Cevat Öneş: Kandil Öcalan’a karşı çıkmaz

Olaylar
Murat Aksoy’un söyleşisi Türkiye Kürt sorununu demokrasi çerçevesinde çözüm arayışlarını hızlandırması belli kesimleri rahatsız etmişe benziyor. İmralı ile görüşmelerin açıklanmasından, Ahmet Tü...
EMOJİLE

Murat Aksoy’un söyleşisi

Türkiye Kürt sorununu demokrasi çerçevesinde çözüm arayışlarını hızlandırması belli kesimleri rahatsız etmişe benziyor. İmralı ile görüşmelerin açıklanmasından, Ahmet Türk ve Ayla Akat’ın İmralı ziyaretleri sonrasında Paris’te aralarında PKK’nın kurucularından Sakine Cansız’ında olduğu 3 kadının öldürülmesi BDP çevresi de olmak üzere çözümü sabote eden bir eylem olarak okundu. Cenazelerin Türkiye’ye gelmesi ve olaysız biçimde defnedilmeleri provakasyon bekleyenleri hayal kırıklığına uğrattı. Diyarbakır’da tüm Türkiye’ye barış mesajı verildi. Paris cinayetini, Kürt sorununda gelinen noktayı; emekli olduktan sonra sorunun çözülmesi için sivil toplum tarafında etkin çalışmalar yürüten MİT Eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş ile konuştuk.

Paris’te suikasta uğrayanlara düzenlenen tören olaysız geçti. Bu çözüm umudunu arttırdı mı?

Diyarbakır’da düzenlenen törenin verdiği fotoğrafı, tek bir cümle ile şöyle özetleyebilirim: ‘Yeni Türkiye’nin inşası için, yeni-beyaz bir sayfa açılmıştır.’ Kürt halkının, topyekûn Türkiye milletinin verdiği olgunluk ve beklenti sınavı karşısında, Parlamento, siyasi iktidar, BDP, CHP ve ilgili tüm aktörler, barış ve yeniden yapılanma sürecini, kesintilere, engellemelere imkân vermeden, nitelikli adımlarla tamamlama gibi tarihi bir sorumluluk ve görevle karşı karşıyadırlar.

PARİS ÖCALAN’A MESAJDI

Gelelim Paris’teki suikastlara. Sizce kim yaptı?

Kimin yaptığından ya da kimlerin yaptırdığından çok daha önemli olan süreci hedef alan bir eylem olmasıdır. Sakine Cansız gibi PKK içindeki kadınlar arasında sembol olmuş bir ismin hedef alınması açık biçimde, Öcalan’a ve Barış Sürecine verilen tehdit mesajıdır. Mesajdan, çözüm sürecinin kolay olmadığını anlıyoruz. Bu süreçte bu tür provokasyon yapmak isteyenler olacaktır. Çözüm kararlılığı, hiçbir tereddüde düşülmeden, devam ettirilmelidir.

Paris’teki eylemi kim yapmıştır?

Özel şifrelerle girilen ve sürekli gözetlenen bir yer olduğuna göre ilk akla gelen eylemi yapanların PKK içinden ya da bu insanları tanıyanlar olduğudur. Ama bence burada sorulması gereken soru, eğer eylemi yapanlar PKK’lılarsa, onların ilişkide olduğu örgütler, ülkeler, güçler kimlerdir? Bence bu eylemi PKK’lılar yapmış olsa bile yaptıran ülke, ülkeler bağlantılarının öncelikle araştırılması önem kazanıyor. Burada olağan şüpheli çok. Suriye, İran, İsrail, ya da başka bir Batılı ülke olabilir. Artık fark etmemiz gereken bir gerçek var, Türkiye Kürt sorununu çözdüğü zaman bölgede büyük bir sıçrama yapabilir. Türkiye’nin Kürt sorununu çözmesi bölgede sınır ve harita değişikliğini gündeme getirebilir. Ya da, bölgenin yeniden şekillendirilmesi arayışlarını, doğrudan/dolaylı etkileme şartlarının oluşum içerisinde önem kazanır.

