Yazarların gündeminde bugün ne var?

Medya
Yeni Şafak’tan  Abdülkadir Selvi, Yasin Doğan; Star’dan Hakan Albayrak, Fehmi Koru, Ahmet Taşgetiren ve Sabah’tan Sevilay Yükselir bakın bugün neler yazdı? İşte yazarların bugünkü yazılarından ön...
EMOJİLE

Yeni Şafak’tan  Abdülkadir Selvi, Yasin Doğan; Star’dan Hakan Albayrak, Fehmi Koru, Ahmet Taşgetiren ve Sabah’tan Sevilay Yükselir bakın bugün neler yazdı?

İşte yazarların bugünkü yazılarından öne çıkan başlıklar…

Abdülkadir Selvi: Yeni yol haritası

12 Eylül 2010 referandumundan önceki birinci HSYK krizi Türkiye’ye yüzde 58’i ve kısmi bir Anayasa değişikliğini hediye etmişti. İkinci HSYK krizinin de mini bir Anayasa değişikliğini kazandırması yönünde işaretler oluştu.

‘Siyasette 24 saat uzun bir süredir’ sözünün, siyasetin ruhuna ne kadar uygun olduğunu gösteren gelişmeleri yaşıyoruz. 

Daha 2 gün önce Adalet komisyonunda, birbirine uçan tekme atan iktidar ve muhalefetin HSYK başta olmak üzere mini bir Anayasa paketi için uzlaşmaya varmaları söz konusu. 

Sizi yazının sonuna kadar yormayım.

Bakmayın öyle Adalet komisyonundaki uçan tekmeli kavgalara Cuma günüden bu yana ikinci HSYK krizini aşmak için bir arka kapı diplomasisi yürüyor. Cumhurbaşkanı Gül bir takım temaslar ve çağrılar sonucunda liderlerle görüştü. Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in bir takım temasları ve Başbakan’ın bilgisi dahilinde AK Parti yöneticilerinin görüşmeleri oldu.

Bu çabalar bir noktada olgunlaştı ve ortaya iki ayaklı bir yol haritası çıktı.

Yazının devamını okumak için tıklayınız! 

Yasin Doğan: Paralel evrende hayat var mı?

Son günlerde yaşanan gelişmelere bakınca Türkiye’de hep aynı senaryonun devreye konulduğunu ve sadece aktörlerin değiştiğini görüyoruz. Siyaset kurumu vesayetçi odakların her türlü kirli girişimine karşı amansız bir mücadele veriyor. Dış ve iç mihraklara dayanan yerli odaklar menfaat temelinde bir iktidar mücadelesi veriyorlar ve milletin iradesiyle yönetimde olan partiye karşı siyaseti tanzim etmeye soyunuyorlar. Kimi zaman terör, kimi zaman irtica, kimi zaman yolsuzluk kılıfı siyasi iktidarları baskı altına almak için kullanılıyor. Paralel evrenin ahlak, vicdan ve adalet üzere dönmediği türlü zulümlerle çok iyi ortaya çıktı. Ancak üretilen korku iklimi paralel evrende yaşam sürmenin de mümkün olmadığını gösteriyor.

CHP yine vesayetten yana…

CHP’nin istikrarını bozmadığı tek konu vesayetçi odaklar karşısındaki tavrıdır. Her dönemde vesayetçi odakların yanında durmak apayrı bir kabiliyet olsa gerek. Vesayetin siyah, kızıl veya yeşil olmasını ayırt etmeden her türlüsüne destek olan bir parti olmak CHP’nin karakterine dönüşmüştür. CHP, 28 Şubatçılara, 27 Nisancılara, şimdi ise 17 Aralıkçılara destek olan, onlarla angajmana giren bir parti görünümündedir.

Yazının devamını okumak için tıklayınız! 

Fehmi Koru: Kasetler savaşını bir de benden dinleyin

Paris’teki PKK bürosunda suikasta uğrayan üç kadının katilinin ‘MİT’çi’ olduğunu düşündüren kasete sevindiniz mi? ‘Cemaatçi’ denilenlerdenseniz mutlaka sevinmişsinizdir… Fethullah Gülen Hocaefendi’nin iş dünyasından birileriyle ilgili görüşlerinin öğrenildiği kaset ise hoşunuza gitmemiş, hatta sizi dehşete de düşürmüştür…

Tabii savaşta Camia’ya karşı cephede konuşlanmışlardansanız Fethullah Hoca’nın kasetine sevinmiş, Paris kasetinden ise ürkmüşsünüzdür…

Ben ikisine de sevinmiyorum, ikisinden ve ardından çıkabilecek diğer dehşetengiz kasetlerle ortalığa dökülecek başka kirli çamaşırlardan da ürküyorum…

Pandora’nın kutusu açıldı bir kere, benim gibilerin burun direkleri kırılacaktır.

