“Silahı meşru görmektense apolitik olun”

Olaylar
Zuhal Erkek’in röportajı Gençken başarıyı yakalayanlar yazı dizimiz AK Parti İstanbul milletvekili Muhammed Bilal Macit ile devam ediyor. 27 yaşında Türkiye’nin en genç milletvekili unvanı...
EMOJİLE

Zuhal Erkek’in röportajı

Gençken başarıyı yakalayanlar yazı dizimiz AK Parti İstanbul milletvekili Muhammed Bilal Macit ile devam ediyor. 27 yaşında Türkiye’nin en genç milletvekili unvanını alarak milletvekilliği kariyerine başlayan Muhammed Bilal Macit, alışılmışın dışında bir vekil profiline sahip. 28 Şubat’ın tam ortasında kalmış, Genç Siviller’in kurucularından, 27 Nisan e-muhtırasından sonra ilk sokağa çıkanlardan… Zaten Bilal Macit’e göre siyasi hayatı 2011 milletvekili seçildiği zaman değil, 27 Nisan e-Muhtırası’nın ertesi günü sokağa çıkıp tepkisini gösterdiğinde başlamış. Çünkü Bilal Macit’e göre siyasetçi olmak, milletvekili olmak değil; sürüden ayrılabilmek, konformizmin serin sularından kurtulabilmek ve kişinin bulunduğu ortamın; ülkenin, şehrin ve dünyanın daha yaşanılabilir bir yer olması için söylenecek bir sözünün olması olarak yorumluyor.

Bizlerde Türkiye’nin en genç milletvekili olan Bilal Macit ile siyasi hayatını, hedeflerini, siyasetin dilini ve gençlerin siyasete olan ilgisini konuştuk…

 Biraz kendinizden bahseder misiniz?

Bu soru en zor ve kişinin kendine en fazla torpil yaptığı ve hiç kötü yanlarından bahsetmediği bir soru aslında. 1984 İstanbul doğumluyum. Ortaokulu Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde okuyorken 28 Şubat mağduriyeti ile bu okuldan ayrıldım ve Beşiktaş Atatürk Lisesi’ne geçtim. Lise bittikten sonra burslu olarak Sabancı Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümünü kazandım. Okul sırasında bir dönem, Boston’da Amerika ve Avrupa politikaları üzerine eğitim gördüm. Ardından İngiltere Londra’da Brunel Üniversitesi’nde işletme mastırı, hemen ardından King’s College London’da Kamu Politikaları üzerine ikinci mastırımı yaptım. Eğitimim bitikten sonra Türkiye’ye dönüp askerliğimi yaptım. Kısa bir iş tecrübesi sonrasında da parlamentoya giriş yaptım.

SİYASETE PARLEMANTOYLA GİRMEKLE BAŞLAMADIM

Siyasete atılmaya nasıl karar verdiniz?

Siyasetten kastınız milletvekili olmaksa, ben burada şöyle bir ayrım yapıyorum. Bence siyasetçi olmak, milletvekili olmak demek değil yalnızca. Bence siyaset sorumluluk alabilmek, sürüden ayrılabilmek, konformizmin serin sularından kurtulabilmek ve bulunduğumuz ortamın; ülkenin, şehrin ve dünyanın daha yaşanılabilir bir yer olması için söylenecek bir sözümüzün olması demektir. O yüzden ben siyasete, parlamentoya milletvekili olarak girmemle beraber başlamadım.

