Darbeye karşı 20 öneri

Olaylar
Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu tarafından hazırlanan raporda, Gerçekleri Araştırma Komisyonu kurulması, Milli Güvenlik Kurulu’nun Avrupa Birliği normlarında sivil yapının kontro...
EMOJİLE

Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu tarafından hazırlanan raporda, Gerçekleri Araştırma Komisyonu kurulması, Milli Güvenlik Kurulu’nun Avrupa Birliği normlarında sivil yapının kontrolünde ve tavsiye organı şeklinde yapılandırılması, Genelkurmay Başkanlığı’nın "özerk, hesap vermeyen, her şeyin ve herkesin üstündeki statüsünün" artık son bulması, her türlü fişleme, hukuka aykırı dinleme, takip ve kayıt faaliyetlerine son verilmesi ve mevcut bütün fişleme kayıtlarının imha edilmesi önerildi.

Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun bin 404 sayfalık raporunun "Genel Değerlendirme ve Sonuçlar" bölümünde şu tespitler yapıldı:

"Demokrasilerde esas olan milli iradenin dokunulmazlığıdır. Türkiye’de her on yılda bir gerçekleştirilen darbeler, "milli iradeyi’ yok ederek, demokrasinin kesintiye uğramasına yol açmış, Türkiye’nin kanun devletinden hukuk devletine dönüşmesini engel olmuştur.

Türkiye’de cumhuriyetin kuruluşundan bu yana atanmışlar ile seçilmişler arasında var olan ve zaman zaman gün yüzüne çıkan çekişmenin adı: Devlet – Hükümet kamplaşmasıdır. Bunun arka planında, Türkiye’de kendisini devletin gerçek sahibi olarak gören bazı bürokratların, toplumun içinden çıkan seçilmişlere yönelik derin güvensizlikleri yatmaktadır. Bu hastalıklı düşünceye göre, Türkiye’de seçilmişler, bir başka deyişle siyasiler, nihai tahlilde, ‘kendi menfaatlerini milli menfaatlerin üzerinde gören, güvenilmez kişilerden oluşmaktadır.’ Bu nedenle siyasilerin, devlet ve devlet aygıtı tarafından her zaman ve her şart altında ve gözetlenmesi zaruridir. Bu anlayış, 1982 Anayasasında vücut bulan kuşkucu, kendisinden başka kimseye güvenmeyen aynı zamanda statükocu bürokratik vesayetin de temel dayanağıdır."

ÖNERİLER

Komisyon çalışmalarını 27 Mayıs 1960 Darbesi ve 12 Mart 1971 Muhtırası Alt Komisyonu, 12 Eylül 1980 Darbesi Alt Komisyonu ve 28 Şubat 1997 Postmodern Darbesi ve 27 Nisan 2007 E-Bildirisi Alt Komisyonu olmak üzere üç alt komisyon halinde çalışmalarını yürüttü.

Raporda, alt komisyonların ulaşmış olduğu sonuçlar ile milletvekillerinin görüşlerine bağlı olarak geliştirilen öneriler şöyle sıralandı:

1- Sivil Anayasa: Mevcut anayasa ile birlikte temel yasaların büyük çoğunluğu darbelerden miras kalmıştır. 12 Eylül rejiminin dolayısıyla militarist söylemin temel özelliklerini içinde barındıran anayasalar döneminin sona erdirilmesi ve milletin temsilcilerince hazırlanacak bir anayasaya her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır. Temel insan haklarının güvence altına alındığı; hükümetin yönetilenlerin rızasına dayandığı; çoğunluğun yönetiminde lakin azınlık haklarının garanti altına alındığı; özgür ve adil seçimler, kanun önünde eşitlik, bağımsız ve tarafsız mahkemelerin var olduğu; hükümetin anayasa ile sınırlandırıldığı; toplumsal, ekonomik ve siyasal çoğulculuğun, hoşgörü, işbirliği ve uzlaşma değerlerinin benimsendiği; tam demokrasi, çoğulculuk ve özgürlüğün esas alındığı bir kavrayışla halkın gerçek temsilcilerince, halkın önünde ve yüksek sesle tartışılmış yepyeni bir anayasa yapılmalıdır.

