İstanbul depremi geciktikçe şiddeti büyüyor

Olaylar
ENGİN DİNÇ’İN RÖPORTAJI  Türkiye’de ve özellikle İstanbul’da herkesin gizli gündemi, 7 ve üzeri büyüklükte olabilecek bir deprem. Ancak muhtemel İstanbul depremi hakkı...
EMOJİLE

ENGİN DİNÇ’İN RÖPORTAJI 

Türkiye’de ve özellikle İstanbul’da herkesin gizli gündemi, 7 ve üzeri büyüklükte olabilecek bir deprem. Ancak muhtemel İstanbul depremi hakkında sık sık yapılan spekülasyonlar ve tarih verilmesi kafaları daha da karıştırıyor. Bununla birlikte tüm Türkiye’nin ama özelde İstanbul’un muhtemel bir depreme daha hazırlıklı olması için çıkarılan “Kentsel Dönüşüm Yasası” da tartışılıyor. İstanbul depremiyle ilgili merak edilenleri uzun yıllar Japonya’da deprem araştırmaları yapmış, İstanbul Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Bölüm Başkanı ve Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Öncel’le konuştuk.

TÜRKİYE’DE HER TÜRLÜ DEPREM OLUYOR

Hocam öncelikle depremlerin daha iyi anlaşılması için birkaç sorum olacak. Depremlerin sebepleri nelerdir? Kaç tür deprem var? Türkiye’de hangi tür depremlere rastlıyoruz?
Türkiye’de olmayan deprem yok, her türlü deprem oluyor. Türkiye’nin doğusunda Arabistan levhası kuzeye doğru hareket ediyor. Orada bir sıkışma meydana geliyor. Böylece Türkiye’nin doğusunda sıkışma depremleri meydana geliyor. Türkiye’nin batısında da açma meydana geliyor. Çünkü orada Afrika levhası kuzeye doğru hareket ediyor. Fakat Batı Anadolu levhasının altına daldığı için, o dalmaya bağlı olarak da orada da açılma yönünde depremler meydan geliyor. Buna da “açılma gerilmeli” depremler deniyor. Tabii Türkiye’nin kuzeyindeki sıkışmaya bağlı olarak orada biriken gerilme, bilinen Türkiye’nin meşhur büyük fayları kuzeyde Kuzey Anadolu fay zone’u, onun doğusunda da Doğu Anadolu fay zone’u üzerinden kırılıyor. İki fay yönleri birbirinden farklı, birisi sağ atım özellikli, birisi sol atım özellikli kırılarak, Anadolu bloğunu doğudan batıya doğru hareket ettiriyor. Tabii Anadolu levhasının doğudan batıya doğru hareket etmesiyle Anadolu levhası batıya doğru bir kaçma özelliği gösteriyor. Tabii Ege levhası en batıda olduğu için Anadolu levhası o levhayı geçemediği için kuzey- güney yönünde açılmalar meydana geliyor. Bu açılmalara bağlı olarak da Batı Anadolu’daki kabuk kalınlığı ince – ortalama 30 km- doğuda ise sıkışmaya bağlı olarak da kabuk kalınlıkları kalın – 45 km-. Bu bakımdan Türkiye’de tektonik hareketlere bağlı olarak Türkiye’nin topografik özellikleri şekilleniyor. Doğusu dağlık, batısı da göllerin bol olduğu yerlerden meydana gelir. Yani ülkemizde her türlü deprem meydana geliyor. “Açılma gerilmeli” depremler, “sıkışma gerilmeli” depremler ile Kuzey Anadolu fay zone’u ve Güney Anadolu fay zone’u boyunca da “doğrultu atımlı” depremler meydana geliyor. Ülkemizde görülmeyen deprem türü yok desek yeridir.

