Deprem Ümmet Bilincini Pekiştirdi

Olaylar
Engin Dinç’in röportajı Namaz Platformu çalışmaları kapsamında Van’daki deprem bölgesinde incelemelerde bulunan araştırmacı-yazar Abdullah Yıldız, izlenimlerini on5yirmi5.com’la payl...
EMOJİLE

Engin Dinç’in röportajı

Namaz Platformu çalışmaları kapsamında Van’daki deprem bölgesinde incelemelerde bulunan araştırmacı-yazar Abdullah Yıldız, izlenimlerini on5yirmi5.com’la paylaştı. Abdullah Yıldız, kentte yaşanan son durum hakkında bilgi verirken, özellikle halkın moral ihtiyacına vurgu yapıyor. Özellikle konteynır ihtiyacının bulunduğuna dikkati çeken Abdullah Yıldız, Türkiye’de özellikle İslami duyarlıkla hareket eden yardım kuruluşları sayesinde ümmet bilincinin pekiştiğini belirtiyor. İşte Abdullah Yıldız hocayla yaptığımız söyleşinin detayları…

Van’da büyük bir deprem yaşandı. Birçok insan öldü. Şu anda kentte ağır kış şartları hakim. Birçok insan da yardım bekliyor. Siz de Namaz Gönüllüleri Platformu olarak bir hafta kadar önce kenti ziyaret ettiniz. Sizin Van’daki son durum hakkında gözlemleriniz neler?

24-25 Kasım,  Perşembe ve Cuma günleri bir seyahatimiz oldu. Kar yağışı başladığında,  Van’daki şartlar daha da ağırlaşmışken biz oraya gitmiş olduk.  Van’da ilk gün şehri gezme imkanımız oldu. İHH İnsani Yardım Derneği ekibi ile birlikte hareket etme durumunda kaldık. Bir de Kuveyt’ten bir ekip gelmişti. Denk geldik ve birlikte hareket ettik.  Ziyaretimiz, Erciş’teki o ilk depremden sonra, 23 Ekim Pazar günü olan depremden bir ay sonraya tekâbül ediyor. O depremde Erciş büyük oranda yıkılmıştı, Van çok fazla etkilenmemişti. Ama o ikinci depremde, 5.6’lık depremde -ki hissedilme oranı yüzeye yakın olduğu için daha yüksekti- birkaç bina yıkılınca ve 30-40 civarında vefat olunca Van’da şu anda ciddi bir korku yaşanıyor. Dolayısıyla Van’da, “bu binaya girersek yine deprem olur, yine yıkılır” korkusu var. Nitekim biz döndükten sonra zannediyorum tekrar 4.8’lik bir deprem oldu. Deprem kendisini sürekli hatırlatıyor. Van’a gittiğimizde onu gördük. 5 bin 200 küsur artçı depremden bahsediliyor. Bunların yüzde 30 ‘unun 5 civarında olduğu söyleniyor.  Dolayısıyla Van’da ciddi bir korku hali var. Bu korkuyu insanların gözlerinden okuyabiliyorsunuz.

Tabii kente uçak rötarından dolayı biraz gecikerek gittiğimiz için akşam çabuk oldu. Van’da dolaştığımız zaman şunu gördük; binalar, apartmanlar belki kısmen çatlaklar ve hasar var. Belki girilebilecek durumda olan binalara bile insanlar girmeye korkuyor. Hani “hayalet kent” tabiri kullanıyorlar ya, hakikaten de binaların büyük çoğunluğunda ışıklar yanmıyor. Tek tük yananları da, hırsız gelmesin diye yaktıklarını söylüyorlar. Binaların yakınında, önündeki boşluklarda çadırlar var ya da çadır kent diye müstakil alanlara kurulmuş çadırlar var. Fakat çadırlarda da -10’lara varan soğukta kalmak mümkün değil. Çok ciddi sıkıntılar var. Konteynırların gelmesi bekleniyor, fakat onlar da hemen yetişmiyor. Açlık problemi yok.  Çünkü bol miktarda gıda gönderilmiş. Giyim problemi yok ama barınma, konteynır problemi var. Çadırlarda kalınmıyor ve dolayısıyla göç başlamış vaziyette. İHH yetkililerinden ve görüştüğümüz insanlardan aldığımız bilgilere göre -Van merkezin nüfusu 1 milyona yaklaşıyor- kentin en iyimser rakamla 3’te 1’inden fazlasının gittiği söyleniyor. Hakikaten de öyle gözüküyor.

