Ahmet Özal: Babamı da dinlediler

Olaylar
‘TURGUT ÖZAL ZEHİRLENDİ’ İDDİASINDA ISRARLI Türkiye’de bir döneme damgasını vuran merhum?Turgut?Özal’ın oğlu Ahmet Özal, ısrarla babasının zehirlenerek öldürüldüğünü söyledi. A...
EMOJİLE

‘TURGUT ÖZAL ZEHİRLENDİ’ İDDİASINDA ISRARLI
Türkiye’de bir döneme damgasını vuran merhum?Turgut?Özal’ın oğlu Ahmet Özal, ısrarla babasının zehirlenerek öldürüldüğünü söyledi. Ahmet Özal, başlarından geçen ilginç olayları gazetemize anlattı.

Merhum 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a 19 yıl sonra yapılan otopsi, daha resmî rapor açıklanmadan büyük sansasyon oluşturdu. Sızan bilgiler, vücudunda dört ayrı zehrin tespit edildiği yönünde. Şimdi herkes merak ediyor; raporda da açıkça “zehirlendi” denilecek mi veya denildikten sonra neler olacak? Ailesi bu gelişmeleri nasıl karşılıyor? Semra Özal neden suskun? Otopsinin ilk definden önce yapılmaması, saç telinin savcıya verilmemesi, mezarın açılmasını istememeleri gibi sebeplerle kendilerine yöneltilen eleştirilere cevapları ne? Her şeyi açık açık sorduk, Ahmet Özal da cevapladı.

Adli Tıp raporunun bu hafta açıklanması bekleniyor. “Zehir var” denilebilecek mi?
Ben bu meselenin Ankara’ya havale edildiğini biliyorum. Yani Adli Tıp’ın raporu belli ancak, neyin ne kadar açıklanabileceğine Adli Tıp karar vermeyecek.

Kim karar verecek peki?
Otopsi raporunun bütün çıplaklığıyla yayınlanmasının kamuoyunda sansasyona yol açacağını savunarak ciddi baskı yapanlar var. Birileri gerçeklerin açıklanmasını engellemeye çalışıyor. Ne var ki bu saatten sonra halkı “zehir bulunamadığına” inandıramazlar. Bunun vebali ve bedeli ağır olur.

Devlet Denetleme Kurulu raporunun da sadece % 30’u yayınlandı. Açıklanmayan bölümde daha sansasyonel şeyler mi var?
Büyük ihtimalle. Birşey söyleyeyim mi, millet rahatsız olmuş olmamış, karışmış karışmamış artık bunların bir önemi kalmadı. Artık tarihimizle, hatalarımızla yüzleşmemiz lazım. Mide rahatsızlığı çeken bir insan istifra edince rahatlar. Türkiye şimdi bu noktada. ABD’de 1963’te Kennedy’i öldürdüler, 30 sene sonra CIA’nın yaptığı ortaya çıktı. ABD de bununla yüzleşti. Bundan kaçmamak, korkmamak gerekir.

DDK raporunda “Aile belge ve bilgi vermedi” deniliyor?
Öyle bir şey yok. Hastane ile ilgili belgeleri DDK istemiş. Bizim onayımız hâlinde veriyorlar zaten. Sağlık raporlarını vermişler.

Saç örneklerini niye vermediniz?
Kafayı saça taktılar. Saçta hiçbir şey çıkmayacağı biliniyor. Çünkü kökünden değil, ucundan alınmış. Çok uzun vadeli zehir ise saçta belki çıkar, belki çıkmazdı.

Her şeye rağmen siz verseydiniz de çıkmayıverseydi… En azından şüpheden kurtulmaz mıydınız?
O yanlış. Tam tersi… O zaman ne olurdu biliyor musunuz; mezar açılmazdı. O saç niye verilmedi? Çünkü ben o saçtan bir şey çıkmayacağını biliyordum. Saç verilseydi veya 19 sene önce otopsi yapılsaydı, o maddeler de bulunsaydı bunun üstü kapatılırdı.

Bu sebeple mi vermediniz?
Bu benim düşüncem. 19 sene önce bu işi yapan adamlar onun da çözümünü bulurdu. “Birşey bulamadık” denince konu bir daha açılmamak üzere kapanırdı. Şimdi her şey değişti. Ve hiç de beklemedikleri birşey oldu, 5 yılda bile sadece kemikler kalır diye düşünürken mezardan bütün vücut çıktı. Üstelik iç organlarla beraber. Adli Tıp’a da bu sürpriz oldu, çok işlerine yaradı. Onun için saçların verilmemesi ve otopsinin o dönemde yapılmaması en hayırlı iş olmuş.

Ya sadece kemikler çıksaydı? Siz de saçı vermediğiniz için bir şey bulunamamış olmayacak mıydı?
Hayır. Kemiklerle beraber saç da çıkacaktı. Uçtan alınan saç olmayacağı için daha sağlıklı sonuç verebilirdi.