2- Gerçekleri Araştırma Komisyonu: Komisyonumuzun ele almış olduğu konunun derinliği ve kapsamının genişliği sebebiyle detaylı araştırma fırsatı ve imkanı bulunamayan hususların olduğu ortaya çıkmıştır. Bu itibarla yasal düzenlemeler yapılmak suretiyle, Gerçekleri Araştırma Komisyonu kurulmalıdır. Bahse konu Komisyonun Genel Kurul’un takdir edeceği süreyle çalışması ve daha geniş yetkilerle donatılmasını teminen, devlet sırrı, ticari sır ve bankacılık sırrı niteliğindeki bilgilere erişme imkanını verecek hukuki düzenlemeler yapılmalıdır. Bunlara paralel olarak TBMM İç Tüzüğünde de gerekli değişikliklerin yapılması sağlanmalıdır.

Siyasi cinayetler, 1 Mayıs 1977, Maraş, Çorum, Malatya ve Sivas katliamları: Kamuoyunda hukuk dışı faaliyetler içinde bulunduklarına dair çok güçlü iddialar bulunan ve Özel Harp Dairesi, "Gladio", "Kontrgerilla", "JİTEM" adıyla bilinen oluşumlar bulunmaktadır. Kuruluşunda Seferberlik Tetkik Kurulu, sonra Özel Harp Dairesi ve ardından Özel Kuvvetler Komutanlığı ismini alan, doğrudan Genelkurmay Başkanlığına bağlı birim hakkında iddia edilen hukuk dışı faaliyetlerin incelenmesi ve buraya ait olduğu iddia edilen kozmik oda/odaların ve buradaki belgelerin araştırılması hususunda; ayrı ayrı araştırma komisyonu kurulması Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne önerilmiştir.

3-Devlet ve Darbe Mağdurları: Darbe süreçlerini yaşamış ve demokrasilerini sağlamlaştırarak normalleşmelerini tamamlamış ülkelerdeki hukuki düzenlemeleri dikkate alarak, tüm askeri darbelerin ve muhtıraların, hukuku ve demokrasiyi ağır şekilde ihlal eden fiiller olduğunu ilan edecek, darbelerin asli faillerini kınayacak ve tüm mağdurlardan özür dilemeye olanak tanıyacak bir hukuksal çerçeve oluşturulmalıdır.

4-Milli Güvenlik Kurulu: Askeri vesayeti kurumsallaştıracak tüm mekanizmalar sivilleştirilmeli, hesap verebilen ve denetlenebilen bir yapı inşa edilmelidir. Militarist dili, devlet söyleminin ve aygıtlarının merkezine taşıyarak kendine "hükümetler ve siyaset üstü" rol biçen Milli Güvenlik Kurulu’nun normal bir demokraside yeri yoktur. MGK uygulamalarının Türkiye’ye maliyeti; demokratik işleyişi engelleyerek siyasi, sosyal, ekonomik nitelikteki ulusal sorunların çözümünü güçleştirmiş olmasıdır. Siyasetin askeri vesayetten kurtarılması ve ülkenin her sorununun milli güvenlik kriterleri doğrultusunda tartışılmasının önüne geçilebilmesi için, Milli Güvenlik Kurulu Avrupa Birliği normlarında sivil yapının kontrolünde ve tavsiye organı şeklinde yapılandırılmalıdır.

