‘Suriye, Esed rejiminin işgali altında’

Olaylar
Engin Dinç’in röportajı Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyaretinde Başkan Barack Obama ile konuştuğu en önemli konu şüphesiz Suriye meselesiydi. Başbakan Erdoğan’ın, daha çok uçuşa yasak bi...
EMOJİLE

Engin Dinç’in röportajı

Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyaretinde Başkan Barack Obama ile konuştuğu en önemli konu şüphesiz Suriye meselesiydi. Başbakan Erdoğan’ın, daha çok uçuşa yasak bir bölgeyi masaya getirdiği tahmin ediliyor. Ancak basına yansıdığı kadarıyla Türkiye’nin gündeme getirdiği bu teklif, Rusya’nın kabul etmeyeceği bir planı öngörüyordu. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında ABD ziyaretinde istenilen sonuç elde edilemedi. Fakat Suriye’de Esed rejimini durmaksızın kan akıtmaya devam ediyor. Son olarak Humus kenti ve Kusayr bölgesini işgal etmek için aralarında Lübnan Hizbullah’ının bulunduğu güçler Suriyeli muhaliflere karşı saldırıya geçti. Suriye ile bu gelişmeler yaşanırken, gelinen son durumu Ortadoğu Uzmanı Ahmet Varol ile konuştuk.
 
Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyaretinde Suriye’ye dış müdahale seçeneği de gündeme geldi. Ancak Rusya razı olmadığı için bu seçenek kabul görmedi. Siz de bu kanaatte misiniz? Obama’yla yapılan görüşmede olumlu bir sonuç çıkmadı mı?
Şahsi olarak şunu ifade edeyim ki ABD’nin Irak ve Afganistan işgali gibi bir Suriye işgalini hiçbir zaman savunmadık ve savunmuyoruz. Bu müdahale aslında uluslararası platformda yapılması gereken, Suriye’deki Baas katliamının önüne geçilmesi için bu rejimin bir şekilde zorlanması ve en basitinden mesela uçuşa yasak bölgelerin oluşturulması, insanların kendilerini güven içerisinde hissedebilecekleri bazı bölgeler oluşturulması, direkt olarak saldırıya maruz kalan insanların Suriye içerisinde de güvenliğe kavuşturulabilmesi için bazı adımların atılması gerekiyordu. Bizim düşüncemiz budur, yoksa Suriye’nin işgali ya da  askeri müdahale asla savunduğumuz bir şey olamaz.

ABD’nin tutumuna gelince, bu dediğim şeyin ABD ile olmasını beklemek de biraz hayali bir durum. Çünkü ABD zaten normalde Suriye’de sergilediği tavırla çifte standartla hareket etmektedir. Çünkü Baas rejiminin gitmesi halinde Suriye’deki halkın tercihi her zaman İslami kimlik olacağı açıktır. Hakim sistemle kıyaslanacak olursa da, Filistin konusunda çok daha açık tavırlı olacak ve Siyonist işgali hiçbir zaman desteklemeyecektir. Bunu zaten Siyonist işgalciler de çok iyi biliyor. Dolayısıyla ABD, Suriye meselesini zaman içerisinde yıpranmaya bırakmak istedi. Şu ana kadar izlediği politika da budur. Zaman içerisinde yıpranmaya bırakmak, en sonunda Bosna Hersek’teki gibi direnişçileri pazarlık masasına zorlamak ve mevcut rejimin de bu pazarlıkta bir taraf olabileceği bir formül ortaya çıkarmak istiyor. Zaten ABD’nin en son sergilediği tavırda da bunu görüyoruz. Ama biz şunu düşünüyoruz, direniş geri dönüşü olmayan bir direniştir, Baas rejiminin tavrı da ortadadır. Bu yüzden ABD politikası da burada etkileyici olmayacaktır. Suriye’de direnişçiler her halükarda haklarını elde edinceye kadar mücadele edeceklerini gösteriyor.

Suriye’de direnişçilere bir dış destek sağlanmazsa, mevcut Esed güçleriyle mücadele edebilecek güçleri, kapasiteleri var mı?
Bir dış destek sağlanacak olursa, İslam dünyasından sağlanabilir. Yapılması gereken de budur. Ama maalesef İslam dünyasından da mevcut yöneticiler, bilhassa Arap dünyasındaki yönetimler, Suriye’deki bu sarp yokuşu kendi açılarından da önemsiyorlar. Engelin aşılması durumunda Arap dünyasındaki bu dikta rejimlerine karşı başkaldırı silsilesinin devam edeceği endişeleri var. Zaten bugüne kadar Suriye’de böyle bir karışıklık yaşanıyorsa o samimiyetsizlikten kaynaklanıyor. Bizim gördüğümüz kadarıyla Suriye konusunda en gerçekçi ve en samimi tavrı Türkiye göstermiştir. Ama Türkiye’nin desteği de çok yetersizdir. Genel anlamda kıyaslama yaptığınız zaman en samimi tavrın bile yetersiz kalması, bilhassa direnişçilerin silahlı mücadelelerine destek konusunda son derece yetersiz kalması bugünkü durumun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ondan dolayı bizim bunu artık yöneticilerle değil de, halklarla düşünmemiz gerekiyor. İnşallah temenni ediyoruz ki, Müslüman halklar Suriye konusunda biraz daha net tavırlar ortaya koyabilir. Ama şunu da belirtelim, bugün Suriye’de Baas rejiminin devam edebilmesi kendi gücüyle değil, dış destekle gerçekleşiyor. Direnişçilerin dezavantajı zaten bu. Baas rejimine İran ve Rusya olmak üzere dış destek sağlanırken, direnişçiler o destekten yoksundur. Baas rejiminin arkasındaki dış destek olmasaydı Mısır’da, Libya’da, Tunus’ta, Yemen’de elde edilen sonuç şimdiye kadar Suriye’de de elde edilmiş olacaktı. Aslında Baas rejiminin kollarının kopartılabilmesi biraz da bu dış destekten mahrum edilmesiyle olacaktır. Ve İslam dünyasında halklar ya da İslami hareketler nezninde bu dış desteğe karşı çok net bir tavır sergilenmediğini görüyoruz. Müslüman halkların yanında yer aldıklarını iddia edenler, bugün Suriye’de katil Baas rejiminin yanında yer alabilmektedir. Bunun da tek sebebi İran’dır. Onun için İran desteğinin her ne şekilde olursa olsun sonlandırılması için bir şeyler yapılması lazım. Eğer İran desteği son bulursa Baas rejiminin gazı da bitmiş olur.