Ben siyasete üniversitede, üniversiteye dair sorumluluk almaya başladığım andan itibaren; kurduğum İstanbul Kulüple, 4 yıl başkanlığını yaptığım kulüpte İstanbul’a dair sorumluluk alarak başladım. Üniversitede öğrenci birliğine 4 yıl üst üste seçildiğimde, Genç Siviller Hareketi’ni kurduğumuzda, askeri vesayetin en ağır olduğu zamanlarda yaptığımız demokrasi yanlısı eylemlerle başladı siyaset hayatım. O zaman farkım neydi? Daha demokratik bir Türkiye için sesimi çıkartarak, karar alıcılara bir mesaj vermeye çalışıyordum. Bugün ise, sokaktaki talepleri duyup o taleplere göre kanun yapılan yere geldim. Açıkçası masada yer değiştirdim diyebiliriz. Bu siyaset kavramı çok enteresan; “siyasete hoş geldin” diyorlar. Ben de; ben 27 Nisan e-Muhtırası’nın ertesi günü sokağa çıkıp tepki koyduğumda, bir darbe olursa sokakta olacağımı söylediğim zaman da siyaset yapıyordum ; ama siyaset madem Meclis’te, peki eyvallah dedim. Ama çok enteresan bir anım var; Meclis’te bir gün muhalefet milletvekillerinden biri konuşurken Ak Partili vekillerden birisi laf attı. Kürsüdeki vekil dönüp dedi ki, “Burada siyaset yapma.” Peki, biz Meclis’te de siyaset yapmayacaksak siyaseti nerede yapacağız? Genelde siyaset hep kirletilmiş, itibarsızlaştırılmaya çalışılmış bir kavram.

BAŞARILI OLMANIN FORMULÜ YOK

Genç yaşta böyle bir başarı yakalamanızın sırrı nedir?

Aslında bunun böyle matematiksel bir formülazasyonu yok. Bunun böyle matematik gibi bir formülü olduğuna hiçbir zaman inanmadım. Ama ben şunu söylüyorum, ben elimden geldiğince sorumluluk almaya gayret ettim, Meclis’te yasama çalışmaları yapmaya, büyük adam taklidi yapmamaya, genç olarak bedensel esneklikten çok zihinsel esnekliğe önem vermeye çalışıyorum.

Meclis’te en genç milletvekili olarak görev yapmak nasıl bir duygu? Bundan sonra siyasetteki hedefleriniz neler?

Meclis’te benden önce de tabi ki genç milletvekilleri oldu. Cumhuriyet tarihinde seçilmiş olarak gelen 30 yaş altı ilk milletvekili benim. Bunun vermiş olduğu bir sorumluluk var. Yani diyorsunuz ki siz, “Evet benim iyi bir şeyler yapmam lazım; doğru bir temsiliyeti oraya yansıtmam lazım ki aksi bir durum olursa bundan sonra gençler için oluşacak olumsuz havaya sebebiyet olabilirim.” Böyle bir sorumluluk taşıyorum, bu yüzden gayret ediyorum. Galiba temel mesele burada. Daha az ‘ama’larla hareket edebilmek. Biz Soğuk Savaş politikasıyla yetişmedik. Siyah beyaz bir dünya algısına sahip değiliz. O yüzden bizim için hayat daha renkli, daha çeşitli. Bu çeşitlilik ve farklılıklar bizim için bir tehdit değil, tam tersine bir zenginlik. Büyük fotoğrafın bir parçası hepsi. Hepsi birbiriyle eşit değerde. Bunları yansıtmaya gayret ediyorum ama bunun verdiği sorumluluğu da üzerimde hissettiğimi ifade edeyim.

ÖMÜR BOYU SİYASET YAPMAK İSTİYORUM

Siyaset zor bir olay, hiç siyaseti bırakmayı düşündüğünüz oldu mu?

Bir gazeteye şöyle söylemiştim. Ben ölene kadar milletvekili olmak gibi bir düşünceye sahip değilim dediğimde onlar şöyle bir manşet atmıştı: “Ömür boyu siyaset yapmayacağım.” “Hayır, ben ömür boyu siyaset yapmak istiyorum.” dedim. Çünkü ben siyaseti başkalarının mutluluklarında, başkalarının dertlerinin çözümünde yine bir pay sahibi olabilmek olarak tanımlıyorum, söyleyecek bir sözünün olması olarak tanımlıyorum. Milletvekili olsam da olmasam da ben bu ülkenin gündemine, dünyaya, dünyanın daha iyi bir yer olmasına dair nasıl milletvekili olmadan önce söz söylüyorsam, milletvekilliği bittikten sonra tekrar söz söylemeye devam edeceğim. Bence siyaset ömür boyu yapılabilir.