Kasetler kimin işi acaba? Paris’teki ‘işin’ MİT ile irtibatlı olduğunu düşünmemizi sağlayan o kaseti acaba kim hazırladı, kim tarafından üretildi ve kim internete düşürdü? Peki ya Pensilvanya’da yapıldığını düşünmemiz gereken telefon konuşmaları kimler tarafından kasete çekildi, kim onları internete servis etti?

Yazının devamını okumak için tıklayınız! 

Ahmet Taşgetiren: Mahruti çadırın direği

Başlıktaki ifadeyi, bir çok insanın anlayamayacağını biliyorum. İfade günümüzde yaşayan bir “Eski zaman insanı”nın sözü. Anlamını ve ne için kullanıldığını yazının ilerleyen satırlarında anlatacağım. Ama önce o söze nasıl gelindiğini anlatmam lazım.

Camianın, Başbakan’a yönelik duygularını tahlil etmeye çalışıyorum. Orada çok net bir “küçümseme” olduğunu görmeme imkanı yok. “Küçümseme”nin, en başından beri başka çevrelerde bulunduğu da biliniyor. Ondan ilk sıralarda “Tayyip” diye söz etmenin arkasında da, halktaki “Bizden biri” duygusundan çok farklı olarak, böyle bir “sıradanlaştırma” eğilimi bulunmaktaydı.

Tayyip Erdoğan’ın siyasi tırmanışını söke söke ilerlettiği çok açık bir gerçek.

Bu tırmanışı, bugün “Safmışız” itiraflarına, yakınmalarına yol açacak ölçüde, kendilerine en çok alan açtığı çevrelerin “küçümseme”lerine rağmen sürdürebildiği de bir gerçek.

“Boş-bakan” söylemi tedavül ediyor, Camia’nın kulislerinde.

“Beynine İran çipi takılmış adam” söylemi tedavül ediyor. “Büyülenme” söylemi kullanılıyor. “Etrafı tarafından yönlendirilen adam” söylemi…

Yazının devamını okumak için tıklayınız!

Hakan Albayrak: Fethullah Gülen, Firavun ve İHH!

Oyuna gelmeyeceğim. Bu yazının birinci konusu Fethullah Gülen’in nüfuz alanı olacak, İHH’yı karalama kampanyası değil. Zaten İHH’yı karalama kampanyası da Gülen’in nüfuz alanına giriyor.

Pazartesi gecesi, ‘İnzivaya Çekilip Kendini İlim Ve İrfana Veren Bir Allah Dostu Olarak Fethullah Gülen’ portresinin son kalıntılarını da çöp tenekesine yollayan bir gelişme oldu, malum. Uganda’dan gelen ananasların falanca iş adamına hediye edilmesinden filanca medya grubundaki bir yazarın susturulmasına kadar her mevzuun Fethullah Gülen’e arz edildiğini, O’nun bilgisi ve onayı olmadan en ufak bir adımın bile atılmadığını çarpıcı bir şekilde ortaya koyan bir gelişme.

O gece neler duyduk neler… “Gezi” olaylarında öne çıkan malum holdingin teftişten geçirileceği önceden haber alınıp o holdinge bildirilmiş, o holdingin yöneticileri de bu konuda Fethullah Gülen’e teşekkür etmişler…   Uganda’daki bir rafineri işi cemaate havale edilmiş, cemaat de bu işi Fethullah Gülen’in onayıyla sözkonusu holdinge vermeye hazırlanıyormuş (ama “büyük patron”un bundan haberi olmaması gerekiyormuş)… BDDK’nın cemaate bağlı bir bankaya ceza kesmesi, ilgili daire başkanı ve yardımcısının cemaatten olması hasebiyle sözkonusu değilmiş; Fethullah Gülen bu konuda müsterih olabilirmiş… Böyle bir sürü şey.

Bir arkadaşım bunları duyar duymaz dedi ki: “Bunlar gündem oluşturmasın diye her an sansasyonel bir operasyon yapabilirler.”  Nitekim Salı sabahı İHH İnsani Yardım Vakfı’nın Kilis’teki yazıhanesine ve deposuna terörle mücadele ekipleri tarafından baskın düzenlendi.

Yazının devamını okumak için tıklayınız!  

Sevilay Yükselir: Hasan Sabbah bile solda sıfır kalır

A Haber’de yayındaydık, Fethullah Gülen’in ses kayıtlarının internete düştüğü an. Ondan da izleyenlerin Twitter’da gönderdiği mesajlar sayesinde haberdar olduk. Reklama gider gitmez birini dinledik. Kaydı yayına verenler, konuşmanın geçtiğimiz ekim ayında Tuskon Genel Sekreteri olduğu iddia edilen Mustafa Günay’la Fethullah Gülen arasında geçtiğini yazmış altına. Günay, Mustafa Koç’un kendisini aradığını ve hocanın teklif ettiği sponsorluk işine ailesinin de sıcak baktığını söylüyor ve Adnan Polat’ın da aynı nedenle devrede olduğundan bahsediyor.

