Diyarbakır’da barış nasıl algılandı?

Olaylar
Kumru Başer’in haberi Fırsat buldukları heryerde başbaşa veriyor, umutlarını, kuşkularını, uzun zamandır herşeyi üzerine yükledikleri barış sözünün içini tartışıyorlar. Umut kuvvetle hissediliyo...
EMOJİLE

Kumru Başer’in haberi

Fırsat buldukları heryerde başbaşa veriyor, umutlarını, kuşkularını, uzun zamandır herşeyi üzerine yükledikleri barış sözünün içini tartışıyorlar.

Umut kuvvetle hissediliyor, ama aynı zamanda çok kaygı ve çok yara var.
Otuz yılda onbinlerce insanın öldüğü, binlercesinin yaralandığı, hapse girdiği, dağlara çıktığı, binlerce köyün yakıldığı, milyonlarca insanın göçe zorlandığı, yüzlercesinin faili meçhul cinayetlere kurban gittiği bölgede, savaşın acısını yakınında hissetmemiş kimse bulmak gerçekten zor.
‘Bedel ödeyenler’
Buralarda, savaştan canı en çok yananlara "Bedel ödeyenler" deniyor. İşte "bedel ödeyenler" bugün en kaygılı, en güvensiz, umudu en zor hissedebilen kesim gibi görünüyor.
 
Oğlu 21 yıl önce dağa çıkan ve bir daha kendisinden haber alamayan Nevriye Kaçan için barış, her şeyden önce oğlunun geri dönmesi ya da oğlu hakkında haber almak demek. Yüzünde derin bir endişe ve güvensizlik var. "Devlet rahat durmaz" diyor.
Barış başka ne demek? "Çocuk dışarı çıkınca geri gelsin. Anadilinde okusun."
Aslında önceden yaptığım sohbetlerde, Kürtlerin o gün, Öcalan’ın yapacağı çağrıya hazır olduğu izlenimini edinmiştim.
Ama PKK silahlı güçlerinin, Türkiye sınırları dışına çıkarılması çağrısını duyduklarında, bir kısmının ilk tepkisi acı ve şaşkınlık oldu.
‘Barışı böyle bilmiyorduk’
"Barışı biz böyle bilmiyorduk. Hep onlar gelince barış olacak diyorduk şimdi gidiyorlar" diyenler oldu. "Ölülerimize ne söyleyeceğiz" diyenler de.
Dağa çıkan abisini kaybetmiş bir genç kadının gözleri konuştukça doluyor: "Çok zoruma gitti. Karnıma bir yumruk yemiş gibi oldum. Kendim dağda değilim, ama elimden silahım alınmış gibi hissetim. Demek ki hep dağdakileri bir güvence olarak hissediyormuşum" diyor.
Ama ekliyor: "Bir karar alınmış, haddim değil karşı çıkmak. Zamana yayarak kabullenmem gerekecek. Barış sürecinden sonra nerede olmak istiyorum hiç sormamışım kendime."

