Haber-Analiz: Eski MİT’çi Altaylı FETÖ’den gözaltına alındı

Olaylar
Eski MİT’çi Altaylı FETÖ’den gözaltına alındı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen FETÖ soruşturması kapsamında aranan eski MİT mensubu Enver Altaylı, Antalya’da gözaltına alı...
EMOJİLE

Eski MİT’çi Altaylı FETÖ’den gözaltına alındı

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen FETÖ soruşturması kapsamında aranan eski MİT mensubu Enver Altaylı, Antalya’da gözaltına alındı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) soruşturması kapsamında aranan eski MİT mensubu Enver Altaylı, Antalya’nın Korkuteli ilçesinde gözaltına alınarak Ankara’ya getirildi.

AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen FETÖ soruşturması kapsamında aranan eski Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensubu Enver Altaylı, Antalya’nın Korkuteli ilçesinde dün gözaltına alındı.

Altaylı’nın sorgusu sürüyor

Soruşturmanın yürütüldüğü Ankara’ya dün akşam saatlerinde getirilen Altaylı’nın Terörle Mücadele Şubesi’ndeki sorgusunun sürdüğü öğrenildi.

HABER ANALİZ

Fetullah Gülen’in gizemli “Özbek dostu” Enver Altaylı gözaltında! Şimdi Yıldıray Oğur’un dediği gibi; yakın tarih yeniden yazılacak… Esrarengiz ilişkiler ağı ile yakın dönemin tartışılan isimlerinden eski MİT mensubu Enver Altaylı FETÖ soruşturması kapmasında Antalya’da gözaltına alınarak Ankara’ya götürüldü.

73 yaşındaki Altaylı’nın FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’e yakın bazı isimlerle bağlantısı olduğu öne sürülüyor.

Altaylı’nın kilit konumdaki bazı FETÖ’cülere yurt dışına kaçmaları için yardımcı olduğu da iddialar arasında…

Enver Altaylı’nın gizemli ilişkilerinin en dikkat çekici olanı geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden CIA’nın Ortadoğu şefi Ruzi Nazar ile yakın ilişkileri idi.

Sırlarıyla ölen CIA’nın Türk casusu Ruzi Nazar ile Enver Altaylı yakın dosttu. Altaylı, Ruzi Nazar’ın CIA onayından geçen anı kitabını da kaleme almıştı.

Enver Altaylı’nın neden gözaltına alındığı ve FETÖ bağlantıları hakkında en net ipuçlarını gazeteci Yıldıray Oğur yazmıştı.

Yıldıray Oğur, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in kamuoyuna yansıyan bir ‘tape’sinde bahsedilen “Özbek dostun” Enver Altaylı olabileceğini belirtmişti.

İşte Yıldıray Oğur’un artık çok daha farklı anlamlar taşıyan o köşe yazısı;

En kuvvetli ‘Turbun büyüğü’ adayı…

Meseleye bakışımızı değiştirecek, ilişki ağlarının karmaşıklığını gösterecek, “Bir Ortadoğu sporu olarak komploculuk işte” klişesini en azından bu örnekte hükümsüz kılacak, “paralel devlet de ne” dense “işte bu” diye bu uzatılacak bir kaset düştü Youtube’a.

Bu kez devlet cephesinden paralel devlet cephesine atılmış bir kasetti bu. Sabah gazetesinin manşetten duyurduğu kayıt (çok muhtemelen yasadışı) henüz yalanlanmadı. Seçim öncesine, Suriye kriz yönetim toplantısının ses kaydının sızdığı, turbun büyüğünün beklendiği bir döneme denk gelince de gözlerden kaçtı.

Halbuki bugüne kadarki kontr-kasetlerin en ilginci, turbun büyüğü listelerine en üst sıradan gireceklerden biriydi. O yüzden de göz ardı edilemeyecek olanı… (Yasa dışı kayıtların Meclis kürsülerinden dinlendiği, Başbakan’a soru olarak sorulduğu, Twitter’da tape dilenildiği o etik perdenin epey bir süre önce yırtıldığı bir Hobbesian savaş hali pozisyonunda özellikle)

Telefon görüşmesi Fethullah Gülen ile cemaatin Türkiye’deki en önde gelen isimlerinden Mustafa Özcan arasındaydı.

Önce aylardır sık sık yapıldığı gibi tapeyi bir okuyalım.

M.Ö: Bu Özbek dostumuz var ya efendim.

Gülen: Evet, biliyorum.

M.Ö: O, bu şeye gitti, sizin oradaki yetkililerle. Bu Almanya’da görüştüler. Zaman zaman görüşüyorlarmış bu şeyle ilgili. Bizim Doktor Sinan Bey’in şirketi varya efendim…

Gülen: Evet, evet…

M.Ö: O şirket oraya, onların da dikkatini çekecek şekilde, bazı elemanlar göndermişler. Onun için, orada oturan, orada görünen Türklerin, yani sizin oraya giriş, çıkışlarına biraz daha dikkatli olmalarını şöyle bir şey yapsak, iyi olur dedi.

