‘Filonun Özgür Gazetecileri’

Olaylar
Haber: Muhammed Akaydın İHH önderliğinde Gazze‘ye insani yardım götüren "Mavi Marmara" gemisine 31 Mayıs 2010 sabahı İsrail askerleri saldırdı. Gemide bulunan tüm yardım gönüllüleri tu...
EMOJİLE

Haber: Muhammed Akaydın

İHH önderliğinde Gazze‘ye insani yardım götüren "Mavi Marmara" gemisine 31 Mayıs 2010 sabahı İsrail askerleri saldırdı. Gemide bulunan tüm yardım gönüllüleri tutuklandı ve hapse atıldı.

Yapılan yardımları haber yapmak isteyen 60’dan fazla basın mensubu da tutuklananlar arasındaydı. Uluslararası basın özgürlüğü kapsamında ayrıcalıkları bulunan gazetecilere hiçbir ayrıcalık tanınmadığı gibi gazetecilerin tüm eşyalarına da el konuldu. Binlerce fotoğraf, video vb. yok edildi.

Bu haksızlığı gündeme getirmek isteyen gemideki gazeteciler, Taraf Gazetesi‘nden Ayşe Sarıoğlu ve TVNET Dış Haberler Muhabiri Sümeyye Ertekin‘in önderliğinde "Flotilla Free Press" (FFP) adında bir oluşum gerçekleştirdiler. Oluşuma destek veren gazeteciler İstanbul‘da Haliç Kongre Merkezi‘nde 13 Temmuz 2010‘da saat 14:00‘de bir araya geldi. İşin üzücü tarafı Türk basını dış basın kadar ilgi göstermedi bildiriye…

Dünyanın birçok ülkesinden bir araya gelen gazeteciler hem tüm dünya kamuoyuna hitaben basın bildirisi okudular hem de yaşadıkları tecrübeleri kamuoyuyuyla paylaştılar.

TVNET‘ten Sümeyye Ertekin‘in sunuculuğunu yaptı programda basın bildirisinin Türkçesini Taraf Gazetesi‘nden Ayşe Sarıoğlu, İngilizcesini ise Amerikalı gazeteci Iara Lee okudu.

Sonrasında ise gazeteciler yaşadıkları tecrübeleri bir bir anlatmaya başladı. İlk olarak İtalyan gazeteci Manolo Luppichini kürsüye çıktı. Luppichini sözlerine, "gemide bulunan herkesin kollektif bir cezalandırmaya maruz kaldığını" söylerek başladı. Birçok gazetecinin bildiriyi takip etmesine rağmen katılımın az olduğunu belirten Luppichini, "bu taraftaki gazeteciler (gemiye katılanları kastederek) karşı taraftakilerden daha çok" diye ince bir sitem etti.

Luppichini sözlerine şöyle devam etti: "Genelde basın mensupları haber paylaşmayı pek sevmez ama gemide çok güzel bir paylaşma vardı.

Tutuklandıktan sonra hayvanat bahçesi gibi yerlerde tutulduk, her şeyimi almışlardı. İtalya‘ya döndüğümde öğrendim ki kredi kartımla alışveriş yapılmış. Yerini de tespit ettim. Çok öfkenlenmiştim bunlara.

İsrail büyük bir medya diktatörüdür. İsrail‘in saklayacak bir şeyi yoksa neden el koyuyorlar aletlerimize…"

Luppichini son olarak: "Ve şunu bir kez daha yenilemek istiyorum… Daha işimiz bitmedi… Gazze‘ye eninde sonunda gideceğiz." dedi.

Luppichini‘nin ardından Yunanistan‘ın SKAI Radio‘sundan gazeteci Aris Chatzistefanou konuştu. Aris konuşmasına bu inisiyatifi organize edenlere teşekkür ederek başladı. Ardından Aris sözlerine şöyle devam etti: "Gemideki dayanışmayı sözle değil özle göstermek için buradayız. Tutuklu olduğumuz sırada 24 saat hatta 48 saat boyunca İsrail kendi hikâyesini servis etti tüm dünya medyasına ve yalan yanlış olarak.

