Çözüm süreci İrlanda modeline benziyor mu?

Olaylar
İngiltere ve İrlanda’da İRA örgütü ile yürütülen barış sürecini yerinde inceleyen TBMM heyetinden Ak Parti Adıyaman Milletvekili Murtaza Yetiş, İRA örneğini ve Türkiye’deki çözüm süreci hakkında ...
EMOJİLE

İngiltere ve İrlanda’da İRA örgütü ile yürütülen barış sürecini yerinde inceleyen TBMM heyetinden Ak Parti Adıyaman Milletvekili Murtaza Yetiş, İRA örneğini ve Türkiye’deki çözüm süreci hakkında açıklamalarda bulundu…

Sayın Yetiş neden İrlanda ve İRA’yı oraya giderek yerinde inceleme gereği duydunuz?

Şimdi biliyorsunuz Türkiye’nin en köklü sorunu Kürt Meselesi’dir. Kürt Meselesi bir taraftan bu ülkenin en büyük sorunu olduğu gibi bir taraftan da aslında bizim Yeni Türkiye’nin inşasında, yani vesayetlerden arınmış kendi bölgesel gerçekliği içerisinde daha doğru yere oturmuş Türkiye’nin inşası noktasında da en kritik konuma sahip. Bu açıdan AK Parti hem kuruluş programından itibaren bu meselenin üzerine gideceğini vurgulamıştı hem de hepimizin bildiği üzere 2005 yılından itibaren de bu konunun üzerinde Diyarbakır konuşmasıyla birlikte çok önemli pratik adımlarda attı. Şimdi tabi bu mesele bir yönüyle Türkiye’nin meselesi yani bir çatışma var, devletin resmi ideolojisinden kaynaklanan bir sorun var ve bu sorun 30 yıldan beri süren fiili çatışma ile sürüyor. Ama bir taraftan da dünyanın her yerinde görülen çatışmaların doğal niteliklerini ve sorunlarını içeren bir mesele. Onun için biz özellikle dünyada Türkiye’deki bu Kürt Meselesine benzer tarzda çeşitli çatışma örneklerini de gidip yerinde görelim ve bu çatışmalar nasıl çözüme kavuşturulmuş, süreç içerisinde neler yaşanmış, ne tür handikaplarla karşılaşmışlar, sorunların en çok zorlanılan boyutları neler olmuş bunları da yerinde görmek üzere Ak Parti’nin ev ödevine iyi çalışması adına çalışma yürütüyoruz. Ve bu çerçevede geçtiğimiz birkaç ay önce Almanya’ya gittik, Federal yapıyı inceledik. Daha önce yine partimizden bir grup vekil arkadaşımız Güney Afrika’ya gitti, Güney Afrika sorunlarını inceledi. İşte yine milletvekili arkadaşlarımızla birlikte büyük bir grup STK ile birlikte İrlanda’ya gidip İrlanda meselesi üzerine yoğunlaştık, önümüzdeki günlerde de muhtemelen bir Moro çalışması yapmayı planlıyoruz.

İrlanda süreci ile Türkiye’deki çözüm süreci benzeşimleri nelerdir?

Her sorun mutlaka kendisine has bir takım problemler içerir. Ama elbette ki şunu görmek de gerekiyor ki dünyanın her yerinde o ülke ile ilgili ortaya koyduğunuz temel felsefe, o ülkenin toplum yapısıyla çelişiyorsa eğer, burada mutlaka bir sorun doğar. İrlanda’da biliyorsunuz uzun yıllara dayanan Katoliklerle Protestanlar arasında aslında dini bir sorunmuş gibi zannedilen ama doğrusu yine bir kimlik problemi olarak kendini gösteren ve bu kimlik çatışmasından kaynaklanan bir takım sosyal, siyasi ve idari haksızlıkların, eşitsizliklerin ortaya çıktığı ve bunlardan kaynaklanan bir çatışma süreci var. Türkiye’de biliyorsunuz Yeni Cumhuriyetin kuruluş ideolojisi “Tek Ulus” mantığı üzerineydi. Ve bu tekleştirilme politikası Türkiye’de Kürtlerin Türkleştirilmesi, Türklerin de makbul Türk haline getirilmesi süreci yaşandı. Sadece Kürtlerin değil Türklerin de dönüştürüldüğü bir süreç yaşandı , bu ülkede. Bu sürecin içerisinde de en temel, en can yakıcı acıyı da daha çok Kürt vatandaşlarımız yaşadı. Onların çünkü bütün kimliğinin inkar edilmesi, asimile edilmesi çok yoğun bir devlet baskısı eşliğinde sürdürüldü.

