ŞefkatDer: Polis dahi silah bulundurmasın

Olaylar
ENGİN DİNÇ’İN RÖPORTAJI Son yıllarda kadına yönelik şiddet olayları artarken, Şefkat-Der’in “kadınlara kendilerini korumaları için silahlanma” çağrısı yapması büyük y...
EMOJİLE

ENGİN DİNÇ’İN RÖPORTAJI

Son yıllarda kadına yönelik şiddet olayları artarken, Şefkat-Der’in “kadınlara kendilerini korumaları için silahlanma” çağrısı yapması büyük yankı uyandırdı. Teklifi tuhaf ve yanlış bulanlar kadar, zaman zaman destekleyenler de oldu. Özellikle kadınların silah kullanmasının şiddete şiddetle karşılık vermek gibi bir duruma yol açtığı eleştirisi ciddi tartışmalara yol açtı. Şefkat-Der’in bu çağrıyı niye yaptığını ve “kadınların silahlanarak” ne elde edebileceğini teklifin sahibi olan Derneğin Genel Başkanı Hayrettin Bulan’a sorduk, o da bu konuda ilginç açıklamalar yaptı. 

KIZKARDEŞİNİ VURDU TUTUKSUZ YARGILANDI, SAVCIYA BIÇAK DAYADI TUTUKLANDI

Kadınların maruz kaldığı şiddete karşı silah kullanılmasını öneren birtakım demeçleriniz basında yer aldı.  Bu fikrin nasıl ortaya çıktığını anlatır mısınız?

Ülkemizde kadınlar şiddet gördüğü, anlaşamadığı eşinden ayrılmayı düşünüyor. Dava açıyorlar veya boşanmış oluyorlar. Erkekler ise kadınları sözlü olarak ikna edemediği zaman şiddete başvuruyor. Kadınlar hayatları tehdit altında olduğunda, savcılıklara, polise başvurduklarında yetkililer, “her kadının başına polis dikemeyiz” diyorlar. Kadına şiddet uygulandığı, konu mahkemelik olduğu zaman da eğer ciddi derecede yaralanma olmadıysa yine tutuksuz yargılanıyorlar. Hatta bazen daha kötü durumlar da olabiliyor. Geçenlerde bir adam kız kardeşini tüfekle yaraladı. Tutuksuz yargılandı. Tutuksuz yargılanırken savcıyla tartışıyor, savcıya bıçağını dayadı. O zaman tutuklandı.

Kadınların fiziki korunması olmadığı, o kişinin de tutuklu yargılanmadığı durumlarda kadın yerine göre ailesinin yanına sığınabiliyor, kendi evini tutmuş olabiliyor. Bu tarz olaylarda “potansiyel katil” karşısına çıktığı zaman en azından güvenlik görevlileri gelinceye kadar, zaman kazanması açısından kadının silahlanması faydalı olacaktır.
 
Türk Ceza Kanunu’nun 26. 27. ve 28. maddelerine göre meşru savunma ve zorunluluk hali maddeleri var. Bir kişi böyle bir durumda kendini savunduğu zaman herhangi bir ceza almaz. Bizim önerimizi olumlu karşılayanlar olduğu gibi, olumsuz karşılayanlar da olabiliyor.

Biz, “Devlet görevini yapmasın, kadınları korumasın, zihniyet değişmesin, toplumda sevgi şefkat olmasın; kadın silahlansın kendi haklarını arasın, kendini korusun” demiyoruz. Tabii ki, devlet idari ve akli yönden acilen en iyi şekilde sorumluluğunu yerine getirmeli. Toplumdaki bu yanlış zihniyetli insanlar ayıklanmalı, onları eğitmeliyiz. Güzel bir toplum olmalı… Ama böyle bir zaman gelinceye kadar da, “potansiyel katillere” karşı kadınlar 24 saat korunmuyorsa; kendilerinin, sığındıkları aile fertlerinin, bulundukları ortamda bulunanların can güvenliğini sağlamak amacıyla böyle bir öneride bulunduk. Ve bu yasaldır. 18 yaşını dolduran herkes atış poligonlarından silah eğitimi alabiliyor. 21 yaşını dolduranlar bulundurma ve taşıma ruhsatlı silah için Valiliklere ve Emniyet Müdürlüklerine başvurabiliyor.
 