Çadırlar ve konteynırlar elektirikle ısıtılmaya çalışılıyor. TEDAŞ yetkilileri ile görüştük. Normal zamanlarda verilenin 1,5 katı elektrik verilmesine rağmen kesintiler yaşanmak zorunda kalıyor.  Zaman zaman arızalar çıkıyor. Trafoları güçlendirmişler ve her türlü alt yapıyı hazırlamaya çalışıyorlar ama yetmiyor. Sağlık Bakanlığı’nın çalışmalarından insanlar son derece memnun.

Bir gözlemimizi belirtmek lazım, TOKİ’nin yaptığı binalarda en ufak bir hasar yok. TOKİ orayı hemen tamamlayarak devretmeye başladı.  Kentteki binalar, TOKİ’nin binaları gibi sağlam yapılsaydı, demek ki bu kadar kötü sonuç olmazdı neticesine varmak mümkün. Kar ve kış şartları hayatı hakikaten zorlaştırmış durumda. İnsanlar özellikle öğrencileri, kadın ve çocuklarını gönderiyorlar. Kendileri en azından malının mülkünün başında kalmaya çalışıyor. Van’da manzara böyle…


İHH, ikinci depremden sonra Erciş’teki yemek tırını aşevi olarak Van’a taşımış. Bu yemek tırı 6 bin kişiye bir anda yemek çıkara bilecek kapasitesi olan gezici bir aşevi.  Bu tır 17 – 18 gün Erçiş’te hizmet vermiş.  Halk son derece memnun. Hatta  Kuveytliler o aktiviteyi görünce çok şaşırdılar. Çok ideal, son derece verimli, son derece güzel çalışıyor. Diğer yardım kuruluşlarından da gördüklerimiz, görüştüklerimiz oldu.

Köylere kadar gittik. Van’ın yanı başındaki 3 köyü gezdik. En çok hasar gören ve en çok vefat olayının yaşandığı Aladağ, Gedikbulak ve Güveçli köyü Van’a bağlı köyler.  Bize iletilen son rakamlara göre 642 vefat var. Bu rakamın 590 civarı Erciş’ten. Yani kayıplar ağırlıklı olarak Erciş’ten. Demek ki, geriye kalan 50 küsuru Van’daki oda ikinci depremde oldu. O otellerin yıkılması ile birlikte…

O köylerde vefatlar var; birinde 13, birinde 9, birinde de galiba 10’a yakın ölüm var. O köylerden her birine İstanbul’dan bir ilçe belediyesi sahip çıkmış. Mesela Gedikbulak’a Beyoğlu Belediyesi, Güveçli’ye Üsküdar Belediyesi, Aladağ Köyü’ne Fatih Belediyesi sahip çıkmış. Benzer köylerde var gidemediğimiz köyler…  Genellikle köy halkı durumdan memnun.  Büyük köyler bunlar.  Bir tanesi 2000 nüfuslu, biri 1500 nüfuslu köyler. Hakikaten orada da bir panik hali var.

Size göre halkın oradaki en önemli ihtiyacı ne?
Ben Abdullah Yıldız olarak gittim. Bir de öğretim üyesi arkadaşımız vardı, Abdurrahman Babacan.  Daha çok Abdullah Yıldız ismi neyi temsil ediyorsa; öyle diyeyim, yani Namaz Platformu ile tanınıyoruz, işte kitaplarımızla tanınıyoruz. Namazda diriliş seferberliğiyle, tabi ki Umran dergisi ve Araştırma Kültür Vakfı vb. bağlamda tanıyanlar da var. Ama insanların televizyonda ya da kendi bölgelerine gelerek konferans veren, konuşan bir biçimde tanıdıkları hocaların yanlarına gelerek teselli etmelerine, dua etmelerine, onların derdini paylaşmalarına ciddi ihtiyaçları var. Hocam diyorlar, “Yiyeceğe ihtiyacımız yok Allah razı olsun, belediyelerimizden Allah razı olsun. Her türlü ihtiyacımızı karşılamaya çalışıyorlar. Çadır verdiler ama yaşanmıyor.  Konteynır hızla tedarik ediliyor. Buradan da diyeceğimiz bir şey yok. Bizim, Allah bu depremi verdi ne yapalım ama böyle bir morale ihtiyacımız vardı. Sağolun” şeklinde ifadeleri oluyor. Van’a bu tarzda gidilmesi gerekiyor.

