Mimar Sinan’ın kabirde kemikleri sızlıyordur

Olaylar
Engin Dinç’in röportajı İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Başbakan Erdoğan’ın da isteği doğrultusunda kentin çehresini değiştirecek projeleri hayata geçiriyor. Bu anlamda Taksim Meydanı ve d...
EMOJİLE

Engin Dinç’in röportajı

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Başbakan Erdoğan’ın da isteği doğrultusunda kentin çehresini değiştirecek projeleri hayata geçiriyor. Bu anlamda Taksim Meydanı ve diğer meydanların düzenlemesi, Çamlıca Camii projesi ve Arnavutköy’e yapılacak 3. Havalimanıyla ilgili haberlere ve eleştirilere sık sık basında rastlar olduk. Biz de bu projelerle ilgili merak edilenleri ve tabi ki eleştirilerin ne derece haklı ya da haksız olduğunu aynı zamanda bir İstanbul uzmanı olan Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Recep Bozlağan’la konuştuk.

TAKSİM MEYDANI ELEŞTİLERİNİN ALTYAPISINDA İDEOLOJİK TAKINTILAR VAR
 
Taksim projesi malumunuz gündemdeki sıcaklığını koruyor. Taksim’in şu anki hali kalsın diyenler var, tünel yapılması Taksim’in görünümünü bozacaktır diyenler var. Taksim projesini nasıl buluyorsunuz?
Şimdi Taksim’in mevcut hali hem İstanbul’un, hem Taksim’in hem de Beyoğlu’nun imajına zarar veren, imajına uygun olmayan bir hal. Şimdi Taksim meydanına bir bakalım; Osmanlı Devleti’nin son döneminde yapılmış olan; fakat 1940’lı yıllarda yıkılmış bir topçu kışlasının yerinde bugün Gezi Parkı diye bir düzenleme var. Taksim Topçu Kışlası son derece zarif bir binaydı. Evet eklektikti, Uzak Doğu, Hint ve Mağrip mimarisinin birtakım ögelerini içeriyordu ama o bir tarihi eserdi. Bir tarihi eserin yeni baştan yapılması kötü bir şey değil. Bunu eleştirenlerin hangi mantıkla eleştirdiklerini de ben anlayabilmiş değilim. Takip ediyorum, getirdikleri eleştirilerin altında ideolojik birtakım takıntılar, saplantılar olduğunu zannediyorum. Vakti zamanında Topçu Kışlası’nın yıkılmasına dair alınmış bir yanlış karar var, şimdi o alınmış yanlış karar telafi ediliyor. Ne yapılıyor? Yıkılmış olan o topçu kışlası yeniden inşa edilecek. İnşa edilen bu topçu kışlasına da bölgenin genel sosyokültürel karakterine uygun yapılar kazandırılırsa herhangi bir sıkıntı olmaz.

Bir diğer husus da maalesef meydanı çevreleyen çirkin binalar olması. Binaların kaç tanesi elden geçirilebilir, yıkılabilir bilmiyorum. Atatürk Kültür Merkezi de buna dahil… AKM kutsandı, sanki kutsal bir mekanmış gibi görülmeye çalışıldı ama AKM böyle nitelikli bir merkez de değil. Dolayısıyla AKM de dahil olmak üzere o bölgedeki birtakım binaların ciddi anlamda bir dönüşüme tabi tutulması gerekiyor.

Meydanın kendisine baktığımızda, yani alana baktığımızda tamamen trafik yoğunluğu altında ezilen, yaya sirkülasyonunun düzensiz bir şekilde aktığı bir görüntü, karmaşa, kaos var. Meydandaki bir tarihi değerin yeniden inşa edilmesi, diğer taraftan meydanın motorlu taşıtların işgalinden kurtarılması ve yaya sirkülasyonunun daha düzenli, insan ihtiyacına daha uygun, kentsel ihtiyaca daha uygun bir şekilde düzenlenmesi güzel bir çalışma. Yapılacak olan tünellerin Taksim Meydanı’na zarar vereceği şeklindeki eleştiriler doğru değil. Sebebi şu: O tünellerden biri zaten Tarlabaşı girişinde olacak. Yani yokuşa varmadan, Tarlabaşı’nın düz olduğu kesimde inşa edilecek. Dolayısıyla biliyorsunuz Taksim’in kotu Tarlabaşı’nın kotundan daha yüksek. Bu nedenle Taksim Meydanı’nın görünümüne bir zararı olmayacak tünellerin.