Yunanistan‘a döndüğümde İsrail‘in İHH‘yı terörist bir örgüt olarak medyaya servis yaptığını gördüm. Bunun üzerine hem hakkımızı aramak için hem de bu bunun yanlış olduğunu anlatmak için Yunanlı gazeteciler olarak İsrail‘in tüm üniformalı askerlerine dava açtık Yunan mahkemelerinde… Ama bu savaşları sadece mahkemelerde kazanamayız…

İsrail‘de ve tüm Orta Doğu‘da basın özgürlüğünün olması gerekiyor. İsrail‘den ekipmanlarımızın tamamınıi tazminat ve serbest dolaşım istiyoruz.

İsrail‘de tutukluysanız neler yaşayacağımızı çok iyi öğrendik. Son olarak şunu söylemeliyim ki bu son değil bizim yolculuğumuz daha yeni başladı."

Aris‘in ardından İtalya‘dan Angela Lano konuşmaya başladı. Lano, "çalıştığım dergi adına Gazze’deki baskını bitirmeye gittim. Geriye döndüğümde inanılmaz bir baskı ile karşılaştım. Özellikle sağ kanattan meslektaşlarım bu yoğun baskının başını çekiyordu." dedi.

Angelo Leno kısa konuşmasının ardından Belçika’da bağımsız gazetecilik yapan Marcelo Faraggi kürsüye geldi. Faraggi konuşmasında, "ben bağımsız ve serbest çalışan bir gazeteci ve yönetmenim. İnsani yardımla ilgili bir belgesel çekmek istiyordum ve bir geminin Gazze‘ye gideceğini duydum. Bu iyi bir haberdi benim için. Çekeceğim belgeseli Euronews‘te yayınlayacaktım ama elimdeki birçok görüntüyü gaspettiler.

Dönüşümde Avrupa Parlamentosu‘ndan birçok yetkiliyle görüştüm. Avrupa Parlamentosu‘ndaki tüm siyasi gruplar İsrail‘in yaptığının kabul edilemez olduğunu kabul etti." dedi.

Marcelo Faraggi gibi belgesel çekmek isteyen bir diğer gazeteci İspanyol Manuel Tapial idi. Tapial bir arkadaşı ile birlikte Gazze‘deki öğrencileri konu alan bir belgesel film çekmek istiyordu. 1.5 milyon insanın hiçbir yere gidemediği bir yerde öğrenciliğin nasıl olduğunu İspanyollara anlatmak istiyordu. Bu niyetle yola çıkmıştı Manuel Tapial

Tapial devamında, "Kendi gözlerimle gördüm insanlara nasıl işkence edildiğini… Yola çıkmadan önce İspanyol yetkililerle görüştük. Gelin bakın yaptığımız işleri dedik. Çok üzgünüm ki İspanyol hükümeti hiçbir şey yapmadı. Avrupa‘daki diğer hükümetler de hiçbir şey yapmadı.

Biz Barcelona‘ya gittiğimizde duyulanlarla gerçeklerin hiçbir alakası yoktu. Gemide kurtarabildiğimiz tüm görüntüleri internette yayınladık." dedi.

Tapial‘in ardından gemideki tüm görüntüleri kurtarabilen tek kişi olan Amerikalı gazeteci Iara Lee konuştu. Iara Lee Amerika‘ya gider gitmez basın açıklaması yaptı. Sonrasında hazırladığı tüm belgeleri, dökümanları ve videoları BM‘de anlattı. İsrail‘in gerçek yüzünü ortaya çıkaran ve dünya medyasından saklamaya çalıştığı tüm belgeler ve videolar dünyada yankılandı.