TÜRKİYE YOL AYRIMINA GELDİ

Sorununun çözümünün bir anda gündeme gelmesini neye bağlıyorsunuz?

2012’nin son günlerinde başlayan ve 2013’ün başında hızla gelişen olaylar pek çok kişiyi şaşırtmıştır. Ancak medya aracılığıyla pek çok bilginin kamuoyu ile paylaşılması, bir anlamda toplumun bilgilendirilmesi, bu sürece desteği arttırmıştır. Son sürece destek Türkiye tarihinde olmadığı kadar yüksektir. Toplumun farklı kesimlerinden ve birbirine farklı bakan kesimlerden bile sürece tam destek geldi. Bu destek doğal olarak beklentileri de çok yükseltti. Sürece desteğinin bu kadar güçlü olması toplumun siyasetin önünde olduğunu bir kez daha gösterdi.

Sürecin hızlanmasını neye bağlıyorsunuz?

Birkaç neden sayılabilir. İlki Türkiye askeriyle, siviliyle terörle mücadelede, sadece güvenlik tedbirleriyle, silahla Kürt sorununun çözülemediğini gördü. Aynı şekilde PKK da, silahlı mücadele ile bir sonuca varamayacağını fark etti. İkincisi ve önemlisi, bölgesel gelişmeler. Başta Suriye’de belirsizlik olmak üzere, Irak’ta yaşanan gelişmeler, 2013 ve sonrasında Türkiye’nin önüne fırsatlar çıkarabileceği kadar riskler de çıkarabilir. Sorunun çözülmesi yeni fırsatlar, çözümsüzlük de yeni riskler anlamını taşıyor.

ÇÖZÜM TÜRKİYE’YE ÇAĞ ATLATIR

Üçüncüsü…

Yine bu yılla birlikte Türkiye 2014 ve 2015’de yapılacak seçimlerin ve yeni anayasa inşasının baskısını hissetmeye başladı. Bu açıdan 2013 yılı Türkiye’nin kader yılı olabilir. Türkiye bu açıdan eşiğin önüne geldi. Türkiye bölgedeki gelişmeleri etkileyen bir ülke mi olacak yoksa gelişmelerden etkilenen bir ülke mi olacak? Türkiye o ayrımda. İşte tüm bu tablo Türkiye’yi bir karar vermeye itti. Sürecin bu kadar hızlanması zamanın daralması anlamına geliyor.

Ne kararı verdi Türkiye?

PKK’nın silah bırakmasını demokratikleşmeyi derinleştirerek gerçekleştirebilmek, bölgesindeki gelişmeleri etkileyen, yükselmek ve etkili olmak isteyen bir Türkiye olmayı seçti. Siyasi iktidarın bu gerçeği değerlendirerek, 2013 yılına girdiğini değerlendiriyorum.

Hükümet çözüme daha hazırlıklı

Hükümet çözümde kararlı mı sizce?

Benim bundan hiç kuşkum olmadı. AK Parti hükümet olduğundan bu yana bir biçimde Kürt sorunu ile ilişkili. Ama çözüm iradesini AB aday üyeliği ve sonrasındaki değişim süreci ile harekete geçirebildi. 2005 yılında Kürt sorunu benim sorunumdur, dedi Başbakan ve 2006’da MİT Öcalan’la görüşmeye başlayabildi. Ancak bugüne kadar olan süreçte ne eksik kaldı diye soracak olursanız…

Ne eksik kaldı?

Devlet, rejim çözüme hazır değildi. Bakın en yakın 2009’da Habur’da, 14 Temmuz’da Silvan saldırısı sonrası, eğer devlet ve rejim, demokratikleşme sürecini de kapsayan, kapsamlı çözüm projesine devamlılık kazandırılmasında, hazırlıklı olabilseydi, süreç ara verilmeden devam ederdi. Ama olmadı. Hükümetin çözüm iradesine rağmen, sistemin, rejimin yetersizlikleri, sürecin askıya alınması sonucunu yarattı.

