Dehşete düştüm isyan ettim

Olaylar
Darbe iştirakçileri listesinde basının ilk sırada yer aldığını kaydeden Baş, demokrasiyi hedef alan eylemlerin sadece askerin işi olmadığını belirterek ‘Herkes bu cehenneme odun taşımış diye düş...
EMOJİLE

Darbe iştirakçileri listesinde basının ilk sırada yer aldığını kaydeden Baş, demokrasiyi hedef alan eylemlerin sadece askerin işi olmadığını belirterek ‘Herkes bu cehenneme odun taşımış diye düşünüyorum’ dedi Darbelere karşı kamuoyu bilincinin önemine dikkat çeken Baş, bugünün bazı demokratlarının 1960 darbesinde ‘Yaşa Türk ordusu’ diye slogan attığına dikkat çekti. Bazı belgeleri görünce dehşete düştüğünü belirten Baş, Kuran-ı Kerim’e el koyma kararını okuyunca gözlerinin dolduğunu söyledi.

Darbelere ilişkin iki ciltlik raporu Meclis”e sunan Komisyon Başkanı Nimet Baş, 4 aylık çalışmanın detaylarını Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi”ye anlattı.

Meclis Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Başkanı Nimet Baş, demokrasinin rafa kaldırıldığı dönemleri tanıklar ve belgeler üzerinden araştırdıkları çalışma sürecini Yeni Şafak’a anlattı. Bazı bilgi ve belgeler karşısında büyük şaşkınlık yaşadığını belirten Baş, ‘Yüksek Askeri Şura kararları arasında beni dehşete düşürenler oldu’ dedi. Çalışmalar sürecinde darbe’nin sadece askerlerin işi olmadığı kanaatine sahip olduğunu kaydeden Baş, ‘Herkes bu cehenneme odun taşımış diye düşünüyorum’ şeklinde konuştu. Baş, komisyon tecrübesinden yola çıkarak yakın tarihe ışık tutacak açıklamalar yaptı.

Raporu Meclis’e sundunuz. Darbelerin şifrelerini çözebildiniz mi?

Aslında biraz malumun ilamı şeklinde yaptığımız çalışma; ama her şeyden önce ‘Darbelerin şifresi nedir, darbeler ne adına yapıldı’ derseniz, ‘Bir yerde birtakım kozmik odalarda üretilmiş resmi doktrinlerle veya bunun içini kimin doldurduğu belli olmayan bir felsefe’ derim. Bu felsefe doğru değil. Milletin inançları, dünya görüşleri hiçbir zaman baz alınmıyor. Millete karşı yapılıyor. Yani 27 Mayıs’tan başlayarak, 1960, 1971, 1980, 28 Şubat darbesi bütün bunlar aslında ben, her darbenin birbirinin rahminde oluştuğunu düşünüyorum. Bir ideoloji adına bazen muhatapları 28 Şubat’ta dindarlar olarak nitelendirilmiştir. 12 Eylül’de solcular olarak nitelendirilmiştir. Dolayısıyla ‘şifreler’ dediğiniz zaman; ‘Kime karşı yapıldı’ diye sorulduğunda, ‘Millete karşı yapıldı’ diyebiliriz. Üretilmiş, gerçekle ilgisi olmayan doktrinlerle insanlar fişlendi, idam edildi. Dolayısıyla darbeler konusunda özel bir hap veremeyiz ama bu kadar da basit anlatabiliriz.

ATEŞE BİR DAMLA SU TAŞIYANLARA İŞKENCE

Meclis Başkaanı Çiçek’in söylediği gibi sis perdesi aralanabildi mi?