Gülen: Almanya için değil mi?

M.Ö: Değil efendim, sizin orayla ilgili. Oranın yetkililerinin dikkatini çekmiş.

Gülen: Evet, pekala.

Tabii sadece okuyunca bazı nüansları kaçırmak mümkün. “Mesela Bir Özbek dostumuz”, “Doktor Sinan Bey’in şirketi varya efendim…” lerden hemen sonraki Gülen’in heyecanlı “evetleri”, “evet biliyorum”larında sesine yansıyan “mahremiyeti fazla deşifre etmeyelim” tınıları okurken duyulmuyor. Merak edenler için kayıt bir Google uzakta.

Bu tape tek başına o kadar çok şeyin somut kanıtı ki o yüzden duymamazlıktan gelinemezdi. Eegemen Bağış ses kaydının AK Parti içinde de yankılanması gibi, Cemaatin içinde de yankılanacak bir ses bu…

 “Bizim Dr. Sinan Bey” denen kişi bir kod adı. Daha önce haberleri çıkmasa sağlık alanında çalışan biri zannedebilirdik Sinan Bey’i. Ama hayır, cemaatin MİT imamı Murat Karabulut’un kod adının “Sinan” olduğunu yine daha önce Sabah’ta çıkan bir haberden biliyoruz.

Yani  “Doktor Sinan Bey’in şirketi” de bir kod adı ve kastedilen MİT. Bir dini cemaatin kod adlı, kriptolu istihbarı dili ilk kez kendi ağızlarından duyulmuş oluyor.

Komplo-gerçek-propagandanın birbirine karıştığı bu günlerde önce bir dini cemaatin MİT imamı olmasına şaşırmaya devam edelim. Ve yüzümüzdeki şaşkınlık ifadesi bu imamın tam da illegal örgütlerde olduğu bir kod adı olmasıyla lütfen daha da büyüsün. Çünkü şaşırma hissimizi kaybedersek hakikati kaçıracağız.

Ve şimdi turbun büyüğüne doğru yavaş yavaş gelebiliriz. Şunu bir daha okuyalım:

M.Ö: Bu Özbek dostumuz var ya efendim.

Gülen: Evet, biliyorum.

M.Ö: O, bu şeye gitti, sizin oradaki yetkililerle. Bu Almanya’da görüştüler. Zaman zaman görüşüyorlarmış bu şeyle ilgili. Bizim Doktor Sinan Bey’in şirketi varya efendim…

Gülen: Evet, evet…

M.Ö: O şirket oraya, onların da dikkatini çekecek şekilde, bazı elemanlar göndermişler. Onun için, orada oturan, orada görünen Türklerin, yani sizin oraya giriş, çıkışlarına biraz daha dikkatli olmalarını şöyle bir şey yapsak, iyi olur dedi.

Kriptolojiyle çözüp, konuşmayı günümüzün normal sıradan insanlarının saf ve masum Türkçesine tercüme etmek gerekirse: Cemaatin Özbek dostu Almanya’da cemaatin Pensilvanya’daki, muhtemelen istihbarat meselelerine hakim, adamlarıyla bir görüşme yapmış. Daha doğrusu tek bir görüşme değil, zaman zaman yaptıkları görüşmelerden biriymiş bu. Bu “Özbek dost” her kimse cemaatin adamlarına, MİT’in Pensilvanya’ya elemanlar gönderdiğini, giriş çıkışlara dikkat etmeleri gerektiğini söylemiş. Bunun bir dost uyarısı olduğu açık. Peki kim adına yapmış bu dost uyarısını “Özbek dost”?

Şifreli cümle: “O şirket oraya, onların da dikkatini çekecek şekilde, bazı elemanlar göndermişler”. Şifreli kelime ise “onların.”

Pensilvanya’ya giden MİT’çilerin faaliyetleri dikkatlerini çektiğine göre o “onlar”dan kasıtın muhtemelen FBI ya da CIA olduğu düşünmek de komploculuk olmaz herhalde.

Hala şaşırmayanlar, bu nasıl bir şey, ne biçim ilişkiler diye kafası karışmayanlar için bir miktar spekülasyonla devam edebiliriz.

Peki Almanya’da görüşülen “Özbek dost” kim?

Bu soruya ülkemizin yetiştirdiği sayılı cemaatologlardan biri olmaya aday @medyaadem Adem Yılmaz Twitter’da iyi bir soruyla yanıt verdi:

Cemaatle Almanya’da görüşüp CIA’den MİT’le ilgili haber getiren Özbek dost Enver Altaylı mı?

