Ermenilerin taşa kazınan ihaneti

Olaylar
Araştırmacı yazar Cemal Aydın, önce alışıldık soykırım anıtlarından biri sandığı kitabede yazılanları okuyunca Ermeni İhaneti’nin Paris’teki Belgesi’ni okuduğunu fark etti ve hissett...
EMOJİLE

Araştırmacı yazar Cemal Aydın, önce alışıldık soykırım anıtlarından biri sandığı kitabede yazılanları okuyunca Ermeni İhaneti’nin Paris’teki Belgesi’ni okuduğunu fark etti ve hissettiklerini kaleme döktü.

Araştırmacı yazar Cemal Aydın’ın Türk Edebiyatı Vakfı tarafından yayınlanan "Taşa Kazınan İhanet" adlı 120 sayfalık kitabı, Ermeni Sorunu ve soykırım iddiaları karşısına farklı tezlerle çıkıyor. 

Cemal Aydın’ın “Ermeni İhanetinin Paris’teki Belgesi” Alt başlığını taşıyan “Taşa Kazınan İhanet” adlı kitabı sık sık gittiği belirtilen Fransa ve Türkiye arasındaki seyahatlerinde gerçekleşmiş, birbiriyle bağlantılı hatıra-yorum yazılarından oluşturulmuş.

Yazar, seyahetlerinden birinde Pére Lachaise (Okunuşu: Per Laçez: Anlamı: Peder -Rahip- Lachaise) mezarlığını gezmeye gidiyor. Cemal Aydın, ünlü sinema yıldızı Yılmaz Güney ve sanatçı Ahmet Kaya’nın mezarlarının da bulunduğu mezarlıktan çıkarken bir anıtla burun buruna geliyor.

“Bir ‘soykırım anıtı’ olduğunu sandığım için ilk tepkim başımı çevireyim ve yazılanları görmeyeyim oldu. Ermenilerin Fransa’nın pek çok şehrinde biz Türklerin Ermenileri öldürdüklerini iddia eden birçok soykırım anıtı vardı çünkü.”  diyor yazar.

Meğerse Fransızlar Türkleri arkadan vuran Ermeniler için taş bile dikmişler ve yazarın gördüğü kitabe, taşa kazınan ihanetin belgesiymiş. Pére Laçaise mezarlığının girişine dikilmiş taşta bakın neler yazıyor: “Fransız Ordusunda 1914-1915/1939-1945 Fransa İçin Ölen Ermenilerin Hatırasına”.

Birinci Dünya Savaşı’nın baylangıç yılları olan 1914-1915’te bazı Ermeniler bakın hangi cephede Fransızlarla omuz omuzalar? Bu sorunun cevabı da  tayşın diğer yanında: 
“Suriye, Lübnan, Kilikya (Karaman ve İçel ile Konya’nın güney ve Antalya’nın doğusunu kaplayan bölge), Musa Dağı, Haçin (Saimbeyli), Adana, Ararat (Ağrı Dağı) Savaşı, Maraş, Ayıntab (Gaziantep), Kafkasya, Serdarabat, Selânik, Manastır, Çanakkale.”

Tabi Ermeniler konusunda genellemek yapmak mümkün değil ama Ermeni soykırımı yapıldığını iddia ederken Ermeni komitalacılarınca katledilen Türkleri yok sayan mantığa karşı önemli bir belge bu.

Yeni Şafak muhabiri Şamil Kucur, kitap tanıtım yazısında, kitabeyle ilgili şu önemli noktalara dikkat çekiyor:

Kitapta, bazı ülkelerin parlamentolarında gündeme getirilen "Ermeni Soykırımı" iddia ve propagandasının, akıl almaz bir yalan ve korkunç bir iftira olduğu delilleriyle ortaya konuyor. Peder Laşez (Père Lachaise) Mezarlığı’nın Gambetta Kapısı’ndan girişte Yabancı Savaşçılar Caddesi 88. Bölüm’de yer alan Ermeni bölümü 15 Nisan 1978 yılında açılışı törenle yapılmış. Anıtın açılışı askeri yetkilileri, politikacılar ile Mr. Alain Poher, Senato başkanı tarafından yapıldı. Ayrıca bu anıt, Paris Ermenilerinin başrahibi tarafından «Kutsal» ilan edilmiş.

