaki silahlara el koydu. İsrail ile Suudi Arabistan’ın özellikle İran karşıtlığı konusunda bir ortaklıkları olduğunu biliyoruz. Bu bölgede eski Neocon politikaların yeniden vizyona girmesi gibi bir durum söz konusu mu?

Şöyle ki İsrail, AB ve ABD’nin İran’la nükleer konularda temas etmelerini iki yüzlülük, hipokrasi olarak değerlendiriyor. Zaten İsrail Başbakanı Netanyahu bunu çoktan beri ifade ediyor. Dolayısıyla İran’a silah gittiği gibi birtakım kuşku ve bulgular üzerinden hareket ederek gemileri durdurdu. Bu çok fazla olan bir şey değil. 

Ama genel olarak şöyle söyleyebiliriz, Suudi Arabistan’daki bazı gruplar İslamcıları herkesten çok daha fazla tehlikeli olarak görebiliyorlar. Buna kendileri açısından siyasal İslam diyorlar. Siyasal İslam’ı her şeyin üzerinde bir tehlike olarak görüyorlar. Dolayısıyla İsrail’le aynı paralele düşüyorlar, bunu söylemek mümkün. Ama şunu da söylemek lazım, İran onlar açısından tarihi bir dış tehlike, Müslüman Kardeşler ise iç tehlike olarak görülüyor. Mısır’ı stratejik anlamda bir iç ülke olarak görüyorlar. Dolayısıyla Mısır’ın kaybı onlar açısından hayati bir kayıp olarak görülüyor. İran’la baş edebiliriz ama İhvan’la baş etmemiz zor diye düşünüyorlar. Onu da dikkate almak lazım. 

Burada çok yönlü ilişkiler var, herkes gardını dengelere göre alıyor. İsrail açısından da bunlar söylenebilir. Mutlak İran düşmandır diye bir şey yok. Geçenlerde Obama’nın “Sünniler İran konusundaki yaklaşımlarını gözden geçirmelidir.” diye bir ifadesi var. İsrail, Suriye’de Esad’ı ehveni şer olarak görüyor. ABD’deki bazı Hristiyan çevreler de Esed’i, Yahudileri kurtaran Eski Pers Kralı Kyros’a benzetiyorlar. Öyle de bir denge var. Azınlıklar daima İslam dünyasının karşısında olan gruplar tarafından tasvip ediliyor. İran’ı da bu noktada görmek lazım. Şunu söyleyebiliriz İran’ın nükleer programı İsrail açısından tehlike olabilir. Bu doğru ama İran’ın varlığı ile nükleer silahların gücü aynı değil. İsrail’in İran’a bakışı ile İran’ın nükleer güç olma hevesi aynı şey değil. Şunu da söylemek lazım, İsrail açısından tehlikeli olan her şey bizim açımızdan tehlikesiz denemez. İsrail’in nükleer silahları İslam dünyası açısından bir tehlike, İran’ın nükleer silahları da tüm dünya için tehlike. Bunlar birbiriyle çatışan şeyler değil. 

Özellikle bölgedeki diktatörlükler ve krallıklar için, Mısır’da darbe yapan Sisi de buna dahil, bugüne kadar  silahlı bir eylemine rastlanmamasına rağmen İhvan, birçok siyasi örgütten daha tehlikeli olarak görülüyor. İhvan neden bu insanları tedirgin ediyor? 

Her şeye rağmen İhvan 80 yıllık geçmişi olan bir örgüt, her şeyden önce topluma mal olmuş bir hareket; bunun kökünü kazımak kolay değil. Mısır’da Nur Partisi Başkanı diyor ki, “Aslında Sisi darbesi İslamcı hareketi toptan silmek için yapılmış bir harekettir.” Gerçekten de öyle. Peki, neden? İhvan korkusu nereden kaynaklanıyor? 

İhvan her şeyden önce topluma mal olmuş, toplumun kılcal damarlarına kadar işlemiş bir hareket, 80 yıllık bir mazisi var. Ve Ortadoğu’da tek örgütlü hareket ve onun dışında bir kitle hareketi veya sivil bir harekete rastlamak mümkün değil. Selefiler var ama Selefiler hem İhvan’a göre bölük pörçük, hem de İhvan’la kıyaslandığı zaman daha geride duruyorlar. Ortadoğu’nun en örgütlü hareketi Müslüman Kardeşler, ondan dolayı herkesi korku salıyor. Arap Baharı ikinci dalgada siyasi güç olarak Müslüman Kardeşleri ortaya çıkardı. Potansiyel olarak varlardı ama Arap Baharı ile birlikte bu potansiyel fiiliyata dökülmüş oldu. Bu da Körfez ülkelerini korkutuyor. Neden korkuyorlar? Bir demokrasinin,  çoğulcu sistemin ve dönüşümlü bir yapının gelmesinden korkuyorlar. İkincisi, diğer örgütler cılız olduğundan dolayı bütün husumetlerini de Müslüman Kardeşlere yönlendiriyorlar. Müslüman Kardeşler’in dışında örgütlü bir hareket yok. Dolayısıyla Selefiler gibi diğer hareketlerin siyasete tahvil edilmesi zor, belki mümkün değil. Örgütlenmeleri zaman alacaktır. İkincisi, Selefiler bölünerek çoğalan bir hareket ve Müslüman Kardeşler gibi değil. Müslüman Kardeşler arada sırada fire verseler de bu yüzde bir, binde bir. Ama Selefiler öyle değil, Selefiler bölünerek büyüyen bir kitle ve dolayısıyla kendi aralarında birlik ve bütünlük söz konusu değil. Dolayısıyla başkalarını da tehdit etmeleri mümkün değil, bunların bir kısmı da devletçi Selefi. 

İhvan’ın bu yasaklamalardan dolayı şu an zaten Mısır’da çok zor durumdalar. Gelecekte daha fazla sıkıntısı olur mu? 

Aslında her yerde zor durumdalar. Arap Baharı’nın tüm dünyada 4. yıla girmesiyle birlikte eski sistemler bu rüzgarı söndürmek veya başka bir yöne sevk etmek istiyorlar. Müslüman Kardeşler 2010-2011’den itibaren zor zamanlar yaşıyor; 2013-2014 yıllarında da hakikaten en zor yıllarını yaşıyorlar. Ama şu da var; bu kurulu rejimler hakikaten ihtiyarladılar ve çok fazla da tehdit unsuru var. Eskiden ABD ile kader birliği yapmışlardı ama şimdi ABD’nin pusulası, nereye döneceği belli değil. Dolayısıyla çok riskli sularda bulunuyorlar. Ondan dolayı gelecekleri de garanti değil. Suudi Arabistan gibi ülkeler belki de son 10 yıllarını yaşıyorlar. Hiçbirinin 10 yıl sonra olup olmayacakları garanti değil.