Bu masadan kalkan kaybeder

Olaylar
Engin Dinç’in röportajı İmralı süreciyle ilgili gündem yoğun. Siz de bu gündemin içindesiniz ve yakından takip ediyorsunuz. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ve diğer Ak Partili yetkililerle, Diy...
EMOJİLE

Engin Dinç’in röportajı

İmralı süreciyle ilgili gündem yoğun. Siz de bu gündemin içindesiniz ve yakından takip ediyorsunuz. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ve diğer Ak Partili yetkililerle, Diyarbakır’da bölgede faaliyet yapan STK’larla bir toplantıda buluştunuz. Öncelikle o programla ilgili sizin izlenimlerinizi almak istiyorum. Acaba neler konuşuldu? Süreçle ilgili nasıl bir izlenim edindiniz?
Özellikle Beşir Atalay bölgedeki insanımızın beklentilerini anlamak, onların duruşunu görmek için, ortak akıl adına burada bir toplantı yaptı. Çok verimli geçtiğini söyleyebilirim. Bu artık Türkiye’de kan ve şiddet olmadan insanların siyasal mücadelesini, beklentilerini hayata geçirebileceği bir düzene geçiş için elbirliği çabası. 90 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nde devlet ile millet arasındaki sorunları çözmeye ilişkin, aslında devletin milletine göre yapılanma süreci. Normalde bir devlet toplumunun ihtiyaçlarına göre yapılması gerekirken, bu süreçte tam tersi yaşanmış. Toplum mühendisliği üzerinden bir devletle o devlete uygun bir toplum yaratılmaya çalışılmış. Bunun yarattığı sorunlar var. Bu normalleşme süreci içerisinde topluma göre devlet, toplumun ihtiyaçlarına göre bir devlet oluşturma çabası var. Bu buluşmalar toplumu oluşturan farklılıklar ve renkler ile onların bu zenginliği içerisinde ‘ortak duruş nasıl oluşturulur’ sorusunun sorulduğu, normalleşme sürecinin hayata geçirilişine ilişkin ortak aklın hayata geçirilme süreci aslında. Çok verimliydi. Milletin devletle çok problemi yok, şimdiye kadar devletin milletle problemli varmış. Bu netleşiyor. Dolayısıyla milletin ihtiyaçlarını karşılayan devlete dönük beklentileri dinlediğimiz bir toplantı oldu. Bu sayede Kürtlerle ilgili çok fazla can yakıcı mesele kendini gösteriyor ama normalleşme süreci, Türkiye’nin kendi toplumuna göre devletleşmesi projesi birçok alanını kapsıyor. Can yakıcı olan Kürt sorununda kendini hissettirdiği için öncelik kazanıyor. Bakış açısı bu. Önceki bakış açısı da böyleydi. Dolayısıyla buna ilişkin çok verimli bir çalışmaydı. Şimdiye kadar devletin cinnet aklının yarattığı reaksiyonel bakışla, cinnet aklının oluşturduğu travmalarla baş edilen bir süreç, belki de böyle ifade edilebilir. Bu cinnet aklını ortadan kaldırıp, normal aklın devreye girip, toplumun ihtiyacına göre devlet aklının kullanılmasına ilişkin beklentiler ve çözüm önerileri sunuldu.