Fransız tarihçiler de reddediyor

Mezarlıkta Osmanlı Devleti’ne karşı Fransız Ordusunda Türklere karşı savaşan, Anadolu doğumlu olup Paris’te ölen, Türklere karşı Fransızların yanında yeralan Taşnak Çetesi üyesi, üstdüzey Ermenilerin de mezar ve anıtları da yeralıyor. Aydın’ın eserinde ayrıca, dünyada Pierre Loti, Robert Mantran, Bernard Lewis gibi diğer birçok objektif tarihçinin, Ermenilerin soykırım iddialarını kabul etmediklerine dikkat çekiliyor.

Yazar, kitabıyla ilgili olarak Gerçek Hayat Dergisinden Zeynep Tuba Kesimli’nin sorularını şöyle yanıtlamıştı:

Kitabınız Taşa Kazınan İhanet, “Ermeni İhanetinin Paris’teki Belgesi” alt başlığıyla yayınlandı. Bu anıtın varlığından nasıl haberdar oldunuz?

Allah rastlattı desem en doğruyu söylemiş olurum. Çünkü o anıtı eskiden ne duymuş, ne de söz edildiğini okumuştum. Hatta Paris’i çok iyi bilen bazı dostlarım, o anıtın varlığını benim kitabımdan öğrendiklerini söylediler. Defalarca gidip gezdikleri o ünlü Peder Laşez Mezarlığı’nda öyle bir anıtın olduğundan hiç haberleri yokmuş. Ben pek çok ünlünün yattığı, özellikle de bazı Müslüman kabirlerinin bulunduğu o mezarlığa gezip görmek ve kendi vatanından uzakta, gurbette kalmış Müslümanların kabirleri önünde Fatihalar okumak için gitmiştim, dönüşte Allah bana o anıtı lütfedip gösterdi. Herhalde ırkçı Ermeniler ile onların peşine takılan ve atalarını “katliamcılar” olarak görecek kadar bize yabancılaşan bazı özürlü aydınların aşırılığına karşı duyduğum derin üzüntüden olsa gerek, onu görmek bana lütfedildi. Ben böyle yorumluyorum.

Bu anıtın bulunduğu yerin önemi ne?

Turistlerin ve Fransızların zaman zaman gidip gezdikleri o mezarlık, bir tür anıt mezarlık niteliğindedir. Dünyaca tanınmış en az iki yüz elli ünlü orada yatıyor. O yüzden Peder Laşez Mezarlığı oldukça ünlü bir yerdir. Mezarlığın bu ününden yararlanan Fransızlar, Fransa uğruna can vermiş bazı milletler için anıtlar dikmişlerdir. Yalnız arada bir fark var. Diğer milletler için dikilen anıtlar, özellikle Fransa’nın kurtuluşuna yardım eden milletlerdir. Ermeniler için dikilen anıt ise onların Fransa’nın emperyalist ve sömürgeci emellerine hizmet ettikleri için dikilmiştir. 1939-1945 yılları için bir şey diyemeyiz elbette. Ama o anıtta yazılan “1914-1918 yıllarında Fransa için Fransa Ordusunda Savaşan Ermenilerin Hatırasına” ne demek? Çanakkale’de, Maraş’ta ve daha pek çok yerde Fransızların safında olmak demek ne demek? Kendi öz vatanına ihanet değil mi?

