“Aziz Yıldırım uluslararası bir baron”

Olaylar
Engin Dinç’in röportajı Son günlerin en yoğun tartışması Fenerbahçe ve Fethullah Gülen Cemaati üzerinden yürüyor. Öyle ki, kamuoyuna çok fazla açıklama yapmayan Fethullah Gülen Hoca bile, bu kon...
EMOJİLE

Engin Dinç’in röportajı

Son günlerin en yoğun tartışması Fenerbahçe ve Fethullah Gülen Cemaati üzerinden yürüyor. Öyle ki, kamuoyuna çok fazla açıklama yapmayan Fethullah Gülen Hoca bile, bu konuyla ilgili açıklamalarda bulundu. Vatan gazetesinde Ruşen Çakır’ın yazı dizisi de tartışmaların daha da alevlenmesine yol açtı. Biz de kamuoyunda giderek daha fazla tartışılan bu konuyu, Gazeteci-Yazar Zihni Çakır’la konuştuk.

AZİZ YILDIRIM’IN KARANLIK İLİŞKİLERİ SOMUT DELİLLERE BAĞLANDI

Son günlerde Cemaatin şike davası üzerinden Fenerbahçe’yi ele geçirmek istediği şeklinde bir algı var. Sizce bu algı gerçeği yansıtıyor mu?
Aslında bu sorunun cevabını vermeden önce Türkiye’de derin yapılanmalarla hesaplaşma süreci olan Ergenekon soruşturmalarının başladığı döneme göz atmak gerekir. Geçmişte devlet adına birtakım kirli işler içerisine girmiş olan isimler yargının başlattığı bir soruşturma neticesindeki tamamen tesadüfen Ümraniye’deki bir gecekonduda ele geçirilen el bombaları ve Danıştay’a yapılan menfur saldırı sonrasındaki ipuçlarının birleştirilmesiyle yargının başlattığı bir süreç Ergenekon. Ergenekon’la ilgili süreç devam edip, işin ucu Türkiye’de hep ön sıralarda yer almış isimlere değmeye başladıkça bu soruşturma merhalelerinde görev alan gerek kolluk kuvvetleri, gerekse soruşturma savcıları direkt olarak Türkiye’de belli bir grupla ve iktidarla ilişkilendirdiler. Yani yargının elde etmiş olduğu somut delil, bilgi ve belgelerle ve tapelerdeki bazı isimlerin samimi itiraflarıyla yürüyen bir süreci, kendilerinin dışına atabilmek adına manipüle etme yolunu seçtiler. Bu şike soruşturmasında da benzer bir yol izliyor. Türkiye’de Aziz Yıldırım denince hem Emniyet Teşkilatı açısından hem medya, hem de yargı açısından bir baron ifade edilmediğini söyleme şansımız var mı, hem de uluslararası bir baron? Yok. Doğal olarak böyle bir soruşturmada Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe’nin başına geçtiğinden bu yana birtakım karanlık ilişkilerin içinde olduğu söylenirken, böyle bir soruşturma sonrasında bunlar somut delillere bağlanmış oldu. Bu kadar gücü elinde bulunduran Aziz Yıldırım ve Aziz Yıldırım’ı kullanan çevreler de böyle bir soruşturmayı kamuoyu nezninde gayrimeşru ilan edebilmek adına cemaatle ilişkilendirme yolunu seçti. Yani bu bir anlamda cemaatin Fenerbahçe Spor Kulübü’nü ele geçirmesi hamlesi olarak değerlendiriliyor.

IQ ORANI DÜŞÜK OLANLAR CEMAATİN F. BAHÇE’Yİ ELE GEÇİRMEK İSTEDİĞİNİ ÖNE SÜRÜYORLAR

Böyle bir şeye Türkiye’de -yani tamamen taraftarlık psikolojisinden sıyrılmış kişilerden söz ediyorum- aklı eren hiç kimse böyle bir şeye tevessül etmez, böyle bir şeye de inanmaz. Ama bizde fanatizme varan taraftarlık sebebiyle IQ oranı düştüğü için -bu kim olursa olsun hiç kimseyi ayırt etmeden söylüyorum-, böyle bir değerlendirmeyi sadece stadyumlarda yönlendirilen bir taraftar grubu ifade ediyor. Bizler de bunu aylarca bu işin içersinden çıkmak için ekranlarda, gazete sayfalarında, internet sitelerinde birtakım açıklamalarda bulunuyoruz. Ben çok samimi olarak söylüyorum size, bu açıklamayı bize yaptıran gerçek bir olgu değil, tribünlerde geçmişte holiganizm ile tanımış olduğumuz, geçmişte birtakım siyasal yelpazeler içerisinde yer alan aktörlerin, bugün tekrar hayata geçmesine bağlı bir tartışmanın cevaplarını vermeye çalışıyoruz.

