Dünya basını Gezi Parkı olayını yanlış anlatıyor

Olaylar
ABD’de yaşayan Türk akademisyenler, Taksim Gezi Parkı olaylarının ABD medyasında veriliş tarzı ve sunumuna isyan etti. Binin üzerinde imza atılan ortak bildiriyi kaleme alan akademisyenler, Türk...
EMOJİLE

ABD’de yaşayan Türk akademisyenler, Taksim Gezi Parkı olaylarının ABD medyasında veriliş tarzı ve sunumuna isyan etti. Binin üzerinde imza atılan ortak bildiriyi kaleme alan akademisyenler, Türkiye’de meydana gelen olayların, eski iktidarlarını kaybeden ırkçı-ulusçu kitleler tarafından dünyaya özgürlük arayışı biçiminde sunulduğunu, bunun gerçeklerin ters yüz edilmesi olduğunu ifade etti.
Murat Güzel imzasıyla yayımlanan bildiride, gerek bazı medya organlarının olayları aksettirme biçimi, gerekse de yapılan açıklamalar ve olaylara hükümetin ‘baskıcı’ ve ‘otoriter’ tutumunun neden olduğunun ileri sürülmesinin gerçekleri çarpıtmak olduğunun altı çizildi. Bildiride 28 Şubat’ın ekonomi, demokrasi ve insan hakları konusunda tükenmişlik noktasına getirdiği Türkiye’de, gerçeklerin bu kesimlerin aksettirdiği gibi olmadığı vurgulandı.
Bildiride, Erdoğan ve AK Parti hükümeti ile Cumhuriyet döneminin tek tipçi, azınlıkları, inançları baskı altına alan, ötekileştiren anlayışının yıkıldığı, yerine yeni ve daha modern, demokratik düzlemde hareket eden bir sistemin inşa edildiği savunuldu. Aynı bildiride, ilk başta meşru temelde ortaya çıkan Gezi olaylarının bazı ulusalcı ve ırkçı çevrelerce ters yüz edildiğinin de altı çizildi. Bildiride eylemin asıl amacından saptırılarak bir zamanki ırkçı ve tek tipçi iktidarını kaybedenlerin intikam histerisiyle bir rövanş alma savaşına çevrildiği saptaması da yapıldı.
MEDYANIN ‘ROMANTİK’ EYLEMCİLERİ
Bildirinin orijinal metni şöyle:
Bütün hafta boyunca Taksim’deki Gezi Parkı protestolarını haber yapan ABD basının, orada olan biteni gerçeğe aykırı bir şekilde verdiğine tanıklık ettik. Olaylar, Amerikan kamuoyuna, protestocuların çok iyi bilinen nasıl bir nefret ideolojine sahip olduğunu ve bir çatışma fırsatı beklediklerini görmezden gelerek eylemi oldukça romantize edilerek verildi. Üstelik, ABD basınının iki büyük kuruluşuna ilan veren ve buna sponsor olan ABD’deki Türk toplumunun bir kesimi olayların yanlış anlatılmasını daha da sömürdü. Üzücü olan ise bu protesto olaylarındaki bilgi ve yorumların çoğunun, Türk toplumunu ve siyasetini anlamamaktan kaynaklı olduğu ve bu nedenle de Amerikan toplumunu yanlış yönlendirmiş olmasıydı.
Medya, eylemleri demokratik ruhlu gençlerin, otoriterleşen bir hükümete karşı bir başkaldırısı olarak verdi. Gerçekte ise toplumun büyük coğunluğu, buna hükümet ve iktidar partisi de dahil polisin aşırı güç kullanımını ağır bir şekilde kınamıştı. Başbakan, göz bombası ve polisin aşırı güç kullanması ile ilgili olarak soruşturma açılması talimatını bile vermişti.
DEMOKRATİKLEŞMEDE DEVRİM GİBİ ADIMLAR
Tartışmanın ana direği, on yıldır iktidarda olan Başbakan Tayyip Edoğan’ın yönetiminin, sivil hakları kısıtlandığını ve Erdoğan’ın artan bir şekilde otoriterleşmesi iddiasına bağlı kalarak ülkedeki kutuplaşmada hükümeti anti demokratik tarafta tutmaya odaklanması. Ancak 28 Şubat 1997’deki postmodern darbeyle iktidardan edilen dönemin hükümeti ve ardından 2002’ye kadar geçen büyük insan hakları ihlalleri ve çökmüş bir ekonomi ile geçirilen yıllar gözden kaçırılıyor bu değerlendirmelerde. Gerçekte, ABD gazetelerine verilen bu ilanların aksine Erdoğan hükümeti bu insan hakları ihlallerini yavaş yavaş kaldırmıştı. AB’ye katılım süreci kapsamında, Şubat 2010’daki askeri vesayet rejimi altında kabul edilen 1982 anayasasının baskıcı yasalarını kaldırması bunlardan biri olmak üzere bir çok demokratik reformlar gerçekleştirdi.