Çanakkale Savaşı’nda Ermenilerin Fransız ordusunun saflarında bize karşı savaşmış olduklarını ilk defa bu anıttan öğreniyoruz. Fransızlar için bu anıt ne ifade ediyor ve Fransızlar bu anıtın varlığından haberdar mı?

Fransızların bu anıttan doğrusu yeterince haberleri yok. Olsa da zaten şaşmazlar. Çünkü onlar Türkleri her zaman düşman göregeldikleri için, Ermenilerin Fransa adına Osmanlı’ya ihanet etmelerini yürekten alkışlarlar. Dahası, hemen hemen bütün Fransızlar biz Türklerin 1,5 milyon Ermeni’yi öldürdüğümüze sanki kendilerinin iman esaslarından biri imiş gibi inanır, iman ederler. Ben kendilerine “O sırada bizim devletimizdeki toplam nüfusları bile 1,5 milyon değildi, nasıl olur da olmayan sayıda çok Ermeni’yi öldürürüz?” diye sorduğumda, bana inanmaz bakışlarla tuhaf tuhaf bakar ve susarlar. O bakış ve susuşların anlamı, “Sana inanmıyorum, katliamcı Türk!” demektir. Çünkü Ermeniler tâ 1890’lı yallardan beri sadece Fransa’da değil, dünyanın pek çok ülkesinde Ermenileri bizim habire katlettiğimiz propagandasını ressamlarına veya satın aldıkları ressamlara çizdirdikleri tablolarla herkesi inandıra gelmişlerdir. Baksanıza, bizim özürlü aydınlarımız bile buna inanıp canla başla savunuyorlar!

Ermenilerin o yıllarda Fransa için ölmeleri anlaşılabilir olsa da anıtta bundan bahsetmesi enteresan değil mi?

“Anlaşılabilir” ifadenizle eğer, bağımsız bir Ermenistan kurmak için Osmanlı’nın yıkılması için çalışmaları ve bu uğurda Fransızların işbirlikçileri olmalarını kastediyorsanız, kabul anlaşılabilir. Aksi takdirde bunun hiç de “anlaşılabilir” bir yanı yok. Çünkü sen kalkıyor sana asırlar ve asırlarca kol kanat germiş bir devlete nankörlük ediyorsun! Seni korumuş bir devlete ihanet ediyorsun! Anıtta bu ihanetten bahsedilmesi ise gerçekten son derecede enteresan! Üstelik de Fransızların da Ermenilerin de pek de öyle akıllı olmadıklarını gösteren bir kendini ele veriş bu!

Sözde Ermeni soykırımı iddialarının arttığı şu günlerde bu anıt bize ne anlatıyor?

Kitabımda apayrı bir yer verdiğim Marmaduke Pickthall’un şu unutulmaz sözünü hatırlatıyor: “Osmanlı Devleti’nin çökertilmesi için gerçekleştirilen çalışmalara benzer bir çalışmaya tarihte rastlanabileceğinden kuşkuluyum.” Bu ifadedeki “Osmanlı Devleti”nin yerine şimdilerde siz rahat rahat “Türkiye Cumhuriyeti”ni koyabilirsiniz. Çünkü Batılılar tarafından biz Müslüman Türklere karşı duyulan Haçlı kini, çok örtük bir şekilde de olsa hep devam ettiriliyor. Misaller vermeme gerek yok, Gerçek Hayat okuyucusu ülkemize karşı oynanan oyunları bilecek birikime sahiptir.

***

Cemal  Cemal Aydın kitabında belgelerin yanında önemli tarihçilerimizden alıntılar sunuyor.

"Elinizdeki kitaba son noktayı koymuştuk ki değerli yazar ve öğretim görevlisi İsa Kocakaplan, Prof. Dr. Durali Yılmaz’ın bizzat Prof. Dr. İsmet Giritli’den dinlediği şu hadiseyi anlattı:

Prof. Dr. İsmet Giritli bir kongre için İtalya’ya gidiyor. Orada kendisine bir Yunan ve bir Ermeni profesör musallat oluyor.