12 EYLÜL’DEN SONRA TRİBÜNLERE SİYASİ GÖRÜŞLER HAKİM KILINDI

Bu nedir? 12 Eylül askeri darbesinden sonra Türkiye’de tribünlere siyasi görüşler hakim kılındı. Örneğin Beşiktaş dediğiniz zaman, Türkiye’de sol tandanslı tribün liderleri hakimdi. Fenerbahçe ve Galatasaray dediğiniz zaman ise sağ tandaslı tribün liderleri hakimdi. Şimdi siyasal iktidar üzerinde birtakım planları olan çevreler Türkiye’de tribün terörünü kullanarak tekrar bir kaos ortamı yaratma hevesi içerisindeler. Cemaatle bağlanmasının da asıl sebebi budur. Bugün Galatasaray ve Fenerbahçe’nin tribün liderleri diye tabir ettiğimiz amigolarının tamamı sağ tandanslı isimlerdir. Adalet ve Kalkınma Partisi ile Fethullan Gülen cemaatine karşı isimlerdir. Birtakım yerler, Türkiye’de siyaseti ve toplum yapısını dizayn etmeyi amaçlayanlar ve düşünenler bugün bu kaotik ortamı, yani tribünde süren çatışma ortamını yaratmak için de bu tür manipülatif söylemler ortaya atmışlardır. ‘Bir deli bir kuyuya taş attı, 40 akıllı da bunu çıkarmaya çalışıyor’ misali biz de oturduk buna cevap vermeye çalışıyoruz.

AZİZ YILDIRIM’IN ERGENEKON’U FİNANSE ETTİĞİ İDDİASI VARSAYIMIN ÖTESİNDEDİR

MHP Milletvekili Lütfü Türkkan, dün akşam bir TV programında Şamil Tayyar’a dayanarak, “Aziz Yıldırım’ın Ergenekon’un finansörü” olduğunu söyledi. Siz bu iddialar için ne düşünüyorsunuz?
Şimdi Ergenekon denilen yapılanmanın finans ayağı ile ilgili somut iddialar ortaya atabilmek için birtakım delillere sahip olmak gerekir. Şamil Tayyar bunu söyledi ya da ima edecek bir laf kullandı ise de elbette ki elinde birtakım somut deliller vardır. Çünkü Şamil Tayyar Ergenekon soruşturma ve dava süreçlerinde bu süreci en iyi analiz eden isimlerden birisidir. Ama Ergenekon’un beslendiği finans kaynaklarıyla Aziz Yıldırım ilişkisi var mıdır derseniz, bunu kesinlikle inkar etmem. Ama Aziz Yıldırım bizzat Ergenekon’a finans kaynağı sağlayan bir isimdir derseniz, bu konuda kesin bir yargıda bulunma şansına sahip değilim. Fakat şu var, Aziz Yıldırım’la birlikte şike soruşturmasına tabi tutulan Bülent Uygun, Sivasspor’un teknik direktörüydü. O dönemi hatırlarsanız 150 bin TL’lik bir meblağın otobüs yoluyla İstanbul’a ve Ergenekon’la bağlantılı birtakım kişilere gönderildiği iddiası ortaya atıldı. Bununla ilgili Bülent Uygun ifade de verdi. Ama sonra ne hikmetse o paranın Bülent Uygun’un kız kardeşine gittiği gibi birtakım sebepler ortaya atılarak soruşturmanın o ayağı tamamen ortadan kaldırıldı, üstü örtüldü. Şimdi Aziz Yıldırım’la Bülent Uygun arasındaki ilişki ortaya çıkınca, Bülent Uygun’la Aziz Yıldırım’ın şike ve maçların sonuçlarını manipüle etmeye yönelik bir birliktelik içerisinde olduğuna dair tapeler ortaya çıkınca, açıkçası Şamil Tayyar’ın ya da herhangi birisinin, kim olursa olsun bu önemli değil, böyle bir iddiasının altının boş olduğunu söyleme şansına da sahip değilim. Neticede Aziz Yıldırım Türkiye’deki Ergenekon ve benzeri yapıların finans kaynağı sayılabilecek büyük iş dünyasıyla ilişki içerisinde olan bir adam. Aziz Yıldırım’ın aldığı ihalelerden komisyonların Ergenekon’a gitmediğini söyleme şansına sahip değilim, gittiğini de kesin kanıtlarla iddia edecek durumda değilim. Ama bu bir varsayımın ötesindedir bence.

