‘ÖYM’ler istediğini alıp içeri attı’

Olaylar
Yazdığı kitapta paralel yapıyı deşifre ettiği için cemaat polisinin ve yargısının hedefine oturan, sahte belge ve komplolarla tutuklanıp cezaevine konulan Hanefi Avcı’nın Sabah gazetesinde yer a...
EMOJİLE

Yazdığı kitapta paralel yapıyı deşifre ettiği için cemaat polisinin ve yargısının hedefine oturan, sahte belge ve komplolarla tutuklanıp cezaevine konulan Hanefi Avcı’nın Sabah gazetesinde yer alan röportajının bugün ikinci bölümü yayınlandı. İşte o röportaj…

Hanefi Avcı: Binlerce insanı dinleyip evrak biriktirdiler ve şantaj malzemesi yaptılar. Baykal ve MHP’lilerin kaset olayı da en net örnek. Emniyet ve istihbarat istese bunları çözerdi. Polis eğer bir olayı çözmek istemiyorsa, o işte parmağı vardır

Bu derin yapıyla mücadelede HSYK yasa değişikliğinin çok kritik bir hamle olduğu söyleniyor. 

Kesinlikle doğru! Klasik bir hukuk düzeni yok orada. Bunu halkın görmesi lazım. Ben bizzat yaşadığım hikâyelerden biliyorum. 3 günde işleme konulması gereken evrak 1 ayda işleme konmuyor. Bir hâkimin önüne gitmemesi gereken evrak bir şekilde ayarlanarak onun önüne gidiyor. Dosyadaki evrakla onun önündeki evrakın numaraları birbirinden farklı, tutmuyor. Mesela bir davamda hakim Ömer Diken aynı gün hem mahkeme üyesi hem de mahkeme başkanı görünüyordu. Şikâyet ettim. Hâkim inceledi, “Ben suç görmedim” dedi. Sonra onu (Ali Alçık) Yargıtay üyeliğine terfi ettirdiler. Benim yaptığım başvuru ile başvuru sonucunda verilen ret kararındaki evrak numaraları birbiri ile örtüşmüyor. Bu durum yapılan başvuruların esasına hiç girilmediği ve sonucun önceden belli olduğunu göstermektedir. 

‘YENİ SPONSORLARA BAKIN’ 

 Bazı işadamlarına bağış için baskı yapıldığı iddiaları da var. 

Fethullah Gülen’in internete düşen ses kayıtlarından -ki bende basından takip ettim – iş adamları ile anormal bir ilişki kurduğu anlaşılıyor. Bu ilişkilerin ortaya çıkması için kayda gerek yok aslında. Türkçe olimpiyatlarının sponsorlarına bakmak yeterli. Ben de birkaç kez gittim o organizasyonlara. O zamanlar sadece cemaat gönüllüsü esnaf ve işadamlarından destek alırlardı. Son dönemlerindeki sponsorlar ise Türkiye’nin devler liginde olan patronlar. Daha önceki sponsorlarına bakın, bir de şimdiki sponsorlarına bakın. Baskı yapılıp yapılmadığını anlarsınız. 

 Özel hayat ve iletişim özgürlüğü de elden gitti! 

O çoktan gitmişti zaten. Binlerce insanı dinleyip, izleyip kaydetti bunlar. Evrak biriktirdiler. Ve sonra bunları şantaj malzemesi yaptılar. Baykal ve MHP’lilerin kaset olayı bu işin bariz bir örneğidir. 

‘BAŞBAKAN’I ALDATTILAR’ 

 7 Şubat olmasaydı Başbakan bu yapının farkına varamaz mıydı?