PKK ÇÖZÜME HAZIR DEĞİLDİ

Devlet bugün hazır mı çözüme?

Bakın Özal 1990’ların başında çözümü denedi olmadı. Öcalan 1999’da yakalandıktan sonra, PKK’nın sınır dışına çekilmesi şartları değerlendirilemedi, 2004’e kadar, çözüm yönünde hiçbir adım atılmadı. Demirel, Çiller, Yılmaz sorunla ilgili sözler söylediler ama söylediklerini hayata geçirecek sistemle ilgili, kaçınılmaz olan değişimleri gerçekleştiremedikleri için hiçbir anlamı olmadı o sözlerin. Yani devlet ve rejim, Kürt sorununun çözümünde 1990’lerde ve 2000’lerde hatta 2009′ a kadar, zihniyet olarak, demokratik değişimler olarak, kurumsal yapılanma olarak hazır değildi.

Burada devlet ya da rejim olarak ne kast ediyorsunuz, derin devlet mi?

Hayır, rejimin karakteri, demokratik alt yapısı, asker-sivil ilişkilerindeki yetersizlikleri, bozuklukları kast ediyorum. Hükümetin iktidar olamadığı, olmasına izin verilmeyen bir yapıdan bahsediyorum. Geçmişte, zaman zaman ortaya çıkan çözüm iradelerine rağmen, iyi niyetli bazı arayışlara rağmen, rejim çözüme hazır değildi. 2009’da Habur’da bunu gördük. Tabi bunda PKK’nın da çözüme hazır olmamasının büyük etkisini de görmek zorundayız.

Kürtler de çözüm istiyor

Kürt siyaseti çözüme hazır mı?

Ben emekli olduktan sonra Kürt siyasi hareketiyle, onlarla bağlantılı olmayan ama sorunun çözümü için çalışan kurumlarla yakın temaslarım oldu. Konferanslarına, çözüm arama toplantılarına katıldım. Gördüğüm şudur; Kürtlerin politik algıları ve duyarlılıkları Türkiye ortalamasının üzerindedir. Bu Kürt sorununun yıkıcılığından, tarihsel birikiminden kaynaklanan bir algı ve duyarlılık olabilir. Bu açıdan Kürt siyasetinin demokratik siyasete entegre olma konusunda sıkıntı çekeceğini sanmıyorum. Türkiye’nin üniter yapısını her zamankinden daha güçlü savunuyorlar, demokratik kanalları daha fazla kullanmak istiyorlar. Eksikleri yok mu, tabi ki vara ama o da aşılmayacak bir mesele değil.

BDP bu süreçte ne yapmalı?

Bugüne kadar aldığından daha fazla inisiyatif almalı. Aslında son dönemde bu konuda daha fazla risk alıyorlar. Çözüm sürecinin olmazsa olmaz aktörü BDP’dir. BDP bu süreçte ne kadar aktif olursa, barış süreci o kadar hızlı ilerler. Paris’te katledilen 3 PKK’lı kadının Türkiye’ye getirilmesinde, Diyarbakır’da olaysız bir törenle defnedilmelerinde BDP büyük bir sağduyu ve basiret göstermiştir. Bu da BDP’nin çözüm sürecinde daha önemli roller üstlenebileceğini göstermektedir. Ama bu onların risk almasıyla yapıcı muhalefet yapmalarıyla mümkün.

Süreç yeni anayasayı mümkün kılıyor

Yeni anayasa süreci hızlandırabilir mi?