5-Genelkurmay Başkanlığının Hukuksal Statüsü: Anayasada, "Genelkurmay Başkanı görev ve yetkilerinden dolayı Başbakana karşı sorumludur" şeklindeki hükümde yer alan "sorumluluğun" mahiyeti ve sınırları net bir şekilde belirlenmemiştir. Hala Genelkurmay Başkanı’nın sorumluluk sınırları ve yaptırımları ile kuvvet komutanlarının Milli Savunma Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na karşı görev ve sorumluluklarını belirleyen bir düzenleme yoktur. Bu itibarla, Genelkurmay Başkanlığının özerk, hesap vermeyen, her şeyin ve herkesin üstündeki statüsü artık son bulmalı, devlet teşkilatındaki konumu çağdaş demokratik ülke örneklerine uygun hale getirilerek Milli Savunma Bakanlığına bağlanmalıdır. Ya da Başbakanlığa olan bağlılığının idari ve hukuki yönden açıklığa kavuşturularak bu yönde yasal düzenleme yapılmalıdır.

6-İç Güvenlik, Asayiş ve Ordu: Orduyu bir zabıta kuvveti olarak görmekten artık vazgeçilmelidir. Terörle mücadelenin yanında, kolluk kuvveti olarak görev yapan jandarma teşkilatının mevcut durumu, demokratik devletlerde olması gereken kriterlere uymamaktadır. AB ülkelerinde Jandarma, sadece Fransa ve İtalya’da vardır, ancak bunlar da Türkiye’nin Jandarma teşkilatı gibi değil tamamen sivil bir birim gibi İçişleri Bakanlığına bağlıdır. Jandarma teşkilatının, iç güvenlik ve adli mekanizmadaki görevi sonlandırılmalıdır. Jandarma teşkilatı, sivil bir yapılanmaya dönüştürülmeli ve demokratik teamüllere uygun şekilde denetlenmesine olanak tanıyacak bir hukuksal çerçeveye kavuşturulmalıdır.

7-Ordunun Demokratik Denetimi: Orduya yönelik denetim işlevi pratikte tam olarak yerine getirilememekte, bu noktada ikincil mevzuatın kanuna uygun olarak ve kanunda verilmiş yetkileri kısıtlamayacak şekilde hazırlanması ve uygulanması gerekmektedir. Bu alanda mevzuattan kaynaklanan tek istisna olan Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı (TSKGV) ve şirketleri yasal düzenlemeyle Sayıştay veya doğrudan TBMM denetimine açılmalıdır.

8-Askeri Yargı: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin benimsediği objektif ölçüte göre, Türkiye’de askeri yargı, askeri hiyerarşinin belirleyiciliği veri alındığında etki altında bir görünüm arz etmektedir. Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kapatılmalı, yüksek yargı temyiz yeri, Yargıtay ve Danıştay’dan ibaret olmalıdır.

9-Fişlemeler: Her türlü fişleme, hukuka aykırı dinleme, takip ve kayıt faaliyetlerine son verilmeli ve mevcut bütün fişleme kayıtları imha edilmelidir. Kendi vatandaşını iç tehdit ve iç düşman olarak görmek, demokratik toplum anlayışına ve insan haklarına aykırıdır. Batı Çalışma Grubu ve EMASYA örneklerinde yaşandığı gibi, orduya Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını fişleme yetkisi verilmemiştir. Genelde askeri istihbaratın özelde Jandarma’nın yaptığı bu tür istihbarat faaliyetleri; yetki ve görev tecavüzü niteliğindedir ve açıkça kanun dışıdır. Jandarma Genel Komutanlığı kendi sorumluluk sahasında olmak kaydıyla ancak ve ancak, suçu önleme amaçlı teknik istihbarat ve teknik takip yapabilir. Askerin Türkiye’de oluşturduğu fiili durum ve nüfuz, kanunlardaki açık hükümlere rağmen jandarma ve diğer askeri istihbarat birimlerinin fişleme yapabilmelerine imkan vermiştir. Bu fiili duruma göz yumulmamalıdır.

10-Profesyonel Ordu: Türkiye’de ordu profesyonelleştirilmeli; bu yönde ordunun harekat kabiliyetini artıracak bir düzenlemeye gidilerek, nicelikten ziyade niteliği öne çıkaracak bir askeri yapılanma egemen kılınmalıdır.