Orda bir yanılgı var. Herkes Başbakan’ın bu örgütün farkına 7 Şubat’ta vardığını düşünüyor ama değil. Ondan daha önce oldu bu. Oda TV davasında. Zekeriya Öz’ün niyeti sahte delil üreterek Oda TV davasını Malatya’daki Zirve davasıyla birleştirip sansasyon yaratmaktı. 100 klasör evrak hazırlanmıştı. Bu sayede ayrı bir toplama operasyonu yapılacak ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile başka kurumlardan, üniversitelerden ve medyadan onlarca insan tutuklanacaktı. Bu olacak şey değildi. Operasyonu genişletecek, büyük dalgalarla gözaltı operasyonları yapılacaktı. Ancak bunun bilgisi gitti Başbakan’a. Sanırım bu bilgiyi MİT verdi. Başbakan işte orda anladı olayın vehametini ve hemen harekete geçti. Önce İstanbul Emniyeti’nden bu yapının en önemli ismi olarak bilinen Ali Fuat Yılmazer’i aldı görevden sonra Zekeriya Öz’ü. Dananın kuyruğu orada koptu tabii. Bu son sansasyonel operasyonları engellenince hem MİT hem de Başbakan bitti onlar için. Sonrasını biliyorsunuz zaten.7 Şubat darbesi devreye sokuldu ki bana göre korkunç bir saldırıydı. Aslında bu yapıyı bitirmek için 7 Şubat bir şanstı ama Başbakan ile hükümet bu şansı kullanamadı. Orada alenen devletin politikalarına kafa tutan bir suikast söz konusuydu. O gün bugünkü gibi kararlı bir tavır göstermiş olsaydı yine çok daha avantajlı olacaktı devlet. Sanırım cemaate yakın bazı çalışma arkadaşları olayın 7 Şubat’la dondurulacağını söyleyip aldattılar Başbakan’ı. 

‘ASKERİN DE İÇİNDELER’ 

 Adana ve Hatay’da MİT’in TIR’ları durdurulup aranıyor. Sizce neler oluyor? 

Devletin bir kurumunun yaptığına diğer kurumu mani olamaz. MİT bir şey sevk ediyorsa savcı buna bakamaz. Bu işin şaka kaldırır yanı yok. Bu bir devlet politikasıdır. Devlet isterse silah isterse başka şey nakleder. Eğer devlet bu benim malım bana ait diyorsa orada kimsenin müdahalesi söz konusu olamaz. Adana ve Hatay’da yaşananlar skandal ötesi, Türkiye’nin dış dünyada itibarını sarsamaya dönük bir tutum. Çoğu insan sanıyor ki bunların tek amaçları Türkiye’yle ilgili dünyada teröre yardım ve yataklık eden bir ülke algısı yaratmak. Bir amaçları da Türkiye Devleti’nin istihbaratının nasıl bir zaafiyet içerisinde olduğunu göstermek. Dünyanın bütün gizli servisleri hayretle izliyordur olanı biteni. 

Bu durumda bu yapının MİT içerisine de sızmış olduklarını söylemek mümkün mü o zaman! 

TIR olayları bu örgütün sadece MİT’te değil aynı zamanda askerde de olduğunu ortaya koyuyor. O TIR’ları durduran polis değil, jandarmadır. Hiç kimse bilmese bile asker devletin milli istihbaratının kontrolünde olan TIR’ları durduramayacağını bilir. Asker bunu bile bile durduruyorsa durup düşünmek lazım. 

‘HER YOL MUBAH DİYORLAR’ 

Mehmet Ali Şahin paralel yapının Yargıtay imamıyla ilgili bir iddia ortaya attı ve konuyla ilgili hukuki işlem başladı. Görev yaptığınız dönemde Yargıtay imamının kim olduğuna ilişkin her hangi bir bilgiye rastladınız mı? 

Yargıtay imamının kim olduğunu bilmiyorum. Ancak Yargıtay’a bakan imam Yargıtay’ın içinden değildir. Kurumlara bakan imamlar kurum dışından seçiliyor. Emniyet ve yargıdan farklı değil. Sızan belgeler, durdurulan TIR’lar… Paralel yapının bu kurumlara bakan imamları da var. MİT ve Genelkurmay imamlarının ismini savcıya verdim. Bu imamlar da tıpkı Yargıtay imamı gibi kurum içinden değil kurum dışından. 