Bununla alakalı olarak da Şefkat-Der kadınlara, “savunma sporları öğrenin, yanınızdan biber gazını eksik etmeyin” diyor. Bunlar gerçekten çok faydalı.

"ERKEKLİĞİME LAF ETTİ" DİYENE TAHRİK İNDİRİMİ YAPILIYOR

Geçenlerde yanılmıyorsam İzmir’de boşanma davası açmış bir çift. Eşini restaurant gibi bir yere çağırıyor. Kadınla konuşurken adam birden kalkıyor, boynundan bıçaklıyor ve kadın ölüyor. O an kadının elinde mesela biber gazı bile olsa ve sıkmış olsa o kişi rahat bir şekilde hedefi tutturamayabilirdi. Örnek olarak söylüyorum. Kendini korumak adına silahı olsaydı, yine kadın kendini koruyabilirdi.

Şimdi Devlet yetkilileri, “hayatı yönünden tehdit altında olan kadınlara hepsinin başına polis dikemeyiz” demek yerine “biz tehdit edilen kadınların başına polis de dikeriz, orduyu da dikeriz, insanımızın ölümüne göz yumamayız” demiş olsaydı katillerin birçoğu çekinirdi. Ama mahkemelerde cinayet olaylarından sonra erkek mesela “benim erkekliğime laf etti, namusumu temizledim” diyor. Mahkeme tahrik indirimi yapabiliyor bu sözler üzerine. Bu ne demek oluyor? “Ey potansiyel katil” sen eşinle tartışırken, senin erkekliğine laf eder de onu öldürürsen, ben sana iyilik yapar, tahrik indirimi yaparım” diyor.

Ayrıca bir de mahkemede iyi hal indirimi de uygulanabiliyor. Mahkemede hâkime, savcıya iyi davrandığı zaman, “pişmanım” dediği zaman iyi hal indirimi alıyor. Birisi bir hâkim veya savcı öldürse iyi hal, tahrik indirimi asla olmaz. Ama bir kadının hunharca katledilip, otuz yerinden bıçaklasa da, ondan sonra mahkemede İyi hal indirimi, tahrik indirimi alabiliyor. Göründüğü gibi her şey kurbanlarımızın aleyhine işliyor.

Size sığınan kadınlar bu konuda ne düşünüyor?

Kadınlar olumlu karşıladı. Bütün hepsi, özellikle de risk altındaki kadınlar büyük moral buldu. Ama tabi bu konuda, yanlış anlaşılmadan kaynaklanan itirazlarda var. Ama sanki devlet görevini yapmasın, kadın kendini korusun ya da kadına karşı şiddet ancak silahla çözümlenebilir gibi bir algılamada oldu bazı insanlarda. Halbuki biz, bütün dünya hukuk sistemlerinde olan “meşru savunma hakkı”, bizim tabirimizle “nefsi müdafaa” istiyoruz. İnsanlar bir sarrafın silahlanmasını normal karşılıyor, ama biz bir kişi canını korumak için silahlansın dediğimizde anormal karşılayanlar olabiliyor.

KADIN SİLAHSIZ OLDUĞU ZAMAN "POTANSİYEL KATİL" DAHA KOLAY ÖLDÜRÜR

Kadınların silah kullanması noktasında olası bir aksaklık, mesela silahın tutukluk yapması ya da kadının o an heyecana kapılıp silahı kullanamaması karşı tarafın daha fazla şiddet uygulamasına sebep olmaz mı?

Zaten Şefkat-Der; “karşı taraf size silahla, bıçakla saldırıya kalktığı zaman silah kullanın” diyor. Durduk yere kullanın demiyoruz. Bununla ilgili eğitimini alacak. Atış poligonlarına gidecek, bu işi öğrenecek.

Kadın silahsız olduğu zaman “potansiyel katil” daha kolay öldürür. En azından bu şekilde kendini koruman, hayatta kalman için bir şansın olur. Basit bir örnek verirsek, bir kişi karşıda silah olduğunu bildiği halde fiziksel olarak saldırmaktan vazgeçebilir. Bu etkisi de var. Silahlar inşallah tutukluluk yapmaz!..
 