 Erciş’te gerçekten Sakarya depremi sonrasındaki manzarayı gördüm. Binaların önemli bir kısmı yıkılmış, yıkılmayanlar da ciddi hasar görmüş. 590-600’e yakın vefatın büyük çoğunluğu orda ve dolayısıyla oradan da göç var.  70 – 80 bin nüfusuyla Van’ın en büyük ilçesi. Gerek Van’da, gerek Erciş’te gördüğümüz insanlar gerçekten mümin, Müslüman, mütevekkil insanlar… Biz taziye amacıyla gittik. Namaz Gönüllüleri Platformu’nun Van’daki programını organize eden Gökkuşağı Derneği yetkilileri ile Kemal Çelen Bey’le görüştük.  Erciş’te ise Başakder vardı. “Namazla Diriliş” programını organize eden dernek başkanı Gültekin Keleş’i gitmeden buradan arayayım demiştim. Bir hafta-on gün önce temas kurayım istemiştim. Öğrendim ki, o vefat etmiş.  Benim için çok dramatik bir şey oldu gerçekten.  İşte akrabaları, arkadaşları İslami konularla ilgili bir takım sohbetler yapıyorlarken bina göçmüş. Başkan Gültekin Bey ve dernek yetkililerinden bir-iki kişi daha vefat etmiş.  Yetim kalan çocukları da oradan bu taraflara göndermişler. Sürekli bir sevkiyat var.

O hali paylaşınca, Kur’an okuyunca,  Aşrı Şerif okuyunca, birkaç ayetle memnun oluyorlar. Ben özellikle Bakara suresinin 155. ayetini paylaştım onlarla; “Hamdolsun ki sizi biraz korku ve açlık, bir de mallarınızdan, canlarınızdan, ürünlerinizden eksiltme imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdeleyin. Ve o müminler başlarına bir felaket geldiğinde bir musibet geldiğinde biz Allah’tan geldik Allah’a döneceğiz derler ve sabrederler.” O sabrı gördük onlarda. Bu ayette geçen “İnnalillah ve innaileyhi raciun” ifadesini kullanıyorlar. 

Hakikaten de korku ile daha çok imtihan edilmişler. Çünkü 5 bin 200 depremin hadi diyelim ki, bin tanesini hissettiniz. Hemen hissediyorlar. Mesela biz ordayken “Hocam sallandık fark ettiniz mi” dediler. Biz fark etmiyoruz. “3 şiddetinde olmalı” falan diyorlar. Artık depremölçer aleti gibi olmuşlar, adeta bunu hissediyorlar. Ama mütevekkiller, hallerinden şikayetçi değiller. Hani devlet bize bakmıyor,  yapmıyor gibi böyle bir şey yok.  Birileri provake etmek istiyor ama buna pirim verecek bir ortam bulunmuyor.  Onların anlattığı ve bizim gözlemlediğimiz kadarıyla böyle bir provakasyona prim verecek hal yok. Gıda stokları ise fazlasıyla var.

Giyim konusunda özellikle ikinci el olarak, rastgele gönderilen giyimlerin biraz problem oluşturduğu vakası ile karşı karşıya kaldık.  Bu konuda bizim mesajımızı ileteceğiniz on5yirmi5.com aracılığıyla kardeşlerimize bunu söylemek lazım.