Kamuoyuna “aile mezarın açılmasını istemiyor” haberleri şüphe uyandırdı. Kabrin açılmasını istemiyor muydunuz?
Kardeşim Efe, savcılığa müracaat edip, “Ben açılmasını istemiyorum” demiş. Sordum, “Babamın rahatsız edilmesini istemiyorum” dedi.

Siz böyle bir şey demediniz mi?
Hayır. Sadece Efe açılmamasını istedi.

Annenizin evindeki hırsızlık neydi?
Üç hırsız eve giriyor. Üstelik resmi koruma polisleri var. Onlar o sırada uyuyor. Önünden geçip gidiyorlar adamların. İçeri giriyorlar. Çaldıkları bir şey yok. Polis bunları yakaladı. Çaldıkları önemli bir şey yok.

Saç teli için mi gelmişler?
Olabilir. Belki onun için geldiler. Çünkü aldıkları kaydadeğer bir şey yok.

İki polis birden nasıl uyumuş?
Ya adamları uyuttular ya da başka bir şey… Bilemem. Daha enteresanı; bu kişilerin hırsızlık sabıkası var, fakat tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldılar. Yani şu an içeride değiller. Türkiye’de paşalar, profesörler, gazeteciler içeri alınırken bu hırsızların üçü de serbest bırakılıyor.

Annenizin durumu nasıl?
Bu olaylardan çok yıprandı. Tansiyon problemi arttı. Mezar açıldığında da çok kötüydü. Şimdi biraz daha iyi.

Cumhurbaşkanını bile öldürebilecek bir derin yapı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın önünde niye duramadı?

Babamın dönemi ile Sayın Erdoğan’ın dönemi çok farklı. Başbakan şunu gördü; 1960 darbesinde başbakanı ve iki bakanı asan bir Türkiye. 12 Mart 1971’de ve 12 Eylül 1980’de yine darbe. Yaşadığı 10 sene boyunca Turgut Özal’a yapılanlar ve yapılmaya çalışılanlar… Sonrasında 28 Şubat’ı yaşadı. Ya Tayyip Bey bunları götürecek ya da bunlar kendisini götürecekti. Üçüncü yolu yoktu. Çok cesur davrandı, üstüne gitti. Geri adım atsaydı kendisi de giderdi. Ya suikastle veya başka bir yolla…

Başbakan’a kaç defa suikast girişimi yapılmıştır?
Çok. Tayyip Bey’e benim bildiğim bir sürü suikast girişiminde bulunuldu. Çoğu kamuoyunda bilinmiyor bunların. Düşünebiliyor musunuz; bu ülkede bir genelkurmay başkanı (E. Org. Hilmi Özkök’ü kastediyor) zehirlenmemek için evinden sefer tası ile yemek getiriyor. Kahvelerine zehir koyuyorlar. Hâle bak. Babamın döneminde Başbakanlık Konutu’na her ay özel aletler getirirler, yatak odasını dinleme cihazı var mı diye tararlardı. Her ay 5-6 tane çıkıyordu. Ne ara koydular, nasıl koydular, anlaşılmazdı. Bu ülkede başka bir yapı vardı fakat, bundan sonra zor artık.

Başbakan’la ne konuştunuz?
Başbakan otopsi raporu ilk sızmaya başladığı günlerde annemle de görüştü. O da inanamıyor. Sayın Cumhurbaşkanı Gül ile görüştük, o da şaşkınlık içerisinde. Bir musibet bin nasihatten iyidir derler ya ! Şimdi Başbakan ve Cumhurbaşkanı çok iyi korunuyor, ciddi tedbir alınıyor.

Demirel için Köşk’te hastane kurdular

Bunca şey ortaya dökülmüşken Demirel niye hâlâ ‘safsata’ diyor?
Sayın Demirel’in bu kadar reaksiyon göstermesini anlamıyorum. Şöyle demesi daha makuldü; “Böyle bir şey çıktı ise devlet güçlüdür, mutlaka bunları bulur. Raporun açıklanmasını hep beraber bekleyelim.” Rapor bu kadar sızmış zaten. Hâlâ “safsata” denilmesi insanı rahatsız ediyor. Emin Çölaşan 2002’de yazdığı yazıda, “Hüsamettin Cindoruk benim akrabamdır. Baba, kulağıma eğildi, Özal bu yaza çıkamayacak, dedi” bilgisini aktarıyor. Ölümden üç ay önce yapıldığı söylenen bir konuşma bu. Sağlıklı bir insanın yaza çıkmayacağını nasıl bilebilirler? Eğer bir istihbarat almışsa bunu da devletin ilgili birimleriyle veya halkla paylaşması lazımdı. Orası kapalı bir kutu. Bunlara cevap verilmesi lazım.