“Potansiyel katiller”, “potansiyel kurbanların” silah eğitimi aldığını ve silahlı olduğunu bilmiş olsa kolay kolay karşısına çıkmaz. “Ben onu öldürmeyi düşünüyorum ama o da beni öldürebilir” diye düşünebilir. Tahrik indirimiyle, iyi niyetle kurtulabilirim demeyecek. Bu vicdansızlığı ve bu kötülüğü yaparken ben de öldürebilirim, ömür boyu felç kalabilirim diyecek, korkacak birazcık…
 
Zaten Şefkat-Der’in bunu gündeme getirmesinde üç tane amaç var. Birincisi idari ve adli yönden tüm devlet görevlerini doğru düzgün ve bir an önce yapmaya teşvik. İkincisi “potansiyel katillere” psikolojik etki yapıp, kötü niyetlerinden vazgeçirmek. Üçüncüsü, tehdit altında olup, devlet tarafından 24 saat korunmayan kadınlar için bir umut ışığı yakmaktır.

Düşünebiliyor musunuz, kadınlar şikâyet ettiği halde, sonum Ayşe Paşalı gibi mi olacak dediği halde öldürülüyor. Bir kadının devamlı başkalarının öldüğünü görmesi demek, devamlı ölmesi demektir. Bu bir işkencedir. İşkenceyle ölüm demektir. Yaşayan bir ölü demek. Ama onların poligonlarda silah kullanmayı öğrenmeleri, onlara moral verecektir. Kadınlar büyük bir sevinçle karşıladılar bu durumu.

Biz Şefkat-Der olarak 1995’ten beri bu alanda çalışma yapan, kadın sığınma evleri olan bir derneğiz.  10 binden fazla kadın ve genç kız bizim sığınma evlerimizden yararlandı. Tehdit altındaki kadınlar bu önerimizi yüzde 100 olumlu karşıladılar. Ama ölümü hissetmeyen, annesi öldürülmemiş, kardeşi öldürülmemiş, her an ölümü ensesinde hissetmeyen kadınlar için bunun bir anda olumlu karşılanmasını bekleyemeyiz. Bu tarz olayları yaşamayan insanların bunu bir anda kabul etmesini beklemiyoruz. Ama ciddi bir empati kurulduğu zaman bunu anlayabilir. Yani “potansiyel katil” geldiği zaman ne yapsın kadın, göz göre göre bunun ölümünü mü seyredelim?

Kim ne derse desin Şevkat-Der’in bu çağrısı adeta bir devrim olmuştur. Bunu kesinlikle söyleyebiliriz.
 

KADINLARA "SİZE ŞİDDET UYGULAYANI PLANLAYIP VURUN, ÖLDÜRÜN" DEMİYORUZ

Bu şiddete şiddetle karşılık değil midir?

Bunun adı hukuken de, vicdanen de böyle olmaz. Bir insan birini öldürmeye kalkarsa, diğer insanın kendini savunmak için silah kullanmasını şiddete şiddetle karşılık vermek olarak isimlendiremeyiz bunu.  Bu masum insanların kendini korumasıdır. Bu adalete de, vicdana da uygundur. Biz kadınlara “Siz şiddet gördünüz. Bir yerde gidip eşinizi saldırın, öldürün” demiyoruz. Böyle dersek, bu şiddete şiddetle karşılık vermek demektir. Şefkat-Der kesinlikle daha önce şiddet görmüş kadınlara silahlanın, sizi tehdit eden kişinin evine gidin, karşısına dikilin, planlayıp vurun, öldürün demiyoruz. Size zarar vermeye geliyorsa, kendiniz savunabilirsiniz diyoruz.

Peki, bir kadın silahlanma fikrinden hareketle, eğer kendisi planlayıp eşini öldürürse, bu anlamda yeni şiddet olayları tetiklenmiş olmaz mı?