11-Avrupa Birliği ve Demokratik Reformlar: Avrupa Birliği aday ülkesi olan Türkiye’nin, ilgili ve gerekli reformları hayata geçirme kararlılığı devam ettirilmelidir.

12-Sıkıyönetim ve Olağanüstü Hal: Sıkıyönetim ve olağanüstü hal durumlarının sınırları, nedenleri, uygulama biçimi açık ve net olarak belirlenmelidir.

13-Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK): Darbe dönemi sonrası kurulmuş olan ve kamu çalışanları arasında eşitsizlik yaratan OYAK, sahip olduğu çok sayıda imtiyazla bugünlere gelmiştir. Bu kurumun haksız rekabet oluşturan tüm ayrıcalıkları ve tüm vergi muafiyetleri kaldırılmalıdır. Türk Ticaret Kanunu hükümlerine uygun hale getirilerek, orduyla ve devletle olan hukuki bağları, imtiyazlarıyla birlikte kesilmelidir.

14-Devlet Sırrı ve Ticari Sır: TBMM İçtüzüğü ile araştırma komisyonu çalışmalarının kapsamı dışında tutulan "devlet sırrı" ile "ticari sır" kavramlarının hukuksal düzeyde tanımlanarak muğlaklığın giderilmesi sağlanmalı; bu çerçevede parlamentonun denetim olanaklarını güçlendirecek düzenlemeler geliştirilmelidir.

15-Siyasi Partiler ve Demokrasi: Demokrasinin olmazsa olmazı siyasi partilerdir. Siyasi partilerin ve siyasetin kurumsal kimliklerinin güçlendirilmesi için önündeki hukuki engellerin kaldırılmasıyla ilgili yasal düzenlemeler yapılmalı, bu maksatla darbe dönemlerinden kalma Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu ve Yüksek Seçim Kurulu Kanunu gibi mevzuat yeniden ele alınmalı ve demokratikleştirilmelidir.

16-Sivil Toplum: Tam demokrasiye sahip olamayan bir devlet sisteminin, kusursuz işleyen bir sivil toplum yapısına sahip olması beklenemez. Bazı sivil toplum örgütleri darbe dönemlerinde sivil siyaset yerine darbe ve darbecilerin yanında yer almışlardır. Olağanüstü dönemlerde vesayetçi oluşumlar, bu kuruluşlar yoluyla sivil toplum alanına müdahil olmakta ve buraları kontrol altında tutmaktadır. Bu kuruluşlar özgürlükçü, çoğulcu ve demokratik bir yapıya kavuşturulacak şekilde yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

17-Darbe Mevzuatı: Darbelere dayanak gösterilen TSK İç Hizmet Kanunu 35’inci maddesi ve benzeri tüm yasal düzenlemeler ile darbe dönemlerinde çıkarılan, bütün mevzuatın gözden geçirilmesi ve bu mevzuatta yer alan vesayetçi düzenlemelerin tespit edilip ayıklanması için bir araştırma komisyonu kurulmalıdır.

18-Malvarlıklarına El Konulan STK’lar: Darbe dönemlerinde malvarlıklarına el konulan ve/veya kamulaştırılan dernek, vakıf, sendika ve özel kişilerin malvarlıklarının iade edilmesi hususunda yapılabilecekler araştırılarak bu konuda gerekli adımlar atılmalıdır.

19-Toplumsal Hafıza: Tüm darbelerin-muhtıraların sorumlularının ve darbelere teşebbüs edenlerin, kamu kurumları, sokak, cadde, stat, park ve spor salonları gibi kamu alanlarına verilmiş isimleri derhal kaldırılmalıdır.

20-Demokratik Eğitim: Askeri ve tüm eğitim kurumlarının müfredatı, eğitim bilimciler tarafından incelenmeli, günümüzün koşulları ve demokratik normlara uygun olarak yeniden düzenlenmelidir. 12 Eylül’ün bir kurumu olarak teşekkül eden YÖK, demokratik normlara uygun şekilde yapılandırılmalıdır.

Sabah