TÜRKİYE’DE 316 FAY HATTI VAR

Fay hatlarından bahsettiniz. Türkiye’nin deprem kuşağında olduğunu biliyoruz. Bu fay hatları nerelerden geçiyor?
Türkiye’nin deprem fay hattı haritası 1992 yılında yayınlanmıştı. Son olarak da 20 sene sonra 2012 yılında yayınlandı. Sonuçta gazetelerde çıkan haberlerde ”116 olan fay hattı sayısı 316’ya çıktı” dendi. “Türkiye’de fayların boyu uzadı” dendi. Burada esas konu şudur: Bizler deprem fay haritalarını ya da depremleri üretecek fay bilgilerimizi araştırma yaparak bilebiliyoruz. 20 yılda yapılan araştırma sonucunda yeni faylarla birlikte bilgimiz çoğaldı. Bu bilgilerin sonucunda da bilemediğimiz yeni faylar meydana geldi. Her bir depremden sonra gözlerimiz resmi dili “fay haritası”na dönüyor. Acaba bu fay önceden bilinen bir fay mıydı? Önceden bilinen bir fayın harekete geçmesi mi şeklinde bir araştırma yapılıyor. Simav depreminde böyle bir araştırma yapıldı. Van depreminden sonra araştırma yapıldı. “Aa yeni bir fay doğmuş” dediler. Aslında yeni bir fay doğmuyor. Çünkü deprem üretecek fayların doğması için belli bir süre geçmesi gerekiyor. Nereden baksanız Kuzey Anadolu fay zone’nun yaşı 3 milyon yıl.  Deprem üretecek kapasiteye, düzeye gelebilmesi için uzun süreler geçmesi gerekiyor. Yeni bir fay doğmuyor, bizler yeni bir fay olduğunu görüyoruz. Bu görmelerimizin daha sık olması lazım. Dünyada özellikle Amerika’da kaydırmalı jeofizik izleme yöntemi ile yani 1000 kadar simometre izleme ile en doğudan en batıya doğru çok yoğun olarak, gizli, görülmemiş fay kalmaması için çok yakinen izlemeler yapılıyor. Ülkemizde bu izlemeler yapılmadığı sürece her bir depremden sonra “aa bu fay yeni doğdu" gibi aslında gerçeği yansıtmayan, yeni bir fayı fark ettiğimizi, deprem üretene kadar habersiz kaldığımızı gösteren, o fayın cahili olduğumuzu gösteren bu tür durumlar ortaya çıkacaktır. O nedenle ülkemizde hiç olmazsa fay araştırmaları yapılması gerekir. Fay araştırmaları bugüne kadar maalesef jeolojik yöntemlerle yapılmıştır. Dünyada jeolojik gözleme dayalı yöntemlerle fay araştırması yapılan birkaç ülkeden biride Türkiye’dir desek yalan olmaz. Çünkü çok yoğun ve sıklıkla örülmüş ve taranmış bir jeofizik izleme networkümüz dağılımımız yok. Bu dağılımın biran önce kurulması gerekir.

DÜNYA ÜZERİNDE HEP BİR HAREKET VAR

Son zamanlarda özellikle büyük okyanuslarda; Hint Okyanusu, Pasifik ve Kanada açıklarında depremler meydana geliyor. Bu dünyada üzerinde jeolojik bir hareketlenme olduğu anlamına mı geliyor?
Dünya üzerinde bir hareketlenme var. Hep vardı. Tabii teknolojik imkanların artmasıyla, bu hareketlenmelerden çok hızlı bir şekilde çok daha doğru bir şekilde haberimiz oluyor. Belli bir inanca göre, belli varsayımlara göre dünyada deprem sayısı artıyormuş, böyle bir şey yok. Deprem sayısındaki artma ancak teknolojik gelişmelere bağlı olarak dünyanın her bir yerindeki depremin olmasından sonra çok kısa süre sonunda haberdar olmamızdan kaynaklanıyor. Dünyada bir denge var ve bu dengeye uygun olarak depremler 100 sene önce nasıl meydana geliyorsa, bugünde aynı şekilde meydana geliyor. Bir değişme yok. Dünyanın düzeninde bir denge var ve bu dengeye uygun şekilde deprem hareketleri sistematik ve düzenli şekilde meydana geliyor.

Son zamanlardaki depremlerin Türkiye’ye etkisi olur mu? Yoksa bunlar her zaman olan şeyler midir?
Depremler nerede oluyor? Levha sınırlarında oluyor. O dediğiniz levha sınırlarında deprem nasıl üretiliyorsa, çünkü oradaki levhalarının birbirini itmesi ve bu harekete bağlı olarak orada bir gerilme düzeyinde yükselme meydana geliyor. Buna bağlı olarak orada nasıl depremler meydana geliyorsa Afrika ve Arabistan levhaları sıkıştığı için, sürekli ve sistematik olarak sıkışmaya bağlı olarak gerilemenin arttığı ve gerilememin arttığı oradaki kırık sistemini, kırık dayanımın açtığı yerlerde deprem meydana geliyor. Bu levhaların kuzeye doğru hareket etmesinden dolayı dediğim gibi Türkiye, Avrasya’da da kırılma ve sıkışmalar meydana geliyor. Bu kırılmalar devam edecek. Bu kırılmalar bir anda meydana gelmiyor. Parça parça kırılıyor. Aynı sistemle Türkiye’de nasıl deprem üreten levha hareketleriyse, levhaların birbirine göre hareketleriyse dünyanın başka yerlerindeki depremlerde aynı şekilde farklı levhaların hareket etmesi ile meydana gelir. Örneğin Japonya’da, Filipin levhasının dağılmasıyla depremler meydan geliyor. Bizdeki levhaların adı başka ama yine levhalar ya bir yerde dağılıyor, ya bir yerde sıkıştırılıyor. Levhaların hareketlerinde bir düzen var, yalnız ismi değişik. Sonuç olarak biz onları deprem olarak hissediyoruz. 