Bir diğer husus da tünelleri kamufle etmenin de mümkün olması. Yani bugünkü teknolojide tünelleri mümkün olduğunca kamufle edebilirsiniz. Kullanacağınız birtakım enstrümanlarla bunu yapabilirsiniz. Diğer taraftan Elmadağ’dan gelen yolun tünele alınması söz konusu. Yine burada da yapabileceğimiz bir mimari çözümle o kadar da kötü bir görüntü ortaya çıkmayacaktır. Ama ortaya çıksa bile Taksim Meydanı’nın yayalaştırılmasından elde edilen sosyal fayda, tünelin görüntüsüyle ortaya çıkan negatif imajın çok daha üzerinde olacaktır. Yani bu nimet için o külfete katlanılır, katlanılması da gerekir.

Dolayısıyla Taksim Meydanı projesinin gündeme getirilmesi, hele hele yerel seçimler öncesi böyle bir riske girilmesi takdire şayan bir yaklaşım. Yani burada başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş olmak üzere siyasetçileri de tebrik etmek lazım. Siyasi anlamda böyle risk taşıyan bir işe girmeleri önemli bir şey. Ben burada yapılan projenin güzel bir proje olduğunu, İstanbul’a çok farklı bir hava katacağını düşünüyorum. Şehrin bu anlamda bir meydanı yok maalesef. İstanbul’un meydanları ne yazık ki kavşaklar niteliğinde. Dolayısıyla Taksim bu konuda çok güzel bir meydan, anlamı olan bir meydan. Çünkü Taksim’de şehrin hayatında, şehrin tarihinde Taksim’in ifade ettiği anlam neredeyse başka hiçbir meydanda yok. Dolayısıyla İstanbul’un ciddi bir değer kazanacağını düşünüyorum. Bu projeye de olumlu yaklaşıyorum.

İSTANBUL’DAKİ TÜM MEYDANLAR GÖZDEN GEÇİRİLMELİ

Taksim’in ardından Sultanahmet ve Aksaray’la ilgili çalışmalar olduğu yönünde bilgiler geliyor. İstanbul’daki, bu anlamda hem tarihi hem kültürel değeri olan meydanların yeniden düzenlenmesi çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin bu projelerle ilgili bilginiz var mı?
Aksaray Meydan Projesi, uzun zamandır üzerinde çalışılan bir proje. En azından benim bildiğim kadarıyla 7 yıllık bir çalışma var. Tabii bunun evveliyatı da var. O konulara girmeyeyim ama 7 yıldan bu yana Aksaray Meydanı’na dair kapsamlı bir projenin hazırlanmakta olduğunu biliyorum. Aksaray Meydanı maalesef İstanbul’da kendisine en fazla haksızlık edilen meydan; çünkü meydanın üzerinde köprülü kavşaklar var, meydanı çevreleyen son derece çirkin yapılar var. Öbür taraftan bakıyorsunuz, meydanın altına bir kapalı çarşı inşa edilmiş. O kotu yükseltmiş, öbür taraftan Valide Sultan Camii 1,5-2 metre zemin seviyesinin altında kalmış. Meydan her gün onbinlerce araç trafiği altında eziliyor. Diğer taraftan Yenikapı geçişine baktığımız zaman; Yenikapı geçişi yeraltına inşa edilmiş, yani meydan delik deşik olmuş. Üst tarafta köprülü kavşaklar, alt tarafta yeraltı geçitleri, yeraltı çarşıları, meydanı çevreleyen çirkin binalar…

Oysa Aksaray Meydanı İstanbul tarihinin en önemli meydanlarından biri. Aksaray Meydanı yeni bir meydan olarak yeniden düzenlenmeli. Oradaki köprülü kavşakların tamamı kaldırılmalı, trafik yeraltına alınıyorsa da, Aksaray Meydanı’ndaki görünümü olumsuz etkilemeyecek tarzda bir çözüm geliştirilmeli. Hatta yeraltı çarşısı bile Aksaray Meydanı’ndan kaldırılmalı. Çünkü yeraltı çarşısı orada var diye Valide Sultan Camii ne yazık ki 1,5-2 metre zemin kotunun altında kalıyor. Anıtsallığını kaybetmiş durumda Valide Sultan Camii, bu doğru bir şey değil. Bir diğer husus da Aksaray Meydanı’nın yakınında, yanı başında meşhur Osmanlı’nın Et Meydanı var. Osmanlı’da bütün siyasi çekişmelerin, Yeniçeri hareketlerinin yapıldığı, pazarlıkların yapıldığı meşhur meydan orası… Aksaray Meydanı’nın hemen ilerisinde bulunuyor. Aksaray Meydanı’nın yeniden düzenlenmesi çalışması Et Meydanı’yla birlikte gündeme alınmalı, birlikte bir çözüm üretilmeli. Et Meydanı’nın tarihini bilmeyen, İstanbul tarihindeki önemini bilmeyen insanlar Aksaray Meydanı’na da bütüncül bir yaklaşım geliştiremezler. Dolayısıyla Aksaray için geliştirilecek çözümlerde, meydan düzenlemelerinde mutlaka Et Meydanı da göz önünde bulundurulmalı, ikisi birlikte İstanbul’a kazandırılmalı.