Şimdi burada erkek devamlı şiddet gösteriyorsa eğer, bir kere cezalar artırılacak. Kadın “Ben şiddet gördüm adalet benim hakkımı aldı. Adalet var” diyecek. Zaten öldürülmesi durumunda ağırlaştırılmış müebbet cezasından daha hafif bir ceza olmamalı. Ama böyle bir şiddet olayından dolayı kadın, savcılığa şikayet ettiği anda, devlet yetkililerin hemen gelip gerekeni yapacağına inanmalı. Dolayısıyla böyle bir duyguyu oluşturduğu zaman bu dediğiniz olaylar olmayacaktır. Devamlı şiddet gören bir kadın, kendini kaybeder böyle bir saldırıya geçerse, tahrik indirimi denilen bir durumla karşı karşıya gelebilir. Ama tabi ki, biz bunların hiçbirini istemiyoruz. Dünyanın neresinde olursa olsun kadın devamlı şiddet görüyorsa, mahkemeler “meşru savunma” olarak değil ama “tahrik indirimi” olarak değerlendiriyorlar. Biz bunu önermiyoruz. Ama biz zaten bunu önermiyoruz.

Bizim önerilerimizde psikolojik öfke kontrol teknikleri, aikido gibi sporlar, biber gazı, elektrikli şok aletleri bulundurma var. Şefkat-Der’in öyle bir yönlendirmesi söz konu bile olamaz. Kadınlara da tavsiyemiz o şekilde olmaz. “Potansiyel katiller” de bu fikrinden vazgeçsin. Hiçbir insan ölmeyi, yaralanmayı hak etmez.

ŞEFKAT-DER’İN BAŞINDA NİYE BİR ERKEK VAR?

Sizin kadınlar kadar, yoksullar vb. diğer kesimlere yönelik çalışmalarınız da var. Ama daha çok kadına yönelik şiddet olaylarıyla daha çok gündem oluşturdunuz. Bu derneğin başında bir erkeğin olması soru işaretleri oluşturuyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Şefkat-Der sizin de değdiniz gibi bir sivil toplum örgütüdür. Kadınlara, yoksullara, mültecilere sığınmacılara kadın, erkek, çocuk hatta tüm canlılara, hayvanlara yönelik çalışma yapan genel bir dernek.

Tabi bu durum insanların kafasında soru işaretleri oluşturabilir. Kadın, erkek ayrımı yapmadan toplumal sorunlarda cinsiyetçiliğe karşıyız. Biz kendimizi erkek ve kadın olarak bile tanımlamıyoruz. Mesela ben erkeğim, şöyleyim, böyleyim diye açıklamalarda bulunmuyorum. Bunu bile bir çeşit ayrımcılık olarak değerlendiriyoruz. Hayrettin Bulan ismi araştırılığında bu konuda da şaşırılmayacağını düşünüyorum. Şevkat-Der’in üyeleri, yönetim kurulu üyeleri kadındır. Şefkat-Der çok riskli çalışmalar yapan bir dernektir. Şevkat-Der’in yönetimi olsun, üyeleri cinsiyetçi bir yaklaşımda bulunmuyor. Kadınlara yönelik böyle bir haksızlık varsa, kadınlar göz göre göre öldürülüyorsa, erkekler de bu sorunun içerisinde yer almalıdır. Şefkat-Der İstanbul’da ve Konya’da “kadın hayata tutunma evleri” olan bir dernek ama aynı zamanda Türkiye’de ve Avrupa’da ilk erkek sığınma evini açmış bir dernektir. Şefkat-Der, 2011 Dünya İnsan Hakları Günü’nde İstanbul’da erkekler için evsizler evi açtı.

Şefkat-Der’in çeşitli komisyonları var, bu komisyonlarda farklı görevler alan üyeleri var. Bu alanda belli bir birikime gelmek çok kolay olacak şeyler değil. Açık söylemek gerekirse, ben şahsen Şefkat-Der’in genel başkanlığından ayrılmayı uzun zamandır düşünüyorum. Fakat Şefkat-Der zorlu bir dönemde ve bu zor dönemde sorumluluğu, insiyatifi almak gerekir. Şefkat-Der maddi yönden güçlü bir dernek olsa, belli seviyeye gelmiş olsa o zaman Şefkat-Der’in yönetiminde kimlerin olduğu o kadarda önemli olmaz. Şefkat-Der’de bir sorumluluğunun altına imza atmak gerekiyor.

Tehdit ediliyoruz, bazen açıklamalarımızla ilgili mahkemelik olabiliyoruz. Bunlara göğüs germek kolay bir şey değil. Şefkat-Der’de aktif gönüllü olmak ayır bir birikim, ayrı bir fedakârlık gerektiriyor. Şefkat-Der şan, şöhret kovalama yeri değil. Bu dernekte aktif olmak zordur. Gerçekten zordur. Ne demek istediğimi Şefkat-Der’in aktif gönüllüleri anlayabilir. Bizler birçok yönden riske girmiş durumdayız ama kimsenin aynı risklere girmesini beklemiyoruz. Şefkat-Der mayınlı tarlada yürüyen bir dernektir.

