‘Paralel devletin arkasındaki ülkeler tedirgin’

Olaylar
Engin Dinç’in röportajı  17 Aralık operasyonunun ardından yaşanan gelişmelere her geçen bir yenisi ekleniyor. Ancak hiç şüphe yok ki, bir darbenin ayak izlerinin görüldüğü seri operasyonlar...
EMOJİLE

Engin Dinç’in röportajı 

17 Aralık operasyonunun ardından yaşanan gelişmelere her geçen bir yenisi ekleniyor. Ancak hiç şüphe yok ki, bir darbenin ayak izlerinin görüldüğü seri operasyonlarla Başbakan Erdoğan, AK Parti Hükümeti ve özellikle MİT hedefe konuldu. Bununla birlikte İHH gibi STK’larda hedefe konulan yapılar arasında. 17 Aralık operasyonunu ve sonrasını gazeteci Abdurrahman Dilipak’la konuştuk. 

-17 Aralık operasyonunun ardından bugün gelinen noktada yapıldığı görülen yargı ve polis cuntası darbesinde her geçen gün yeni hamleler yapılıyor. Bu operasyonların, Fethullah Gülen hareketine bağlı olduğu iddia edilen kesimlerce yapılmasından hareketle, bu yapının iktidarı devirmek istediğini söyleyebilir miyiz? Eğer böyle bir amaçları varsa bunu neden istiyorlar?

Evet, yeni bir 28 Şubat benzeri darbe tehdidi ile karşı karşıyayız. Bu kez asker değil polis, derin değil, paralel devlet devrede. Ama arkasında yine aynı güçler var. Yapabiliyorlarsa iktidarı teslim almak, olmuyorsa devirmek ve Türkiye üzerinden İslam dünyasındaki din algısını değiştirmek. Bu uluslararası bir proje ve projenin arkasında ABD, İsrail, İngiltere, Fransa, Almanya, Vatikan gibi ülkelerin içindeki derin hücreler var.

Bu operasyonların özellikle yerel seçimler öncesi gündeme gelmesi de AK Parti’nin yıpratılmak istendiğini gösteriyor. Sizce bu operasyonları yapanlar AK Parti’ye istedikleri zararı verdi mi? AK Parti’nin oyları düştü mü?

Evet, ilk hedef Erdoğan, ardından Davutoğlu ve MİT Müsteşarı. Bu arada İHH. İsrail, Mavi Marmara’nın intikamını almak istiyor. Bütçe görüşmelerinin tamamlanmasına 3 gün kalan krizi patlattılar. Aslında Robosky, Oslo, Gezi, KCK süreci buna işaret ediyordu. 14 aydır bekletilen 3 dosya eş zamanlı uygulamaya konuldu. Bir yandan seçim, ardından 24 Nisan ve ardından Cumhurbaşkanlığı seçimleri. Onlara göre iyi bir zamanlama ama oyun geri tepti, suçüstü oldular ve daha da önemlisi arkalarındaki ve önlerindeki kadroları ile birlikte deşifre oldular.

Milli İradeye karşı açık bir meydan okumaya dönüşen bu süreç halkın AK Parti’ye ilgisini artırdığı gibi iç dayanışma ve aktivite en üst seviyede. İslam dünyasından hükümete inanılmaz bir destek var.

Yapılan operasyonlarda Türkiye’deki büyük projeleri imza atan işadamları, bakanların veya siyasetçilerin yakınları hedef alınıyor. Buralardan hareketle de Başbakan Erdoğan’ın hedefe oturtulmak istendiği belirtiliyor. Siz bu görüşe katılır mısınız?

Kızım sana söylüyorum gelinim sen dinle demeye çalışıyorlar. Türkiye’yi krize sokmak için para girişini engellemeye, para kaçışını hızlandırmaya ve artırmaya çalışılıyor ve tabi Türkiye’nin Afrika’ya İslam dünyasına balkanlara Kafkaslara Türk dünyasına yaptığı yardımları engellemeye çalışıyorlar. Bu kadarla da kalmıyorlar özellikle Halk Bank operasyonu ile Barzani ile yapılan petrol anlaşmasını sabote ettiler ve süreçteki ekonomik kayıp yüz milyar doları aştı. Güya daha mahiyeti belli olmayan 2 milyon dolarlık bir para. Kaş yapayım derken göz çıkarttılar. İddia doğru ise bile pire için yorgan yaktılar. Halk bunu gördü. Deşifre oldular ve artık işleri çok zor.

Operasyonların dış ayağı olduğu da belirtiliyor. Özellikle Halkbank’ın üzerine gidilmesi, Türkiye’nin El Kaide’yi destekleyen ülke konumuna sokulmak istenmesi ve İHH’ya yönelik baskı ve operasyonlar bu algıyı güçlendiriyor. Bu operasyonu yapanlar, bu şekilde ne elde istiyor?