Peki Enver Altaylı kim? Özbek bir aileden gelen Enver Altaylı, Talat Aydemir’in idamıyla sonuçlanan 21 Mayıs 1963 günkü ikinci darbe teşebbüsüne katılmaktan Harbiye’den atılmış 1459 teğmenden biri. Sonra hukuk öğrencisiyken “babasının dostu” olduğunu söylediği CIA’in Türkiye masası şefi Ruzi Nazar’ın referansıyla MİT’e girmiş, ne tesadüf Nazar’ın Pentagon’dan tanıdığı, kızlarının amca dediği, ailece görüştüğü Türkeş’in MHP’sinin Hergün gazetesinde 80 öncesi genel yayın yönetmenliği yapmış, yine ne tesadüftür ki Ruzi Nazar Bonn’da görevliyken, MHP’nin Almanya sorumlusu olmuş. İstihbarat çevreleriyle, Alman istihbaratıyla ilişkileri üzerine Uğur Mumcu’nun epey yazısı arşivlerden bulunabilir. 90’larda Orta Asya siyasetindeki oynadığı rol hakkında İrfan Ülkü’nün Büyük Oyundaki Türk: Enver Altaylı kitabına bakılabilir.

Adını son olarak yazdığı ve bestseller olan kitabıyla duyduk: Ruzi Nazar: CIA’nin Türk Casusu.

O kadar adı geçti hiç bilmeyenler için Ruzi Nazar kim diye de hatırlatalım:

Ekim devrimi sırasında Sovyetler’de doğan akrabalarını Stalin’in öldürdüğü bir Özbek olarak 2. Dünya Savaşı’na Kızıl Ordu subayı olarak girip, savaşı Türkistan Lejyonları içinde Nazi saflarında tamamlayan, ardından ABD Başkanı Franklin Roosevelt’in CIA’in kurularından olan oğlunun davetiyle kuruluşu sırasında CIA’ye girmiş, 45 yıl CIA’ya çalışmış, 20. Yüzyılın en ilginç hikayelerinden birinin sahibi Ruzi Nazar.

Oscar’ı alan Argo filminde anlatılan Tahran’daki ABD elçilik görevlilerini kurtarma operasyonundan, pek çok anti-komünist operasyona, propaganda faaliyetinin arkasındaki isim, bizi en çok ilgilendiren ise 1959 ile 1971 arasında Ankara’da CIA Türkiye masa şefi olarak geçirdiği yıllar. İki darbe, bir yarım darbeye tanıklık etmiş, Çetin Altan’dan, Alparslan Türkeş’e herkesle ahbaplık etmiş bir isim. Antiemperyalist bir Baas rejimi için 9 Mart 1971’de darbe yapmadan önce Cemal Madanoğlu’nun bile destek için gece yarısı kapısını çaldığı çok şey bilen bir adam Nazar. Türkeş’le olan yakınlığı, MİT’le olan ilişkileri, Türkiye’deki komünizmle mücadele stratejisindeki rolü hakkında anlattığı kadarını biliyoruz.

Çünkü, anılarını yayınlamak için,  o anıların epey bir kısmını da oturup yazmış Oscarlı Akıl Oyunları filminin senaristi olan kızının yerine seçtiği Enver Altaylı’yı kitapta anıların CIA onayından nasıl geçirildiğini açıkça anlatıyor.

Adem Yılmaz sorusunda haklı. Özbek, CIA, MİT, Almanya pek çok özelliği Enver Altaylı’nın “Özbek Dost” adaylığını güçlendiriyor. Cemaate dost kısmı ise yine bir Google uzakta.

Kitabı üzerine geçen yıl Zaman’a verdiği röportajda bir sonraki kitap projesini anlatırken şöyle demiş örneğin:

“Biyografi değil de Türk jeopolitiği üzerine bir kitap yazmak istiyorum. Bütün insanlık buhranlı bir dönemden geçiyor. Bir asır kadar önce dünyadaki birçok idealist insanın kurtarıcı olarak sarıldığı Marksist sistem iflas etti. İnsanlığa bir cennet vaat eden sosyalist-komünist sistemler insanlık tarihinin gördüğü en büyük cinayetleri işlemiş. Fethullah Hocaefendi bütün insanlığın derdine derman olabilecek bir reçete sunuyor. Özünde, aşk, sevgi, üstün ahlak olan bir reçete. Türk jeopolitiğinin içini dolduracak insan Hocaefendi. İslam’ın ilk döneminde Sevgili Peygamberimiz’in (sas), tasvir, tasavvur ve inşa ettiği yeni insan nasıl ki muazzam bir medeniyet kurdu ise, Fethullah Hocaefendi’nin tahayyül ettiği, inşasına çalıştığı “yeni nesil” bu jeopolitiğin içini dolduracak insandır.”

Ama bütün bunların sadece spekülasyon olduğunu söylemiştim. Yine de Enver Altaylı’ya basın danışmanı aracılığıyla o kayıtta geçen “Özbek dost” siz misiniz diye e-maille sordum. Cevap: “Haberde adı geçen Özbek dostu ile kastedilen ben degilim. Ben Almanya’da 82’den bu yana ikametgahı olmayan biriyim. Yılda bir ya gider ya gitmem ” oldu.