Çok verimli geçti. Çok büyük bir destek vardı. Sayın Bakanımız ve katılımcıların bu anlamda istifade ettiğini ve mutlu olduğunu gördüm. Sivil toplumun çok umutlu olduğunu ve destek verdiğini gördüm. Sivil toplumun, halkın içerisindeyiz bu anlamda hakikaten insanların bu anlamsız ve sonuçsuz kavganın durmasına ilişkin ciddi beklentileri var. Sorunlarımız anlamsız değil ama bu sorunlar üzerinden yapılan kavganın anlamsızlığı netleşmiş durumda. Türkiye toplumunda kavga etmeden bu sorunları çözebilecek duruma erişti. Ak Parti iktidarının Türkiye’yi normalleşme süreci  yaşanıyor. Sayın Bakan bunu bir sunum olarak da sundu zaten; nereden nereye geldiğimizi gördük. Olağanüstü halin kaldırılmasının bile mucize olduğu bir dönemden varlıktan eşitliğe giden, eşit vatandaşlığa giden yola girilmiş. Buna ilişkin beklentiler var. Dolayısıyla o cinnet akıllarıyla oluşmuş devletin yarattığı millet versiyonlarının da durması gerekiyor. İnsanların beklentisi bu yönde. Şu aşamada en önemli şey, kan ve şiddetin durması. Sözlerin, Türkiye’nin doğusunda da, batısında da dinlenebilecek hale gelmesi, anlaşılır kılınması ve bu anlaşılırlık içerisinde hak ve eşitlik üzerinden bir birlikte toplum yaratılması süreci bu. Aslında özetle büyük Türkiye projesidir. Türkiye’nin büyüme projesidir. Türkiye’nin büyümesini yönetme projesidir. Türkiye’nin hinterlandını genişletme projesinin yönetme sürecidir. Bunun tam tersinin okunuşu tabi,  Türkiye’nin küçülmesine yol açacak görüşler, dar etnik bakış açılarıdır. Ortaya çıkan sürece baktığımızda bakış açısında Kürtler ve Türkler çok büyük bir toplum yaratıyorlar. Ama Türkler ve Kürtler karşı karşıya gelince ikisi de çok küçülüyor. Dolayısıyla bu birlikte büyüme projesini normalleşme süreci içerisinde hayata geçirmeye ilişkin çözüm arayışları bunlar.

İmralı sürecinde ikinci görüşme için ilginç isimler seçildi. Sırrı Süreyya Önder ve Altan Tan nispeten BDP’nin önceki isimlerinden farklı isimler. Neden Altan Tan ve Sırrı Süreyya Önder bu süreçte daha aktif bir role bürünüyor?
Bu daha aktif bir rol müdür, kendi içinde daha soft bir duruş mudur bunu değerlendirmek gerekiyor. Sırrı Süreyya Önder, etnik anlamda Türk’tür. Altan Tan bir yanıyla muhafazakardır. Bu anlamda belki Türkiye’nin muhafazakar kitlesi için de daha itici olmayan bir isimdir. Bunların hesaba katılmış olabileceği ihtimali üzerinde duruyorum. Bu konuda benim herhangi bir bilgim yok. Neticede kendi parti tercihleridir. Ama baktığımız zaman daha soft bir duruştur. Sürecin daha yumuşak götürülmesidir. Ben isabetli olduğu kanaatindeyim. BDP’nin duruşunun da doğrusunu söylemek gerekirse bu süreçte katkı sürecinde yapıcı olduğunu ifade etmek gerekir. BDP de bu anlamda bu sürece şu ana kadarki duruşuyla olumsuz bir katkı yapmamaktadır.