ŞEFKAT-DER’İ KİMLER TEHDİT EDİYOR?

Bunu ne anlamda söylüyorsunuz? Tehdit mi alıyorsunuz?

Şefkat-Der yöneticilerinin her an, her şeyle karşılaşma durumu vardır. Çünkü siz yıllardır genel mafyasıyla, genelev kadınlarıyla, konsomatrislerle, şiddet, töre mağdurlarıyla, kan davasından kaçanlarla uğraşıyorsunuz. Bakın şu son çağrılarımız bile “potansiyel katillerin” işine gelecek şeyler değil. Empati kurduğunuz zaman neler yaşadığımız tahmin edebilirsiniz.

Bugüne kadar siz veya üyelerinizden böyle bir durumla karşı karşıya kalan oldu mu?
 
Tehdit çok aldık. Biz bu konuya baş koymuş insanlarız. Her zaman, her şeyle karşı karşıya kalabiliriz anlayışına sahibiz. Her an saldırıya da uğrayabiliriz. Bu ülkede 9-10 yaşında çocuklar bile tecavüz edilip, öldürülüyorsa, bize de böyle tehditlerin gelmesi normaldir. Bir insan doğru bir şey yapıyorsa, böyle tehditler alacaktır.
 
Emniyet tehditler konusunda Şefkat-Der’e bir koruma sağlıyor mu?

Emniyete bizi özellikle koruyun diye bir isteğimiz olmadı. Biz daha çok risk altındaki kadınları koruma altına almaya çalıştığımız için, kendimiz için böyle bir talebimiz olmadı. Yönetim kurulu üyemizden birine yönelik bir tehdit olayı oldu. Polis, “devamlı koruma değil ama arada gelip bakarak koruma yaparız” dedi. Bunun adı da koruma olmaz.

Biliyorsunuz, İstanbul Emniyet Müdür’ü “tehdit altında olan kişiler için her ilçede kadına yönelik şiddette uzmanlaşmış iki polis görevlendireceğiz. Emniyeti ve polisi aradıkları zaman görevliler oraya gelecek.” şeklinde bir açıklama yaptı.

Şimdi; potansiyel katil kadının sokakta karşısına çıktığı zaman, o anda polisi arayamaz ki… Kaldı ki kimse artık sokaktaki kavgaya müdahale etmiyor. Komşusunun evinden sesler geliyor, kapı ziline bile basmıyor. 155 polisi bile aramıyor. Böyle bir toplumda yaşıyoruz. Dolayısıyla böyle bir toplumda polis gelinceye kadar çoktan katliam çıkar. Polis gelinceye kadar geçen sürede ne olacak? Bunları yetkililer hiç sormuyor. Biliyorlar aslında, bir ambulans ve itfaiye aracı bile ne kadar geç geliyor. Maalesef burada yetkililer görevini yapmıyor.

Türkiye’de birçok gazeteci 24 saat koruma ile korunuyor. Hayati yönde tehdit altında olanlar vali korunur gibi korunmalı ama en önemli tedbir tehdit eden, şiddet gösteren kişiyi tutuklu yargılamaktır. Ayrıca biz şöyle bir teklif getiriyoruz, tehdit eden kişi kadının yaşadığı şehrin dışında sürgün yaşamalı. Ama bunların hiçbirini yapmıyor yetkililer. Meclis’te bile hala kadın ve aile bireylerini şiddetten koruma yasası taslak durumunda, hala üzerinde tartışmalar var. Meclis’te ıvır zıvır bir sürü yasa çıktı. Milletvekili maaşlarından, şikeye kadar bir sürü yasa çıktı. Geldi gitti, tekrar çıktı. Ama hala kadını, çocukları şiddetten koruma yasasını hala çıkarmadılar, taslak halinde duruyor.

