İhvan’ın bu direnişi efsane gibi anlatılacak

Olaylar
Engin Dinç’in röportajı  Mısır’da 3 Temmuz’da gerçekleştirilen darbeye karşı çok önemli bir direniş sergiliyor İhvanı Müslimin yani Müslüman Kardeşler. Mısır’daki darbeci cunta dahil hiç kimse bö...
EMOJİLE

Engin Dinç’in röportajı 

Mısır’da 3 Temmuz’da gerçekleştirilen darbeye karşı çok önemli bir direniş sergiliyor İhvanı Müslimin yani Müslüman Kardeşler. Mısır’daki darbeci cunta dahil hiç kimse böyle bir direniş beklemiyordu. Ancak İhvan’ın direnişi tabiri caizse herkesin hesabını bozdu. İhvan’ın direnişi İslam dünyasında da halklar nezdinde büyük bir etki yaptı. Ancak İslam ülkeleri büyük bir çoğunlukla, darbeyi ya destekledi ya da tepkisiz kalmayı tercih etti. Batı dünyasından ise darbeye cılız tepkiler yükseldi. Mısır’daki darbeye karşı sergilenen bu umursamaz tavrı ve İhvanı Müslimin’in bu çok önemli direnişini Yazar Cevat Özkaya ile konuştuk. 

ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE İSLAM DÜNYASINDAKİ STATÜKONUN DEĞİŞTİĞİNİ GÖRECEĞİZ

Mısır’da İhvanı Müslimin’in darbeci yönetime karşı direnmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu direniş İslam dünyası için ne ifade ediyor? 

3 ay önce bana sormuş olsaydınız; “Mısır’da böyle böyle olaylar olacak, İhvan böyle bir direniş gösterir mi?” diye, size ‘hayır göstermez’ diyecektim. Doğrusu beklenenin dışında bir şey oldu. İhvanı Müslimin, Sünni dünyada son dönemlerde iktidarlara karşı meydana gelmemiş yoğun bir direniş meydana getirdi. Daha doğrusu şöyle; bugün iktidar gelmeyi bir zaman ertelemiş olsalar da, bundan sonra siyaset yapanların İhvan’ın bu direnişini efsane gibi anlatacakları muhakkak.  Yani İslam dünyasında bundan sonra oluşacak siyasetleri İhvan’ın bu direnişi doğrudan doğruya etkileyecektir. İslam dünyasında kitlelerin siyasal iktidarları değiştirdiği olaylara çok az rastlıyoruz. Bunun istisnai örneklerinden birisi İran devrimi. İkincisi de budur. Bunu kitlelerin, şahısların özne olduğu, kitlelerin siyasal iktidarlara karşı muhalefet geliştirebildiği bir sürecin başlangıcı diye nitelememiz lazım. Bu aşamadan sonra bir dönem daha siyasal statüko Ortadoğu coğrafyasında hakim gibi görünse de, artık bundan sonra rahat olmayacaktır. Önümüzdeki çok yakın dönemde statükonun, bu kitlelerin desteği ile değiştiğini göreceğiz. Bu İslami mücadele açısından önemli, ihmal edilmemesi gereken bir şey olarak görüyorum.

BATI RETORİK OLARAK DARBELERE KARŞI DURUYOR 

İslam dünyasındaki mevcut statüko büyük bir çoğunlukla darbecilerden yana bir pozisyon aldı. Batı’dan cılız eleştiriler gelse de, darbecileri çok rahatsız etmeyecek tepkiler oldu. Mısır’daki darbe İslam dünyasındaki mevcut statüko ve Batı dünyasında nasıl bir etki yaptı? Bu açıdan bakınca darbeye tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Yani İslam ülkelerinden ses çıkmamasını anlamak lazım. Çünkü İslam ülkeleri seçimli siyasetle iş başına gelen insanlar tarafından yönetilmiyor.  Yani Suudi Arabistan eğer Mısır’daki İhvan’ın yaptığı hareketi desteklerse o zaman kendi iktidarından olmanın yollarını açıyor demektir. Kimse kendi ayağına kurşun sıkmaz. En azından kısa mesafeli menfaatler açısından baktığınızda. Onun için ne Körfez’de, ne Suudi Arabistan’da, ne Ürdün’de, ne Irak’ta İslam dünyasının herhangi bir yerinde doğru düzgün seçimlerle iktidara gelmiş yönetimler yok. İşte Tunus’u görüyoruz. Orada da başka bir türlü mesele ortaya çıkarılmaya çalışılıyor. 

İhvan sadece Mısır’dan ibaret bir şey değil. Seninle ben konuşuyoruz, ikimizde İhvan’dan etkilendik. İhvan’ın ürettiği İslami literatürden etkilendik. İslam dünyasında Körfez ülkelerindeki halklar dahil, Pakistan dahil, İslam dünyasının çoğu İhvan’ın kaynaklık ettiği İslam’ı literatürden etkilenmiş vaziyettedir.  Dolaysıyla İhvan sadece Mısır’dan ibaret değil. Körfez ülkeleri bu işe karşı çıkarken kendi içlerindeki İhvan kaynaklı hareketleri de dizginlemeyi hesaba katıyorlar. 

