Karaman’dan tarihe geçecek fetva

Olaylar
Türkiye’nin en önde gelen Fıkıh Profesörü Hayrettin Karaman, “Üniter devlet, İslam’ın şartı mıdır?” şeklindeki yazılarıyla federasyonu, bölünmeyi tartışmaya açan liberal çevrel...
EMOJİLE

Türkiye’nin en önde gelen Fıkıh Profesörü Hayrettin Karaman, “Üniter devlet, İslam’ın şartı mıdır?” şeklindeki yazılarıyla federasyonu, bölünmeyi tartışmaya açan liberal çevrelere tokat gibi cevap niteliğinde bir yazı kaleme aldı.

Yine Yeni Şafak Yazarı olan ve terör örgütünün paravan kuruluşu olduğu ortaya çıkan DPI’nın gizli toplantısına katılmasıyla gündemde olan Hilal Kaplan, önceki gün, Karaman’ın “Bölünmeye giden yol kapatılmalıdır” yazısına verip veriştirmiş, “Üniter devlet, İslam’ın şartı mıdır?” diye sormuştu.

Ali Bayramoğlu, Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Bejan Matur gibi kalemşörler de, BDP’ye, PKK’ya hizmet edercesine sürekli bu görüşü dillendiriyor.

Karaman Yeni Şafak’taki bugünkü yazısında, “Ümmeti birleştirmek farz, bölmek haramdır” başlıklı yazısıyla, tartışmalara son noktayı koydu.

Bu başlıkla ilgili bir de göndermede bulunan Karaman “Başlık hakkında ayet ve hadis zikretmedim; çünkü onları her müslüman bilir, bilmesi gerekir” dedi.

Karaman’ın “Tarihe geçecek fetva” şeklinde değerlendirilen yazısı şöyle:

“Ümmeti birleştirmek farz, bölmek haramdır.

Benim kimseyi küçümsemem söz konusu olamaz; tenkit ve uyarı başkadır, tahkir (küçümseme) başkadır. ‘Boyuna bakmadan hak ve hürriyetten dem vuruyor’ deseniz küçümseme olur, ‘Önünü arkasını hesap etmeden hak ve hürriyet havariliği yapıyor’ deseniz uyarı ve tenkit olur.

Meselem ‘ümmetin birliği’dir. Tarih boyunca ümmet, tek bir yönetim (devlet, vatan, hilafet) içinde birleşmiş olsaydı, düşmanı bırakıp birbiri ile çatışıp savaşmasalardı, dinimize ve değerlerimize göz diken düşmana birlikte karşı dursalardı bugün dünyanın en büyük ve en güçlü devleti olurduk. Sultan Abdülhamid’e karşı daha fazla hürriyet isteyenler bunu elde eder etmez devleti parçalamak için kullandılar; onları destekleyen iyi niyetli Osmanlı münevverleri ise sonradan pişman oldular ama iş işten geçti.

Meselem ümmetin birliğidir. Tarih geri gelse ve muktedir olsam dünyada ‘İslam ümmetinin bir tek İslam devleti’ olsun diye çalışırdım, bunu bozmak ve parçalamak isteyenlere karşı mücadele ederdim.

Bugün İslam ümmeti birçok uyduruk ulus devletlere bölünmüştür. Mevcut durumda ümmetin birliğini nasıl sağlayabiliriz?

1. Halkı Müslüman olan herhangi bir ulus devletin daha fazla bölünmemesi için çalışırız.

2. Bölünmüş ümmetin ulus devletlerini adım adım birliğe götürmek için gayret ederiz. Ticari, kültürel, askerî, sınaî.. anlaşmalar yaparız, birlikler kurarız. Müslüman ülkeler ortak pazarı, parası, savunma paktı.. oluşturmak için elimizden geleni yaparız. Derken sıra siyasi birliğe gelir; sınırları kaldırıp tek bir yönetimde birleşmek mümkün olmazsa konfederatif veya federatif sistemlere benzer siyasi birlikler oluştururuz.

Meselem ‘üniter laik devleti’ savunmak değildir; meselem ümmetin birliğidir. Kaza kader icabı laik ulusal yönetimlere tabi olmuş ümmet parçaları arasında, ‘din kardeşliği’ temelinde birliği korumak, dayanışmak, düşmanın oyununa gelerek çatışmamak, daha fazla bölünüp parçalanmamaktır benim meselem. Biz ümmette dindarlığı, din kardeşliği şuurunu, imanını ve hayatını güçlendirmeye çalışalım; bunu yaptığımızda, bu konuda başarılı olduğumuzda ‘ümmeti birliğe götüren adımlar’ arkadan gelir ve ona kimse mani olamaz.

Bugün ayrılmak ve bölünmek için savaşanların bir kısmı ‘siz şeriatı terk ettiniz, biz ayrılıp onu uygulayacağız’ demiyorlar. Kaldı ki, meşru düzeni tesis etmenin yolu da ‘ayrılmak, parçalanmak, kurtlara kolay lokma olmak’ değildir, ‘ümmetin birliğini’ koruyarak dayanışmaktır.

Herhangi bir laik-ulus devletinde milliyetçilik ideolojisine sarılarak ümmet bölünüyor ve belli bir kavmiyet herkese dayatılıyorsa buna karşı mücadele etmek de ‘müslüman ümmet’in vazifesidir. Ama çare bölünmek değildir; -madem ki laiklik ve demokrasi iddiası vardır- bu rejimin gereği olarak ‘vatandaşlık esasında birlik ve eşitlik’ peşinde koşulacaktır.

İslam devleti olsaydı ‘vatandaşlık’ yerine ‘din’ konacak, tam eşitlik din birliğine, adalet ise insan olmaya bağlı olacaktı.

Biz ‘zulmü alkışlamayan, zalimi sevmeyen, onun hasmı olan ama mazlumu seven’ bir kültürden geliyoruz. Kime ve nerede olursa olsun zulmü lanetleriz. Kötü niyetle kullanılacağı bilinen hürriyetler konusunda ise ihtiyatı elden bırakmayız.

Başlık hakkında ayet ve hadis zikretmedim; çünkü onları her müslüman bilir, bilmesi gerekir.”

Yeni Şafak