KÜRT SORUNUNDA ÇÖZÜM
AK Parti iktidarında önce cezaevindeki bir Kürt annesiyle Kürtçe bile konuşamıyordu. En son yapılan düzenlemelerle parti yasaklamak hemen hemen imkansız oldu. Demokratikleşme süreci bu hükümetin en önemsediği bir konuydu. Şimdi de 1982’de askeri cuntanın yaptırdığı anayasanın, daha demokratik bir anayasa ile değiştirilmesi çalışmaları da devam ediyor. Ülkenin kuruluşundan bu yana milliyetçi düşünceler neticesinde sorun halini olan Kürt Sorunu’nun tamamen çözümü için de barışçıl çözüm için çaba veriliyor. Barış sürecinin gündeme gelmesi sonrasında bir tek insan hakları ihlaline neden olan büyük bir çatışmada olmadı. Oysa Türk siyasetinin ünlendiği ve kendisine de çok da yabancı olmayan işkence, siyasi içerikli cinayetler, yargısız infazlar, Erdoğan hükümetinin devlet merkezli suç örgütlerini üstüne gitmesi sonrası hemen hemen kalmadı.
LAİK ELİTLERLE ABD’Lİ IRKÇILAR BENZEŞİYOR
Erdoğan, otoriterleşme ve dışlama siyasetinin yerine daha önceki Cumhuriyetçi elitlerin dizayn ettiği reddiyetçi, laik Türk kimliğine ve bu resmi söyleme karşı da mücadele verdi. Bu farklı kimlik ve yaşam tarzlarını inkar eden ve toplumu tek tipleştirmeyle ayrıştıran dışlayıcı vatandaşlıktı. ABD’deki üstünlük yanlısı ırkçıların dile getirdiği söylem, dini kimliklerini sergilemek ve farklı yaşam tarzının isteyen kimselere ve etnik kimliklerini yaşamak isteyen toplumlara bakışıyla bağnaz laik ve milliyetçi kesimlerin dünya görüşleri arasında yer bulabilir. Erdoğan’ın başbakan olmadan önce bu ideolojik çevreden gelen saldırılar Obama yapılan ırkçı saldırılar ile karşılaştırılabilir. Bu grupların güçlü varlığına rağmen, son 10 yıl içinde, bütün kültürel ve etnik kimlikler ve siyasal görüşler Türkiye sonunda kabul gördü.
YAZDIKLARINDAN DOLAYI TUTUKLANAN KİMSE YOK
Bugünlerde, Türkiye’de cezaevindeki gazeteciler ile ilgili bir çok laf dolanıyor. Gerçekte, hangi kurumsal basın yayın organında çalışan bir kişinin hükümeti eleştirdiği için cezaevirde bulunduğu belirtmek imkansız. Cezaevinde bulunan gazeteciler yazdıkları nedeniyle cezaevinde tutulmuyor. Çoğunluğu terörle mücadele gibi suçlardan dolayı cezalılar. Bu yasaların da Kürt Barış Süreci’nde ilerleme kaydedilmesi ve yeni anayasa ile kısıtlayıcı yasaların kaldırılması bekleniyor.
ALKOL YASASI MODERN DÜNYA GEREĞİ
Kadın hakları ile ilgili ( Kürtaj) ve alkol satışı ile ilgili suçlamalar temelsiz. Gelişmiş dünya ile karşılaştırıldığında Türkiye kürtaj ve alkol konusunda anlamsız düzenlemelere sahipti. ABD standartları karşılaştırıldığında Türkiye’nin yeni kürtaj yasası daha yumuşak ve alkol yasası ise daha fazla kısıtlayıcı değil.
MEYDAN ULUSALCILARA KALDI
Yukarıda belirtilen gerçekler dikkate alınmaz ise geçen hafta süren şiddet içerikli protesto eylemlerini devrimci gençlik ile otoriter hükümet arasındaki çatışmadan başka bir şey olmadığı şeklinde okunabilir. İkinci hata ise bu protestolara katılan kimselerin hepsinin demokratik düşünce içinde olduğunu sanmak. Aslında protestoların ilk günlerinde gösteri yapan kişiler çoğu daha sonra eylemlerinin aşırı sol ve aşırı milliyetçi (etnik kimliklerin ifade edilmesinden nefret eden gruplar) unsurlar tarafından ele geçirilmesi ile protestolardan çekilmiştir. Ana muhalefet Partisi’nin bazı unsurları da bu protestoları desteyip, hükümetin zayıflanmasını fırsat olarak düşündü.
Her Türk vatandaşı güvenlik güçlerinin aşırı güç kullanımından kaygılı. Her vatandaşın özgür ve doğru bir medya isteğini dile getirme hakkı var. Ancak, aynı zamanda ‘Atatürk’ün Mirası’ adı altında 4 askeri darbeyle seçilmiş hükümetleri düşüren ve sadece otoriter siyasetler uygulanan bu ülkedeki gerçekler hakkında da doğru olmak gibi yükümlülüklerimiz var.
 
Ajanslar