Neyse ki o değil, şayet o olsaydı Türkiye yakın tarihinin bir kısmını yeniden yazmak gibi zahmetli işler bekliyordu herkesi. Hem de kriptolu kod adı olan cemaat MİT imamı, Özbek dost, CIA trafiğini henüz çözememişken…

Yine de şaşırma hissimizi özenle koruyalım. Onu da kaybedersek…

‘CIA’nın Türk Casusu’ Ruzi Nazar 97 yaşında sessizce öldü-Kürşad Oğuz

Ruzi Nazar, perşembe günü, 97 yaşında hayata veda etti. Yakınları sessiz sedasız, Türkiye’de adı saklı bir yere defnettiler onu. Hiç resmi röportaj vermedi, çünkü konuşsa bırakın Türkiye’yi dünya tarihi bile değişebilirdi. İşte, Türkiyeli CIA casusu Ruzi Nazar’ın muhteşem öyküsü Sovyet topraklarında bir Özbek olarak, 1917 Ekim Devrimi sırasında dünyaya geldi. İç savaş, yoksulluk, açlık zamanıydı. Okulda din karşıtlığı, evde İslam öğretildi ona. Komünist Parti’ye karşı dağa çıkanları, yakınlarının Stalin şiddetine kurban gidişini gördü. Bağımsız ve özgür Türkistan hayalini bu yüzden kurdu.

Önce üvey ağabeyi, ardından 1939’da babası öldürüldü. Aynı yıl, Alman ordusu Polonya’ya saldırınca II. Dünya Savaşı başladı. Sovyet askeri olarak savaşa katıldı. 2 Ocak 1940’ta Margilan Tren İstasyonu’ndan Odessa’ya yola çıktığında, annesini bir daha görmeyecekti.

Ancak Kızıl Ordu subayı olarak başladığı savaşı, Alman ordusu saflarında tamamladı. Kasım 1941’de Alman esir kamplarında 3 milyon eski Kızıl Ordu askeri vardı. Bunların 800 bini Müslüman’dı. Türkiye’nin Almanlara tavsiyesiyle kurulan Türkistan Lejyonları’nda 5 bin’in üzerinde Türkistanlı genci eğitti. Almanların Yahudi diye sünnetli Müslümanları öldürdüğüne tanık oldu.

Savaş bitti, bu kez Yalta Konferansı gereği Almanlar tarafından tekrar SSCB’ye teslim edilme riski doğdu; 8 Mayıs 1945’te üniforma çıkardı, başka bir kimliğe büründü. Berlin yakınlarında, bir Alman yarbayın malikânesinde akla hayale gelmeyecek heyecanlı günler yaşadı. Amerikalılar tarafından yakalanıp toplama kampına götürüldü. Oradan da kurtuldu. Soylu Alman ailenin kızı Linda ile evlendi. Ondan iki çocuğu oldu. Kızı, büyük sükse yapan “Akıl Oyunları” filminin romanını yazan Sylvia (Zülfiye) Nazar’dan başkası değildi.

ROOSEVELT AİLESİ’YLE BERABER

Soğuk Savaş kendini hissettirmişti. Ama ABD’de, bir istihbarat geleneği henüz yoktu. Truman, 26 Haziran 1947’de Milli Güvenlik Kanunu’nu imzaladı. 18 Eylül 1947’de de Merkezi İstihbarat Örgütü ( CIA) gözlerini açtı. Ruzi Nazar, Almanların kanlı Gehlen örgütünün, ABD’ye ve CIA’ya nasıl katkı sağladığını gördü. Gladio örgütlenmelerinin içine girdi.

Bir şekilde Almanya’da, Franklin Roosevelt’in oğlu Archibald ondaki yeteneği keşfetti. Ve Ruzi kendini önce Amerika’da, Roosevelt Ailesi’nin yanında, ardından CIA’da buldu. Soğuk Savaş’ın en sıcak yıllarında çok önemli görevler yaptı. İran’da sizin Argo filmiyle bildiğiniz rehine kurtarma operasyonunun asıl kahramanıydı. Afganistan’da, Hizb-i İslami’nin kurucusu Gulbeddin Hikmetyar’ın elinden vatandaşlarını kurtardı. Sovyetler’i “milliyetler meselesi”nin çökerteceğini düşünerek hayatı boyunca bunu sağlamaya gayret etti. 1960’larda Türk yetkilileri, Alparslan Türkeş’i bile bu sefer kaygıyla, Kürt meselesi için uyardı. Ama Türkiye için asıl önemi, Aralık 1959’dan itibaren 12 yıl yaşadığı Ankara’da “CIA casusu” olarak görev yapmasıydı. Bazıları darbelerde onun parmağı olduğuna bile inanır.