İSTANBUL’DA 250 YILDA BİR BÜYÜK BİR DEPREM OLUYOR

İstanbul depremi herkesin gizli gündemi. En ufak depremde herkes İstanbul’da olabilecek depremden bahsediyor. Siz böyle bir depremin ne zaman olabileceği hakkında neler söylersiniz?
Marmara Bölgesi, İstanbul özelinde çok büyük medeniyetlerin kurulduğu, çok eski tarihlere giden; belgelerin, verilerin olduğu bir yer olduğu için burada zaten deprem tarihi 4 bin yıla kadar uzanıyor. Dünyanın deprem oluş geçmişi, oluş özelikleri açısından en iyi bilinen yerlerden bir tanesi İstanbul ve onu etkileyen depremler. Bu nedenle İstanbul ve çevresindeki deprem potansiyeliyle ilgili olarak dünyadaki değişik araştırmacılar, bu özellikten yararlanarak çalışmalar yapıyor, modeller geliştiriyorlar. Tabii deprem tarihi bu kadar büyük olan bir yerde deprem olacaktır. En yakın deprem 1776’da olmuştur. Ondan sonra 1894’te olmuştur. Yine Adalar’ın önünde bir deprem olmuştur ki, bunun 1999 depremiyle eşdeğer ya da benzer özellikleri olduğu iddia edilmektedir. Tabii bu yüzyılda 1912 yılında Şarköy yakınlarında 9 Ağustos’da bir deprem oldu. En batısında Marmara’da da 17  Ağustos 1999’da oldu. Arada bir boşluk var. Bu boşluk nasıl dolar bu boşlukta 1766 yılından beri, ki 250 yıldır bir deprem olmuyor. Bugün tartışılan hala bu depremin neden olmadığı. Yoksa olup olmayacağı değil, bu depremin neden olmadığı tartışılıyor. Bu da bizim için bir avantajdır. Depremin gecikmesi, özellikle kentsel dönüşüm yasasının çıkmasından sonra bir avantaj… İstanbul ve civarındaki yapı dokusunun çok iyi olmadığı, çok kaliteli ve dünya standartlarına uygun olarak yapılmadığı hepimizin malumu. Bu gecikmeyi pozitif yönde kullanırsak, olacak bir deprem bizim için bir riske neden olmaz. Biliyorsunuz biz depremin tehlikesini değiştiremiyoruz. Tehlike olabilecek bir depremin büyüklüğüdür. Ama bir depremin riskini değiştirebiliriz. Riskte olabilecek bir depremin meydana getireceği tahribatdır. Bizler bu tahribatı azaltama yönünde, kentsel dönüşüm yasası çok tarihi bir karar ile çıktı. Bu yasaya uygun doğru adımlar atılırsa, bu yasanın doğru şekilde uygulanması yönünde kurumlar ve vatandaşlar çok iyi anlaşırlarsa bence bu gecikme bizim lehimize.