Lübnan Hizbullahı’nın da Suriye’de savaştığını biliyoruz. Bu yönde sağlam deliller var. Zaten onlarında açıklamaları var. Hizbullah’ın Suriye’de savaşması İslam hassasiyetler açıdan bakıldığında ne derece doğru? Esed rejimi insanları öldürürken, Hizbullah neden orada?

Bunun ne derece doğru olduğu tartışılamaz. Çünkü doğruluk tarafı tartışılabilecek bir şey olsa ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış diye tartışırsınız. Herhangi bir kısmını doğru kabul edebileceğiniz kadar beyaz tarafı yok bu işin. Tamamı siyah olan bir şeyin ne kadarı beyaz diye tartışılabilecek bir tarafı olamaz. Bu katliama bizzat iştirak etmek, doğruluğu tartışılabilecek bir şey değildir. Bu katliama bilfiil iştirak edilmesi, Baas rejimiyle aynı safta yer alınması ve binlerce insanın hunharca katledildiği yerde bulunulması doğruluk tarafı olan bir şey değildir. Burada da İran’ın politikası etkili olmaktadır.

Siz Suriye’nin şu anki konjönktüründe özellikle muhalifler için bir başarı umudu görüyor musunuz? Görüyorsanız bunu ne kadarlık bir vadede düşünüyorsunuz?  Daha açık sormak gerekirse Esed’in gitmesi ne kadar bir süre alır?

Bu konuda bir tahmin yürütmek zor. Zaten Suriye’nin bunu yokuşa saracağı başından da belliydi. Biz zaten olayın başında da Suriye konusunda endişeli olduğumuzu zaman zaman dile getiriyorduk. Ama şu da bir vaka olarak karşımızda duruyor, bunu da değişik vesilelerle dile getirdik;  artık Suriye’de bu yol dönüşü olmayan bir yoldur, çünkü bu yoldan dönülmesiyle, ilerlenmesinin risk oranı aynıdır. Tıpkı 1954-1962 Fransız işgaline karşı Cezayir örneğinde olduğu gibi ve Afganistan mücadelesinde olduğu gibi, buralarda işgallere karşı verilen mücadelelerde olduğu gibi dönüşü olmayan bir yoldur. Cezayir savaşı 8 yıl sürdü, Afganistan savaşı yıllarca sürdü ve sonunda işgal edenler çekilmek zorunda kaldı. İşgale karşı verilen mücadele, dönüşü olmayan bir yoldu. O mücadeleden dönüş aynı oranda risk taşıyordu. Suriye’de de aynı gerçek karşımızdadır. Bu zaman takdiri yapabileceğimiz bir şey değildir. Şu an için bir tahminde bulunmamız biraz zordur. Ama bu yolun dönüşü olmayan bir yol olduğunu başından itibaren söylemiştik. Halen de aynı şeyi tekrar ediyorum. Çünkü Suriye’deki Baas rejimi bir işgal rejimidir artık. Orada bir Suriye yönetimi yok, bir işgal yönetimidir. Bu yönetimin devam edebilmesi arkasındaki dış güçlerle mümkün olmaktadır. Bu da bir işgale delalet ediyor. O dış desteğin son bulmasıyla Baas rejiminin gücü de büyük oranda kaybolacaktır. Çünkü zaten Baas rejimi kendi etrafındaki mezhebi kimliği istismar ediyor. Mezhepçilik yapılması da gerçek anlamda duyarlılık anlamı taşımıyor, bunu da belirtelim. Suriye’de mezhebi kimliğin istismar edilmesi suretiyle oluşturulmuş bir çete var, biliyorsunuz Şebbiha çetesi. O çetelerle sürdürülen bir savaş var. Ama bu çeteler kendi güç ve imkanlarıyla bu savaşı sürdüremiyorlar, arkalarındaki dış destekle sürdürüyorlar. O destek de kaybolduğu zaman, herhangi bir şekilde elini çekmeye zorlandığı zaman Baas çetesi de son bulmuş olacaktır. Buradaki mücadele herhangi bir şekilde sonuca ulaşacaktır. Buradaki risk Baas sonrasıyla ilgili ya da sonuçla ilgili kısmı oluşturulmaktadır. Şu anda ABD ve Cenevre görüşmelerinin en önemli sorunu budur. İki tarafın da masada yer alabileceği, direnişçileri pazarlıklı bir formüle razı etmek için görüşmeler yapılmaktadır. Eğer burada istediklerini elde edemezlerse Mısır’daki gibi bir fitne çetesi oluşturulması riski vardır. Ondan dolayı da sonra Suriye’de Baas’ın çökertilmesinden sonraki dönem de risk taşımaktadır. Ama ne olursa olsun burada bir zulüm ve bir vahşet vardır. Bu zulüm ve vahşetin son bulması için, insani duyarlılığa sahip herkesin bu zulüm ve vahşete karşı bir tavır koyması gerekmektedir. 

on5yirmi5.com