O anlardan ilginç öyküler ve iktidarın yeni dönem adımlarına gelmeden ilk izlenim sokaktan…
Şok geceden sonra başkentte hayat yavaş yavaş normale dönüyor.
Sarsıcı 24 saatin yarattığı ağır travmayı atlatmış görünen insanların yüzlerindeki endişe ve korku izleri yerini acı bir tebessüme, “Oh” dedirten rahatlamaya bırakmış.
Sokağa çıkıyorlar, alışveriş yapıyorlar, gereksinimlerini gideriyorlar. Kapıda, markette, manavda karşılaşan kadınlı erkekli gruplar birbirlerine o geceyi, hislerini, panik anlarını anlatıyor; duygularını paylaşıyorlar.
Caddeler, sokaklar hareketli. Kamu görevlileri darbe girişimi sonrasının kentte yol açtığı hasarın izlerini silmeye çalışıyor. Terkedilen tanklar, zırhlı araçlar, şarapnel parçaları, ezilen otomobiller kaldırılıyor.
Meclis’in olağanüstü toplantısında verilen birlik beraberlik görüntüsü, liderlerin çağrıları, cuntacıların tutuklanmasına ilişkin haberler normalleşme sürecini hızlandırmış görünüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Yıldırım ve devlet kurumlarının sokağa daveti halkta karşılık buluyor.
Bayraklarıyla Kızılay’a gelenler sloganlar atıyor. Havai fişekler atılıyor, marşlar söyleniyor.
“İdam isteriz” sloganları meydanı inletiyor.
Girişim bitti ama…
Başbakan Yıldırım birkaç saat önce “Darbe girişimi bitti, nokta” dedi ama iktidar sözcüleri ikinci günün ardından sokak çağrılarını sürdürüyor.
Halktan ısrarla sokakları boş bırakmamalarını istiyorlar. Hâlâ camilerden sela okunuyor, Erdoğan’ın çağrısı duyuruluyor.
Halkı meydanlarda tutma ısrarının gerekçesi “Mısır deneyimi” olarak açıklanıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün İstanbul’da katıldığı cenaze töreninde “Bu hafta çok kritik” diyor.
Erdoğan, meydanlardan yükselen “İdam isteriz” talebine de pozitif bir yaklaşım sergiliyor ve önümüzdeki günlerin gündemi olabilecek şu cümleleri kuruyor:
“Dün de ifade ettim, demokrasilerde halkın talebi bir kenara konulamaz. Bu, sizlerin bir hakkıdır. Bu hakkın özellikle anayasal olarak gerekli olan mercilerde değerlendirmesi yapılır ve kararı verilir”
Genelkurmay’da o gece
Kuşku bulutları dağılırken o geceye ilişkin “şoke” edici ayrıntılar da gün yüzüne çıkmaya başladı. Hayli ilginç bilgiler aktarılıyor, önemli tanıklıklar, gözlemler paylaşılıyor.
15 Temmuz günü ve gecesi Genelkurmay Başkanlığı’nda neler yaşandı? Komutanlar nasıl rehin alındı? Darbeci özel kuvvetler düğünü nasıl bastı? Sahil güvenlik botu ile kaçan komutan kim? Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlılık bildiren ve acilen İstanbul’a gelmesini isteyen hangi komutan?
Genelkurmay Başkanlığı ile başlayalım.
Saatler 18.00’i gösteriyor.
Genelkurmay Başkanı Akar, ofisinde çalışıyor. Akar’ın ofisine gelen cuntacı subaylar, girişimden bahsediyor, “darbe bildirisini” imzalamasını istiyor. Akar, bunun yanlışlığını anlatıp karşı çıkıyor.
“İmza atarsanız hayati tehlikeniz olmaz” tehdidi ile bir süre düşünmesi öneriliyor. Akar direnmeyi seçince fiziki müdahale ile karşılaşıyor. Bir subay başına silah dayıyor, bir diğeri boğazını sıkıyor. Boynunda morluk oluşuyor. Akar o sahneyi, Meclis’te bir araya geldiği liderlere özetle şöyle anlatıyor:
“Yakın çalışma arkadaşlarım, emir subayım ve özel kalemim beni gözaltına almaya çalıştı. Bana silah doğrulttular. Karşı koydum, arbede oldu…”
Akar sabaha karşı Sikorsky ile makamından alınarak Akıncı Üssü’ne naklediliyor, bir odaya hapsediliyor. Yemek, su, tuvalet gereksinimi karşılanmıyor.