CEMAATİN İÇİNE SIZMIŞ KİŞİLER, BİRTAKIM HESAPLAŞMALARIN İÇİNE GİRMİŞ OLABİLİR

Oda TV soruşturması, Ahmet Şık ve Nedim Şener olayı, MİT soruşturması vs. gibi vakalarda polis ve yargı içerisinde yerleşmiş, Cemaate bağlı bir grubun dahli olduğu iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cemaat çok büyük bir grup, birileri eğer toplumun 2000’den beri başlayan değişim sürecine müdahale edip kendine göre bir toplum oluşturma ve dizayn etme amacı taşıyorsa bugün özellikle eğitim anlamında dünyanın her yerinde ön plana çıkan Cemaate saldırması, Cemaati bu tür soruşturmalar, davalar ve bu tür tartışmaların içerisine çekmesi gayet doğaldır. Ama ben Cemaatin bu tür lokal olaylarla ilgili bir planının olduğunu, herhangi bir girişiminin olduğunu, herhangi bir hedefi ve amacının olduğunu düşünmüyorum.  Buna hiçbir zaman katılmadım, katılmam da. Ama şu denilebilir; Cemaatin bu güçlü yapısı içerisine sızmış ya da bu yapıdan kendini gösteren insanlar, birtakım hesaplaşmaların içine bu gücü arkasına almış görüntüsüyle girmiş olabilirler. Ama bizler gazeteciler yekten kalkıp Cemaatle ilişkilendirmek yerine derinlemesine araştırma yapmamız gerekir. Bugün medyada en somut verebileceğimiz örnek Ruşen Çakır’dır. Ruşen Çakır ısrarla şike soruşturmasını ve Fenerbahçe ile ilgili yaşanan süreci cemaatle ilişkilendirmeye çalışıyor. Halbuki Ruşen Çakır, Cemaatle bu süreç arasında hiçbir ilişki olmadığını ispatlayacak kadar delile ve somut bilgiye sahip bir insan. Ama Ruşen Çakır; Ergenekon, Balyoz ve Oda TV soruşturmasında başından beri durduğu nokta itibariyle böyle ilişkilendirmeyi böyle bir bağlantıyı kurarak Cemaati ve doğal olarak Cemaatle ilişkilendirilen bu soruşturmaları, kamu nezninde meşruiyet dışı göstermeye çalışan bir propagandanın aleti olmuştur. Bizler aklıselim insanlarız, Cemaatle bu süreçler arasında hiçbir ilişki olmadığını rahatlıkla söylememiz mümkün.

YARGI HALA KEMALİST ZİHNİYETİN KONTROLÜ ALTINDA

Yargı ve emniyet teşkilatını cemaatin ele geçirdiği varsayımına işaret etmek istiyorum. Ya böyle bir şey olabilir mi? Yani cemaatin ele geçirdiği bir kurumdan söz etmek birtakım somut bilgilere sahip olmayı gerektirir. Çünkü sizin söz ettiğiniz yer emniyet teşkilatı. Emniyet Teşkilatı’na cemaat hakim oldu derseniz, bunu ispatlamadığınız zaman, Emniyet Teşkilatı’nı karşınıza alırsınız. Ya da yargıyı… Yargı içerisinde cemaatin hakim olduğu söyleniyor. Yargıya kimin hakim olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Bir de ben bunu bizzat en derinden yaşayan insanlardan birisiyim. Yargı hala elit Kemalist zihniyetin kontrolü altındadır. Ama birileri işine gelmedikçe kendilerinin beklentisi doğrultusunda kararları alamadıkça direkt cemaatle ilişkilendirip işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar. Bu tamamen bir kolaycılıktır ve bu kolaycılıkla sergilenen ahlaksızlıktır.

on5yirmi5