Sultanahmet Meydanı’na baktığımızda da, biliyorsunuz son dönemde Sultanahmet Meydanı’nda ciddi bir düzenleme yapıldı. Meydan büyük ölçüde araç trafiğinden arındırıldı. Yayalar için daha erişilebilir bir meydan haline getirildi. Gezmenin daha kolay olduğu, daha keyif veren bir meydan haline getirildi. Dolayısıyla meydanın Topkapı Sarayı’na doğru ve öbür taraftan da Yerebatan Sarnıcı önüne kadar ve aşağıda Ayasofya’nın alt kısmına kadar olan kısımlarla birlikte düşünülerek bütüncül bir çözüm geliştirilmesi gerekiyor. Tabii meydan inşa etmek yetmiyor. Meydanların yaşanılır, 24 saat canlı, insanların meydanda bulunmaktan, etraftaki tarihi eserler olsun, anıtsal binalar olsun, diğer anıt eserler olsun temaşa etmekten büyük keyif alacakları, topluma her açıdan değer ve anlam katan mekanlar haline getirilmesi gerekiyor. Akşamları tarihi eserler, diğer anıtsal yapılar ve anıtlar da dahil olmak üzere güzel bir şekilde aydınlatılması gerekiyor. Meydanlara dikilen ağaçlara veya meydanlara yapılan peyzaj düzenlemelerine dikkat edilmesi gerekiyor. Peyzaj düzenlemelerinin o meydanın tarihiyle, o meydanın estetik yapısıyla uyum içerisinde olması gerekiyor.

Sadece bu iki meydan değil, Üsküdar Meydanı da çok önem taşıyor. Çünkü Anadolu yakasının en önemli meydanı. Hatta baktığımız zaman tarihi eserlerle bezeli bir alan olduğu için herhalde İstanbul’da Sultanahmet Meydanı’ndan başka bir meydanla kıyası mümkün değildir. Marmaray Projesi tamamlandıktan sonra oranın da yeni baştan düzenlenmesi gerekiyor. Trafiğin bütünüyle yeraltına alınması gerekiyor. Sonradan inşa edilmiş bazı çirkin yapılar var, onların yıkılması gerekiyor. Orada da birtakım düzenlemeler yapılmalı. Aynı şekilde Eyüp Meydanı’nın ve Beyazıt Meydanı’nın da elden geçirilmesi gerekiyor. Beyazıt Meydanı, özellikle ciddi anlamda bir yeniden düzenlemeye ihtiyacı olan bir meydan. Çünkü rahmetli Turgut Cansever hocanın yapmış olduğu çözüm, günümüz şartlarında çok güzel bir çözümdür. Bugünün İstanbul’u için Beyazıt Meydanı’nın da en azından yüzey kaplamaları açısından, peyzaj açısından ve ışıklandırma açısından tekrar elden geçirilmesi gerekiyor diye düşünüyorum.