Sohbete katılan bir başka genç kadın ise bambaşka bir soruyla geliyor: "Ben Karadeniz’de okuyorum. Orada Kürt işçilere Gürcülerden az ücret veriyorlar. Barış olunca bu değişecek mi?"
‘Yakma parası’
Çarşıdaki bir sohbette "Hem burukluk var hem sevinç" diyor Bahri. Öcalan’ın açıklamasını beğenmiş.
"Lice, Ulucaköy’denim. Köyümüz 92 ve 93’de iki sefer yakıldı. Amcam muhtardı, yüzbaşı amcama, ‘bu köyü yanlış yaktık’ demiş sonradan."
Dört aileye "yakma parası" olarak 8 bin 500 lira verilmiş. "850 lirasını da avukata verdik" derken acı acı gülüyor.
Barış ne peki Bahri için? "Biz maddi bir şey istemiyoruz. Benim dayımın oğlu da dağdadır. Herkes dönmelerini ister. Aynı şeyler yaşanmasın" diyor.
‘Kürdün midesine yumruk atmışlar’
90’lı yıllarda yurt dışına kaçmak zorunda kaldığını anlatan bir eski gazeteci, "Almanya’dan Newroz için geldim" diyor.
O da PKK silahlı gücünün çekilmesinin süreçte Kürtleri güvencesiz bırakacağını düşünüyor.
"Kürdün midesine yumruk atmışlar, ‘ah belim’ demiş. ‘Yahu, midene vurduk, belim diyorsun’ demişler. ‘Eh, benim arkamda güçlü biri olaydı sen bana vurabilirdin?’ demiş."
Hemen sohbet, silahlı güçlerin nereye çekilebileceği, belki bir süre Suriye’de, Rojava’da kalacakları ve sonra dönecekleri tahminleri üzerinde yoğunlaşıyor. Bu sürecin uzamasından korkuyorlar.
‘Oğlum askere gidiyor, rahatım’
Bingöllü bir lokantacı çok memnun.
"Oğlum 1 ay sonra askere gidecekti. Valla göndermeyecektim. Şimdi rahat ettim. Neresi çıkarsa çıksın sorun olmaz. Şırnak olsun, Hakkari olsun her yere gidebilir" diyor.
 
Herkesin tek tek savaş deneyimleri ve acıları var, ama esnaf için barış, biraz da ekonomik durumun normalleşmesi demek.
Lokantacı, "Yatırım falan değil, huzur olsun herşey iyi olur. Yılda 60 gün dükkan kapatıyoruz" diyor.
Sohbeti duyan geliyor herkes bir şeyler söylemek istiyor. Barış kelimesinin içini doldurmaya çalışıyor:
"Türklerin de elini taşın altına koyması lazım. Ayrımcılık yapmasınlar."
"Amcam oğlu taş atmaktan 4 sene 8 ay ceza aldı, taş atmaktan."
"Askerde çok ayrımcılık var. Tertibim Orduluydu. En zor işe, en ağır nöbete hep beni yolluyorlardı."
"Bingöl’e gidene kadar on kere indirilip bindiriliyoruz"
"Ahmet Kaya dinliyorum diye Silvan’da altı saat gözaltında kaldım."

"Ben Zaza’yım. Benim de ana dilimde eğitim olsun."
‘Yaz, üç kere…büyük harfle…’
Kuyumcu Bozan, "21 Mart’tan sonra ağaçlar bile başka türlü açmış sanki" diyor.
"Barışı ben sana anlatayım sen de batıdaki Türklere anlat. İnşallah bizi okuyan, dinleyen bizim samimi olduğumuzu anlasın" diye sürdürüyor.
"Kirli savaşa gitti milyonlar. Bombalar benim vergimle atılıyor Kandil’e. Korucu nedir? Benim param korucuya gidiyor. Hayvan beslesin, ekin eksin bundan sonra."
"Yüzde 99 değil yüzde 100 inanıyorum" diyor Bozan.
Üç amca oğlunu kaybetmiş. Biri Hozat’ta askerliğini yaparken, biri dersaneye konan bomba ile, bir diğeri dağda ölmüş.
"Gelmiş geçmiş Erdoğan gibi bir adam yoktur. Sev sevme heykeli dikilecek adam. Bu işi çözecek. Hakan Fidan Öcalan’la kanka olmuş. Allahın izniyle çözecek. Büyük harflerle yaz, üç kere: İNADINA BARIŞ."

