“Bu kalekolların aciliyeti yoktur”

Olaylar
Diyarbakır’ın Lice ilçesinde ‘kalekol’ yapımını protesto eden göstericilerden 2 kişi öldü. Bu olayın ardından çözüm sürecinin çok önemli bir kırılma yaşayacağı yorumları yapılıyor. KCK çok sert bir aç...
EMOJİLE

Diyarbakır’ın Lice ilçesinde ‘kalekol’ yapımını protesto eden göstericilerden 2 kişi öldü. Bu olayın ardından çözüm sürecinin çok önemli bir kırılma yaşayacağı yorumları yapılıyor. KCK çok sert bir açıklama yaparken, HDP de acilen Abdullah Öcalan’la görüşmek üzere İmralı’ya gideceğini açıkladı. Bu arada çocuklarının kaçırılmasını protesto eden aileler de bugün açlık grevine başladı. Bölgede sertleşen havayı ve çözüm sürecinin geleceğini Balıkçı olarak tanıdığımız İlhami Işık’la konuştuk. 

Lice’de kalekol inşaatına tepki gösterilen gösterilerde 2 kişi öldü. Bunun üzerine KCK’dan çok sert bir açıklama geldi. HPD heyetinin İmralı’ya gideceği belirtildi. Bu olay çözüm sürecini tehlikeye sokacak bir olay olarak görülebilir mi?

Bir gerginliğin olduğu açık ama bu gerginlik, Lice’de 2 insanımızın öldürülmesiyle sonuçlanan bir gerginlik değil. Bu gerginlik, Gezi olaylarından beri çeşitli şekillerle kendisini ifade eden bir gerginlik. Maalesef burada bile hala yalanlar, doğruymuş gibi sunuluyor ve onun üzerinden herkes kendi iktidarının kavgasını vermeye çalışıyor. Bu gerginlik bugüne özgü bir şey değil, geçen sene haziran ayıyla başlayan, çapı ve boyutu değişen bir durum. Nitekim Lice’de geçen yıl Medeni Yıldırım adındaki bir insanımız da öldürülmüştü, yer yine aynıydı; Lice… 

Yol kesmelere baktığımız zaman bunlar dönem dönem karşılaştığımız şeyler. Öcalan’ın büyük provokasyon dediği, geçen yıl yapılan Cizre’deki tüm dükkanların yakılması olayı da böyle. Sanki bununla çözüm süreci bitiyor. Çözüm sürecinde hedeflenen bu mudur diye kirli ve kara bir propaganda yapılıyor. Kimse şöyle hesaplamıyor; biz bir çatışma döneminin çözüm sürecini yaşıyoruz, bir barış döneminin çözüm sürecini yaşamıyoruz. Doğru sorular da sorulmuyor. Doğru sorular sorulmayınca doğru cevaplar da alınmıyor. Böylece problemin kendisi ıskalanıyor. Bu ülkede 40 yıldır devam etmiş, ülkenin bütün sosyal dokusuna olumsuz etki yapmış, nice iktidarlar, olağanüstü haller, faili meçhuller görmüş bir problemden, 50 bin insanın ölümüne, 150 bine yakın insanın yaralanmasına neden olan, yılda ortalama 5 bin insanın öldüğü, en son 2012’de ise 1200-1400 arasında insanın öldüğü bir olaydan bahsediyoruz. Bu kadar insanın öldürüldüğü bir dönemde bile “Bu ülke elden gidiyor” diye hiç düşünmeyenler, bugün lokal bir olayda, hiç olmaması gereken bir olayda, bu kadar birikim sonucu oluşan bir olayda bu ülkeye kötülük yapıyorlar.  

Bundan sonra bu süreci tehlikeye sokmayacak gelişmeler neler olmalı? Mesela devlet kalekol yapımlarından vaz mı geçmeli? Gösterilerde daha soğukkanlı mı davranmalı?

Bunun cevapları sorduğunuz soruların içindedir. Bir devletin kendi askerlerini koruması için en güvenlikli karakolu yapması onun en doğal hakkıdır. Bırakın siyasi olayı bu en insani haktır. Bütün dünyada öyledir, mesela en basit İsviçre’de bile öyledir. Neticede askerler canını sana emanet ediyor. Diyelim ki PKK meselesi yok, herhangi bir savaş ya da çatışma olmasa bile bu kalekolları yapmak en doğal hakkıdır, bu birinci önemli konu… Ama ikinci olarak biz burada Avrupa’yı konuşmuyoruz. Bu karakollar bu coğrafyada hep ölümle anılmıştır. Karakollardan ötürü faili meçhuller işlenmiştir, köyler yakılmıştır, bir sürü acı yaşanmıştır. Bunun yarattığı bir durum var. Siz bu ağır problemi çözmeye gidiyorsanız, karşınızdaki bu karakolların yapılışını kaygı ve korkuyla izlediğinden dolayı ikna yolunu izleyerek sürdürmeniz gerekiyor. 