Düğünde rehin alınan komutan
Darbeci askerler eş zamanlı olarak Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak, Jandarma Genel Komutanı Galip Mendi Ankara’da rehin alınıp, Akıncılar Üssü’ne götürüyor. Komutanlar ayrı odalara hapsediliyor.
Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ın rehin öyküsü ise hayli ürkütücü.
Ünal, üst düzey komutanların olduğu Moda Deniz Kulübü’ndeki düğün töreninde özel kuvvetlerden bazı subaylar tarafından alınıyor. Helikopterle inen darbeci askerler ateş açarak, Ünal’ı tutukluyor ve Akıncılar’a sevk ediyor.
‘Sahil Güvenlik Botu ile kaçan subaylar’
Darbe girişiminin başarısızlığı ortaya çıkınca cuntacı subaylardan bazılarının kaçtığı da ortaya çıkıyor.
Yunanistan’a helikopterle sığınan 6 askerin ardından bazı denizci subayların da feribotla kaçtığı saptanıyor.
Gölcük Donanma Üssü’nde bir albay ve iki subayın bir feribotla Dilovası’na kaçtığı, oradan karayolu ile izini kaybettirdiği bildiriliyor.
Özel Kuvvetler’de büyük çatışma
Komutanlar rehin alınırken, ordunun birçok kışlasında inanılmaz çatışmalar yaşanıyor.
Özel Kuvvetler Komutanlığı bunlar arasında. Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı darbe girişimine destek vermiyor.
Eski Özel Kuvvetler mensubu, güvenlik uzmanı Mete Yarar’ın NTV’de aktardığı iddiaya göre, darbeci askerler Aksakallı’yı Gazi Orduevi çıkışında sıkıştırılıyor ancak kurtulmayı başarıyor. Aynı anda cuntacı 20 asker Gölbaşı’ndaki Özel Kuvvetler Komutanlığı’nı basıyor. Aksakallı’nın emir subayı direniyor ve silahlar patlıyor.
Emir subayı bir darbeci generali vuruyor. Aynı anda emir subayı astsubay da öldürülüyor. Özel Kuvvetler Komutanı Aksakallı ve askerleri sonradan karargâha giderek çatışıyor ve darbecileri gözaltına alıyor.
‘Traktörle darbeye direndiler’
Akıncılar Üssü’nden darbecilerin jetleri kalkarken, Eskişehir’den de darbe karşıtı subaylar direnişe geçiyor.
Akıncılar’a iki F- 16 göndererek jetlerin kalkmasını engellemek için pisti vuruyorlar.
O esnada beklenmedik bir eylem dikkat çekiyor. Kazan yakılarındaki köylerinden traktörlerine binen bir grup çiftçi, Akıncılar’a geliyor.
Amaçları traktörleri piste çıkartıp uçakların kalkmasını engellemek. Çiftçiler darbeci askerler tarafından uzaklaştırılıyor.
‘Erdoğan’ı İstanbul’a çağıran komutan’
Ordu cephesinde bu hareketlilik sürerken Cumhurbaşkanı Erdoğan Marmaris’te kaldığı otelde olup biteni anlamaya çalışıyor.
Marmaris’ten ayrılacak ama hangi kente gidecek? Ekibi görüş alışverişini sürdürürken kritik bir telefon alıyor. O kişi 1. Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar.
Hürriyet’ten Abdulkadir Selvi’nin iddiasına göre komutan, “Sayın Cumhurbaşkanım siz meşru Cumhurbaşkanısınız. Size bağlıyım. Ankara’ya gitmeyin, İstanbul’a gelin sizin güvenliğinizi sağlarım” diyor.