Görüşmelerde Öcalan’ın taleplerinin makul olduğu yönünde değerlendirmeler var. Ama kafalardaki en büyük soru işareti “Acaba bu süreçte PKK Öcalan’ı dinler mi?”  oluyor. Siz bu süreçte bir takım tehlikeler de görüyor musunuz?
Burada dün sivil toplumun öne çıkardığı bir ifade de şuydu, “Bu masadan kalkan kaybedecek.” Diyarbakır halkı açısından durum bu. Bu masayı bozan kaybedecek. Dolayısıyla bunu yapanın kaybetmeyi göze almış olması gerekir. Çünkü insanlar şunun farkındalar bir kere, şu görüşmelerde 90 yıllık sorun 1 günde çözülmez. Ama özellikle Türkiye’de demokratik ve siyasal sürecin net işleyebileceği, ifade özgürlüğünün güçlü bir şekilde kullanılabileceği bir Türkiye’de çatışmanın gereksizliğine ilişkin çok ciddi bir kanaat oluşmuş. Bu çatışmalar nedeniyle bölge insanına, Diyarbakır halkına yansıyan çok ciddi bir fakirlik var. Bunun getirdiği bir bıkkınlık oluşmuş. Bu süreçte masadan kalkmak cesaret isteyen bir duruştur aynı zamanda. Bölge halkının net ifadesi bu. Sırrı Sakık’ın ‘BDP, PKK bile bunu yaparsa hesap sorarız’ cümlesi burada önemsenmeli. Her ne kadar bölge halkı BDP’nin Karadeniz turunu eleştirmişse de, Sayın Başbakan’ın Sinop’a ilişkin yaklaşımını çok olumlu görmüşler. ‘Seçilmiş milletvekilleri Türkiye’nin neresinde olursa olsun, bu toplantıları yapabilmelidir, bunun karşısında duranlar provokatördür’ cümlesi Başbakan açısından burada çok prim yapmış bir cümle. Başbakan böyle söylerken, bölge halkı BDP’nin oraya gidişini eleştiriyor. Bu çok doğru bir yansıma olmuş açıkçası. Başbakan’ın “Ben bu sorunu çözmek için bütün bedellere razıyım” cümlesi burada çok yankı buluyor. İki tarafta da çok iyi bir irade oluştu. Sayın Başbakan’da güçlü bir iradenin oluştuğuna dair bir kanaat var burada. İnsanlar bu sürecin heba edilmemesine ilişkin ciddi anlamda titizler açıkçası.

Osmaniye Valisi Celalettin Cerrah’ın ‘PKK ile görüşenlere hakkımı helal etmiyorum’ şeklindeki bir tepkisi var. Bu şekilde düşünen bir kitle de mutlaka var. Sizin de belirttiğiniz gibi Başbakan, “Bu süreç siyasi hayatıma mal olsa da geri adım atmayacağım” dedi ama bu kitlenin tepkisi de süreçte nasıl bir rol oynar? Hükümet bunu ne derece dikkate alır?
Bu Türkiye’yi büyütmeye ilişkin hesaplar yapabilmekle ilişkilidir. Türkiye’de bugün AK Parti’nin ekonomik, kültürel, sosyal, sağlık alanı gibi birçok alanda yaptıklarına baktığınızda, hiçbir milliyetçi sloganla yola çıkan partinin yapamadığı kadar bu ülkeye fayda sağlayan bir partiden söz ediyoruz; Türkiye’yi büyütmüş bir partiden söz ediyoruz. 5’e, 10’a, 20’ye katlayan bir partiden bahsediyoruz. Bütün dünya ülkeleri kriz yaşarken, Yunanistan’ın battığı Türkiye’nin çıktığı bir Türkiye’yi oluşturmuş partiden bahsediyoruz. Toplumsal barışını oluşturmuş bir partiden bahsediyoruz. Kimsenin bundan daha fazla milliyetçi olup, bundan daha fazla fayda sağlayabileceğini düşünmek bir kere akla ziyan bir duruştur. Bu kısır ve dar algıların Türkiye’ye getirdiği nokta ortadaydı zaten. Ak Parti olmadığı zaman hepimizin kaçacak yer aradığı bir yer olmuştu Türkiye. Ülkenin parçalanması mukadderdi. Bugün dünya çapında söz sahibi olan reaksiyonel değil aksiyonel olabilen, insiyatif alabilen bir Türkiye’den bahsediyoruz. Kimse Ak Parti’den daha fazla bu ülkenin menfaatini düşündüğünü iddia edemez. Dolayısıyla bu açıdan baktığımız zaman bu dar bakış açılarının olması muhtemeldir. Ama Ak Parti siyaseti ve algıları yönetirken toplumun duruşunu da önemsediği için, bu anlamda toplumun kahir ekseriyetinin duruşunu, algısını, aklını hesaba katan adımlarla yürüyecektir ve şimdiye kadar da böyle yürümüştür. Anayasa referandumunda alınan yüzde 58 oy ortadadır. Ak Parti’nin sandıkta aldığı destekler ortadadır. Dolayısıyla o anlamda marjinal duruşların Türkiye’nin büyümesine engel olabileceğini düşünmüyorum.

on5yirmi5.com