Yaptığımız çalışmanın ‘Pandora’nın kutusunu aralamak’ olduğunu, bundan sonraki atılacak adımlarla demokratik ve sivil anayasa yapmanın her şeyden önce önemli olduğunu söylemek istiyorum. Bu bakımdan darbe dönemi mevzuatının taranmak suretiyle, darbelerin izlerini toplumdan tamamen silinmesi gerekir. En önemlisi darbe konusunda toplumsal bilinç oluşturulması ki, ben bütün medyaya teşekkür ediyorum. Kamuoyu oluşturmak açısından büyük destekleri oldu. 1960 darbesinden hemen sonra ve öncesinde atılan manşetlere baktığımız zaman, bugün ülkenin en demokrat insanlarının 71 ve 60’a, ‘Yaşa Türk ordusu’ şeklinde darbeyi alkışladıklarını, en kanlı başbakan ve bakanların asılmasıyla sonuçlanmış darbelerin dahi bu toplumun belli kesimlerince alkışlandığını, darbe dönemlerinde anayasa yapmak için akademisyenlerin konseylerde nasıl yarıştığı gördüğümüz zaman sadece eli silahlı askerlerden ibaret olmadığını görüyorum. ‘Herkes bu cehenneme odun taşınmış’ diye düşünüyorum. Taşımışlar ama bir damla su ulaştırmak isteyenler de korku, tehdit, sindirme, cezalandırma ve işkencelere maruz kalmışlar. Toplumun bu anlamda sesinin güçlü çıkmasının önünde en önemli engellerden bir tanesi de budur. Bu ülkenin sivil-toplum yapısı, medyası, bu devletin eklenmiş sermayesi, bu ülkenin üniversiteleri, bu ülkenin yargısı hepimiz sorumluyuz.

ÖNEMLİ BİR KAPI AÇTIK

Rapor içinize sindi mi?

Bu rapor, içimize çok sinen bir rapor oldu. Ama mükemmel ve kusursuz bir iş yaptığımızı iddia etmiyorum ama tarihe not düşecek düzeyde önem atfediyor. Biz dinlemelerin yoğunlaştığı dönemde topladığımız bilgi ve belgelerle konuşmayı tercih ettik. On birlerce sayfa doküman bundan sonra Meclis’te bu tür çalışma yapacak komisyonlara da, üniversitelere de, araştırmacılara da ışık tutacak diye düşünüyorum. Belli bir şeylerin kapısını açtık. Çok önemli adımlar attık.

GİZLİ MGK KARARLARINI DEĞERLENDİRDİK

Devletten istediğiniz bilgi ve belgeleri aldınız mı?

Alabildiklerimiz var, alamadıklarımız var. Onları rapora ek olarak koyduk. İstediğimiz kurumlar içerisinde birçoğu paylaştı. Ama kurumsal pozisyonları gereği devlet sırrı kapsamı içerisinde olduğu için paylaşmadılar. Ama şunu önemli buluyorum. MGK kanunun 10. Maddesine göre MGK kararları açıklanamaz ama sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında, Başbakanımızın da siyasi destekleri ile komisyonumuza MGK karar aldı ve bize 48 tane kararı gönderdi. Gizlilik kararını korumak kaydıyla gönderilmesi kararını aldılar. Eklerde yayınlayıp yayınlanması hukuki açıdan tartışmalı bir konu. Konuyu Meclis başkanlığına emanet ettik. Onlar değerlendirsinler. Biz yararlandık. Biz raporda o bilgileri kullandık.

DARBECİLERLE İŞBİRLİĞİNDE BASIN LİSTENİN EN BAŞINDA

Cehenneme odun taşıyanlar listesinde ilk sıra kimin?

Kamuoyunu oluşturmada en etkili olan basın derim. Her şeyden önce rolleri önemlidir. 1960 sonrasında bu ülkenin başbakanını düşük, aşağılık olarak nitelendiren ve daha sonra darbeyi topluma yaymak için en önemli yani darbenin bir hürriyet, zafer bayram olarak kutlanması ve topluma mal edilmesi için verdikleri çabaya bakarsanız o tarihlerde bir tek Bedii Faik yüksek sesle ve farklı bir şey söylediğini görürüsünüz, basından. Eğer basından topyekun destek bulamamış olsalardı, bence bu kadar kolay cesaret edilemezdi.

Medya patronlarını dinlediniz. Açıklamaları katkı sağladı mı, samimi buldunuz mu?

