Cemaat kendine bile yalan mı söylüyor?

Olaylar
Kimi kandırıyoruz? Seinfeld dizisinde bir sahne vardı, belki hatırlayanınız çıkar. Yalan makinesine bağlanacak olan Jerry, yalan söyleme konusunda çok mâhir olan arkadaşı George’tan yalan makinesini a...
EMOJİLE

Kimi kandırıyoruz?

Seinfeld dizisinde bir sahne vardı, belki hatırlayanınız çıkar. Yalan makinesine bağlanacak olan Jerry, yalan söyleme konusunda çok mâhir olan arkadaşı George’tan yalan makinesini atlatma konusunda kendisine yardımcı olmasını ister. George da yalan söyleme konusundaki mahâretini bir cümlede özetler: 

“Eğer söylediğine kendin inanırsan, o yalan değildir.” 

Hollywood’dan devam edelim. Olağan Şüpheliler filminin en meşhur repliklerinden birisini hatırlayalım. Esrarengiz ve korku salan Keyser Soze’yi anlatmak için Verbal der ki: 

“Şeytan’ın en büyük hilesi, dünyayı varolmadığına inandırmaktır.” 

Burada iki ayrı çaba söz konusu: Birincisi, olmayan bir şeyi sadece olduğuna inanarak var etme çabası. İkincisi ise var olan bir şeyin olmadığına inandırmak suretiyle başkalarının gardını düşürme çabası. 

Birkaç haftadır Türkiye’de devam eden tartışmaların metodolojisini ve seviyesini o kadar iyi anlatıyor ki bu replikler. 

Her şey bir dershane ve toz bulutuydu. Sonra büyük bir patlama oldu ve kendimizi dershane dışında her türlü kumpasın içerisinde bulduk. O kadar ki geldiğimiz noktada dershane ve eğitim konuşmak “alakaya çay demlemek”le eşdeğer oldu. 

Artık siyasi operasyonları takip ediyoruz. Gülen Cemaati’nin hükümetle siyasi aşık atışını izliyoruz. Devletin içindeki paralel yapıların can havliyle ellerindeki kozları oynamasına şahitlik ediyoruz. Tartışmanın evrildiği nokta aslında tartışmanın başında kullanılan dershane gibi araçların sadece birer örtü olduğunu afişe etmiş durumda. 

Yeni başlatılan “yolsuzluk” operasyonu da genel resimle birlikte değerlendirilmeli. AK Parti bu operasyonu içindeki “çürük elmaları” temizleme suretiyle değerlendirecektir. Yolsuzluk kim yaparsa yapsın affedilemez. Bununla birlikte unutmamalıyız ki kimsenin suçu bir başkasının suçunu örtemez.  

KENDİNE YALAN SÖYLEME! 

Dostoyevski, Karamazov Kardeşleri’nde şöyle der: 

“Her şeyden öte, kendine yalan söyleme. Kendine yalan söyleyen ve kendi yalanlarını dinleyen adam, içindeki veya etrafındaki gerçeği ayırt edememe noktasına gelir ve hem kendine hem başkalarına olan tüm saygısını yitirir. Ve saygısı olmayınca sevemez hale gelir.” 

Geldiğimiz nokta maalesef baştan beri kendimizi kandırmamız sebebiyle “anlatılanı anlamama”, “gelişmeleri okuyamama” ve “öfke saçma” noktasıdır. Ve bu nokta en çok kendini kandıranlarla, kendini kandırıp başkalarını da kandırdığını düşünenlere zarar veriyor. 

Daha önce bu köşede yazdım. Gülen Cemaati şu an yaptığı gibi asıl mecrası olmayan fiili siyaset mecrasına girdikçe kendisini “cemaat” yapan özelliklerinden birer birer sıyrılıyor, olumsuz anlamda dönüşüyor, dünyevileşiyor. Kendini asimetrik bir siyasi kavganın içerisine sokarak bugüne kadar eğitim alanında yaptığı çalışmalarla topladığı prestiji, güç savaşları uğruna heba ediyor. 

Biz birbirimizi biliriz 

En kötüsü bunun gibi siyasi ve sosyolojik gözlemleri, Dostoyevski’nin yukarıda kurduğu sebep-sonuç zincirini haklı çıkarırcasına, kendine yönelik bir tehdit olarak algılıyor. AK Parti öncesi dönemlerden kalma muazzam güvensizlik hissini, iktidarı döneminde “the cemaat”e dönüştüğü AK Parti’ye ve lideri Erdoğan’a karşı da devam ettiriyor. Sanal bir “bitirilme psikolojisiyle” hiçbir zaman olmadığı kadar çatışmacı, ithamcı ve hakaretamiz bir şekilde hareket ediyor. 

Biz kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz. Cemaat aksini düşünse de, cemaatin çalışma mekanizması hiçbir zaman sır olmadı. “Halı saha maçlarından”  devlet kurumlarındaki vs. yapılanmalara; Zaman Gazetesi’nin tirajından Twitter’daki trending topiclere cemaatin çalışma tarzını tanıyacak kadar cemaatle teması olan dışarıdan kişi sayısı az değildir. 

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN!..