İHH’nın bir yetkilisinin bu konudaki düşüncesi şuydu; “Hocam, bunları atsan atılmaz yaksan yakılmaz.  Eleman tutsanız burada olmuyor. Bunları biz ne yapalım? Şöyle düşünüyoruz;  henüz daha fiiliyata aktaramadık ama ikinci el türü giysi, battaniye vb. şeyleri temizleyelim, ütüleyelim,  paketleyelim tasnif edelim, kutulayalım ve ona göre hazır tutalım ki, başka bir yerde lazım olur. Çünkü şu hali ile kullanamıyoruz.” Hatta gıda konusunda bile eğer çok iyi hazırlanmış bir koli biçiminde değilse birine fazla birine eksik vermek gibi sıkıntılar da yaşanabiliyor. Onları bile koliye düzenli koymak gerekiyor.

Zaten gıdada problemi çözmüşler. Çadır problemi yok ama konteynırın Türkiye’deki üretimi sınırlı.  Hadi dediğiniz zaman üretilmiyor. Bir-iki köyle, bazı yerlerde gördüğümüz eksiklikleri aktarmak üzere bizzat ben Abdullah Yıldız olarak ve diğer arkadaşlarım, buralarla ilgilenen Üsküdar ve Beyoğlu belediyelerini aradık. Hem tebriklerimizi ilettik, hem de “Bazı ufak tefek sorunlar olabilir, biz böyle gözlemledik belki siz farklı biliyorsunuzdur. Bunu da size hatırlatmak istedik.”  diyerek görevimizi yapmaya çalıştık. 

Ama biz daha çok moral motivasyon ve manevi anlamda görev yapmaya çalıştık. Orada çocukların başını okşadık, hatta mini oyunlar oynadık.  Çoğunlukla camiler yıkılmış ama ayakta kalabilen camilerde namaz kılmaya çalıştık. Camisi olmayanlara İHH üzerinden sahra çadırı temin etmeye çalıştık.

Tabii ki şehitlik sadece savaşta şehit olmak değildir.  Böyle bir enkaz altında kalarak, ağır hastalıklarla ilgili ölüm, boğularak ölümün de hadisi şeriflerde bir tür şehitlik olduğu ifadesi aktarılır. Yani Allah’ın izniyle ben o kardeşlerimizin imanla gittiği kanaatindeyim. Ama depremden gerekli dersleri, gerekli hayat ilkelerini çıkarmaya çalışıyorlar. 

Medyaya yansıyan haberleri Van ve Erçiş’te genel manada göremezsiniz.  Yani oralarda bir tür ırkçı propagandaya,  “bizi ihmal ettiler, görmezden geldiler” propagandasına yer yok.  Bu olay tam tersine Türkiye’de kardeşliği perçinleyen,  ümmet bilincini, Müslüman ve mümin insanların kardeş olma bilincini pekiştiren bir hadise oldu. Allah şerlerden hayır murad eder. Biz bilemeyiz.  bu şer gibi gözüken olayın bölge halkı için Türkler, Kürtler, Lazlar, Çerkezler ve her kesim için bir rahmete dönüşeceği kanaatindeyim.  

Yetkililerin elinden geldikçe gayret gösterdikleri söyleniyor ama bir küçük eleştiriyi burada ifade etmem lazım. Genellikle oraları ziyaret edenler belli yerlere gelip, çadır kentleri ziyaret ediyorlar. Halkın arasına karışıp halini hatırını sormadan, dönüp gidiyorlar gibi bir eleştiri var. Hep aynı yerlere uğramasınlar…

on5yirmi5.com aracılığıyla ben şunu ifade edeyim, 160 liraya uçakla gidiş dönüş bileti alabiliyorsunuz.  Bir günlüğüne gidin, oralarda kalacak yer çok rahat bulursunuz. Yani yardım kuruluşlarının misafirhaneleri, konteynırları, çadırları mevcut. Bir gece bir yerde kalın paylaşın,  yani bir günlüğüne gidin… Sivil olarak gidin illaki yanınıza, çantanıza bir şey doldurmayın. Mümkünse özellikle de -bunun altını mutlaka çiziyorum- oralara bundan sonra kamyonlarla, tırlarla yardım götürmeyin. Para götürün ve oradaki esnaftan yiyecek, giyecek, gofret, çikolata alın…  Birşey alıp, gönlünü almaya çalışın.  Oradaki esnafta ciddi anlamda sıkıntıda. Çünkü bu kumanyalardan dolayı artık ihtiyaç kalmayınca, alım düzeyi düşünce esnaf da biraz sıkıntıya girmiş. En azından bu tarz bir tavsiyede bulunmuş olayım.