ERDOĞAN LİDERLİK ÇITASINI FARKLI BİR NOKTAYA GETİRDİ

Siyasette kendinize idol gördüğünüz bir isim var mı? Sizce Türkiye’deki en başarılı siyasetçiler kimler?

Tek bir kişiyi komple almak yerine, farklı aktörlerden, örneklerden, alanlardan beslenebilirsiniz. Şüphesiz ki liderlik anlamında Recep Tayyip Erdoğan. Liderlik çıtasını çok farklı bir noktaya getirdi. O yüzden biz bugün onun yanında ortaya konulan isimlerin birçoğunu lider olarak görmekte zorlanıyoruz. Çalışma temposu, toplumla kurduğu diyaloğu, reformist söylemleri olarak… İnsanların yerel yönetimlerde güçlenmeyi tartışmaya çekindiği bir zamanda Başbakanımız çıkıyor; Lazistan, demekten, diğer kavramlardan korkmadan söyleyebiliyor. Örneğin, bu beni çok etkiliyor. Ama ben şuna inanıyorum, bizden önceki kuşak çok daha zor şartlarda yetişiyor. Taşıdığı gazetenin öldürülme sebebi olduğu dönemleri biliyoruz. Darbeleri çok daha yoğun bir şekilde yaşıyor, direkt hedefi oluyorlar. Ama bizim jenerasyonumuz çok daha renkli. Toplumsal olarak diyalog kurmamız çok daha kolay. Bundan 10 yıl önce Almanya’da yaşayan bir akrabamızla yılda bir defa telefonla görüşebiliyorsak, 3 yılda bir defa yüz yüze görüşüyorsak yakın akrabamızdır o kişi. Bugün teknolojinin bize sağladığı imkanlarla birlikte dünyanın neresinde olursa olsun hemen diyalog kurabiliyoruz. Facebook’ta birçok sıradan insanın, herhangi birilerinin yurtdışından arkadaşları var. O yüzden bizim için, bizim jenerasyonun bugün ve yarın kriterleri bence çok daha farklı olacak. Daha dünyaya açık, kendini daha çok yetiştirmiş, toplumla daha çok diyalog kurabilen, eleştirebilen, sorgulayabilen bireyler olacağına inanıyorum.

ÜLKEDE SAĞ SOL YOK, DEMOKRASİDEN YANA DEĞİŞİM İSTEYENLER VAR

İktidardaki bir partinin milletvekili olarak Türkiye’nin nasıl yönetildiğini düşünüyorsunuz? Türkiye’deki mevcut siyasi ortamı nasıl buluyorsunuz?

Türkiye’deki temel siyasi ayrışmanın İslamcılar, laikler, sağcılar, solcular gibi bir ayrışma olmadığını ama değişimden yana olanlarla sistemi muhafaza etmek isteyen statükocular arasında olduğuna inanıyorum. O Anadolu’dan gelen insanların bir hafta sonu denize girmek istediğinde Caddebostan sakinleri denize giremediğinde atılan “Halk plajlara akın etti, vatandaş denize giremedi” manşetindeki halk ve vatandaş arasındaki ayrım olduğuna inanıyorum. Siyasette bir grup insan, Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan; bu halkı vatandaş olma, bu ülkenin eşit bireyleri haline getirebilme mücadelesini temsil ediyor. Diğer bir gruptaysa haksız yere elde ettikleri ayrıcalıkları toplumla paylaşmak istemeyen, toplumu siyaseten eşit görmeyen, dolayısıyla kendisini üstün gören seçkinci bir zihniyet var. Ve bence toplumu temsil etme noktasında daha güçlü olan, değişimden yana olan, demokrasiden yana olan partiler de ne kadar bunlardan yanaysa o kadar da parlamentoda temsil ediliyorlar diye düşünüyorum. Benim temelde siyasete, sağ sol ayrımından ziyade bir tarafta demokrasiden yana değişim isteyenler, diğer tarafta da haksız yere elde ettikleri ayrıcalıkları korumak isteyen statükocular olarak bakıyorum.