Daha önemlisi samimi bulup bulmamaktan ziyade, ben kişisel görüşlerimi ortaya koymak yerine tam tersine hangi dönemde nasıl davrandıklarını rapora koyduk. Dolayısıyla şunu da hissettik çok az olmakla birlikte samimi bir pişmanlığı nedameti çok insani buluyorum. Bir nedamet duygusu içerisinde olanların yanı sıra, askerlerin -tırnak içerisinde söylüyorum- nasıl ki darbenin gerekçesi hukuki maddelere dayanması dışında bunu bir görev olarak addedildiğini ve bu görev ifası olarak algıladıkları gibi, aynı zamanda medya da bunu bir görev olarak görmüş. Görev içerisinde tanımlanmış. Habercilik anlayışında yaptıklarını söyleyenler oldu. Yine olsa yine yaparım diyenlerde oldu. Dolayısıyla hani bir kategorize etmekten ziyade böyle sınıflandırabilirim.

DERİN DEVLETİN DEŞİFRESİ İÇİN YENİ BİR ARAŞTIRMA

Derin devlet ve kontrgerillanın devlet içindeki izlerini tespit ettiniz mi?

Biz, dönemin bütün önemli görevde bulunmuş siyasilerine, askerlerine, bakanlarına bu soruları sorduk. Bu konuda bilgi belge de istedik. Çeşitli zamanlarda çeşitli isimler adı altında bir takım kurumların oluştuğunu biliyoruz. Ama bu kurumlar, Hilmi Özkök’ün tabiri ile "Özel Harp Dairesi illegal bir kurum değildir. Yasaldır ve görevi de kanunlarla çizilmiştir" şeklinde tanımlandı. Kamuoyunda böyle bir yapının varlığı kabul ediliyor. Ama bu varlığa dair daha somut verilere ulaşmak için Türkiye’nin bu konuyla ilgili daha geniş kapsamlı araştırmalara ihtiyacı olduğunu söyledik. O yüzden sonuç önerileri, hepsinin adını zikrederek, Seferberlik Tetkik Kurulu, Özel Harp Dairesi, JİTEM gibi yapılanmaların bir şekilde araştırma konusu yapılması ve devlet sırrı gibi kavramları ortadan kaldırarak derin bir deşifre yapılmasını istedik.

MİLLETİN İRADESİNE SAHİP ÇIKTIĞINI GÖSTERDİ

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sorularınıza verdiği yanıtta, darbeler döneminin artık geride kaldığını söylüyor. Siz de aynı kanaatte misiniz?

Ben Sayın Başbakanımızın bu milletin iradesine sahip çıkma, milletin iradesini bir emanet sayarak en onurlu şekilde görmüş bir siyasetçiye çok yakışan bir cümle olarak görüyorum bunu. 2002’den başlayarak bakarsanız tüm bunlar duruma vaziyet eden bir durumu değiştirme iradesi sonucunda gerçekleştirildi. Bugün bu komisyon kurulmuşsa ve bu komisyona en yüksek düzeyde motivasyon ve destek verilmişse. Komisyon raporumuzda ilk 3 sayfanın o millet iradesine verdiği önemi ortaya koyan 1960 ve 80’den başlayarak vesayetçi anlayışı analiz ettiğini ve bunun yol gösterici olduğunu söyleyebilirim. Bu irade olduğu sürece Türkiye’de bir şey olmaz. Evet bütün vesayetçi sistemi tasfiye etmemiz gerekiyor. Başta sivil anayasa olmak üzere darbe mevzuatını gözden geçirmemiz gerekiyor.

Bu konuda bir kitap yazmayı düşünüyor musunuz?

Düşünüyorum evet. Başından beri hep bu yönde notlar aldım zaten.

Baykal kendine yakışanı yaptı

Nimet Baş, ‘Komisyona bilgi vermeyen Deniz Baykal’ın tavrı sizi incitti mi’ sorusuna şu cevabı verdi: ‘İncitme, kırılma bana çok uymayan tutumlar olur. 3. dönemim çok iyi tanıdığım bir siyasetçi, tutum ve davranışları konusunda da bir fikir sahibiyim. Dolayısıyla Baykal’a yakıştırdığım bir davranış oldu, kendisine çok yakışan bir şeydi.’

Demirel darbecilerle aynı dili konuşuyor

Demirel, ben darbelerle hesaplaştım dedi. Siz bunu nasıl karşıladınız?