Zirve Yayınevi sanığı İlker Çınar’ın ifadelerine ne diyorsunuz?
Hayretler içerisinde okudum. Adam 9 ay önce bugün çıkan zehirlerin isimlerini tek tek veriyor. Zehrin Ergenekon bağlantılı TUSHAD’a (Türkiye Ulusal Stratejik Hareketler Dairesi) bağlı Beyaz Kuvvetler tarafından verildiğini söylüyor. 1993’te öldürülen isimlerden de bahsediyor ve o savcı hiçbir şey yapmıyor. Hiç değilse o ifadeyi gidip DDK’ya vermesi gerekirdi, onu bile yapmamış. Şimdi avukatlarla görüşüyorum, “görevini yapmamaktan” dava açacağım.

Babanızdan sonra Köşk’te ne değişti?
Demirel, babamın döneminde Köşk’ün bütçesini kesmişti. O yüzden sağlıkla ilgili pek bir şey yapılamadı. Demirel, cumhurbaşkanı olunca neredeyse hastane kurdu.

‘O sabah Köşk’ün doktoru ve ambulans yoktu’ deniliyor. Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’nda da mı doktor yoktu?
Muhafız alayında hem doktor, hem ambulans varmış. İkisini de getirmiyorlar.

MEZARDAKİ SÜRPRİZ!
Cenazesi bile devrim yapacak

“Babamın ölüm sebebinin araştırılması Uğur Mumcu ve Adnan Kahveci gibi olayların da aydınlatılmasını sağlayacak”

Rahmetli Özal’ın cenazesinin bozulmadan çıkması ailede nasıl karşılandı? 
Elbette hepimizi çok etkiledi. Özellikle annemi. Cenazenin çürümemesini şehit olmasına bağlayan çok. Benim aldığım bilgilere göre beyin duruyor. Biliyorsunuz, beynin yüzde 80’i sudur. Ölümden 6 saat sonra muhallebi hâline dönüşür, sonra akar gidermiş. Babamda beyin, kesit alınacak şekilde duruyormuş.

Tahnitten dolayı olamaz mı?
Tahnit yapılmadı ki babama. Sadece karından birşey sıktılar, o da defne kadar kokmasın diye…

“Mezara akan su korumuş” da denilmişti!
Akmayan su, mikroorganizma üretir ve tam tersine çürümeyi hızlandırır. Bunu izah etmeye çalışanlar, özel görüştüğümüzde, “Aslında bunu hiçbir şekilde izah edemeyiz” diyorlar. Kemik kesitleri alınıyor, kemiğin içinde ilikler çıkıyor. Meselâ şunu diyorlar; bu cesedin çürümemesi milyonlarca faktörün aynı anda bir araya gelmesi ile olabilir. Bunu izah etmek mümkün değil. Zaten üç gün sonra Adli Tıp’ın işi bitmiş, “Tekrar defnedebiliriz” dedikleri anda ceset siyahlaşmaya başlamış. Yâni “Ben görevimi yaptım, gidiyorum” diyor. Bu çok ilginç. Bu beden konuşmak istiyor, bir şey anlatmaya çalışıyor.

Rahmetli babanız bu beden diliyle de bir devrim yapacak mı sizce?
Kesinlikle çok şeyi değiştirecek. Yıllardır ısrarla 1993 yılını söylüyorum, insanlar şimdi konuşmaya başladılar. Devlet Denetleme Kurulu şimdi de Madımak’ı inceleme kararı aldı. Sırada Uğur Mumcu, Eşref Bitlis, Adnan Kahveci, Necip Hablemitoğlu, Cem Ersever, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok’un ölümleri var. Bu gibi olaylar başlayınca arkası çorap söküğü gibi gelir.

Demirağ suikastı öncesi babanızın uçağının düşürülmek istendiğini söylediniz?
Ben tesadüfen o uçaktaydım. İki defa elektrik arızası yaşandığında hemen geri dön demesem, bir daha dönemezdik. Ya o uçakta ben olmasaydım…

AHMET ÖZAL:
Eşref Paşa’nın uçağı en iyi jet motoruna sahipti

Eşref Bitlis hadisesi gibi mi olacaktı? 
Eşref Bitlis’in uçağı Thin Air’dir. Dünyanın en iyi jet motoruna sahip uçaktır. O uçağın tek motorunun durma ihtimali 13 milyon saatte 1’dir. Yani 70 yılda bir ya durur ya durmaz. İki motorun birden durma ihtimali zaten yok. 50 saniye arayla ikisi birden duruyor. Havada buzlanma var, dediler. Hava raporlarına göre o gün buzlanma şartları yok. Ben 25 yıllık pilotum. O uçaklarla da uçtum. Hepsi yalan ve düzmece. Artık belli oldu. Eşref Bitlis’i de öldürdüler. Öyle enteresan bir yapı varmış ki, kendi kendilerine karar verip infaz etmişler. Bunları herkes bilirken kimse konuşmaya cesaret edememiş.

Sizi engellemek için hiç tehdit oldu mu?
Çok.

Kimdi tehdit edenler?
Bilmem.

Nasıl tehdit ettiler?
Telefonla, haber göndererek, yazıyla, mektupla… Her şey oluyor. Onlara telefonda ne söylediğimi televizyonda söylesem RTÜK kapatır.

Türkiyegazetesi.com