Medyaya yansıyan haberlerde yağma görüntüleri vardı. Siz bu tip görüntülere şahit oldunuz mu? Bir de İHH dışındaki yardım kuruluşlarının çalışmaları hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Biz oradayken asla yağma görüntüleriyle karşılaşmadık. Yağma görüntüleri ilk birkaç günün paniği.  Bu da çok doğal bir şeydir. Dünyanın neresinde olursa olsun olabilecek şeylerdir.

Yardım getirenlerin de bu yardımları kente direkt sokmamaları, bekletip belki kontrollü bir şekilde yapmaları lazımdı. Yardım edenler de, yardım alanlar da ilk bir-iki gün panik yaşamışlar  ama ondan sonra bu görüntüler olmadı. Yoksa bu yörenin insanı için asla bu söylentilere pirim verecek bir durum söz konusu değil. Bunun tam tersine köylere gittiğimizde ola ki, para veya başka bir şey isterler diye çocukları ikaz ederek çolumsuz bir davranışta bulunma ihtimalini bile önleyecek kadar başları dik.   Hatta hocam çay ikram edelim, elma ikram edelim diyerek onlar bize bir şeyler ikram etmek istiyor.   Yani o konuda gözleri tok insanlar. O yanlış bir imaj… 

Sadece İHH değil, Kimse Yok mu?, Yardımeli, Deniz Feneri vb. yardım kuruluşlarını da gördük. Orada çalışıyorlar. Ama İHH’nın öne çıktığını, ilk başta olaya el attığını söyleyebiliriz.

Van’ın merkezindeki Gökkuşağı ile Erciş’teki Başakder Anadolu Platformu  dediğimiz bir kuruluşun alt birimleri… Özellikle insan ve öğrenci sevkiyatı ile ilgileniyorlar. Mesela Erciş İmam Hatip’ten 200 öğrenci Kocaeli İmam Hatip’e gönderildiler. Tam biz ordayken işlemleri yapıyorlardı. Şimdi Kocaeli yakın, siz evinizi barkınızı terk edip geldiniz ama burada da kardeşleriniz, ağabeyleriniz,  amcalarınız teyzeleriniz var deyip onların gönlünü alarak bu işi hafifletmemiz lazım. 

Diğer yardım kuruluşları noktasında, tabi ki ilk günlerde arama kurtarma çalışmaları ön plandaydı. İlk bir hafta on günden onlar geri göndü.  Çeşitli belediyelerin yardım ekipleri uçağa binip dönerken biz onlarla çok karşılaştık. Yaptıkları da tabi ki enkaz kaldırma gibi teknik bazı şeyler.  Kazılar bitmiş ama  hala  tortuları duran yerler var. Binaların demirleri ile ezilmiş arabalar orada duruyor. Bunları görmek mümkün…

 Yardım kuruluşlarının çalışmalarına dair yetersiz diyen bir kişiye rastlamadık.  Sadece ilk birkaç gün içerisinde ve Van’daki ikinci depremin ardından ben buraya el atayım, sen şuraya el at gibisinden küçük bir organizasyon hatası, karmaşa yaşanmış. Ama kısa süre sonra o da giderilebiliyor. Mesela Erciş’te ilk gün kaymakamlık olaya el koyamamış ama 3 saat sonra İHH ordaydı. 23 Ekim’de deprem oldu,  akşam İstanbul’dan gezici aş evini çıkardılar, ertesi gün  yani 24 Ekim’de İHH orada 5 bin kişiye orda yemek verdi. Hatta oradaki bütün yardım kuruluşları ve tabi ki halk, ihtiyacı olan herkes  -yardım kuruluşları dahil- İHH’nın aş evinde yemek yediler. Bunu da hakkaniyetle ifade etmemiz lazım…

 on5yirmi5.com