Kendi dönemiyle hesaplaştı evet. Kendine yapılan darbelerle hesaplaştı evet. 28 Şubat dönemiyle hesaplaştı mı onu sormak lazım.

28 Şubat’taki rolünü farklı bir yere mi koyuyorsunuz?

Evet anayasal bir kurum olan Milli Güvenlik Kurulu’nu işlettim dedi. Ama hatırlarsanız anayasal kurumların işletilmesi, anayasa gereği veya yasa gereği, görev gereği tanımları çok da darbecilerin diline benzeyen bir dildir. Daha önce kendisi darbelere muhatap olmuş, mağdur olmuş bir siyasetçi olarak, okuyamıyorlarsa okuyabilecekleri yere gitsinler mesela Suudi Arabistan’a birisidir. Bu çok tipik paternalist devlet anlayışını temsil eder. Sivil iradeyi temsil etmez, demokratik tutumu da temsil etmez. Ne kendisi bu ülkenin ev sahibidir ne o çocuklar bu ülkenin misafiridir. Kimseye kapıyı göstermeye hakkı yoktur. Öyle görüyorum.

Oradaki dili darbecilerin kullandığı dil midir?

Onlara yakın bir dildir evet.

Kuran’a el koyma kararı gözlerimi doldurdu

Belgelerde sizi dehşete düşürecek şeyler oldu mu?

Evet oldu. 28 Şubat sürecinin çok uzun bir dönem olduğunu biliyorduk. Ama 2004’ten bir vesika paylaşmak istiyorum. ‘Eşiniz çağdaş olmayan bir kıyafetle toplum içerisinde kendini göstermesi siz TSK mensupları ve bağlı bulunduğunuz birliğe yakışmamaktadır. 1. sicil amiriniz olarak sizi uyarmamıza rağmen olağan durumunuzda bir değişiklik olmadığı başta sizi ve bayan B.’yi son kez uyarmak durumundayım. Durumunuzun takipçisi olduğumu eşinizin kıyafeti değiştirmemesi halinde ortaya çıkabilecek 926 sayılı iç hizmet kanunun ilgili müeyyideleri ile karşı karşıya kalacağınızı hatırlatır bu konunun bilinmesini rica ederim. İmza. Hava Savunma Kurmay Albay …’ Bunlar YAŞ kararlarından alınan örnekler. ‘Başta Kuran-ı Kerim, yasak yayınlar listesinde bulunmadı ancak dini bilgiler muhteva ettiğinden el konulmasının yerinde olduğunu’ diyen belgeyi okuyunca gözlerim doldu. Bu milletin değerleri ile hiç de barışık olmayan bir belge. ‘Dini bilgiler ihtiva edilen bir Kuran-ı Kerim. Evinizde alenen teşhir edilen tablo yazma eserlerden yılı 1947 Allah ismi. İrtica propaganda kapsamında olduğu’ İnsanın kanını donduracak şey. ‘Bu kadar da olmaz’ dedirten şeylerdi. Bize gelen belgelerden bazıları. Bu milletin hissiyatını anlaşılmaz olduğunu ama bu kadarını düşünmüyordum. Gerçekten adına ‘Peygamber ocağı’ diyen bir toplum bu. Dolayısıyla bu ordumuzda, bu kadar hukuksuzluk nasıl reva görülmüş? Nasıl yakıştırmış, nasıl yapmışlar diye düşünmeden edemiyorum. Bu kadarını tahmin etmiyordum. Fişlendiklerini tahmin ediyordum ama askerden atılmasına neden olacak şeyin, Kuran-ı Kerim olmasını nasıl düşünebiliriz. Allah ismini irtica olarak algılamışlar.

Paşalar pişman değil

Evren ve Şahinkaya’nın savunmalarında pişmanlık gözlemlediniz mi?

Hayır, yok. Biz de görüşlerine başvurmak üzere kendilerine talepte bulunduk, reddettiler. Ben de o zaman "Millet iradesini o gün de hiçe saymışlardı bugün de hiçe sayıyorlar" dedim. Millet iradesi ile seçilmiş gelmiş milletvekillerini cezaevlerine gönderip, askerleri yerleştirdiler. Darbe sonrası Meclis Genel Kurulu’ndaki üniformalı askerlerden oluşan fotoğrafı, demokrasimiz adına her yere asmak gerektiğini düşünüyorum.

