Denizci Albay’ın 28 Şubat İtirafı!

Olaylar
Takvim Genel Yayın Yönetmeni Ergün Diler, bir denizci albaya ait olduğunu iddia ettiği 28 Şubat itiraflarını aktardı. Diler, MİT’e cemaatlerle ilgili talimat verildiğini iddia etti. Takvim Gazet...
EMOJİLE

Takvim Genel Yayın Yönetmeni Ergün Diler, bir denizci albaya ait olduğunu iddia ettiği 28 Şubat itiraflarını aktardı. Diler, MİT’e cemaatlerle ilgili talimat verildiğini iddia etti.

Takvim Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ergün Diler, bir deniz albayın 28 Şubat süreci ile ilgili itiraflarını köşesine taşıdı.

Diler, "Bölünme ve cemaat" başlığıyla kaleme aldığı köşe yazısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın MİT’e verdiği talimattan da bahsetti.

Diler’in yazısındaki ilginç itiraflar:

"Savcı Sadrettin Sarıkaya’nın MİT’çileri ŞÜPHELİ sıfatıyla ifadeye çağırmasından sonra ülke MAKAS değiştirdi.

Herkes karnından konuştuğu için kimse bunu söylemek istemiyor. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bunu görmek için de KAHİN olmaya gerek yok. Bu ülkede KİMSE İKTİDARI paylaşmaz. Hele yüzde 50’yi geçen Erdoğan asla… Neyse…

Dün sabah dostum olan bir DENİZ ALBAY ile oturup sohbet ettik. Eskiden direnirdi. Baktım o keskin taraftan eser kalmamış. "Özeleştiri yapıyor musunuz" diye sordum.

Hiç uzatmadan "Biz başörtüyü DÜŞMAN olarak bellemiştik. Özellikle eşi başörtülü olduğu için atılan çok arkadaşımız oldu. Çok iyi subaylar da arada kaynayıp gitti" dedi.

Her zaman ki gibi tartışacağımızı düşünürken yanılmıştım. Bu YÜZLEŞME çaylarımızı keyifle içmemize neden oldu.

Sonra 28 Şubat’ı masaya yatırdık.

Birden tanıyamadığım kadar CİDDİLEŞTİ. "Çok haksızlık yapıldı, çok" diye iç çekti… "Ne oldu?" diye sormamla birlikte FLASHBACK yaptık.

Yolculuk başladı: "28 Şubat’ta bazıları kabul etmez ama Deniz Kuvvetleri çok etkiliydi. Bodrum’da özel toplantılar yapılır ve gerekli komutanlıklara gönderilirdi.

Şimdi bakınca gülüyorum ama o dönem tek HASMIMIZ BAŞÖRTÜLÜ insanlardı. Çok sınır aştık. MİT ile iç içe çalıştık. Her oluşumda hem askerin hem MİT’in ELEMANI vardı. Tüm bilgiler ANKARA ve HASDAL’da toplanıyor, SAVAŞ taktikleri eşliğinde OPERASYONLAR yapılıyordu.

Düğmeye nasıl basılacağına karar veremeyen üç-beş PAŞA, TAKSİ ile İSTANBUL turlarına başladı. "Nereden vurmalıyız" diye gece gündüz düşünüyorlardı. Bir gün AKSARAY’da bindikleri TAKSİCİ siyasilere BELDEN AŞAĞI sallayınca KUDRETLİ PAŞALARIN gözlerinde ışık belirdi. İşi yine KADIN çözecekti. ŞİFRE ORTAYA ÇIKMIŞTI: "Belden aşağı"

Hemen gereken yapıldı.

ERGENEKON tutuklusu olan bir PAŞA’ya görev verildi. Önce HANZADE pavyonundan Fadime Şahin, daha sonra şarapçı ALİ KALKANCI bulundu. Müslüm Gündüz zaten dünden razıydı. Birkaç resmi ACZMENDİ de eklenince CAST tamamlanmıştı. İş, bir İMAMIN tuzağa düşürülmesine gelmişti. Senin çok sevdiğin UFUK GÜLDEMİR de bilerek ya da bilmeyerek plana katkı verdi.

Müslüm Gündüz ile Şahin basıldığında orada tek Güldemir’in kamerası vardı.