Sahte delil üretme, haksız tutuklamalar, dezenformasyon… Peki alnımız secdeden kalkmıyor diyen insanlar bu “günah”ları nasıl içselleştiriyor? 

Çok doğru bir soru. Bir yandan Allah diyerek bir yandan da bu hukuksuzlukları nasıl içselleştiriyorlar? Nasıl haksız tutuklamalar yapıyorlar. Ve günahsız masum insanları sırf onların karşısında diye içeri tıkıyorlar? Çünkü bunlar meseleye tipik bir örgütçülük anlayışıyla bakıyor ve örgütünün hedefine ulaşması için de her yol mubah anlayışını benimsiyor. Sahte belgeler, atılan iftiralar ve haksız tutuklamalar onlara göre verdikleri savaşın bir parçası. Ve o talimatların kutsal bir yerden geldiğine inanıyorlar.

“ÖYM’LER İSTEDİĞİNİ ALIP İÇERİ ATTI”

Cemaat uygulamaları nasıl bir Türkiye yarattı? 

Öyle bir ortam yaratıldı ki herkes “bir numara” yapılmaktan korktu. O güce biat etti. Özel Yetkili Mahkemeler istediğini alıp içeri attı. Burada tabii hükümetinde çok büyük hatası oldu. Özel yetkili savcılıklar ve mahkemelerle çift başlı bir hukuk oluşmasına olanak tanındı. Bu çift başlılığı da paralel yapı çok güzel kullandı. Bu yolla da Türkiye’de resmen bir istibdat yaratıldı. Fiilen ayrı bir paralel hukuk yapısı üretildi. Düşünün… Cemaati eleştirmek suç haline getirildi. Eleştiren herkes bir şekilde bertaraf edildi. Ahmet Şık yayımlanmayan kitaptan cezaevine girdi. Nedim Şener aynı şekilde. Benim durumum zaten ortada. Yazarlar, gazeteciler itibarsızlaştırılarak sindirilmeye çalışıldı. Hal böyle olunca tabii vatandaşın devlete güveni sarsıldı. 

ÇÖZÜM SÜRECİ HAYATİ 

Birileri vatandaşı arıyor, “Ergenekon’a üye olduğunuza ilişkin dosya hazırlanıyor. Şu kadar para verin” diyor vatandaş kanıyor. Çünkü birilerinin sahte delil üretebileceğine inanıyor. Cemaatin pratikleri devlete güven sarstı. 

Bu arada bu yapının çözüm sürecine de bir karşı duruşu olduğu görülüyor. Yorumunuz nedir? 

Cemaat bu hükümetin bütün politikalarına karşı. Ben hükümetin iki adımını destekliyorum. Birincisi 17 Aralık operasyonu üzerine başlatılan çalışmalar. İkincisi çözüm süreci. Çözüm süreci bu ülke için çok hayati, çok önemli… Hükümetin çözüm sürecini ileriye götürme konusunda temkinli olduğunu görüyorum bence böyle olmamalı. Hükümet bir an önce çözüm sürecini başarıya ulaştırmak zorunda. Çözüm süreci olmazsa savaş yeniden başlar. Allah korusun. İşte o zaman felaketi olur bu ülkenin! 

‘POLİS İSTESE KASETLERİ ÇÖZERDİ’

Deniz Baykal ve MHP’lilere yönelik kaset skandallarının arkasında paralel yapının yattığına işaret eden Hanefi Avcı, “Emniyet’in İstihbarat’ın elindeki imkânları bilerek söylüyorum. Eğer isteseydiler kasetlerin kim ya da kimler tarafından yapıldığını çözerlerdi. Polis eğer bir olayı çözmek istemiyorsa o zaman bu işin içindedir ve parmağı vardır” diyor.

RÖPORTAJIN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN!..