Artık sağcı-solcu ayrımı kalmadı diyorsunuz?

Onu söylemiyorum. Temel ayrışmanın bu olduğunu, o yüzden zaman zaman çok farklı kişinin bir araya gelebildiğine şahit oluyoruz. Ya da referandumdaki yüzde 58 oy sağ-sol ayrımını ortaya koymadı bence. Değişim, demokrasi talebini ortaya koyanlar ve bunun karşısında olanlar olarak ortaya çıktı.

SİYASETİN DİLİ ÇOK SERT

Siyasetin dili ve yapılış tarzı hakkında neler söylersiniz?

Siyasetin dili bence gereğinden fazla sert olabiliyor. Biraz daha fazla mizahın olabilmesi lazım. Siyaset daha keyifli ve daha neşeli olabilir. Ama şunu unutmamak lazım, milletvekilleri parlamentoda toplum adına bir şeyleri talep ediyorlar. Orada kendileri için tartışmıyorlar, kendileri için seslerini yükseltmiyorlar. Ama bence siyaset gençleştikçe daha da mütevazi bir hale geliyor, demokratikleşme noktasında daha da zenginleşiyor. Demokratikleşme ve normalleşmeyle birlikte siyasetin dili ve üslubu daha da normalleşiyor. Biz yıllarca çok makro tartışmaları yaşadık. Düşünsenize, başörtüsüyle üniversiteye gitsin mi gitmesin mi? 411 milletvekili bu ülkede evet dedi, bir gazete manşeti bunu kaos olarak okudu. Bu aslında çok makro, çok basit bir tartışma ama aynı zamanda çok da ilkel bir tartışma. Ancak siyaset üslubunun bu kadar şekilsiz olmasındaki temel sebeplerden bir tanesi de bence sivil siyaset alanının çok dar olması, siyasetin genel anlamda askeri vesayet ve yargı vesayetine tarafından domine edilmesidir. Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun, Mesut Yılmaz’a söylediği bir söz var; “Siz ekonomi ile ilgilenin, gerisi bizim işimiz.” Şimdi o zaman demokrasi, hukuk, adalet, özgürlükler, dış politika siyasetin ve siyasetçinin işi olarak görülmemiş. Temel meselemizin sivil siyaset alanını genişletmemiz, siyasal katılımı arttırmamız ve böylece siyasetin dilini demokratikleştirip, normalleştirmemiz olduğunu düşünüyorum. Ve Türkiye her geçen gün bu noktaya çok hızlı bir şekilde ilerliyor. Ak Parti’nin bu ülkede yapmış olduğu en temel değişimlerden bir tanesinin sivil siyaset alanını genişletmesi olduğunu düşünüyorum.

SİLAHI MEŞRU GÖRMEKTENSE, APOLİTİK OLMAK DAHA İYİ

Gençlerin siyasete olan ilgisini nasıl buluyorsunuz? Özellikle gençlerin siyasi arenada aktif olarak yer aldığını düşünüyor musunuz?