İSTANBUL DEPREMİ İÇİN TARİH VERENLERE ŞAŞIYORUM

Bu deprem daha ne kadar gecikir? Sizin bu konuda bir tahmininiz var mı?
Ben tarih veremiyorum, tarih verenlere de şaşıyorum. Tarih verirsiniz ama şöyle olur, işte kitabı burada… Birkaç model var; bir tanesi “time predictable” denilen model. Siz yılı veriyorsunuz, İstanbul’da 2022, 2042, 2062 yılında depremin olma olasılığı nedir diyorsunuz? Ben de ne yapıyorum? Orada en son yıl olan depremin tarihini yazıyorum, bu tarihleri de yazıyorum. Yıllık oradaki kırılma hareketini de yazarak, istemiş olduğunuz tarihte şu olasılıkta deprem olabilir diyorum. Ama bugün tarih verenler olasılık vermiyorsa, bildiğimiz deprem modellerine aykırı ya da paralel bir açıklama yapmıyorlar demektir. “Şu tarihten önce olursa ben şaşırırım” demek, şu kitapta yazan bilgilere göre uygun bir bilgi değil. Tarih ve olasılık beraberinde gider. “2014’te deprem bekliyorum”, olmadı “2017, 2023’de bekliyorum” demek olmaz yani.  Bunlar olmaz. Neyi bekliyorsun, nasıl bekliyorsun? Yaptığın araştırma nedir, çalışman hangi modellere, verilere dayanıyor? Zaten modeller biline modeller. Ya “time predictable” denilen model var, ya “slip predictable” denilen model var ya da depremlerin birbirine bağımlı olduğuna varsayan model ki, “time predictable”ye dayanır. Buna göre bir deprem, bir sonraki depremin olacağı tarihin olasılığını belirler, buna da “markov zinciri” denir. Diğer bir modelde depremler birbirinden bağımsızdır, “büyük bir depremin olacak bir sonraki büyük depremle ilişkisi yoktur” der. “Bugünde olabilir, 30 yıl sonrada olabilir” der. Bu model göre, yapılmış bir çalışma 2003 senesinde çıkmıştı. İstanbul içerisinde olabilecek bir deprem olabilme olasılığının yüzde 66 olduğunu söyledi. 7.4 büyüklüğünde bir depremin olasılığını yüzde 66 olarak verdi. Ondan sonrada, bu bölge için basılmış, uluslararası dergilerde çıkmış benim referans vereceğim bir çalışma yok. Benim bildiğim en son Amerikan Deprem Cemiyeti dergisinde Amerikan Jeolojisi Servisi’nde çalışan Tom Parson adında bir bilim adamının makalesi çıktı. Sonuç budur. 30 yıl içerisinde, çünkü depremler birbirinden bağımsız ya, bugün de olabilir, 30 yıl sonra da olabilir. Ama 30 yıl içerisinde, yani bugünde olabilir, 5-10-15 yıl sonra da olabilir. En son bilimsel bir yayında İstanbul’da bir deprem olabilme olasılığı 30 yıl içerisinde yüzde 66 olarak verilmiş bir sonuç var. Bunun dışındaki söylemlerin bir önemi yok. Çünkü söylenenlerin hangi modellere dayandığı net değil. Denetlenebilir yayın organlarından geçmediği için bu gibi söylemlere ben pek itibar etmiyorum.

DEPREMİN GECİKMESİ HEM LEHTE, HEM ALEYHTE OLABİLİR 

Gölcük-Şarköy arasında, yani İstanbul sahilindeki o boşlukta 250 yıldır deprem olmadı ve bu depremin neden olmadığı konusunda herkes onu tartışıyor dediniz. Bu sözlerinizi biraz açar mısınız?
Önce 1766 yılında büyük depremler oldu. Ondan önce 1509’da olmuştu. Ondan önce de böyle tarihler var. Ne yapıyorlar? Ortalama çıkarıyorlar. Ortalama 250 yılda bir deprem olur. Ama bu ortalama standart değil. Bazen iki deprem arasındaki zaman farkı bazen 100 yıl, bazen 300 yıl, bazen 400 yıl. Şimdi ortalamaya göre tarih verirsen İstanbul’da bu ortalamaya göre deprem olması lazım. Ama bu uzayabilir de, kısalabilir de… Zaten böyle bir şey bilsek, yani elimizde her 250 yılda deprem olacağına dair bir bilgi olsa, o zaman bizde korku ve paniğe neden olabilir. Çünkü depremlerin oluşum yılları tam net değil. Orada oluşacak kırığın boyu 90 km ise ve 90 km bir kerede kırılacaksa, onun oluşturacağı büyüklükteki bir deprem belki 400 yılda olacak. Ama iki kerede kırılacaksa belki 200 yılda olacak. Kırık boyuna göre de oluş zamanı etkiliyor. Kırık boyu kısaysa daha sık oluyor, kırık boyu uzunsa daha uzun yıllarda oluyor. Kırılacak kırığın tam boyunu bilemiyoruz. Bir kerede mi kırılacak, iki kerede mi kırılacak bilemiyoruz. Gecikmesi ne demek, orada büyüyen enerjinin büyümesi demek. Büyüyen enerjinin daha büyük bir kırılma meydana getirme potansiyeli büyüyor. Aslında orada enerjinin sistematik olarak büyümesi durumu var. Bu enerjinin gecikmeye bağlı olarak büyümesi orada oluşacak depremi büyüklüğünü ya da enerjisini büyütecek şeklinde yorumlanabilir.  Bu da hem lehte, hem aleyhte olabilir.

Bir kırık ya da iki kırık olması açığa çıkacak enerjinin boyutunun yapacağı tahribat anlamında bir avantaj ya da dezavantaj sağlar mı?
Tek kırık olursa daha büyük deprem olur. Bir kerede kırılırsa 7.4 olabilir. İki kerede kırılırsa iki tane 7 büyüklüğünde deprem olabilir. O şekilde parçalı olması, açığa çıkan enerji miktarını azaltacağı için meydana getirecek tahribatı azaltacaktır. 1766’da iki defada kırıldı. 1766 Marmara Denizi’nin Adalar önünden bir kısmını kırdı.  İki üç ay sonrada ikinci kısmını kırdı. Bu kırıklar böyle aynı anda da olmuyor.

YARIN: KENTSEL DÖNÜŞÜM YASASI’NIN ÖNEMİ NEDİR?

on5yirmi5.com