Hoca “İyi olur onların da bu işin içinde olması!” dedikten sonra, Koç Holding’in mali denetimiyle ilgili bir şeyler söylüyor. “Yukarıdan bir baskı var onlara. Gerçi haberdar oldular. Herhalde tedbirlerini almışlardır” diyor. Günay da “Rahatlar efendim. Size bu konuda da teşekkürlerini ilettiler” diyor.

Neyse konuşma bu mealde sürüp gidiyor. Tabii yayın arasında alelacele dinlediğimiz için ilk anda anlayamamıştık Koç’un sponsorluğuyla hangiorganizasyondan bahsedildiğini. Hatta bunun Türkçe Olimpiyatları’ndaki sponsorluğu olduğunu sandık. Ama değilmiş. Yayın bitip eve döndüğümde ve bir kez daha dinlediğimde o sponsorluğun, geçen kasımda Lütfi Kırdar’da düzenlenen ve benim de katıldığım Muharrem Orucu İftarı sponsorluğu olduğunu anladım. Şimdi tabii olaya genel olarak baktığınızda bunda bir tuhaflık yok. Yani sonuçta Koç, Alevi ve Sünni kardeşliği adına atılmış bir adımı desteklemek için Gülen’in sponsorluk teklifini kabul etmiş. Bu yönde atılan her adıma yürekten destek vermeyi düstur edindiğim için, bir kez daha “Allah razı olsun Koç ailesinden” diyorum ama tabii haklı olarak da şunu sormak istiyorum: Madem bu organizasyonun asıl mimarı Fethullah Gülen’di… Madem sponsorunu bile o seçti…

O halde bu niye bizden gizlendi? Niye davetlilere aslında o iftar yemeğinin düzenlenmesinin arka planında cemaatin, Gülen’in olduğu söylenmedi? 

Yazının devamını okumak için tıklayınız! 

Emre Aköz: Dost kim, düşman kim?

Siyaset nedir? Bu soruya verilen en ilginç ve en önemli cevaplardan biri şöyle: Siyaset dost-düşman ayrımı yapmaktır. (Carl Schmitt) 

 Dost derken kasıt, ilanihaye sürecek bir yakınlık değil elbette. Geçici olduğu açıkça ilan edilen bir ortaklık da dost tabirine dahil burada.   Düşman da öyle: Bazen yok edilmesi gereken bir düşman, bazen barışılması gereken bir hasım, bazen de sadece bir rakip…

Siyasetçi olaylara hukukçu, ekonomist, din adamı veya sanatçı gözüyle bakmaz. Bir duruma dost-düşman ayrımı yapmak üzere bakar. Yani siyasetçinin ilk sorusu… “Adaletli mi”, “Kaç para”, “Dine uygun mu” veya “Güzel mi” değildir.

Siyasetçi öncelikle “Kim yaptı” diye sorar ki yapan, dost mu, düşman mı anlasın… Başka bir deyişle “bizden” mi, “onlardan” mı? Siyasetin bu tanımı kavrandığı an…

Başbakan Erdoğan’ı da anlamak gayet kolaylaşıyor. Çünkü Erdoğan bir siyasetçi olarak temel meselelere bu tanımdan bakıyor.  Kuklacıların karargâhı 

Örneğin 17 Aralık Yolsuzluk Operasyonu… Bu olay AK Parti ve Hükümet’teki çürük elmaların bir kısmını ortaya çıkardı. Başbakan bunu görmedi mi? Elbette gördü. Ama aynı zamanda operasyonun kendisine karşı yapıldığını da gördü.

Ve mücadeleye başladı.

Yazının devamını okumak için tıklayınız! 

Rasim Ozan Kütahyalı: Fethullah Gülen bir operasyon şefi mi?

Dünkü yazımda da detaylarıyla bahsettim. Mevcut gayrimeşru HSYK’nın garantisi altında çalışan cunta yargısı şöyle işliyor: Tutuklanacağı belirlenen kişilerle ilgili talimat önce yetkili imamlar tarafından polise gidiyor. O kişiler her türlü izleniyor, fiziki takip ve tarassut altına alınıyor. Cunta mahkemelerinin kararıyla cunta polisleri o kişilerin hayatını didik didik ediyor.

Ardından bunların bir kısmı sözde suç kanıtları olarak dosyalanıyor ve savcıya gönderiliyor. Bu hukuksuz düzenekle elde edilen bir kısım mahrem kayıtlar ise şantaj malzemesi olarak cuntanın özel arşivinde bekletiliyor. Yeri geldiği zaman çeşitli kişileri kafeslemek için kullanılıyor. Mesela son dönemde bu yapılanmanın bu yöntemle kafeslediği çok sayıda köşe yazarı ve televizyoncu var. Bu isimleri cunta propagandası amacıyla bülbül gibi öttürüyorlar…

Yazının devamını okumak için tıklayınız!