Böyle bir dönemde Şefkat-Der’in önerisi garipsenmemeli. Garipsenmesi gereken devlet organlarındaki ihmalkârlıktır. Yasama, yargı ve yürütmenin görev ihmalidir. Cumhuriyet savcılarının sorumsuzluğu, Valilerin, Hükümetin, TBMM’nin ilgisizliğidir. Cinayetlerin göz göre göre gelmesidir. Devletin görevini yapmamasıdır. İnsanlar buna hayret etsin. Sanki Türkiye’de her şey dört dörtlük, biz uzayda yaşıyoruz. Milyonlarca ruhsatsız silah sahibi erkek varken, kadına yönelik cinayetler devam ederken, devletin görevini yapmadığı bir ülkede, “potansiyel katillerin” amaçlarından vazgeçmediği bir ülkede, katillere işlediği suçta sürekli tahrik indirimi yapılarak, suçun caydırıcılığının kalmadığı bir ülkede Şefkat-Der’in önerisi neden tuhaf karşılanıyor? Ben de bu tuhaf karşılıyorum.
 
POLİSLER DAHİL, HİÇ KİMSE SİLAH BULUNDURMASIN!..

Sizin şahsi olarak silahınız var mı?

Şahsi olarak benim silahım yok. Ben sadece askerde silah kullandım. Biz dünyadaki bütün silahlar, hatta polislerden dahi silahlar toplansın diyoruz. Hatta evlerde 2-3 santimetrelik meyve bıçakları dışında bıçak kullanılmasın diyoruz. İnsanlar ne kestirecekse, ne kestirecekse marketlere gidip oralarda kestirilmeli. Eve bıçak dahi girmemeli.

Bu anlamda siz silahlanmaya karşısınız…

Kesinlikle silahlanmaya karşıyız. Ama biliyorsunuz milyonlarca insanda ruhsatsız silah var. Biri silahlı yakalandığı zaman, para cezası ile kurtuluyor. Biz burada en ağır cezalar verilsin, silahlar toplansın diyoruz. Burada bizim teklifimiz insanları silahlandırma olarak algılanmasın. Bu adaletsizlik, kötülükler karşısında masum insanları eğer devlet korumuyorsa kendi canlarını koruma noktasında bir faydası olur diyerekten, sistem ve düzen düzelinceye kadar kadınlara silahlanma çağrısında bulunuyoruz. Aslında biz polisler dahil, hiç kimse silah bulundurmasın diyoruz. Ruhsatsız silah kullananlara çağrı yapılsın,  kimseye ceza vermeyeceğiz densin. Hatta getirenlere şu kadar para vereceğiz gibi ödüller konulmalı. ABD’de bazı bölgelerde silah toplama kampanyası yapılırken "Silahını getir, gıda götür" gibi kampanyalarda yapılmış.

Şu anda Türkiye’de siz ruhsatsız silahı olan bir insanı tutuklamazsanız, bu aslında dolaylı yönden ruhsatsız silahlanmaya teşvik değil midir? Devlet bile 21 yaşında silah ruhsatı alınması durumunu, 18 yaşına düşürmeye çalışmadı mı? Buna bir kere şaşırmak lazım. Bir kadın hayati yönden tehdit altındayım dediği halde korunmuyor, öldürülüyor. Mahkeme, “potansiyel katil”e, “erkekliğime laf etti” dedi diye tahrik indirimi yapıyor. Şefkat-Der’in seni öldürmeye gelene karşı, “devletin polisi yoksa kendinizi korumak için maalesef silahlanın” demesi garipsenecek bir durum değil ki, devletin zihniyeti garipsenmeli…

Son olarak neler söylemek istersiniz?
Sizlere teşekkür ediyoruz. Çünkü gerekçelerimiz medyada çok az çıktı. Yazılı, görsel ve internet medyasında gerekçelerimiz üzerinde pek durulmuyor maalesef… Genelde şekil üzerinde ve yanlış anlaşılmaya yol açacak tartışmalar oluyor. Bu konuda devlet kurumlarını göreve davet ediyoruz, “potansiyel katillere” “vazgeçin” diyoruz, herkesi bütün toplumsal sorunlarla dayanışmaya çağırıyoruz. Şu anda “kadına yönelik şiddet” en büyük terör olayıdır. Bu olaylara karşı hepimiz birlikte mücadele edelim, STK’larla dayanışma içinde olalım, milletvekillerine baskı yapalım çağrısında bulunuyorum.


on5yirmi5.com