Lee toplantıda şunlara değindi, "BM’de ne olduğunu anlatmak için buradayım. İsrail’in gemide ilk yaptığı şey uydu iletişimimizi kesmekti. Elimdeki materyal çok azdı. Bunca yaşananları tüm dünyaya duyurma sorumluluğum vardı. BM Gazeteciler Birliği’ne şikayette bulundum. Biz doğru zamanda doğru yerde olmazsak gerçeği kim gösterecek dedim. Tüm gazetecileri mücadele etmeye davet ediyorum."

Lee konuşmasını, "İsrail’in hüküm giymesini istiyorum." diyerek tamamladı.

Sonrasında El-Cezire‘den Abbas Nasser konuştu. Nasser, "biz İsrail‘in yaptıklarına alışığız ama İsrail artık yenildi. Bunca yaşananlar buna şahittir. Bu saldırı İsrail‘in gerçek yüzünü ortaya çıkardı. İsrail, Fransızca, İngilizce ve İspanyolca konuşanlara terörist diyemedi." dedi.

Mario Damolin Almanya‘da serbest gazetecilik yapan, çeşitli gazetelere yazı yazan biri… Damolin konuşmasında, "35 yıldır bu meslekteyim. Afrika ve Doğu Avrupa‘da birçok savaş gördüm. Bunca yıldır yaptığım bu meslekte ben ilk defa kaçırıldım ama maalesef Almanya‘da kimse bahsetmedi bundan. Bir anda aktivist oldum. Çünkü İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman gemideki tüm aktivist olduğunu söyledi. Hiçbir yerde provakasyon yapmadım. Benim valizlerimin hepsinde çöp vardı. Bu İsrail‘in nasıl bir mantalitede olduğunu gösteriyor." dedi.

Damolin‘in ardındna TRT Arapça‘nın muhabiri Hişam Güney konuştu. Güney, "Mavi Marmara‘da olma fikri benim için çok heyecanlı bir şeydi. Ben sadece haber yapmaya gidiyordum ama bana yapılan haksızlıklar beni taraf olmaya itti. Bundan sonra kimse bana İsrail‘e karşı tarafsız olmamı beklemesin. Çünkü ben yaralandım. Basın mensubuyum dediğimde bana teröristsin dediler. Bana ‘ülkene döndüğündei istediğini söyle, bu İsrail‘i bağlamaz’ dediler.

Burada olmak çok önemli. Bu olaya gündemde tutmalıyız. Ayrıca İsrail‘e teşekkür ediyorum bize gerçek yüzünü gösterdikleri için." dedi.

Konuşmaların ardından soru-cevap faslına geçildi. Hem soru-cevap faslında hem de toplantının genelinde gemideki tüm gazetecilerin ortaklaşa söylediği tek şey bu işin bitmediği ve hatta yeni başladığı ve haklarını sonuna kadar arayacakları idi. Ve yine tüm gazeteciler bir sonraki gemiye kesinlikle bineceklerini de ifade ettiler.

Flotilla Free Press‘in ortak basın bildirisi ise şöyle:

"Değerli meslektaşlarımız,

Bugün 13 Temmuz 2010 Salı. 31 Mayıs 2010 günü İsrail ordusu tarafından, uluslararası sularda gerçekleştirilen kanlı baskının üzerinden tam 43 gün geçti. Mavi Marmara gemisinde gerçekleşen bu baskında biri gazeteci olmak üzere, dokuz kişi hayatını kaybetti. Bizler aynı gemide bulunan ve İsrail kurşunlarından kurtulan gazeteciler olarak bugün karşınızdayız. İsrail ablukası altındaki Gazze’ye insani yardım götürmek üzere yola çıkan gemilerde Türkiye ve dünyadan yaklaşık altmış basın mensubu bulunmaktaydı.

İsrail komandolarının sabaha karşı gerçekleştirdiği saldırı gemideki diğer sivillerle birlikte gazetecileri de hedef aldı. Gemide bulunan herkes gibi basın mensupları da ölümle yüzyüze geldi.

