İşte futbol ve karapara ilişkisi

Olaylar
TAHİR Güroğlu / Tarihçi-Yazar Bizdeki son şike soruşturması, bir yönü ile Temiz Kramponlar Operasyonu’na benzemektedir. Tıpkı karapara-Gladio operasyonlarındaki paralellik gibi… Vatansever...
EMOJİLE

TAHİR Güroğlu / Tarihçi-Yazar

Bizdeki son şike soruşturması, bir yönü ile Temiz Kramponlar Operasyonu’na benzemektedir. Tıpkı karapara-Gladio operasyonlarındaki paralellik gibi…

Vatanseverliğin en müfritine komitacılık denir, diyen ve Milli Mücadele’de büyük hizmetleri olan Fuat Balkan’ın Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün 1 numaralı üyesi ve başkanı olması, devlet ricalinin sorulduğunda çoğunlukla “Beşiktaşlıyım” cevabı vermesinin sebebi olmalıdır. Galatasaray bir Cemiyet, Fenerbahçe özellikle son 30-40 senedir müteahhit işadamları kulübü gibidir. Trabzonspor’un dördüncü büyük olmasında, Karadenizli işadamlarının ve “Laz mafyasının” bir rolü olmalıdır. Futbolun, kutsaldan arındırılmaya gayret edilen dünyanın seküler ayinlerinden biri olması, onun modern dünyadaki yerinin ve oynadığı rolün, en kısa ve açık izahıdır. Şike ise bir spor müsabakasının, bir değer karşılığında, önceden kurgulanan şekilde sonuçlanmasının sağlanmasıdır. Fenerbahçe merkezli şike operasyonu dolayısıyla olan biteni anlamak için, son yirmi senedir dünyada ve paralel olarak Türkiye’de olanlara bakmak gerekir.

Mafya ile mücadele

Spor kulüpleri kurulması ve işletilmesi suretiyle karapara aklanmasına tüm dünyada rastlanılmaktadır. Avrupa Konseyi’ne üye devletlerde karapara aklanmasının önlenmesine dönük, 27 Haziran 1980 tarihli Tavsiye Kararı, karaparanın aklanmasının önlenmesi konusunda yapılan ilk uluslararası girişimlerdendir. 12.12.1988’de Basle’da toplanan G-10 ülkelerinin, Benelux (Belçika-Hollanda-Lüksemburg), Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, İsveç, İsviçre, İngiltere ve ABD, bankacılık ve merkez bankaları temsilcilerinin oluşturduğu Basle Komitesinin amacı, karapara aklanmasının önlenmesidir. 20.12.1988’de Viyana’da imzalanan sözleşme de aynı kapsamdadır. Nihayet karapara aklamaya ilişkin Sözleşme -Strazburg Konvansiyonu- Avrupa Konseyi’nde 08.11.1990’de imzaya açılır yaklaşık üç yıl sonra yürürlüğe girer. Strazburg Konvansiyonu karapara aklama ile mücadele konusunda Viyana Konvansiyonundan daha ileri bir aşamaya işaret eder. Bu kapsamda, gelirin tespiti, takibini ve alakalı delillerin toplanmasını kolaylaştıran özel soruşturma yöntemlerini kullanmak için gerekli önlemlerin alınması istenilir. Banka havalelerinin izlenmesi, haberleşmenin takibi ve haberleşmeye el konulması, bilgisayar sistemlerine girilmesi, özel belgelerin araştırılması, uygulamaya konulabilecek tedbirler arasındadır. Sözleşme, banka hesaplarının gizliliği gerekçesine sığınılamayacağını belirterek, aklama suçu ile mücadele konusunda kararlılığı ortaya koyar. Strazburg Konvansiyonu, Türkiye tarafından 2001’de imzalanır. 2004’te 5191 sayılı kanunla onaylanması uygun bulunur ve 30.07.2004 tarih ve 2004/7712 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanır. Avrupa Topluluğu’nda karapara ile mücadelenin temelini oluşturan, 1/308/EEC sayılı “Mali sistemin karaparanın aklanması amacıyla kullanılmasının önlenmesi hakkındaki konsey direktifi” 10 Haziran 1991 tarihinde kabul edilir. Direktifin amacı, Avrupa Topluluğu’na üye devletlerde karaparanın aklanmasının yasaklanması ve karapara aklamak isteyenlerin araştırılması ve takip edilmesi için üye devletlerarasındaki işbirliğinin arttırılmasıdır. 1989 yılında G-7 ülkeleri tarafından, karapara aklama ile mücadele amacıyla, OECD bünyesinde ‘Mali Eylem Görev Grubu’ (FATF) kurulur. Bunun için 1990 yılında 40 tavsiye hazırlanır. Aynı zamanda tüm OECD ve finansal merkez özelliğindeki ülkelerin bu oluşuma üye olabilecekleri yönünde mutabakata varılır. Bu karar sonrasında içinde Türkiye’nin de bulunduğu diğer 8 OECD ülkesi ile Hong Kong ve Körfez İşbirliği Konseyi de üye listesine eklenir. Türkiye’nin üyelik tarihi 24 Eylül 1991’dir. FATF 2007 yılı itibarıyla, 31 ülke ve 2 uluslararası örgütten oluşmaktadır. FATF üyelerinin gerekli tedbirleri alıp almadıklarını gözlemler. 2004’te görülen lüzum üzerine, FATF’ın görev süresi 2012 yılına kadar uzatılır.