Ancak Ruzi Nazar’ın biyografisini yazan Enver Altaylı, farklı düşünüyor. O yılları şöyle anlatıyor:

“Ona hep CIA’nın Türkiye İstasyon Şefi diyorlar ama değildi. Ruzi Amerikalılara ‘SSCB’ye karşı Türkiye ile yapılan müşterek operasyonlarda çalışırım. O konularda onlardan bilgi alıp veririm. Yoksa başka yere tayin edin’ dedi. Meselelere sadece Amerika’nın çıkarları açısından bakmadı. Türkiye’ye zararı olur mu bu bilginin, bunu da düşündü.” Peki 12 Eylül’den haberi var mıydı? Altaylı şöyle diyor: “Ruzi o dönemde Almanya’daydı. Bir gün beni aradı ve ‘Türkiye’de iç savaş ortamı var. Askeri müdahale olacak. Darbeden sonra 1. Ordu Komutanı Necdet Üruğ’un başkanlığında bir milli mutabakat hükümeti kurulacak. Türkeş’e söyle, bunun altında kalacak. Tedbirini alsın’ dedi. ‘Peki Amerikalılar ne düşünüyor?’ dedim. ‘Türkiye’de solun gelmesi halinde iç savaş çıkar. Amerika Türkiye’nin istikrarsızlaşmasını arzu etmez’ dedi.”

Ruzi Nazar, yaşlılık yıllarında Türkiye’de bir sahil kasabasında yaşadı. Ama hiç ortaya çıkmadı. Belki 100 yılın ağırlığından, belki ortalığı karıştırmak istememesinden. Ve perşembe günü, sırlarıyla birlikte gömüldü.

BAŞKA KİMDİR?

ARGO’NUN ASIL KAHRAMANI

Oscar ödüllü Argo filminin hikâyesinin asıl kahramanı Ruzi Nazar.1979’da İran’da ABD Büyükelçiliği mensuplarının rehin alınmaları üzerine bir kriz masası oluşturuldu. Ruzi, CIA’yı temsilen bu kriz masasına atandı. O günlerde Tahran’a giden tek CIA ajanı olarak 11 gün bilgi topladı, ABD’ye döndü. Diplomatların Argo ismi verilen operasyonla kurtarılmasına karar verildi. Operasyon Ruzi’nin derlediği istihbari bilgiler ışığında yapıldı. Ona CIA’nın şeref madalyası verildi.

NAZIM MESELESİ

Enver Altaylı: “Nâzım çok büyük şair. Fakat Ruzi’nin 1959’da Viyana’da kendisiyle görüştüğünde edindiği intiba, hayatından memnun olmadığı. Ne pahasına olursa olsun, tekrar tutuklansa, cezaevine girse bile Türkiye’ye gelmek düşüncesinde. Hem vatan hasreti var hem Stalinizm’in uygulamalarından memnun değil. Rusya Nâzım gibi büyük bir şairi dahi kullanmak istedi. Ruzi’ye ‘Siyasete bulaşmamaya gayret et’ diyor ve ekliyor: ‘Bok yiyip büyük devletlerin oyuncağı olmamak gerek.’ Onu kendine söylüyor.

TÜRKİYE’NİN KARANLIK YILLARI VE RUZİ NAZAR

 Bir dönem MİT’te görev yapan Enver Altaylı, Ruzi Nazar’la onlarca görüşme gerçekleştirerek, yayımlanması için CIA’dan izin alınan bir kitap yazdı: “Ruzi Nazar: CIA’nın Türk Casusu” (Doğan Yayıncılık). Altaylı, Nazar ve Türkiye’deki darbe girişimleriyle ilgili sorularımızı şöyle cevaplamıştı.

Ruzi Nazar Türkiye’ye geldikten 4-5 ay sonra 27 Mayıs darbesi oldu. Arkasında ABD mi vardı?

İnönü’nün “Darbeler ve ihtilaller ülke için zaruri ve meşru hale gelir. Sizi ben bile kurtaramam” sözleri var. Fakat Ruzi, Demokrat Parti’nin (DP) yaptığı hataları da vurguluyor. Kayseri olayları, İnönü’nün konvoyuna saldırı, basına sansür… “DP’nin yaptığı korkunç hatalar var. Diğer tarafın korkunç tahrikleri var. Bunlar olmasaydı 27 Mayıs olmazdı” diyor.

 Darbeden sonra Türkeş’le birlikte 13 subayın öldürülmesini Ruzi Nazar mı engelliyor?

Ruzi’nin o dönem Amerikalılar nezdinde ciddi çabaları var. Cemal Gürsel’le görüşmelerinden bahsetti. Çünkü seviyor Türkeş’i. Ama ne derece etkili bilmiyorum. Hatta Türkeş’in askerin baktığı bir atı var, 13 Kasım’da atıyorlar dışarı. Hindistan’dan dönünceye kadar ata Ruzi bakıyor.

Gelelim 9 Mart sol darbe girişimi ve 12 Mart darbesine. 9 Mart’çı Cemal Madanoğlu, Nazar’ın Bahçelievler’deki evine gidiyor.