İsrail Savunma Bakanlığı’nın verdiği emirle gemiye çıkan ve etrafa rasgele ateş açan İsrail askerleri, görev başındaki bizlerin görevimizi yapmasını engelledi. Bu durum uluslararası hukuk kurallarına ve sözleşmelere aykırıdır. 1966 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen “Vatandaşlık ve Siyasi Haklar için Uluslararası Sözleşme” ve 1978 yılında UNESCO tarafından hazırlanan “Kitle İletişim Araçlarına İlişkin Temel İlkeler Bildirgesi” uyarınca, “Gazetecilerin haber verme özgürlüğü ve bilgi toplayabilmek için her türlü olanakları bulunmalıdır” prensibi tartışmasız bir şekilde ihlal edilmiştir.

Değerli arkadaşlar,

İsrail askerlerinin, uluslararası hukuka ve en temel insan haklarına aykırı olarak, insanlık dışı müdahalesi ile karşı karşıya kaldık. Gazeteci arkadaşlarımızdan Cevdet Kılıçlar, bu görevi yerine getirirken alnından aldığı tek kurşunla vurularak hunharca öldürüldü.

Gemide yaşanan kanlı dakikaların ardından insanlık onuru çiğnendi ve ellerimiz arkadan bağlanarak en az 10 saat boyunca güneşin altında bekletildik. Bu süre zarfında kişilik haklarımız çok ağır şekilde ihlal edildi. Haber toplama özgürlüğümüz hiçe sayıldı. Uydu bağlantısının kesilmesi ile canlı yayın akışı ve her türlü iletişim olanağı elimizden alındı. Bilgisayarlarımıza, kameralarımıza, fotoğraf makinelerimize, hafıza kartlarımıza; yani işimizi yapmak için gerekli olan her türlü teknik ekipmana el konuldu. Bunlardan birçoğu geri verilmedi. Geri verilenler ise bir daha kullanılmayacak hale getirildi.

Bunların yanı sıra, kişisel eşyalarımıza, kitaplarımıza, kıyafetlerimize, ayakkabılarımıza hatta diş fırçalarımıza varıncaya kadar her şeyimize el konuldu. Bazı arkadaşlarımızın para ve pasaportları silah zoruyla ellerinden alındı ve geri verilmedi.

Silah marifetiyle tutuklandık. Kollarımıza kelepçe takıldı. Hepimiz birer azılı suçluymuşçasına defalarca sorgulandık. Hiçbir şekilde dışarıya görüntü sızmasın diye tekrar tekrar en detaylı şekilde arandık. Ne basın kartı sahibi olmamız ne de çalıştığımız, ulusal ve uluslararası basın kurumlarına ait kimlikler bir anlam ifade etmedi. Basın mensubu olmamızın içinde bulunduğumuz durumu değiştirmeyeceği kaba bir şekilde defaatle söylendi. İki gün boyunca hukuksuz şekilde hapishanede tutulduk. Bu süre zarfında, bağlı bulunduğumuz basın kuruluşlarıyla iletişim kurmamıza izin verilmedi. Dünyadan hiçbir şekilde haber alamadık. Nereye götürüldüğümüzü bile bir süre sonra ancak öğrenebildik. Bağlı bulunduğumuz basın kuruluşlarına telefon etmemize izin verilmedi.

Değerli arkadaşlar,

Uluslararası sözleşmelerle teminat altına alınmış olan basın hak ve özgürlükleri İsrail tarafından açıkça ve fütursuzca çiğnenmiş, dünyanın ortak değerlerinden olan hukukun üstünlüğü hiçe sayılmıştır. İnsanlığın büyük mücadelelerle elde ettiği hakların kaybedilmemesi için, bizler önce birer insan sonra basın mensupları olarak bu duruma sessiz kalmazdık. Bunun için Flotilla Free Press (FFP) adıyla bir platform kurduk. Aynı adla kuracağımız internet sitesinde ise konu ile ilgili gelişmeleri sizlerle paylaşacağız.