Küresel ölçekli operasyonlar

Bu gelişmelere ve alınan kararlar paralelinde; küresel ölçekte mahya operasyonları gündeme gelir. Kolombiyalı kokain baronu Medellin Karteli’nin şefi Pablo Escobar 2 Aralık 1993’te, Kolombiya ve Amerika’nın birlikte yürüttüğü operasyon ile “Medellín’in orta sınıfının yaşadığı bölgede öldürülür. Ve İtalya’da, 1990’lı yılların başında Savcı Antonio Di Pietro “temiz eller” operasyonunu başlatır. Di Pietro politikacı-işadamı-mafya-askeri ve sivil bürokrat ağını hedef alır. Suikast dâhil bir dizi engelleme ile karşılaşır. Di Pietro’nun başlattığı “temiz eller” sürecinde 5 başbakan hâkim karşısına çıkar, biri hapse diğeri ise sürgüne gönderilir. Bu süreçte 30 da bakan yargılanır. Di Pietro hakkında 1995 yılında 27 dava açılır. Ve görevinden istifa eder. Türkiye’de 90’lı yıllarda yaşanan mafya hesaplaşmalarının ve kimi mafya gruplarının tasfiyesinin bir sebebi bu olmalıdır. Bunun bir diğer sebebi Afganistan’dan başlayan Türkiye üzerinden geçen eroin trafiğinin, eski Sovyet bloğu ülkelerinden geçmesi için girişilen mücadeledir. Tüm bunlar AK-Parti iktidarında yaşanan “Ergenekon” operasyonlarının uluslararası işaretleridir-mesnetleridir. Bir diğer istinat noktası ise; Temiz Eller Operasyonu’dur. ‘Temiz Eller Operasyonu’nun asıl önemli hedefi ve neticesi, Gladio’nun tasfiyesidir. ‘Gladio’ NATO’nun, özellikle CIA ve MI-6 destekli ‘stay behind’ olarak bilinen gizli bir operasyonun İtalya ayağıdır. Bu örgütlerin İngiltere’deki adı Stay Behind, Avusturya’da Schwert, Fransa’da Rüzgâr Gülü, İspanya’da Anti-Terör Kurtarma Grubu (GAL), Batı Almanya’da Gehlen Harekâtı olarak geçer. Türkiye ayağının adı ise Ergenekon’dur. Doğal olarak Türkiye’deki Ergenekon operasyonu bir yönü ile ‘küresel sistemin’ bir talebidir. Karapara (Temiz Eller) operasyonunun Türkiye ayağında, “nereden buldun” yasası ile Zekeriya Temizel, Gladio operasyonlarının paraleli olan Ergenekon operasyonları savcısının ise Zekeriya Öz olması ilginç bir isim benzerliğidir. Temiz Eller operasyonu paralelinde; ‘Temiz Kramponlar Operasyonu” gündeme gelir.

Temiz kramponlar…

İtalya’da 2006 Mayıs’ında Juventus’un küme düşürülmesi ve diğer birçok takımın puanlarının silinmesi ile neticelenen “Temiz Kramponlar Operasyonu” gerçekleşir. Bizdeki son şike soruşturması, bir yönü ile Temiz Kramponlar Operasyonuna benzemektedir. Tıpkı karapara-Gladio operasyonlarındaki paralellik gibi. Ayrıca 2010’da Almanya Bochum Savcılığı`nın yürüttüğü yasadışı bahis soruşturmasını da hatırlamak gerekir. Futbol yorumcusu Rıdvan Dilmen`in de adını karıştığı ve ifade verdiği soruşturma, Türkiye dâhil, 9 ayrı ülkede gerçekleşir. Tüm bunlar şike soruşturmasının küresel ve ulusal sebepleri arasındadır. Ancak şike suçları geriye doğru 20 sene gidiyor ise, Türkiye’de bu tür teşebbüs ve tertiplerin dışında çok az takımın kalacağını herkes bilir. Dolayısıyla şike soruşturması geriye doğru da yapılmalı ve lige sıfırdan mı, başlanılmalıdır? Yoksa bugün olduğu gibi, tedrici bir soğutma süreci ile hadisenin üstü mü, örtülmelidir? Herhalde yaşanan ikincisidir. Ayrıca Merhum Sakıp Sabancı’nın ‘benden çok nakit parası var’ dediği Aziz Yıldırım’ın dayısı merhum Faruk Yalçın’ın hayatta olmaması Aziz Yıldırım için bir handikap mıdır? Aziz Yıldırım Faruk Yalçın’ın güç ilişkilerine nüfuz edebilmekte midir? Bunlar cevabını bilmediğimiz sorulardır…

Star