25 yıl önce zamanın durduğu kent: Halepçe

Olaylar
Burcu Ünal’ın haberi “25 yıl öncesinin fotoğraflarına baktığınızda piknik yapan aileler, geleneksel Kürt kıyafetleri ile dans eden insanlar, gülümseyen yüzler görüyorsunuz. Bugün ise şehre...
EMOJİLE

Burcu Ünal’ın haberi

“25 yıl öncesinin fotoğraflarına baktığınızda piknik yapan aileler, geleneksel Kürt kıyafetleri ile dans eden insanlar, gülümseyen yüzler görüyorsunuz. Bugün ise şehre adı konmamış bir korku ve acı hakim…”

Bu sözlerin sahibi İngiltere’de Halepçe Katliamı’nın da içerisinde yer aldığı Enfal operasyonunun soykırım olarak tanınmasında büyük paya sahip Kürt Yönetimi’nin İngiltere temsilcisi Bayan Sami Abdul Rahman. Katliamdan 25 yıl sonra bugün dönüp Halepçe’ye bakıldığında Rahman’ın katliamı anlatmak için sarfettiği bu sözlere katılmamak ise imkansız. 25 yıl önce 16 Mart 1988’de Saddam Hüseyin’in kimyasal saldırısıyla yüzlerdeki gülücüğün solduğu o şehir bugün o acıyla yaşamaya çalışıyor.
1988’de Halepçeliler için sıradan bir günün anlamı bizim ‘sıradan günlerimiz’den biraz farklıydı. ‘Enfal Operasyonu’ devam ediyordu. Onlar için gökyüzlerinde dolaşan savaş uçakları, bulutlar kadar doğaldı. Tam da bu yüzden Halepçeli bir kadın, o sabah saat 11.00 sıralarınra balkona çıktığında alçaktan uçarak fotoğraflarını çeken Irak ordusuna ait uçakları ciddiye almamış, “Yeniden bir bombardıman olacak” diye düşünmüştü. Fakat öyle olmadı. Halepçeliler öğle saatlerinde başlayan bombardıman sesi ile irkildi. Bir kısmı bombardımandan kaçmak için sığınaklara doğru koşmaya başladı fakat bu defa sığınakların onları koruyamayacağından habersizdiler. Kısa bir süre sonra havaya yayılan ‘çürük elme kokusu’, 46 metreye kadar yükselen ‘siyah, beyaz ve sonradan sarı rengini alan duman’ ve vücutlarında oluşan yanık, gözlerindeki yanma ile bunun ‘alıştıkları’ saldırılardan farklı olduğunu fark ettiler. Saddam bu defa Kürtleri kimyasal silahlar ile vurmuştu. Hem de tek bir kimyasal değil 5 ayrı kimyasal karıştırılarak oluşturulmuş, Halepçe Belediye Başkanı Hıdır Kerim’in deyimiyle ‘en yasak silah’ ile şehri vurmuştu. Halepçelilerin yüzlerindeki gülümsemeyi sonsuza dek söndüren kimyasallar, hardal gazı, sinir gazları tabun, sarin ve VX ile henüz netleştirilemese de İngiliz yayın kuruluşu BBC’ye göre büyük ihtimalle siyanür idi. Şehri esir alan kimyasal dumanla beraber Halepçe’de zaman 25 yıl önce o gün durdu! Hiçbir şey eskisi gibi olmadı. O günden bugüne değişmeden kalan tek şey saldırıdan sadece iki gün sonra çekilmiş ‘Sessiz Tanık’ fotoğrafı oldu.

Şehirde ölüm sessizliği
Saldırıdan iki gün sonra İran güçleri yardımıyla şehre ilk yabancı gazeteci ekibi geldi. Ekipte Türkiye’den de gazeteci Ramazan Öztürk vardı. Bugün o gün saldırıda ölenlerin anısına yapılmış Halepçe Müzesi’nin önünde heykelleştirilen fotoğrafın sahibi Ramazan Öztürk’ün hafızasında gördüğü vahşet hala çok net. Öztürk, bugün dahi orada şahit olduğu manzarayı anlatırken zorlanıyor, kimi zaman gözleri doluyor, yutkunuyor fakat bir şehrin kaderini etkileyen saldırı unutulmasın diye anlatıyor: “İran askerleri bizi helikopterle Halepçe dışındaki bir tepedeki mezarlığa bıraktır. ‘Şu saatte burada olun yoksa sizi bırakıp dönmek zorundayız’ dediler. Yollar, her yer saldırıdan kaçmaya çalışırken ölenlerin cesetleriyle doluydu. Şehre yaklaştıkça bir yaşam belirtisi bekliyorsunuz. Bir yerde hayat varsa o şehre yaklaştığınızda dışarıya bir uğultu gelir. Araba gürültüsü, insan sesleri, kuş sesleri. Bir ses vardır. Hatta insan yaşamasa bile doğanın kendi sesi vardır. Fakat biz gittiğimizde Halepçe’de bir ölüm sessizliği vardı. Koca şehirde sağ kalmış sadece 3 insan gördüm. Sokaklar morarmış, üzerinde kimyasal tozlar birikmiş, kimisinin ağzı köpürmüş ve kokuşmaya başlamış cesetlerle doluydu. ‘İnsan insana bunu nasıl yapabilir?’ diye düşündüm. Kaçmaya çalışırken araçlarının içerisinde ölenler vardı, hardal gazı nedeniyle yüzlerinde oluşan yanmayı dindirmek için su birikintilerinin etrafında toplananlar buralarda ölmüşler, bir de birbirine sokularak ölenler vardı. Çocukların çoğu sokakta ölmüş, evlerinde sofra başında yemek yerken ölenler vardı.”