Evren ‘Eşitlik olsun diye bir sağdan bir soldan astık’ dedi. Ne hissettiniz?

Kendi eşitlik ve adalet duygusunu böyle anlatan insana ne diyebilirsiniz? Aradan 30 yıl geçmiş bugün bile bu tahakkümcü anlayışın hala sürdüğünü görüyorum ve aşırı özgüven beni doğrusu olumsuz yönde de etkiliyor. "O gün yargı bu kararları verdi. Bizimle ne ilgisi var" bile dese amenna diyeceğimiz bir şey. ‘Talimat verdik astırdık’ cümleleri hala kullanılıyor bu ülkede.

Sis perdesi aralandı

Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, darbe ve muhtıra dönemlerine ilişkin 1404 sayfalık raporunu dün TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e sundu. Komisyon Başkanı Nimet Baş, 4 aylık çalışmanın ürünü raporu Çiçek’e verirken "Pandora’nın kutusu açıldı" dedi. Komisyon üyeilerini Başkanlık divanı Salonu’nda ağırlayan Çiçek ise kurumsal olarak darbelerin birinci derecede mağdurunun TBMM olduğunu söyledi.

REFERENS OLACAK

Çiçek, komisyonun yaptığı çalışmaların referans olacağını dile getirdi. Araştırma komisyonlarının ancak 4 aylık bir süreyle çalışabildiğini hatırlatan Çiçek, şöyle konuştu: "Elbette böylesine karışık, karmaşık, üzerinde sis perdesi olan, perde arkasında da pek çok gerçeğin yattığı, ölenlerin ve öldürenlerin, mağdurların, mağduriyetlerin, acıların yaşandığı bu dönemlerle ilgili çalışmaları 4 ay gibi kısa bir zamanda tüm yönleriyle ortaya çıkarmak mümkün olmayabilir. Ama, sis perdesinin önemli bir kısmı aralanmıştır.’

CHP’DEN AYRIŞIK RAPOR

Komisyonun CHP’li üyesi Ahmet Toptaş, Meclis Başkanı Çiçek’e kendilerinin ayrışık raporu olduğunu dile getirerek, komisyon raporunun içeriğine katılmadıklarını; yalnızca sonuç ve öneri bölümünün oybirliği ile kabul edildiğini söyledi. MHP Milletvekili Özcan Yeniçeri de ayrışık raporlarının olduğunu söyledi. Toptaş ve Yeniçeri, ayrışık raporlarını Çiçek’e verdi.

Pandora’nın kutusu böyle açıldı

Ekleri hariç 1404 sayfalık rapor hazırlayan komisyon çalışmalarında 1500 saat çalıştı. Başta TBMM olmak üzere İstanbul, Aydın, Malatya, Bolu, Manisa da muhtıra ve darbe dönemlerinin 143 tanık ve mağdurlarını dinleyen Komisyona 47 uzman destek verdi. 500 kitap, çok sayıda makale, tez ve Meclis tutanaklarını inceleyen Komisyon Yassıada, 12 Eylül ve 28 Şubat süreçlerine ilişkin belgesel yapımlarını da izledi. Yüksek askeri Şura kararları ve re’sen emekli edilerek TSK’dan ihraç edilenler, başörtüsü mağdurları, Salih Mirzabeyoğlu gibi halen olağanüstü dönem yargılamaları sebebiyle cezaevinde bulunanlar, üniversite ilişiği kesilenler olmak üzere yüzlerce mağdur komisyona başvurdu. Başbakanlıktan ve Köşk’ten 30 binin üzerinde evrak, belge gelirken 27 Mayıs 1960 darbesi, 12 Mart 1971 Muhtırası, 12 Eylül darbesi ve 28 Şubat ile 27 Nisan süreçlerine ilişkin gazete, dergi, televizyon yayınlarını da incelendi. Meclis’in tatile girdiği süreçte de fiilen çalışan komisyon belgelerin analizlerini yaptı.

Yeni Şafak