Ruzi şöyle anlatıyor: “Buyurun paşam” dedim, viski verdim. ‘Biz askeri müdahale yapacağız. Senin Amerikalı generallere söyle, bize yardımcı olsunlar’ dedi. ‘Paşam yanlış kapı çaldın’ dedim. Çünkü bildiğim ama onların bizim bildiğimizi bilmediği bir şey vardı. SSCB, Türkiye’de sosyalist subaylara bir müdahale yaptırarak Türkiye’nin Doğu Avrupa halk cumhuriyetleri tipi bir cumhuriyet olmasını istiyordu. Sovyet yanlısı subayların Türkiye’de iktidar olması dünyadaki bütün dengeyi altüst ederdi.” Sonra Madanoğlu’nun neden geldiği sorusu kafasına takılıyor. “Amerikalılar’ın darbe teşebbüsümüzden zaten haberi vardır ama Moskova bağlantımızdan haberleri olmayabilir. Onun için ‘Bu tarafı da sağlama alalım’ demiş olabilirler” diye düşünüyor. Ertesi gün ABD Büyükelçisi’ni haberdar ediyor.

Bir Davanın Peşinde Geçen Bir Ömür: Ruzi Nazar-Gazete Bilkent

 

1959 senesinin sonunda Ruzi Nazar, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne atandı. Washington yıllarında, ileride adı 27 Mayıs Darbesi ile yan yana anılacak olan Alparslan Türkeş ve Agasi Şen ile tanışmış olan Nazar, Ankara’ya tayininin ardından, özellikle Türkeş’le olan dostluğunu ilerletti. Türkiye’ye gelişinin ardından çok geçmeden darbenin gerçekleşmiş olması ve Türkeş’le olan dostluğu, adının darbeye destek verenler listesine eklenmesine sebep oldu. Her ne kadar bu yönde somut bir delil olmasa da çokça suçlamaya maruz kaldı. 13 Kasım 1960’ta Türkeş’in Milli Birlik Komitesi’nden ihracının akabinde Türkeş’in ve arkadaşlarının idam edilmeleri gündeme geldiğinde, Ruzi Nazar araya girerek Türkeş’i ipten aldı. Ruzi Nazar’ın biyografisini yazan yakın arkadaşı Enver Altaylı, Ruzi’nin ABD Büyükelçisi aracılığıyla müdahale ettiğini söylerken, Soner Yalçın, Cemal Gürsel’in başyaveri olan Agasi Şen’i aracı ettiğini söyler. Aracılık edenin kimliği net olmasa da, Nazar’ın Türkeş ve arkadaşları için araya girmekten çekinmediği, kanıtıyla mevcuttur.

Bilhassa Türkeş ile olan yakın münasebeti, zamanla Nazar’ı sol çevrelerin hedefi haline getirdi; zira sol gruplar, Nazar’ın sağ gruplara destek sağladığını düşünüyorlardı. Her ne kadar kendisinin sol gruplara karşı kişisel bir husumeti bulunmasa da sol kanat destekli 1971 darbesini engellemeye çalıştığını ve Komünizmle Mücadele Dernekleri kurulmasını sağladığını arkadaşı Altaylı, yazdığı kitapta belirtir. Bunun yanı sıra Nazar’ın MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı)’in modernizasyonu ve o dönemde çıkarılan yeni MİT yasası gibi konularda da aktif rol aldığı ve destek sağladığı, kitapta belirtilen ilginç noktalardan bir tanesi. Bu süreçte oynadığı aktif rol, MİT eski müsteşarlarından Mehmet Fuat Doğu ile kurduğu yakın dostlukla ilişkilendirilse de, Ruzi’nin Türkiye’ye karşı duyduğu sevginin, onu tanıyanlar tarafından defaatle belirtilmiş olması, onun sağladığı destek ve yardımların asıl sebebini vurgular gibidir. 1971 senesi sonları itibariyle tekrar Washington’a dönse de emekliliğinin ardından tekrar Türkiye’ye dönüp burada yaşamaya başlaması, bu sevginin en somut örneğidir.

 1971’de Washington’a dönmesinin ardından Nazar, oldukça önemli görevlerde bulundu. Zbigniew Brzezinski’nin çalışmalarında ona yakın destek ve yardım sağladı; tecrübelerinin sağladığı bilgilerle eserlerine katkıda bulundu. SSCB’nin içindeki milliyetçi akımların gücüne daha fazla dayanamayacağına, ekonomik zayıflığının onu çöküşe götüreceğine inanan az sayıdaki ABD yetkilisinden birisiydi ve tarih onu haklı çıkardı. 1979’da İran’daki rehine krizi esnasında, sorunun çözümüyle ilgili bilgi toplamak için Afgan bir halı satıcısı kılığında İran’a girdi ki İslam Devrimi’nden bu yana İran’a giren ilk ABD görevlisiydi. Daha sonrasında elçilik dışında mahsur kalan altı elçilik personelinin kurtarıldığı Argos adlı gizli operasyonda, aktif rol aldı. 1980ler boyunca Kızıl Ordu’dan kaçan Özbekleri ABD saflarına katmak için, Afganistan’a düzinelerce seyahatta bulundu. Burada ABD tarafından SSCB’ye karşı desteklenen İslamcı liderlerden Gulbeddin Hikmetyar ile görüştü. Dönüşünün akabinde Washington’daki yetkilileri, İslamcı liderlere karşı uyardı, desteklenmelerinin ileride büyük zararlar doğurabileceğini belirtti; ancak ABD yetkilileri onun uyarılarını dikkate almadılar. Zamanla radikal İslamcı hareketin ip olup ABD’nin boynuna dolanması, onun haklılığını bir kez daha kanıtladı.