Erdoğan bu öneriyi olumlu buluyor. Aynı anda Dündar “Acele edin” uyarısı da yapıyor. Nedeni sonradan anlaşılıyor. Erdoğan ayrılır ayrılmaz darbeci özel kuvvetler otele baskın yapıyor. Çatışma çıkıyor, bazı asker ve polisler yaşamını yitiriyor.
Mecliste hareketli saatler
Darbe girişimi tüm hızı ile sürerken Meclis’te hareketli saatler yaşanıyor.
Meclis Başkanı’nın çağrısı üzerine dört partiden milletvekilleri ve bakanlar Genel Kurul’da toplanıyor.
Jetlerin TBMM kampusu üzerindeki korkutma amaçlı alçak uçuşları 02.00’den sonra yerini bombalamaya bırakıyor. Aynı anda Sikorsky’ler Meclis polisine ateş açıyor. Yaralananlar oluyor.
Genel Kurul kürsüsünde Adalet Bakanı Bekir Bozdağ var. O sırada kampus içinde çatışmalar yaşanıyor. F-16’lar bomba yağdırıyor.
Meclis Şeref holünün sol taraftaki çatıya bomba düşüyor. Milletvekilleri patlamanın şiddeti ile sarsılıyor. Tavandan parçalar düşüyor, salon tuz duman içinde kalıyor. Bazı parlamenterler masaların altına sığınıyor. Başbakan Yıldırım’ın Meclis’teki odası, muhalefet kulisi girişi, Şeref Holü kullanılamaz hale geliyor.
Meclis güvelik amirleri sığınaklara inme önerisini getiriyor. Bakan Bozdağ ve bazı isimler karşı çıkıyor. “Her şeye rağmen devam edelim” görüşü ağır basıyor. Ancak ikinci patlama çok daha büyük ve etkili hissediliyor.
Salondaki milletvekillerinden “Allah’u ekber” sesleri duyuluyor.
Meclis Başkanı Kahraman sığınağa inilmesi talimatı veriyor, salon hızla boşaltılıyor.
TBMM Başkanı, bakanlar Bekir Bozdağ, Nihat Zeybekçi Fatma Betül Sayan Kaya, grup başkanvekilleri ve AKP, CHP, MHP milletvekilleri önce kalorifer dairesine götürülüyor.
Ardından sığınağa yönlendiriliyorlar.
Ailesi ile Meclis’e koştu, yaralandı
Bazı milletvekilleri aileleri ile Meclis’e koşuyorlar.
AKP Hatay Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu ve MHP’li Oktay Vural o isimler arasında.
Türkoğlu, eşi Betül Türkoğlu ve kızı Cennet Bala Türkoğlu Meclis’e girerken patlayan bomba nedeniyle şarapnel yarası alıyor.
Kızının eline kurşun isabet ediyor. Hemen müdahale ediliyor.
Ölümden dönen MHP’li vekil
MHP’li Oktay Vural da oğlu ile birlikte sığınağa iniyor. Bir ara silah sesleri kesiliyor. Oğlunu da alarak uzaklaşmak istiyor.
Meclis’in Dikmen kapısına doğru ilerlerken ateş açılıyor.
Bir anda iki ateş arasında kalıyor. Ölümle yaşam arasında kendisini ve oğlunu Meclis kapısından içeriye güçlükle atıyor.
Sığınakta altı saat
Meclis’teki küçük sığınak Genel Kurul salonun altında yer alıyor.
50-100 metrekare civarında küçük bir alan. Basık ve havasız mekânda milletvekilleri güçlükle nefes alıyor.
CHP’li Mehmet Bekaroğlu sığınak şartlarının olumsuzluğundan söz ediyor.
Buna rağmen gece yarısı girilen sığınaktan milletvekilleri sabah 09.30’da çıkabiliyor.
6 saat süresince sığınık kapılarında ağır silahlı özel tim nöbet tutuyor.
06.30’da gelen telefon
Saatler 06.30’u gösteriyor. Meclis Başkanı 1960 darbesi anılarını anlatıyor.
Cemil Çiçek geçmiş deneyimlerini paylaşıyor.