Bizler uluslararası hukuk çerçevesinde haklarımızı aramak üzere yola çıktık. Tüm dünyadan gazeteci arkadaşlarımızla hem kendi ülkelerimizde, hem de İsrail’de davalar açarak süreci başlatmış bulunuyoruz.

Gazeteciler olarak bu kabul edilemez insanlık suçunun faillerinin, insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecek olayın sorumlularının cezalandırılması için iç hukuk ve uluslararası hukuk yollarını sonuna kadar kullanıp maddi ve manevi tazminat davaları açarak süreci sonuna kadar takip edeceğiz. Konunun hukuki boyutu ile ilgili olarak avukatlarımızla yaptığımız görüşmeler sonucu elde ettiğimiz bilgiler doğrultusunda, gerek BM’lerden gerekse İsrail’den taleplerimizi sizlerle paylaşmakta fayda görüyoruz;

1- Uluslararası sözleşmelere göre Açık Denizlerde Müdahale Yasağı vardır Öncelikle olayın meydana geldiği denizalanı uluslararası sular, yani açık denizalanıdır. 1958 Cenevre ve 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmelerine göre, açık deniz hiçbir devletin ülkesine, egemenliğine ait olmayan uluslararası deniz alanını ifade eder. Açık denizin serbestliği ilkesi vardır. Bütün uluslar arası sözleşmelere ve teamüllere aykırı olarak açık denizdeki yardım gemisine silahlı baskın yapan ve biz basın mensuplarını hiçbir ayrıma tabi tutmayan İsrail devleti suç işlemiştir. Saldırı emrini veren ve uygulayanlar uluslar arası bağımsız mahkemelerde yargılanmalıdır. Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve eziyet etme, haksız yere özel eşyalara el konulması ve iade edilmemesi gibi suçlara ilişkin yapılacak soruşturma ve kovuşturmalarda verilecek kararların vicdanlara ve hukukun temel prensiplerine uygun olması beklenmektedir.

2- İsrail bütün uluslararası kuralları ihlal etmiş ve hakkı olmadığı halde teknik cihazlarımıza el koymuştur. İsrail devleti, derhal bütün gazetecilerin teknik ekipmanlarını sağlam olarak geri vermelidir.

3- Mavi Marmara gemisine yönelik saldırı genel anlamda basın özgürlüğüne karşı da açık bir düşmanlıktır. BM gözetiminde uluslar arası tarafsız bir komisyon oluşturularak olay soruşturulmalıdır. Ortaya çıkacak sonuca göre İsrail hükümeti olay sırasında zarar gören kişilere veya yakınlarına tazminat ödemelidir.

4- İsrail Devleti, BM ŞARTI m.2’de yer alan KUVVET KULLANMA YASAĞINI açık olarak ihlal ettiği gibi, ORANTISIZ GÜÇ kullanmıştır Mavi Marmara gemisinde insani amaçlı yolculuk yapan masum insanlar bulunmaktadır. Gemi silahsız olup gıda, ilaç, çocuk parkı ve bunun gibi insani yardım malzemeleri taşımaktadır. En önemlisi de İsrail bunu bilmektedir. İsrail askerlerine yönelik silahlı bir saldırı yoktur. Bundan dolayı BM bu konuda İsrail’e karşı ekonomik önlemleri içerecek çeşitli tedbirler almalıdır. Gerek BM Genel Kurulu gerekse Güvenlik Konseyi konuyu ciddi olarak ele alması gerekir. Olay Güvenlik Konseyinden alınacak ciddi bir kararla kınanmalıdır.

5- Aynı şekilde basın mensuplarının çalışmalarını engelleyen İsrail yönetimine yönelik, uluslar arası basın kuruluşları da kınama kararları almalıdır.

Taleplerimizi uluslar arası toplum nezdinde sürdüreceğimizi belirtir, sizlerin de yanımızda yer alacağınızı ümit ederiz.

Hepinize saygılar sunarız.

Flotilla Free Press (FFP) üyesi gazeteciler

13 Temmuz 2010 Salı"