Barış süreci ile yeni anayasa birbirine çok bağlı. Yeni anayasada bugüne kadar eğer bir tıkanma olmuşsa bunda Kürt sorununun payı büyüktür. Çatışmalı dönemlerde tüm toplumu kucaklayan anayasa yapmak zordur. Ancak son süreçle birlikte ben yeni bir şans yakaladığımızı düşünüyorum. Süreçte karşılıklı güven verici adımlar atılırsa yeni anayasa süreci beklemediğimiz ölçüde hızlanabilir. Yeni anayasa, nitelikli demokratikleşme ve demokratik kurumların inşası ve işletilmesi, adaletli yönetim açısından önemlidir, kaçınılmazdır. Nitelikle demokrasi Kürt sorununu da, vatandaşlık meselesini de, kimlik meselesini de ve diğer temel sorunlarımızın çözümünde anahtarıdır. Yeni anayasa aynı zamanda toplumsal bir uzlaşma ve kucaklaşma şansıdır. Türkiye’nin böyle bir finale ihtiyacı var. Barış süreci sorunsuz ilerler, yeni anayasa yapılırsa; bu final adı konmayın bir affı gündeme getirebilir. Ama buna daha zaman var.

Kandil Öcalan’a karşı çıkmaz

Devletin değişmesinde etkili olan ne oldu?

Bu süreçte 2010 yılında yapılan referandumun önemli etkisi var. Yapılan anayasa değişiklikleriyle, rejim içinde çözüme ve demokratikleşemeye direnen unsurlar tasfiye edildi. Bir anlamda devlet ikna oldu. Şu anda hükümetin iktidar olabildiğini görüyoruz. Rejimin yetersizlikleri düzeltilmekte ve normalleşme hızlandı. Bu açıdan rejim ve devletin de çözüme hazır hale geldi. Bugün bir şansımız da ana muhalefet partisinin bu süreçte çözüme katkıya hazır olmasının sinyallerini vermekte oluşudur. Bu çok önemli. Ancak daha somut ve kararlı adımların atılması gerekmektedir. Çünkü bu tür sorunları yaşayan ülkelerde muhalefet partilerin desteğinin kazandığı önemin örneklerini, bugün daha iyi değerlendirebiliyoruz. Türkiye artık bu sorunun çözülmesini siyaset üstü görmek durumunda. Son gelişmeler gösteriyor ki hükümet 2009’daki Habur kazasına, 14 Temmuz Silvan saldırısına rağmen bu sorunun çözülmesinde hiçbir zaman umudu kesmemiş. MİT kanalıyla, sorunun çözülebilmesi için Öcalan’la ve ihtiyaç duyulan aktörlerle, sürekli temas halinde olunmuş. Bugün gelinen nokta bu sürecin bir sonucu.

Demokratikleşme çözümün anahtarı sanki…

Evet. Hükümet kararlılığını göstermekte. İfade ettiğim gibi,Türkiye’nin objektif ve sübjektif şartları, toplumsal taleplerin dayattığı demokratikleşme beklentileri, zaman darlığı, küresel ve bölgesel gelişmelerin niteliği, siyasi iktidar ve Sayın Başbakan’ın güçlü adım atmasına yol açtı. Hükümet bu kez geçmişten daha hazırlıklı. Ama bundan sonra sürecin sağlıklı işlemesinin koşulu, tüm aktörler için samimiyet başta olmak üzere, şeffaflık ve nitelikli demokratikleşme-kurumsallaştırma çalışmalarına paralel olarak, silahsızlandırma ve demokratik siyasete entegrasyon çalışmalarına, en geniş işbirliğini sağlayarak, devamlılık kazandırılabilmesidir.

ÖCALAN’SIZ ÇÖZÜM ZOR

Öcalan sizce çözümde etkili olacak mı?

Bakın, Siyasi iktidarın Kürt sorununun çözümüyle ilgili politikalarının, doğru şekilde, görülen eksikliklerin tamamlanarak, geliştirilmekte olduğunu görüyoruz. Bu politikada çözümün bir parçasının da Öcalan olduğu hususunun bir gerçekliğin tespiti olduğuna işaret edebilirim. Öcalan’a rağmen çözüm zor ama Öcalan’la birlikte çözüm mümkün. Ki MİT içinde bir grup yıllardan beri bunu savunuyor. Şu anda gelinen noktada MİT’nın çözüm politikalarının oluşturulmasında, yararlı çalışmalar yapmakta olduğunu görebiliyoruz.

RÖPORTAJIN DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN!..

Yeni Şafak