1991’de SSCB’nin dağılmasının ardından, Mayıs 1992’de yıllar sonra ilk kez Özbekistan’a geri döndü ve ailesinden sağ kalanlarla buluştu. Devlet Başkanı İslam Kerimov tarafından vatan kahramanlarına özgü bir törenle karşılandı ve ağırlandı. Emekliliğinin ardından Türkiye’de bir sahil kasabasına yerleşen Nazar, ömrünün geri kalanını gözlerden uzak bir şekilde sessizce sürdürdü ve geçtiğimiz perşembe günü de aynı sessizlikle hayata gözlerini yumdu.

RUZÎ NAZAR-Ali Bademci

 

Bugün Pazar uzun sayılmayacak bir sohbet yapacağız; konu uzun yıllar CIA elamanı olarak çalışan; 30 Nisan 2015 Perşembe günü 97 yaşında son yıllarını geçirdiği Antalya-Manavgat’da Hakk’ın rahmetine kavuşan, Rahmetli Türkeş’in yakın dostu, Karahanlı coğrafyasının mümtaz Türk’ü Ruzi Nazar.

1960’dan sonra Orta Doğu’da çalışma yıllarının, Türkiye’de teşekkül eden ABD aleyhtarı zamana denk gelmesi hizmetlerinden ziyade aleyhinde yazılan yazı ve görüşleri öne çıkarmıştır. Maliyeci Cavid’in torunu Sebataist Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul onun ilk ve baş düşmanlarından! Öyle ya insan Türk olduktan sonra mutlaka bunların düşmanlığı olacaktır. Uğur Mumcu’nın 2000’lerde yayımlanan kitabı daha insaflı!

Ruzi Nazar’ın sesiz-sedasız bu dünyadan göçmesinden sonra hakkında da çok şey yazıldı ve Medya’da haber olarak ilk duyurulanlar arasında yer aldı; birçok makale de yayımlandı. Maşaallah bizim İslâmcılar da hiçbir şeyden geri kalmaz; Abdurrahman Dilipak her sözünde saldırdığı Soner Yalçın’ı mehaz göstererek üstatlığını ortaya koydu ve ne denli bir Türk düşmanı din tüccarı olduğunu ispatladı! “İslâm İslâm” diye şark bülbülleri gibi ötüyorlar ama ilk Müslüman Türkler olan Karahanlı torunu Ruzi Nazar’ı Yalçın’dan daha kötü, gözle değerlendiriyor ki, bu kafaya aşk olsun!

Hâlbuki Türkiye ve yurt dışında Ruzi Nazar ile ilgili dünya kadar yayın yapılmıştır. Amerika ve Özbekistan’da Özbek lehçesi ile yayımlanan Mevlan Yoldaşev’i eseri bilhassa önemli ve siyasi bir neşriyat değildir. Enver Altaylı’nın “Ruzi Nazar: CIA’nın Türk Casusu” adlı biyografik eseri çok önemlidir. Tabii ki özellikle süslenmiş Hicaz hikâyeleri ile bizim İslâmcılar’a Marksist ve Sebataist söylemleri kulağa daha hoş geliyor. Gerçekte Ruzi Nazar’ın hayatında hiçbir leke yoktur; Allah onun ve âilesinin başına gelenleri ona düşmanlık edenlere versin de dünyanın kaç bucak olduğunu görsünler.

Ruzi Nazar bugünkü Türkistan’ın hem İslâm hem de Türklük duygularının en kuvvetli bölgesi olan Fergana Margılan’lıdır. Tabii olarak Fergana Vadisi hemen Basmacılar Milli Hareketi ile özdeşleşiyor. Bu sebeble elbette Ruzi Nazar da böyle bir âilenin çocuğudur; çünkü onun doğum yılı olan Bolşevik İhtilâli senelerinde bölgede Basmacı olmayan kimse yoktur. Ünlü tarihçi ve sosyolog Baymirza Hayit ile hem aynı yılın çocuğu hem de kaderleri birlikte yürümüş kendilerini II. Dünya Savaşı’nda Yedek Subay olarak Kızılordu’da bulmuşlardır. Hayatının bu safhasında sadece ona değil hiçbir Türkistanlı’ya  Bolşevikler’e ihanet edip Almanya tarafına geçtikleri için en küçük kusur atfedilemez. Çünkü bu insanların sayısı en az 500 bin Türkistan’lıdır. O dönemi iyi inceleyenler göreceklerdir ki Nazar Almancı veya bu ülke istihbaratçısı olmaktan ziyade vatanını ve canını kurtarmak isteyen bir milliyetçidir. Elimizde birçok hatırat var; bunların müşterek tarafı; savaş sonrasında Almanya’nın ıssız yerlerinde aranan Türk Lejyonu mensuplarından yakalananların Sovyet makamlarına acımasızca teslim edilmesi ve öldürülmesidir. Bunlardan tamamen tesadüf eseri kurtulanlardan en tanınmışı Baymirza Hayit ve Ruzi Nazar’dır. Bizim zekâsı eksik maksatlı adamların aksine ABD Türkistan Lejyonu mensuplarının önemini ancak 1950’den sonra tam soğuk savaş dönemine girişte farketmiştir.