ÇAMLICA CAMİİ PROJESİ İÇİN ULUSLARARASI BİR JÜRİ OLUŞTURULMALIYDI

Çamlıca Camii projesi yeniden tartışmaların odağı olmuş durumda. Yapılan proje yarışmasının dar çerçevede kaldığı, uluslararası bir proje olması gerektiğine dair, daha küçük bir proje yapılmasına dair eleştiriler geliyor. Çamlıca Camii projesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Çamlıca’ya cami yapılması fikri sanıyorum Sayın Başbakanımızın fikri. O gündeme getirdi. Bu fikri ortaya atmadan önce de herhalde Maraş’a gitmiş galiba. Maraş’taki bir tepenin başına inşa edilmiş bir camiyi görmüş ve çok beğenmiş. Ben de dün ve önceki gün Maraş’taydım. O camiyi iki defa yakından gördüm. Bir defa şunu söyleyeyim; Çamlıca’ya yapılacak olan caminin bir kere özgün bir mimari eser olması lazım. Özgün bir mimari eser ne demek? Çamlıca’da 21. yüzyılın, yani 2000’li yılların mimari anlayışı, mimari zevkleri, bugünkü toplumun bakış açısı, bugünkü toplumun ihtiyaçlarına göre şekillenmiş bir mimari çözüm olması lazım. Şimdi Çamlıca için ikinciliği paylaşan eserlerden tercih edilene baktığımızda, doğrusu çok büyük hayal kırıklığını kapıldığımı, adeta bir şok yaşadığımı öncelikle ifade etmek istiyorum. Sultanahmet Camii’nin son derece kaba ve estetik zevk hususunda önemli eksiklikler taşıyan bir kopyası ortaya çıkarılmış ve o caminin yapılmasına karar verilmiş. Eğer Çamlıca gibi bir tepeye siz anıtsal bir mimari eser kazandırmak istiyorsanız, abidevi bir cami kazandırmak istiyorsanız bir kere uluslararası bir yarışma açmanız beklenir. Bu doğru bir şey, uluslararası bir yarışma yapılması gerekirdi.

Caminin boyutları gelince; ben küçük bir cami inşa edilmesini doğru bulmuyorum, en azından Süleymaniye boyutlarında bir caminin inşa edilmesi lazım. Ama bu caminin tarzı klasik mimari üslupta olmamalı. Çünkü klasik mimari üslup 400-500 sene önce kullanılmış ve hakikaten çok başarılı örnekler verilmiş bir mimari üslup. Bu üslupta verilen tarihi eserlerin karşısında saygıyla eğilmek, bu tarihi eserleri inşa eden insanları da, mimarından tutun inşa ettiren sultanına, vezirine kadar hayırla yad etmek lazım. Ama dikkat ederseniz ne Mimar Sinan, ne Sultanahmet’i inşa etmiş olan Sedefkar Mehmet Ağa kendilerinden 400 sene önce yapılan camileri taklit etmemişlerdir. Sadece kendilerinden 400 sene önce inşa edilmiş olan mimari eserleri örnek almışlardır. Onlardan nasıl yararlanabiliriz diye bakmışlardır. Oysa Çamlıca için seçilen örnek, 1610’lu yıllarda inşa edilmiş olan Sultanahmet Camii’nin kabul edilemez kabalıkta bir kopyasıdır. Sultanahmet Camii’ndeki estetik duyarlılık, incelik, zarafet de bu teklif edilen mimari eserde de bulunmamaktadır.

Biz Sultanahmet Camii’ni örnek alabiliriz. Süleymaniye’yi örnek alabiliriz, Selimiye’yi örnek alabiliriz, bunda hiçbir beis yok. Ama biz bunları taklit etmemeliyiz. Bunların güzel taraflarından yararlanmalıyız, ama 21. asrın insanının estetik değerlerini yansıtan bir camiyi vücuda getirmemiz gerekiyor. Yoksa Sultanahmet Camii’nin bir kopyasını oraya inşa ettiğimiz zaman -burası İstanbul- hiç kimse oraya camiyi görmeye gitmez, insanlar Sultanahmet Camii’ni görmeye gider. Çünkü aslı varken kopyasına ne gerek var, aslı varken kopyasını kim ziyaret eder! Kimse ziyaret etmez, kaldı ki kötü bir kopya. Bu proje önerisinde maalesef, birtakım şeylerin dikkate alınmadığını görüyoruz.