Her öğle yemeğinde "Siz bizi 400 yıl – 800 yıl sömürdünüz.

Bizi ezdiniz" diye Prof. Dr. Giritli’yi taciz ediyorlar.

Sonunda Giritli dayanamıyor ve kongre düzenleyicisi İtalyan Profesöre durumu anlatıyor. İtalyan Profesör, "Bugün öğle yemeğini beraber yiyelim" diyor. Yemekte Yunan ve Ermeni

Profesörler İsmet Giritli’ye yine taarruza başlıyorlar.

İtalyan Profesör Yunanlıya soruyor:

– Siz kaç yıl Türk hakimiyetinde kaldınız?

– 400 yıl.

– Hangi dili konuşuyorsunuz?

– Yunanca.

– Dininiz nedir?

– Ortodoks Hıristiyan.

Sonra Ermeni profesöre donuyor:

– Siz kaç yıl Türk hakimiyetinde kaldınız?

– 800 yıl.

– Hangi dili konuşuyorsunuz?

– Ermenice.

– Dininiz nedir?

– Gregoryen Hıristiyan.

"Beni iyi dinleyin!", diyor İtalyan profesör,

– Eğer siz 200 yıl İtalyan hakimiyetinde kalsaydınız, şimdi ikiniz de İtalyanca konuşuyordunuz ve ikiniz de Katolik’tiniz.

O yüzden, kültürünüzü muhafaza ettikleri için siz Türklere teşekkür etmelisiniz, teşekkür."

***

Fransız, Piyer Loti’nin konu hakkındaki görüşleri de karşılıklı katliamlara dikkat çekiyor:

"Ben ‘Ermeni katliamı’ konusunda söylenmesi gereken hemen hemen her şeyi şahitli ve delilli olarak arz etmiş bulunuyorum. Mesele şudur: Karşılıklı bir katliam olmuştur. Türk komşularını asırlardan beri son derece alçakça sömüren ve bıkıp usanmadan Türklere iftiralar atıp, Türkiye’ye karşı Batı fanatizmini tahrik etmek için kendilerinin Hıristiyan oldukları kozunu sürekli kullanan bu Ermenilerin şikayetlerinde akıl almaz bir abartma vardır." (Pierre Loti Aralık 1920 tarihli Fransa Dışişleri Bakanı’na Acık Mektup’tan)Osmanlı’nın nasıl musamahalı bir idare getirdiğine dair bir şey söyleyeyim…" diyor değerli tarihçimiz Halil İnalcık ve şu hatırlatmada bulunuyor:

"Bugün Sırp, Bulgar, Yunan, Romen devleti var; eğer Osmanlılar onları, 19. yüzyılda Hıristiyan ülkelerde gördüğümüz gibi soykırıma tabi tutsalardı, bu halklar 19. Yüzyılda ortaya çıkıp kendi devletlerini kuramazlardı.

Osmanlı, bir Türkleştirme, İslamlaştırma politikası gütmedi."

Evet, eğer Osmanlı, Batılıların yaptığı gibi yapsaydı, bugün nasıl koca Filipinler, koskoca Amerika kıtası ve daha nereler ve nereler Hıristiyan yapılmışsa, Osmanlı Cihan Devleti’nin toprakları içindeki bütün halklar da Türkleşmese bile İslamlaşmış olurdu. Hele hele Ermenilerin esamesi bile okunmazdı.

Çünkü hem Katolikler, hem Ortodokslar tarafından dışlanan ve horlanan Ermeniler, Osmanlı’nın yürüteceği sıkı bir Müslümanlaştırma siyasetiyle tarih sahnesinden silinir giderlerdi.

O yüzden Ermenilerin aslında Osmanlılara hayat borcu, can borcu vardır; Osmanlı’ya canı gönülden teşekkür ve Şükranlarını sunma borçları vardır."

Haber 7