İşte bu dönemde ABD’nin Ruzi Nazar’ı farkederek hemen hemen Almanya’daki birçok lejyoner gibi Radyo Libertum’da istihdam etmesinde kendileri yönünden ne gibi kusur vardır? Bu radyoda çalışıp da yaşları küçük olanların tamamı şimdilerde akademiler bünyesindedir. İşte bu şartlar altında Ruzi Nazar’ın da CIA bünyesinde istihdam edilmesinin ne gibi kötü yanları vardır? Her istihbarat mensubu veya çalışanına bu gözle bakabilir miyiz? Aksini savunan İslâmcı’sından Sebataist’ine ve Marksist’ine kadar hepsinin MİT elamanı olduğuna dair iddialar vardır. CIA bünyesinde dünya kadar Müslüman çalışıyor bunların hepsi Müslüman değil de Dilipak mı Müslüman?

Ruzi Nazar 1959 yılında ABD Ankara Büyükelçiliği’nde istihbarat görevlisidir; elbette o olmazsa başka birisi olacaktı; o başka adam Türk veya Müslüman taraflısı mı olacaktı? Sanıyoruz Ruzi Nazar’ın bu görevi 20 yıla yakın sürmüştür. Bu zamanda Türkiye’de meydana gelen olumlu veya olumsuz bütün hadiselerin faturasını Nazar’a mı keseceğiz? Elbette Amerika’da görev yapan Alparslan Türkeş ile tanışacaklardı, Altemur Kılıç ile de tanışmış olmalarının mahsurları nelerdir? 27 Mayıs

İhtilâli, 12 Mart müdahalesinin elbette ABD ile ilişkisi olabilir, fakat bu işlerden CIA ve sıradan bir elamanı Ruzi Nazar’ı sorumlu tutmak tam bir paranoyadır. MHP’nin kuruluşunu bile bu cihete bağlamak şerefsizlik ve namussuzluktan başka şekilde izah edilmesi mümkün değildir! Şu Nihat Genç de Ruzi Nazar’ın ölümü üzerine bir yazmış ki ukalalığın dik âlâsıdır! İnsanda biraz ölçü ve insaf olur!

Öyle ya ülkede sol ve son zamanlarda İslâm görüntüsü yapılan herşey doğru da, geriye kalanlar ancak bu kafaların komplo teorileri izah edilmeli başka yolu ve yordamı yoktur! Elbette devlet desteği ile yayınlanan zamanın Türk Kültür Enstitüsü Yayınları Türk düşmanlarının gözüne ve kıçına batacaktır! Çünkü bu yayınlar Türkiye’nin marksistleşmesinin önüne geçmiştir. Bu kafaya göre ülkede her yer ve mekân ABD’nin arka bahçesidir. Vallahi MİT’çiler bizim takımdan Çerkezler’in dışında ülkücüleri sevmezler ve itibar da etmezler! Hepsinden ötesi eğer gerçekten bizim istihbarat CIA Şubesi ise bu yazıları yazan ve yayanlar da elbet ABD oyuncağıdır. Şükür ki biz ABD falan görmedik, orası İslâmcı geçinen ve sol bezirgânların vatanı! Biz ancak çok sevdiğimiz Ordu ve MİT’den her on senede bir bol bol kötek yeriz de hâlâ onların yalakalığına devam ederiz!

Ruzi Nazar’ı ne yazık birçok Türkistanlı da sevmez; elbette sevilmeyen ve tasvip edilmen yanları vardır; fakat bunlar onu defterden silmek için haklı sebebler olamaz! Bize göre mutlaka Türk düşmanlarının veya kimlik problemi olanların karşı çıktığı her hadise doğrudur! Hiçbir şekilde araştırma yapmaya ve uzun boylu düşünmeye gerek yoktur. Ruzi Nazar günah ve sebebleri artık tarih olmuştur! Şüphesiz ki vatanını seven bir insandı. Onun kötü oluşuna rahmetli Türkeş’i de sebeb göstermek aşağılık olmaktan da ötededir. Çünkü Türkeş bu ülkede üç-beş çapulcuya rağmen Türk Milleti ve ülkücülerin gönlündedir. Uzatmayalım, Ruzi Nazar için lütfen sadece Enver Altaylı’yı okuyun!

Muhabbetle.

Kaynak: http://umranhareketi.com/sayfa.php?detay=eski-mitci-altayli-fetoden-gozaltina-alindi