IRA meselesine gelince. Orada, İrlanda’da yaşanan ve etni dışında dini temelleri olan sorunlarla birlikte ortaya Katoliklerin içerisinden çıkan bir IRA örgütü, Protestanların içerisinden çıkan bir takım örgütler, derin yapılar olduğunu görüyoruz. Ve bunların arasında oluşan silahlı çatışmalarla birlikte yine İrlanda’da da yaklaşık 30 yıl kadar süren ve toplam bir buçuk milyonluk bir nüfusun içerisinde üç bin altıyüz insanın 30 yılda öldüğü yani metrekareye daha doğrusu nüfusa orantıladığımızda Türkiye’deki 30 yıllık bu çatışma sürecinde çok daha fazla canın kaybedildiği yoğun bir çatışma süreci yaşanmış orada da.

Ancak 1998 yılında dönemin İrlanda Cumhuriyeti Başbakan’ı, dönemin İngiltere Başbakan’ı ve Kuzey İrlanda’da ki siyasi partilerin ortak katılımıyla birlikte bütün taraflar beraberce uzun yıllara dayanan önce gizli görüşmeler süreci, arkasından da ortaya konan bugünlerde ülkemizde de konuştuğumuz “Çözüm Yasası” dediğimiz sürecin yasal zemine oturtulmasına benzer şekilde İrlanda’da da bir yasal zemin oluşturulmuş ve bu yasal zeminle birlikte uzun müzakereler sonucunda ‘Hayırlı Cuma Anlaşması’ ile neticelendirilmiş. Yıllarca süren uzun bir sürecin orada da yaşandığını görüyoruz.

Bu anlaşmayla birlikte takip eden on yıllık süreç içerisinde anlaşmada belirtilen bütün hususlar teker teker hayata geçirilmeye çalışılmış.

Türkiye’de çözüm sürecinin başlamasıyla birlikte provokasyonlar oldu. Paris cinayeti, bayrak provokasyonu, yol kesmeler, Gezi olayları… vs. İrlanda’daki süreç içerisinde herhangi bir provokasyon olmuş mu?

SÜREÇ ‘BİSİKLETE BİNMEYE BENZER’

O dönemin müzakerelerinde en önemli karakterlerden biri ‘Bertie Ahern’dir. Dönemin İrlanda Cumhuriyeti Başbakanı’dır. Hakikaten çok geniş bir vizyona sahip bir politikacıdır. Aynı soruyu kendisine sorduk, orada da bir takım bombalama hadiseleri, IRA örgütünün içerisinde daha derin bir militer kadronun anlaşmayı kabul etmemesi ve bu yapının bir takım banka soygunlarıyla ciddi miktarlarda paralar kaçırarak yine süreci sabote etme çabalarına girildiğini ve hala bu derin yapının çözümü sabote etmeye devam ettiğini söyledi. Ancak bütün bunlarla beraber barışın bütün toplum tarafından çok şeffaf bir şekilde ortaya konulup kabul edilmesiyle birlikte bunların iyice etkisizleştiğini, bu tür provokasyonların da toplum tarafında tepkiyle karşılandığını ve barış sürecinin zedelenmediğini ifade etti. Ancak burada ortaya konan bir nokta çok önemliydi bizim için. Barış sürecini bisiklete binmeye benzetti. Bisikleti sürdüğünüzü sürece dengeyi kaybetmeden gidersiniz ama durduğunuz anda dengeyi kaybeder ve düşersiniz. Yani barış süreci bütün provokasyonlara rağmen bir şekilde küçük ya da büyük adımlarla mutlaka bu tekerleğin dönmesini sağlamanız lazım.

İrlanda’da ki süreç nasıl sonuçlanmış?

Bahsettiğim ‘Hayırlı Cuma’ anlaşması çok genel bir çerçeve oluşturan ama hemen hemen bütün sorunları ele alan bir anlaşmadır. Önemli bir ayrıntıyı paylaşmak isterim. IRA örgütü ile ilk görüşme yapan o dönemin muhalefet partisidir. Ve muhalefet partisinin önerisi ve görüşüyle dönemin İrlanda Başbakanı ve iktidar partisi devreye giriyor. Türkiye’de bu sürecin daha az sancılı gitmesini sağlama noktasında hem iktidarıyla, muhalefetiyle bütün siyasi partilerin maksimum desteğini alacak şekilde ortaya koymamız lazım.

İkinci olarak orada ifade edilen konu; Bu müzakere süreci sadece siyasi partiler arasında yapılmamış, aynı zamanda bizdeki Akil insanlara benzer tarzda bir takım kanaat önderleri, STK’lar düzeyinde ortak çalışmalar yürütülmüş. Yani Katolik kesimin, Protestan kesimin, İngiliz Hükümeti’nin tamamının bir anlamda temsilcisi denebilecek, onları temsil eden sivil toplum kesimlerinin de arasında bir takım müzakareler yürütülmüş. Bu müzakereler bir üst yapıya yani üstteki siyasi organizasyona öneriler biçiminde iletilerek daha geniş birçok kesimin içerisinde bulunduğu bir süreç oluşturulmuş.