Hafızalara kazınan kare
Her ne kadar katliamın vahşetini en açık seçik haliyle saldırıdan sonra oraya ilk giden gazeteciler görmüş olsa da Öztürk’ün çektiği ‘Sessiz Tanık’ fotoğrafı yaşananlara tüm dünyayı tanık etti. Fotoğrafta bir bahçe duvarının eşiğinde kundaktaki bebeğine kendi vücudunu siper etmesine karşın ne onu ne de kendisini kurtaramayan babanın adı: Ömer Havar. Fotoğrafın çekilmesinden yıllar sonra Havar’ın yeğeninin Öztürk’e anlattığına göre, Havar, yıllarca erkek çocuğu olsun istemişti. 7 kızı olan Havar’ın o yıl ikiz erkek bebekleri olmuştu. Saldırının olması ile birlikte Havar beşikteki bebeklerden birini alarak evinde sığınak bulunan akrabasının evine doğru koşmaya başladı. Fakat binanın girişinde kimyasallara bebeği ile birlikte yenildi.

Havada hâlâ izi var
Yaşanan acı sadece Havar’ın yeğeninin hafızasında değil tüm Halepçelilerin hafızasında son derece net. Her yıl saldırının yıldönümünde yapılan anmalara ellerinde kaybettiklerinin fotoğrafları ile gelen insanların yüzlerindeki acı bir yana ellerinde tuttukları pankartlardaki yüzlerin bir bakışta sayılamayacak kadar fazla olması insanın içini daha çok acıtıyor. Yaşlı bir kadın geçtiğimiz yıllarda yapılan bir anma töreninde elinde saldırıda ailesinden kaybettiği 9 kişinin resmini tutuyor. Bir aileden 9 kişi. Kadının gözleri acının hala ne kadar taze olduğunu anlatıyor. Belediye Başkanı Kerim, yaşananların şehre nasıl sindiğini, “Hâlâ saldırı nedeniyle sağlığını kaybetmiş insanlar var fakat geçmişten bugüne kalan sadece bu gözle görülen saldırının açtığı sağlık sorunları değil. İnsanların psikolojisi de bozuldu. Saldırıda yakınlarını kaybedenler hâlâ o günde yaşıyorlar. Havamız bile o günden sorna düzelmedi. Halepçe’nin havasında hâlâ o kimyasalların kalıntısı var” ifadeleriyle anlatıyor. Öztürk, saldırıdan 21 yıl sonra ilk defa gittiği Halepçe’de gençlerin çoğunun kısır olduğunu, en yaygın görünen sağlık sorunlarının ise solunum ve görme bozukluğu olduğunu söylüyor.

‘Sessiz Tanık’ fotoğrafını çeken gazeteci Ramazan Öztürk, binlerce Halepçe kurbanının defnedilği mezarlıkta.

Katliamdan kaçan yaklaşık 460 bin Kürtten 51 bini Türkiye’ye sığındı. Sığınmacılar 4 yıl Türkiye’nin kurduğu kamplarda yaşadı.

Kurtulanlar Türkiye’ye sığındı
16 Mart 1988’de, Saddam Hüseyin, Kuzey Irak’taki Halepçe’de İran’ın da yardımı ile ayaklanan Kürtleri bastırmak için ordusunu devreye soktu. Kimyasal silah kullanılmasıyla tarihin en büyük trajedilerinden biri yaşandı. Üç saat süren zehirli gaz bombardımanı sonrası yaklaşık 5 bin kişi zehirlenerek ya da yanarak öldü, yaklaşık 10 bin kişi de ağır derecede yaralandı. Bu kimyasal saldırı, günümüze kadar 43 bin 753 kişinin ölümüne, 61 bin 200 kişinin de sakat kalmasına sebep oldu. Katliamdan kaçan yaklaşık 460 bin Kürt, Türkiye sınırına yığıldı. Türkiye’nin sınırları açması ile yaklaşık 51 bin kişi Türkiye’ye sığındı ve 4 yıl burada kamplarda kaldı.
 

Ülkeler ‘Bu bir soykırım’ dedi
Halepce katliamınınn baş sorumlusu olarak görülen Saddam’ın yeğeni ‘Kimyasal Ali’ lakaplı Ali Hasan El-Mecit yıllar sonra yargılanmasının ardından idam edildi. Her ne kadar bu Halepçelilerin yüreğini bir nebze olsun rahatlatsa da onları en çok sevindiren uluslararası arenada Enfal Operasyonları’nın “soykırım” olarak tanınmaya başlaması oldu.
İsveç ve Norveç’in ardından mart ayı başında İngiltere parlamentosu da Halepçe’nin de içerisinde bulunduğu ‘Enfal Operasyonlarını’ soykırım olarak tanıdı. Konuyu parlamento gündemine getiren 28 bin kişinin imzaladığı dilekçe kampanyasını başlatan İngiltere parlamentosundaki ‘Kürt Dostu Parlamenterler Grubu’ndan Gary Kent, Milliyet’e yaptığı açıklamada, İngiltere’nın 182 bin sivilin öldüğü katliamı “soykırım” olarak tanıması ile birlikte “Dünyanın Kürtlerin başına gelenleri daha iyi anlayacağı”nı söyledi.
 İngiltere’nin bu tanımasının Birleşmiş Milletler gibi uluslararası oluşumların da aynısını yapması yönünde yolu açacağı ifade edildi. 

Milliyet