Sultanahmet Camii’nde inşa edilen her kemer, her kubbe, her sütun, oraya konulan her taş bir fonksiyonu icra etmek üzere, bir ihtiyaca binaen konuluyor. Yani oradaki kubbe ihtiyaca binaen oradadır. Oradaki yarım kubbe ihtiyaca binaen o şekildedir. Oradaki tonozlar ihtiyaca binaen oradadır, o sayıdadır, o uzunluktadır. O günün mimari imkanları daha farklı bir çatıya imkan vermemiştir ve onun için Sedefkar Mehmet Ağa böyle bir çözüm geliştirmiştir. Mimar Sinan da yine ihtiyaca göre çözümler geliştirmiştir. Ama bugünün mimari tekniklerine baktığımız zaman öylesi bir kubbe, öylesi yarım kubbeler, öylesi minareler bugünün mimari tekniklerinin, mimari gücünün yanında son derece sıradan, son derece basit çözümler olarak kalıyor. Mimar Sinan’ı Mimar Sinan yapan devrin imkansızlıkları içerisinde, devrin şartları içerisinde geliştirmiş olduğu dahiyane çözümlerdir. Yoksa Mimar Sinan’ın inşa etmiş olduğu camilerin kubbelerinden on kat daha büyük kubbeler bugünün teknolojisiyle inşa edilebilir. Onun inşa etmiş olduğu Selimiye’nin minareleri, biliyorsunuz, benzer minareler içerisinde en yüksek minarelerdir. Ama bugünün mimari tekniğiyle baktığınızda o günün minarelerinden beş kat yüksek minareler inşa edilebilir. Dolayısıyla geçmişin eserlerini kaba saba bir tarzda taklit etmek, onları geçmeye çalışmak doğru değil. “Sultanahmet’te altı minare var, biz yedi minareli cami inşa edeceğiz, yedinci minareyi de iç avluya konduracağız” demek, “Sultanahmet’in kubbesi şu kadar, biz ondan daha büyük, hatta Selimiye’den daha büyük kubbe inşa edeceğiz” tarzında böyle sadece ölçülere hapsolmuş birtakım rakamsal göstergelerin, rakamsal verilerin ötesine geçememiş, şekil düzeyinde kalmış çözümler doğru değil. Bu konuda uluslararası bir yarışma açılmalıydı. Kriterler sağlam, sağlıklı bir şekilde belirlenmeliydi. Seçici kurul Türkiye ve dünya çapında ün kazanmış mimarlardan, sanat tarihçilerinden, şehir plancılarından, kent estetiği uzmanlarından, yerel yöneticilerinden, din alimlerinden oluşturulduktan sonra, bu kurul tarafından seçilecek eser kabul görmeliydi diye düşünüyorum. Ben bu haliyle Çamlıca’ya inşa edilecek olan camiyi İstanbul açısından, Mimar Sinan açısından, Sedefkar Mehmet Ağa açısından kabul edilemez bir şey olarak görüyorum ve bir tür saygısızlık olarak değerlendiriyorum. Herhalde Mimar Sinan’ın ve Sedefkar Mehmet Ağa’nın da Allahualem kabirde kemikleri sızlıyordur.

ATATÜRK HAVALİMANI HIZLI BİR ŞEKİLDE DEVRE DIŞI KALMALI

Son olarak İstanbul’a yapılacak 3. havaalanıyla ilgili değerlendirmelerinizi almak istiyorum. Arnavutköy civarına yapılacak bu havaalanı İstanbul’un sorunlarını azaltacak mı?
Avrupa yakasında şu anda ihtiyacı görmeye çalışan havalimanına bir bakalım. Havalimanının kapasitesi 30 milyon; ama sanırım şu anda 35-36 milyonluk yolcu trafiğine ulaştı. Yani kapasitesinin % 15-20 üzerinde çalışan bir havalimanı. Şehrin tam ortasında, büyük risk taşıyor. Hava kirliliği açısından büyük sorun kaynağı, gürültü kirliliğine sebebiyet veriyor, şehrin ortasında olduğu için uçakların havalimanına inişi, kalkışı vs. şehir güvenliği açısından son derece büyük risk taşıyor. Bulunduğu arazi küçük bir arazi. 7,5 km’lik bir alana kurulmuş bu havalimanı. Dolayısıyla da şehrin, ülkenin ve bölgenin uluslararası anlamda ihtiyacını karşılamaktan çok uzak bir havalimanı. Genişletilemiyor da, çünkü etrafı tamamen kentsel dokuyla çevrildiği için genişletme çalışmaları son derece pahalı. O halde ne yapmamız gerekiyor? İstanbul’a yeni bir havalimanı inşa etmemiz gerekiyor. Bu havalimanının bir kere şehre uzak bir yerde inşa edilmesi gerekiyor. İkincisi maliyetinin düşük olması gerekiyor. Yani daha çok kamu arazilerine inşa edilmesi lazım. Kamulaştırma giderlerinin düşük olması lazım.