‘Eşkıya’dan vatandaşa geçiş’
Tam o sırada bir hışımla dükkana giren matbaacı Süleyman, sohbeti Diyarbakır’ın o muhteşem kara mizahıyla aralıyor: "İnanma sakın ha! Kuyumcu hiç barış ister mi? Altın fiyatları düşecek!"
Herkesi kahkahalara boğan Süleyman süreci ise, "Eşkiya, kıro, teröristten sonra yeni bir kimlik arayışında Kürtler. İnşallah artık vatandaş olacaklar" diye yorumladı.
Barış silahların susması mı?
Bölgede sık sık son otuz yılda yaşanan savaş için "Son Kürt isyanı" dendiğini duyarsınız.
Diyarbakırlı bir arkadaşım, kentten ayrılacağım gün çaylarımızı yudumlarken, "Kürt isyanlarının çoğu, liderlerinin iktidar pastasından pay almasıyla bitmiş. İsyanın acısını çekenler, çektikleriyle kalmış" dedi.
Barış, yalnızca silahların susması olsaydı, buna son otuz yılda olmadığı kadar yaklaşıldığı söylenebilirdi.
Ama 40 bin ölü, 3 bin küsur boşaltılmış köy, milyonlarca göçmen, binlerce tutuklu sonra, kalıcı bir barış ya da başka bir deyişle, bunun hakikaten "son Kürt isyanı" olarak kalabilmesi için çok daha fazlasının gerekeceğine kuşku yok.

‘İLK ADIM ATILDI’
Mehmet Kaya*
Şiddeti sonlandırmanın ilk adımı atılmıştır. Şimdi Kürt hareketinin Demokratik kanalları kullanma becerisini göreceğiz. Devlet bu kanalları ne kadar açacak, bunu da göreceğiz.
Ekonomik yıkıma uğramış bölge. Alt yapıları hazır hale getirmek gerekiyor. Anayasayı Kürdün kendisini iyi hissedeceği bir şekilde düzenlemek, siyasi partiler yasası reformu ve anadil düzenlemelerinin yapılması lazım.

Tahliyelerin hızlandırılması gerekiyor. Bu insanların zaten tutuklanmamaları gerekiyordu. Af demiyorum. Türkiye’nin insanların düşüncelerinden dolayı ceza alacakları bir yer olmaktan çıkarılması gerekiyor. Gerillanın sınır dışına çekilmesi geçici olabilir. Ama sorunu ertelemiş olursunuz. 5 bin insanın bu topluma yeniden karışması lazım. Demokratik haklarını kullanabildiklerine inanmadıkları için silaha sarılmış zaten bu insanlar. Diasporada uzun süre kalmaları, Türkiye’ye sorun olarak döner.

Demokrasi bölgede de tam olarak işletilmiyor. Kürt siyasetinin de barışa göre adımlar atması gerekir. İç demokrasisini oluşturması, savaşa göre oluşmuş dili ve yöntemlerini değiştirmesi gerekiyor.

*İşadamı, Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi DİTAM kurucularından

‘KENDİMİZDEN UTANMAKLA BAŞLAMALIYIZ’
Nurcan Baysal*
Silahın bırakılması öncelik değil bence. Bir dolu kötü günlük yaşam deneyimi var; ayrımcılık, aşağılama var. Kimse birden bire geçmişi unutup geleceğe bakamaz.

Barış çok şey yüklenmiş bir kavram. Adalet daha dolu bir laf. Bir de, buranın adalet anlayışı ne, onu bulmak gerekiyor. Adalet duygusu sağlanabilirse, ancak o zaman politikaya güven oluşur.

Uruguay’daki geçmişle yüzleşme ve adalet komisyonları ‘Hatırlatma Adabı’ diye bir ilke oluşturmuş.

Geçmiş öyle bir şekilde hatırlanmalı ki, mağdur olana affetme sorumluluğu yüklenmemeli. Mağdurun acısını kimse azaltmaya çalışmayacak, ama ‘gelecekte umut var’ dedirtilecek. Bu da iyi olanı, insan olanı bulup öne çıkararak başlatılabilir.

Herşey kendimizden utanmakla başlayacak. Ayrımcılık devam ederse, taş atma da devam eder, bir örgüt biter başka örgüt çıkar.

*Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü, DİSA

BBC Türkçe