Batı dünyasına gelince, yani biz elbette demokratik yapılanmanın bir var olduğundan bahsediyoruz. Evet, bu bazı yerlerde işleyen de bir şey aynı zamanda. Ama eğer demokrasi Batı’nın ortaya koyduğu bir ideal ise Batı’nın bu idealine ihanet ettiğinin en açık ve net göstergesini yaşıyoruz. Bugüne kadar Batı, kendi menfaatine uygun darbeleri desteklemek konusunda hiçte cimri davranmamıştır. Nihayet herkesin çok yakından bildiği Franklin Roosevelt’in hatıralarında yazdığı, 1953’te İran’da gerçekleşen darbenin CIA tarafından kotarıldığı bilinen bir şeydi ama şimdi resmiyet kazandı. Türkiye’de 1960 ve 1971 darbelerinde Amerikan ve İngiliz etkisinin çok açık ve net olduğu biliniyor. Belki bu belgelerde açıklandığında görülecektir. Dolayısıyla Batı dünyası darbelere çok uzak bir dünya değil. Retorik olarak darbelere karşı duruyor. Kendi menfaati için olmayan darbelere şiddetle karşı duruyor. Ama kendi menfaatine uygun darbe görürse rahatlıkla yaptırıyor. Bu da tabii bir şeydir. Yani tabi bir şeydir derken, eğer menfaatinizden daha kutsal bir şeyiniz yoksa, menfaatiniz neyi gerektirirse onu yapacaksınız. Dolayısıyla menfaati en kutsal değer olarak görenlerden, merhamet beklemek yanlışlık olur. Burada söylemek istenen sadece çifte standart kullanımıdır. Yani bazen demokratik kurallarla bazı ülkeleri hesaba çekmek, bazen de demokratik kuralları hiçe sayarak kendi menfaatine uygun gelen darbeleri desteklemek gibi bir ikiyüzlülüğün, Müslümanlar tarafından ve dünyanın diğer halkları tarafından algılanması lazım. Bu açıdan bakmakta yarar var. ‘Niye yardım etmiyorsunuz, niye sesiniz çıkmıyor?’ eleştirileri merhamet dilenmesi hikâyesi değil, ‘Arkadaş bu ikiyüzlülüğünüzün farkına vardık, ikiyüzlülüğünüzü görüyoruz’ demektir. Statükonun tutup da kendisini yerle bir edecek bir şeye karşı çıkması tabii bir şeydir. 

İkincisi Türkiye, Mısır ekseni üzerinde iyi durmak lazım. Türkiye Mısır’daki seçilmiş iktidara ilkesel olarak yardım ediyor. Ama ilkenin dışında da bölgenin menfaati için baktığınız zaman Mısır’da Müslüman Kardeşlerin hakim olduğu bir iktidarın var olması, Türkiye’de de bu iktidarın devam etmesi netice itibariyle bölgeyi dış saldırılardan orta vadede koruyacak ve bölgeden yeniden ayağa kalkmasını sağlayacak bir çizgi oluşturuyordu. Aslında yapılan şey bu çizginin yok edilmesi, bu çizginin daha doğrusu tutumun ortadan kaldırılması alakalıdır. Türkiye’deki hadiseleri de bu bağlamda okumakta yarar vardır. 

TÜRKİYE İLKESEL BİR POLİTİKA TAKİP EDİYOR 

Türkiye’de AK Parti Hükümeti ve sivil toplum daha doğrusu halk Mısır’daki darbeye karşı sert bir tepki gösterdi. Buna karşın Hükümetin Mısır politikasını eleştirenler, bu politikayla Türkiye’nin bölgede yalnızlaştığını savunuyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? 

Doğrusunu isterseniz, bir alamet pislik yapılıyor. Bu pisliğe de ‘okey veren’ bir koro, bir grup var. ‘Arkadaş yalnız kalmamak için bu pisliğin yanında olalım’ demek ne kadar doğruysa, bu sözde o kadar doğru.  Başka türlü argümanlar geliştirebilir miydi? Üslup başka türlü tutulabilir miydi? Ayrı bir konu. Yani hata aramaya başlarsanız her şeyde hata bulursunuz. Ama temel eğilimin, temel tutumun, temel davranışın yanlış olduğunu söylemek için vicdani olarak biraz sıkıntıda olmak lazım diye düşünüyorum. Ne yapacaktı Türkiye? Bugüne kadarki tavrımız neydi? Kazananın yanında yer almak. Peki kısa vadede kazanan her zaman haklı anlamına mı geliyor? Şimdiki tutum kazananın yanında yer almak değil de haklı olanın yanında yer almak. Haklı olanın kazanması için uğraşmak gibi bir politika benimsenmiştir. Bunun da yanlış bir tarafını görmüyorum. Şunu söyleyeyim nihayetinde bu statüko, bu coğrafyada çok uzun süre devam etmeyecek. Çok kısa vadeli menfaatler bağlamında kazanıyor gibi görünse de önümüzdeki dönemlerde çok fazla ortaya çıkacak. İlkesel bir politika takip ediliyor. Bunun orta vadede Türkiye’nin ve bölgenin menfaatleri açısından hayırlı sonuçlar üreteceğini tahmin ediyorum. Ve böyle olmasının yanlış olmadığını ve doğru olacağını düşünüyorum. 

on5yirmi5.com