Bir diğer husus da şehrin ve ülkenin ihtiyacı olan hatta uluslararası anlamda Orta Doğu ve Balkanlar, Kuzey Afrika, Karadeniz Havzası, Kafkaslar, Doğu Avrupa ve Orta Asya’ya da hitap edecek uluslararası bir havalimanı olması, hatta kıtalararası bir havalimanı olması lazım. Bunun için de geniş bir arazi üzerine kurulması gerekiyor. Şimdi bu ihtiyaçlara baktığımızda biz Arnavutköy bölgesinde eski taş ocaklarının, eski kömür sahalarının, eski kum ocaklarının artık kullanılmadığını, buraların suyla dolduğunu ve buralarda sonradan ortaya çıkan bir mikro ekosistem meydana geldiğini görüyoruz.

Bir kere buradaki mikro ekosistemlerin ortadan kaldırılması gerekiyor. Çünkü buradaki mikro ekosistemler, makro ekosisteme zarar veriyor. Dolayısıyla oradaki kum ocaklarının, taş ocaklarının, içi suyla dolmuş olan maden sahalarının kaldırılması gerekiyor. Çünkü can ve mal güvenliği açısından çok büyük tehlike arz ediyor. Buradaki araziler çok geniş bir sahayı kapladığı için buradaki bölgelerin içinin doldurulmasıyla birlikte çok büyük bir arazi elde edilecek. Bu arazi yeni havaalanının inşa edilmesi amacıyla kullanılabilir. Çünkü yanlış hatırlamıyorsam 30-35 kilometrekarelik bir alandan söz ediyoruz ki bu mevcut havalimanının neredeyse beş katı büyüklükte bir arazi demektir. Bu arazi İstanbul’a hem yakın hem uzak. İstanbul’a yakınlığı şöyle: İstanbul’un konut alanlarına, kentsel dokusuna yakın ama kentsel dokunun dışında olduğu için de uzak olarak kabul edebiliriz. Dolayısıyla bu havalimanının hizmete girmesi halinde oluşacak gürültü kirliliği, şehri olumsuz etkilemeyecektir, havayı olumsuz etkilemeyecektir. Çünkü bölge kuzey rüzgarlarına açık bir alan. Lodos’a kapalı, kuzey rüzgarlarına, poyraza açık bir bölge. Öbür taraftan, çok geniş bir arazi üzerine kurulacağı için ülkenin belki önümüzdeki 20-30 yıllık hava trafiğini kaldıracak bir potansiyele, altyapıya sahip olacaktır. 3. köprünün çevreyolları üzerinde bulunacağı için de ulaşım açısından ciddi bir sıkıntı yaşanmayacaktır. Şehre ve ülkeye çok ciddi bir ekonomik girdi sağlayacaktır. Çünkü Atatürk Havalimanı’nda binlerce insan çalışıyor, her yıl milyarlarca dolarlık bir ekonomik bir pazar oluşmuş durumda. Yeni havalimanıyla bunun 3-4 katı büyüklükte bir ekonomik büyüklük ortaya çıkacak. Bu da ülkeye ve şehre çok ciddi bir ekonomik güç kazandıracak.

Öbür taraftan Atatürk Havalimanı neredeyse rötarsız uçak kalkmıyor veya inemiyor. Böyle de bir sıkıntı var. Bu açıdan da ekonomik kayıp ortadan kalkmış olacak. İstanbul’a ve Türkiye’ye çok ciddi faydası olacak yeni havalimanının. Diğer taraftan altyapısı daha kuvvetli bir havalimanının hizmete girmesiyle birlikte şu anda İstanbul’a uçak kaldırmayan veya daha az uçak kaldıran havayolları, daha fazla uçak kaldırmaya başlayacaklar. İç ve dış hat bağlantıları daha fazla artacak. İstanbul’un uluslararası bir kavşak, bir bağlantı noktası olma özelliği gelişecek. Belki de İstanbul Avrupa’nın en önemli transit geçiş yeri haline gelecek. Avrupa’nın birçok ülkesinden insanlar İstanbul’a gelecekler, dünyanın farklı yerlerine gitmek için, Orta Doğu’dan, Orta Asya’dan, Doğu Avrupa’dan, Afrika’dan insanlar İstanbul’u tercih edecekler. Böyle de bir avantajı olacak. İyi bir proje, ben bu projenin bir an önce tamamlanıp İstanbul’a kazandırılması ve Atatürk Havalimanı’nın hızlı bir şekilde devre dışı kalması gerektiğini düşünüyorum.

on5yirmi5.com