Sanırım o haberin REYTİNGİNİ Türk televizyonculuğu hala kıramadı.

Bütün bunları HİLTON’da ikamet eden tutuklu paşa ve ekibi yaptı.

Bir yandan işleyiş üzerinde RÖTUŞLAR yapılıyor, bir yandan her CEMAATE sızan ELEMANLARDAN bilgi akıyordu. Sanıyorum o dönemde en çok Fethullah Gülen’e saldırıldı.

Kasetler, yalan yanlış haberler birbirini izledi. "BÜTÜN MUHAFAZAKARLAR KÖTÜDÜR" tezi saat gibi işliyordu.

Zaten BELDEN AŞAĞI senaryo tutmuştu. Herkes bunu konuşuyordu. Televizyonlar ve gazeteler görevlerini eksiksiz yerine getiriyordu.

Dönemin etkili gazetesi SABAH "Fethullah’ın 3 bin komandosu" diye manşet atıyordu. Diğer gazeteler de geri kalmıyordu.

Ülkede estirdiğimiz KARA FIRTINA etkisini göstermişti.

Fethullah Gülen, cemaate MONTE edilmiş olan Nurettin VEREN tarafından asılsız bilgilerle ürkütülüyor ve TAKSİLERDE şehir turu yaparken SABAHLAMAK zorunda bırakılıyordu.

Kimse kimseye güvenmiyordu.

Milletin içinden çıkan ordu MİLLETE karşıydı!

Manşetler halkı ne yapacağını bilemeyen kurbağaya çevirirken, bankalar boşaltılıyordu. Fakirlik yine ALINYAZISI olmuştu. Kirli sakalla dolaşan bile İRTİCADAN tokadı yiyordu.

Aslında olan, ABD ve İSRAİL’in esneyen yapıyı tekrar yerine oturtmasıydı. Türkiye’nin ellerinden çıkmasına izin veremezlerdi. Öyle de oldu zaten…

O günler orduda hala canlı. Özeleştiri yapmıyor değiliz. Hatta 2003 darbe seminerlerini ortaya çıkaran da BİZİZ.

Sanıyorum artık TSK o hatalara düşmez. En azından DARBELERİN ülkeyi ne hale getirdiğini herkes gördü.

Dostum freni patlamış kamyon gibiydi. O zamanki askeri ve MİT’i düşündüm. Alınan yolu daha iyi anladım.

Sonra cevabını bilmediği bir soru sordum:

Başbakan Erdoğan’ın, MİT’e CEMAATLER hakkında verdiği emri biliyor musun?

Boş boş bakınca cevabı verdim:

MİT’in işi CEMAATLERİ izlemek değil. Onlar bu ülkenin insanları ve yurttaşları. Siz ülkenin BEKAASINI tehdit eden unsurlarla savaşın. İnanan insanlarla değil…

Bu yüzden bütün oluşumlardaki ADAMLARINIZI GERİ ÇEKİN…

Ve Başbakan Erdoğan bu cesur kararı alan tek liderdi. Çünkü samimiydi. Bütün vatandaşların özgürlüğü için yapıyordu bunları…

28 Şubat’ta KABUS dolu günler geçirenler bunları bilmiyordu.

Galiba VİCDANIMIZIN sesini pas geçiyorduk…

Alttan alta birileri Hükümet-cemaat kavgasını istiyordu. Ve bunun için ellerinden geleni yapıyordu. Ancak 28 Şubat’ı destekleyen sermayenin PATRONLARININ cemaate yanaşması ne anlama geliyordu?

Bülent Eczacıbaşı ve Ferit Şahenk neden cemaate el uzatıyordu? Bu yakınlaşmanın altında ne yatıyordu?

Çok sevdikleri için mi?

Son sözüm:

Tamam, hükümeti eleştirelim. Ama yapılan GÜZEL HAREKETLERİ DE GÖRMEZDEN gelmeyelim…

Burası BİZANS’tır. Bütün kurumlar onun mirasıdır.

Sadece Erdoğan değil herkes dikkat etmelidir. Çünkü bu maçın tekrarı yok.

OYUNU GÖRÜN… Görmek için çaba harcayın. Telafisi mümkün değil.

Benden söylemesi.

TAKVİM