Bu kalekolların aciliyeti yoktur. Çünkü siz bir silahsızlanma projesi üretiyorsunuz. Çözüm süreci sadece insanların ölmesi değil ki, bir siyasi projedir. Karakolları da sonra yaparsınız. Bu kalekolların yapılması devletin en doğal hakkı ama bu hakkın şimdi hayata geçirilmesi diye bir kural yok ki… Böyle bir şey olamaz. Kalekolların yapılması doğru ama sen onu bir sene sonra veya lokal olarak ya da ikna ederek yapabilirsin. Bunun için de bir PR çalışması yapılmalıydı, maalesef devletimiz böyle bir şey yapmadı. Burada büyük bir zaaf var. Yaptığın doğru ama doğru olması yetmiyor. Çünkü bu senin doğrun. Karşındaki insanın da o doğruyu görmesi lazım. Bu doğru karşıdakini ürkütüyor, korkutuyor. Böyle bir gerçeğimiz var. Bu gerçeği ıskalamadan bir doğruyu hayata geçiremezsin.

Devletin de PKK’nın silahlı unsurlarının tamamının çekilmemesi dolayısıyla belli bir güvensizlik yaşadığı belirtiliyor. Buna katılır mısınız? 

Tabi doğrudur, silahlı bir güç varken karakollarını güçlendirirsin. Öyle bir tezat var ama siyaset de böyle bir şeydir. En olumsuzluktan bir olumluluk yaratmaktır. Şimdi PKK tam olarak çekilmedi, silahsızlanmadı, sen askerin can güvenliği için karakollarını güçlendireceksin. Bu doğru ama karşıdaki de doğru. Bu iki doğrudan bize uyan gerçeği siyaset bulmalıdır, onun için siyaset vardır. Siyaset çözüm bulamıyorsa ne işe yarar, mesele burada. Herkes kendi doğrusunu diğerine dayatmamalı. 

Diyarbakır’da eylem yapan anneler bugün açlık grevine başladı. Orada da PKK’nın ilk defa Kürt halkı tarafından bir anlamda protesto edildiğine ve PKK’nın iradesine karşı halktan gelen bir irade konulduğuna şahit oluyoruz. Bunun nasıl yorumlamak gerekir? 

Belki tarihsel lafı çok iğdiş edilmiş, çok kullanılmıştır ama bunun önemi tarihseldir. Kürt siyaseti ve PKK bunu okuyamadı. Okusaydı, aslında annelerin eylemi kendi geleceklerinin de bir garantisiydi. Çünkü anneler kendi çocukları üzerinden dağda insan kalmamasını dile getirdiler. Senin hedefin de o değil midir? Kürt siyaseti ve PKK’nın da hedefi zaten siyasetle haklarına kavuşmak. En masum yaratık olan anneler buna aracı olup, çağrı yapıyorlar. Sen o anne bunu senden istediği için kötü bakma. Öyle bir alışkanlık, körlük olmuş ki birileri bizden bir şey istediğinde ‘acaba niçin istiyor, acaba benden bir şey mi almak istiyor’ diyoruz. Bu duygu onları engelledi. Eğer bu körlüğü aşarsa, bu sorunu çözecek. Ortada anne masumiyetinin vicdanı, garantisi vardır. Görürlerse anneler üzerinden barış sürecinin silahsızlandırılması çok daha kıymetli, değerli ve sorunsuz olacaktır. Yasalarla yaptığınız zaman sorunlar çıkabiliyor. 

Annelerin eylemleri hakkında HDP ve BDP’nin çok olumsuz açıklamaları oldu. Bu açıklamalar ve HDP ve BDP’nin yeterince halktan yana tavır almaması da eleştirildi. Bu son Lice eylemlerini de düşünürsek Kürt siyasetini temsil eden HDP ve BDP de bu anlamda çok pasif kaldığı söylenebilir mi? 

Sınıfta kaldılar, başaramadılar. Öyle değerlendirmemeleri lazımdı, yakışmamıştı onlara. Umarım bundan sonra doğru değerlendirirler.