Şimdi bura da iki temel nokta önemli. Birincisi, olabilecek herkesle konuşmanız lazım. İkincisi, olabilecek her türlü sorunu bu müzakere sürecinin içerisinde konuşmanız gerekir. Yani İrlanda örneğinde gördüğümüz bu iki temel nokta var. Bu sürecin başarıya kavuşması için her yapıyla, bütün kesimlerle, bütün anlayışlarla mutlaka görüşülmeli. İrlanda bu müzakere sürecinde bunları yapmış.

İkinci nokta müzakereler sürerken örneğin bir dönem deniyor ki siyasi mahkûmlar kesinlikle anlaşmanın kapsamı dışında kalacak. Barış süreci başlarken bu siyasi mahkûmların kapsam dışı kalması yönünde bir diretme var. İrlanda Başbakanı da kendilerini en çok zorlayan maddenin siyasi mahkûmların serbest bırakılması olduğunu ifade etmişti. “Çünkü insan öldürenleri anlaşmayla serbest bırakmak zorunda kalıyorsunuz” demişti. Şu anda barış anlaşmasına en çok inananlar, barış anlaşmasıyla birlikte salınan mahkûmlar ve şu anda da en çok barışı talep edenler de onlar. Dolayısıyla bizim çözüm süreci ile ortaya koymaya çalıştığımız dağdakilerin şehre gelmesini kolaylaştırmak. Bu sürecin içerisinde konuşulmayan hiçbir konuyu bırakmamak gerekir.

İrlanda’da çok derin bir toplumsal ayrışmayı oluşturan bir yapı var. Katolikler kendi okullarında, Protestanlar kendi okullarında okuyorlar. Ve gece belli bir saatten sonra mahalleleri birbirinden ayıran demir kapılar alarm verilerek kapanıyor ve iki mahalle birbirinden ayrılıyor. Bu derin ayrışmaya rağmen barışı bulabilmişler. Dolayısıyla bizim İrlanda örneğini gördükten sonra ümidimiz arttı. Türkiye’de böyle bir çatışma süreci hiç olmamış hatta tam tersine barış sürecinin en önemlisi kardeşliktir. Orada devlet değişmiş ama toplumdaki acılar hala devam ediyor.

Temel anlamda İrlanda ile ilgili gördüğümüz noktalar bunlar. Tabi bu Ak Parti’nin çözüm sürecine ne kadar ciddiyetler sarıldığını gösteriyor. Biz dersimize iyi çalışıyoruz ve çocuklarımıza birbiriyle barışık bir ülke bırakmak istiyoruz.

Muhalefetin tavrını İrlanda muhalefeti ile kıyaslarsak?

Dediğim gibi İrlanda’da Türkiye’nin aksine bu barış sürecini başlatan buna ön ayak olan Muhalefet Partisi’dir. Ve özellikle sorduk. Müzakere sürecinin hemen hemen hiçbir aşamasında muhalefet partilerinden hiçbir engelleme gelmemiş. Bizdeyse maalesef tam tersine. Ama ümit ediyoruz ki bu çözüm sürecinin can kayıplarının olmamasının, daha doğal bir sükûnetli, istikrar içerisinde toplumun, huzurlu bir toplumsal yapının tadını alan insanlar giderek kendi partilerini barışa yönelik adım atma yönünde sıkıştıracaklardır. Doğrusu dediğimiz gibi çözüm sürecinin en büyük garantörü halkların kardeşliği, bu toplumun kendi içerisindeki kenetlenmiş halidir. İnanıyorum ki bu çözüm süreci içerisinde hem muhalefetin bu sürece daha da olumlu anlamda yakınlaşması hem de iktidarın bu meselede daha da cesaretli adımlar atılmasını toplum sağlayacak. Çözüm süreci ile ilgili uzun toplantılar yapıldı. Bu gezilerin birinde özellikle Siirt’te önemli bir medrese âlimiyle bakanımız görüşme yapıyor. Ve orada diyor ki ‘Cenabı Allah şeytanla bile görüşmüş’. Bu söz barış için gerekirse gidin şeytanla bile görüşün demektir. Bu bölgede yaşayan bir islam âliminin meseleye bakışı böyle.

Dolayısıyla bu toplumun zaten kendi içerisinde bir sorunu olmadığı için biz bu ülkede herkese yetecek miktarda oksijen kadar, su kadar, hava kadar hayati olan o demokratik iklimi sağlayabilirsek zaten bu ülke insanının birbiriyle sorunu yok beraberce bu coğrafyayı yeniden imar etme noktasında önemli bir süreci başlatmış olacağız. Bu nedenle çözüm sürecini biz sadece terörün bitirilmesi, bir örgütün oluşturduğu problemlerin ortadan kalkması ya da gençlerimizin ölmemesi gibi çatışmadan kaynaklanan problemlerin giderilmesi olarak görmüyoruz. Bunun çok daha ötesinde hem Türkiye’nin restore edilmesi ama onunla birlikte bölgede farklı etnik yapılar farklı mezhebi yapılar hatta farklı dini yapılar bunların hepsinin beraberce bir arada yaşayabileceği örnek bir modeli ortaya koyarak Ortadoğu coğrafyasına örnek bir Türkiye oluşturmak istiyoruz.