Evet, terörle, el kaide ile ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Ne olduysa 17 Aralıktan sonra arkası arkasına MİT araçlarına operasyonlar yapılıyor. Birileri Türkiye’nin güvenliğini hiçe sayarak, sanki İsrail ve Esed rejiminin 6. kol faaliyeti çabası içinde. Buna destek veren siyasiler var, medya var. Erdoğan’ı, İHH ve MİT’i terörle ilişkilendirmek isteyenler, kendileri terörist İsrail’le ilişkili aslında. Bu bütün çıplaklığı ile ortaya çıktı. Kendilerine Türkiye’de hiçbir Müslüman grup destek vermiyor. Hatta hiç bir Risale-i Nur hareketi de destek vermiyor. İslam dünyasında da hiç bir destekçileri yok. Destekçilerinin kim olduğu ise çok açık.

Bu durum bu örgütün arkasındaki ülkeleri de tedirgin ediyor. Hem bu ülkeler içindeki bir takım lobiler ve localar, başka bir ülkede operasyon yapıyorlar, hükümetleri bu konudan haberdar değil, hem de tüm İslam dünyasındaki ilişkilerini bir örgütün ilişkilerine indirgemek nasıl bir şey, yakında bu gündeme bomba gibi düşecek. ABD ve Batı yeni bir İrangate skandalına benzer skandalla karşılaşacak.

Bundan birkaç önce Fethullah Gülen’in ses kaydı yayınlandı. O ses kaydında çok ilginç ilişkiler ağı olduğu ortaya çıktı. Bu ses kaydında konuşulan ifadelere baktığınızda siz bu konuşmaları ve ilişkiler ağını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gülen hareketinin ilişkileri ve karar süreçlerine ilişkin başka iddialar da var. Ekonomik, sosyal, siyasal bir örgütlenme söz konusu. Dikili ağacı bile olmayan bir adam bir bankanın ve Türkiye’nin en büyük iş adamlarının yatırımları ile ilgili tavsiyelerde bulunuyor, kararlar veriyor. İlginç değil mi?

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın açıklamalarını ne derece samimi ve inandırıcı buldunuz? Kamuoyunda Fethullah Gülen hareketiyle oluşan soru işaretlerine cevap verebildiler mi?

Bana çok inandırıcı gelmedi. Sanki Gülen hareketinin paravan örgütü gibi. Hoşgörü ve diyalog çağrıları da sadece bir PR malzemesi imiş sanki! Ezoterik bir yapı, örgüt yapısı tam olarak ortaya çıktığında emniyet, istihbarat, medya, finans, iş, yargı camiası ondaki ilginç bağlantıları ortaya çıktığında durum daha çok aydınlanmış olacak.

Yine Gülen hareketine yakın bir takım gazeteciler tarafından, Twitter’da PKK’lı 3 kadına yönelik Paris suikastiyle ilgili belgeler üzerinden bu cinayetlerin MİT yönlendirmesiyle işlendiği dillendiriliyor ve bu yolla MİT’i yıpratma operasyonu yürütülüyor. Birtakım ses kayıtları ve belgeler ortalıkta dolaşıyor. MİT’in açıklamasını da gözönüne aldığınızda bu iddiaları ne derece gerçekçi buluyorsunuz? Bu yayınların çözüm sürecini baltalamakla bir ilgisi bulunuyor mu?

Birileri hükümeti ve MİT i ve İHH’yı öncelikli tehdit olarak görüyor. Netanyahu için de bu böyle. Bana kalırsa bu savaş giderek soğuk savaş taktikleri ile bir psikolojik harbe dönüşüyor. Kafa bulundurmak, şüphe oluşturmak bunlar bildik taktikler.

Son haftalarda üst üste MİT’e ait TIR’lar savcılar tarafından durduruldu ve arama yapılmak istendi. Türkiye’nin istihbarat örgütüne yönelik bu tür bir operasyon nasıl savcılar eli yürütülmek isteniyor. Bu operasyonların arka planında başka istihbarat örgütlerinin olması mümkün müdür? 

Bana göre İsrail ve Suriye’nin böyle bir olayda aktif olarak süreci takip etmiş olmaları sürpriz ya da uzak bir ihtimal olmaz.

Son olarak 17 Aralık’ta başlayan ve süregiden operasyonlar zincirinin daha ne kadar süreceğini ve nelerle karşılaşabileceğimizi düşünüyorsunuz?

Seçimlere kadar 3 etap vardı, henüz birinci etapta kaldılar. Bu işi daha dışarıya taşıyacaklar ama artık bu iş hem kendilerinin hem de destekçilerinin başını daha çok ağrıtacağa benziyor. Sonra Nisan ayında Ermeni meselesi gündeme gelecek. Mayıs-Haziran Cumhurbaşkanlığı seçimleri. Yani en az 6 ay bu iş böyle gider. Bakalım önümüzdeki günlerde paralel devlet hangi adımları atacak. Ama şimdiden daha önceki yolsuzluk iddiaları boş çıktığı için inandırıcılığı ve ciddiyetini kaybetti. Ayrıca kim servis etti ise Hasan Karakaya ve Numan kurtulmuş ile ilgili servis edilen videolar da, bu çetenin suçüstü olmasına sebep oldu. Bundan sonrası nispeten daha kolay. Görelim Mevla’m neyler, neylerse güzel eyler. O her şeyi görmekte, duymakta ve bilmektedir. Hüküm sahibi olan yalnızca O’dur. Onun şeriki yoktur ve her şeye O’nun gücü yeter.

Selam ve dua ile…