Ben toplumun, bizim jenerasyonun apolitik olduğuna inanmıyorum. Çünkü bizim eğitim sistemimiz de çok fazla doktriner olmuş. Düşünsenize andımız daha yeni kaldırıldı. Her sabah bir doktrin, bir yeminle başlıyorduk okula. Bu otoriter ve totaliter zihniyetlerden yavaş yavaş sıyrılıyoruz. Milli güvenlik dersleri vardı okullarda. Derslere subaylar falan giriyordu. Bize aslında çevre ülkelerin ne kadar büyük tehdit olduğundan bahsediliyordu. Vatandaşlık derslerinde biz haklarımızı değil, hep devlete yönelik ‘ödevlerimizi’ öğreniyorduk. Artık Milli Eğitim de çok ciddi anlamda sivilleşiyor. Düşünsenize, her öğrenciye şimdi elektronik kitap veriliyor, internet veriliyor. Bu sistem bize Türkiye’deki totaliter sistemin çökmüş olduğunu gösteriyor. Ben gençlerin bu anlamda politik olduğunu, belki daha az partizan göründüğünü düşünüyorum. Ama kesinlikle politik olduklarına inanmıyorum. Yoksa jenerasyonumuz apolitik falan değil. Ya da şöyle söyleyelim, silahı meşru gören bir politizasyondan ziyade böyle apolitik kabul edilmek bence daha doğru ve daha meşru.

BİR ŞEYİN TARAFI OLUN

Siyasete ilgisi olan gençlere neler önerirsiniz? Neler yapmalı ve nasıl çalışmalılar?

Aslında başa dönersek aynı şeyler, bir, genç olduklarını unutmamalılar. Zaten 50’li, 60’lı yaşlarımıza geleceğiz. O yüzden şimdiden dilimizi, fikirlerimizi, söylemimizi, argümanlarımızı, kılığımızı-kıyafetimizi yaşlandırmamamız lazım, gençliğimizi oraya yansıtabilmemiz lazım. Sorumluluk almaktan çekinmemek lazım. Kalabalıkların arasına karışıp, aman kimse bana dokunmasın demek yerine o kalabalıklar yanlış yere gidiyorsa, Necip Fazıl’ın dediği gibi “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak” diyebilmemiz lazım. Gördüğümüz durumlar, haksızlıklar karşısında sesimizi yükseltmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Tarafsız olmayı gençlere bir öğüt olarak veriyorlar. Ben size tam tersi taraf olmamız gerektiğini söylüyorum. Ama taraf olurken de adaletli ve vicdanlı olmamız gerektiğini düşünüyorum. Şayet bunlardan yoksunsak; zaten hangi taraftan olacağımızın bir anlamı olmayacağını, yanlış yerde olacağımıza inanıyorum. Temel mesele taraf olmakta, ama adaletli ve hakkaniyetli bir şekilde taraf olmak gerektiğine inanıyorum. Dante’nin güzel bir sözü var, “Cehennemin en sıcak yerleri, ahlaki kriz dönemlerinde tarafsızlığını koruyanlara ayrılmıştır.” Şimdi siz Suriye’de, yanı başınızda 100 binden fazla insan, zalim bir diktatör tarafından çoluk çocuk demeden öldürülüyorken, “Ben ne Esed’den, ne de o öldürülenlerden yanayım.” derseniz, siz aslında ölümlerden yana taraf olmuş olursunuz. Dün nasıl, tüm Avrupa Bosna’da sessiz kaldı diyorsak, şimdi de bizim sessiz kalmamamız gerekiyor. Bu ülkeye bir muhtıra verildiğinde ya da iktidar partisi kapatmayla karşı karşıya kaldığında bizim sivil siyasetten yana taraf olmamız gerekiyor. Çünkü iki gün sonra bizim tuttuğumuz parti de kapatma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığında bizim adımıza ses çıkaran birilerinin olması gerekiyor. O yüzden bence temel mesele aynı zamanda taraf olmak. Ama taraf olurken de hakkaniyet ve adalet duygusunu unutmamak gerekiyor diye düşünüyorum. Ayrıca kendimizi iyi yetiştirmemiz gerekir. Artık dünyayı okumak, dünyayı takip etmek eskisinden çok daha kolay. Bu anlamda kendimizi yetiştirirsek hedeflerimize kolay ulaşırız. Ama şunu da unutmamak lazım, muhakkak kariyer hedeflerimiz olsun, kariyer basamaklarımız olsun. Ama bunların araç olduğunu, amaç olmadığını da unutmamak lazım.

On5yirmi5