O sırada AKP’li İlknur İnceöz’ün telefonu çalıyor. Arayan Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Kısa konuşuyor Erdoğan. Milletvekillerine teşekkür ediyor, “Tarih yazıyorsunuz” diyor.
Sığınakta yazılan bildiri
Kahraman, AKP, CHP ve MHP’li grup başkanvekilleri, ortak bildiri yayınlama kararı alıyor.
Oracıkta tartışılıp el yazısı ile kaleme alınıyor.
Kahraman, Cemil Çiçek, Mehmet Ali Şahin, CHP’li Levent Gök ve Özgür Özel, MHP’li Vural katkı koyuyor. HDP’li İdris Baluken de telefonda onay veriyor. Bildiri şekilleniyor.
Elle yazılan bildiri Meclis Kanun Kararlar Müdürlüğü’nden getirilen tablet bilgisayara aktarılıyor.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel parlamento muhabirlerine o anları anlatırken “İşgal kuvvetleri geldiğinde bile Meclis’e bomba atılmadı” diyor ve şu soruyu yöneltiyor: “Devletin, ordunun içinde böyle bir düşmanı nasıl üretti bu sistem?”
Meclis’te ibret sergisi
Son bir gelişmeyi de aktaralım.
Meclis Başkanı İsmail Kahraman, bugün TBMM Genel Sekreterliği’ne önemli bir talimat verdi.
Bombaların Meclis’e verdiği hasar onarılmayacak. Genel temizlik dışında hiçbir tadilat yapılmayacak.
O yaralar ‘darbe ayıbı’ olarak halkın ziyaretine açılacak.
İktidarın yeni dönem planı ne?
Girişimin üzerinden iki gün geçti. Darbe püskürtüldü, gözaltılar sürüyor.
Ankara’da yanıtı merak edilen soru şu: “Hükümet bundan sonra ne yapacak? Ordu ve devlet kurumlarında geniş çaplı operasyonlar sürecek mi? “
Adalet Bakanı Bozdağ ordu, yargı ve eski polislere dönük operasyonlarda gözaltı sayısının 6 bini aştığını bildirdi. Aranan isimler olduğunu da söyledi.
Bozdağ, “Bu dava Türkiye tarihinin gördüğü en kapsamlı dava olacak. Türkiye yargısına hesabını vereceklerdir. Türkiye artık bunlarla yaşayamaz.. Bunları temizlemek için de gereği ne ise yapılacaktır” diyor.
Kulislere yansıyan bilgiler gösteriyor ki, bu gözaltılarla yetinilmeyecek.
TSK ve yargı dışında kamu kurumları hatta sivil kurumlara uzanacak kapsamlı bir tasfiye başlıyor.
İdam tartışmaları da ana tartışma konusu olarak gündem oluşturacak.
Erdoğan idamla ilgili, “Bu konuyu hükümetimiz muhalefetle görüşecek” dedi.
AKP’nin böyle bir öneriyi Meclis’e sunma ihtimalinin giderek güçlendiğine dair kulis bilgileri de geliyor.
Muhalefet cephesinde ise bazı endişeler tırmanıyor. Onlar arasında “kurunun yanında yaşın da yanması” başta geliyor.
Geçmişte yaşanan Ergenekon, Balyoz benzeri davaları anımsatan muhalefet cephesinden şu uyarılar yükseliyor:
“Elbette devlet kadroları darbecilerden temizlenmeli ancak geçmişte büyük davalar yaşandı. Kurunun yanında yaş da yandı. Herkes bir çuvala konuldu. Büyük mağduriyetler yaratıldı. Buna dikkate dilmeli”
Başkaca kaygılar da dile getiriliyor:
“Püskürtülen darbe girişimi sonrası sokaklarda mahalle baskısının artması, özgürlüklerin kısıtlanması, demokrasi ikliminin daraltılması, ayrılıkların derinleşmesi, sürecin muhalefete dönük sindirme aracına dönüştürülmesi…”
Ankara, bugünden itibaren yeni tartışma konularına kapı aralayan bir sürece evriliyor.
Yeni dönem nasıl bir iklim oluşturacak yaşayıp göreceğiz…-BBC Türkçe