İşte Mahçupyan’ın Zaman’daki son yazısı

Medya
Mahçupyan’ın 21 Mayıs’tan sonra Zaman’daki köşe yazıları yayınlanmamıştı. Zaman’daki ayrılığından ‘kaçınılmaz son’ olarak söz eden Mahçupyan, “Gazeteniz artık...
EMOJİLE

Mahçupyan’ın 21 Mayıs’tan sonra Zaman’daki köşe yazıları yayınlanmamıştı.

Zaman’daki ayrılığından ‘kaçınılmaz son’ olarak söz eden Mahçupyan, “Gazeteniz artık sizinle olmak istemiyor. Siz de zaten gazeteyi elinize her aldığınızda duyduğunuz hüznü istemiyorsunuz. Artık farklı bir zamandayız ve zamanın yeni bir ruhu var. Okuyucularımı özleyeceğim” ifadelerini kullandı.

İşte, Mahçupyan’ın Zaman’daki veda yazısı:

Bundan tam on üç yıl evveldi Zaman gazetesine başlamam… Dindar kesimler 28 Şubat’ın yaralarını sosyal alanda yaşamayı sürdürmekle birlikte, entelektüel alanda sahici bir sorgulama ortaya koymuştu.

Refah Partisi’nin yanlışları açıkça konuşuluyor, asrısaadet güzellemelerine daha gerçekçi yaklaşılıyordu. Bu sorgulamanın sonuçlarından biri yeni bir özgüven duygusunun İslami kesime sirayet etmesiydi. Modern dünyanın zaaf ve başarısızlıkları görünür hale gelirken, küreselleşme Müslüman kimliği kurucu bir unsur olarak öne çıkarmaktaydı. Aynı süreçte geçmişin İslami bankacılık tecrübesi ve çok ortaklı şirketlerin utanç verici performansı da masaya yatmaktaydı. Sonuç ekonomi ve siyaset ile din arasındaki mesafenin açılması, bir tür sekülerleşmenin doğal olarak, kendiliğinden ve alttan gelen bir dinamikle hayata yansımasıydı.

Türkiye heyecan verici bir dönüşümün eşiğindeydi ve yaklaşan seçimlerde yeni kurulmuş olan AKP’nin muhtemel başarısı, demokrasi yönünde bir kırılmaya işaret etmekteydi. ‘Zamanın ruhu’ gazetedeki ilk yazımın başlığıydı… Otoriter sekülerizm ve Türk milliyetçiliği üzerine oturtulmuş olan ideolojik devletçiliğin sonunu izlemeye yakındık. İslami kesimin yeni nesilleri çevreden merkeze doğru yayılan dalganın kültürel taşıyıcılığına hazır görünüyorlardı. Bu yürüyüşte en önemli iki aktörden biri muhakkak ki AKP idi. Demokrat bir zihniyette olmasa da, varlığı, talepleri ve temsiliyet gücü ile demokratikleştirici bir işleve sahipti. Üst kadronun misyon algısı cumhuriyetin daha meşru bir zeminde yeniden kurulabileceğinin işaretlerini taşımaktaydı. Ancak bu dönüşümün salt siyasi alanda gerçekleştirilmesi mümkün değildi ve bu noktada ikinci aktörün, yani Hizmet Hareketi’nin benzersiz bir işlevi olması kaçınılmazdı.

Hizmet Hareketi, uzun yıllara dayanan bir dönüştürmeci birikimin sahibiydi. Modernlikle uyumlu bir dindarlığı genç nesillere yerleştiriyor, eski kuşaklara kültürel bir yenilenme enerjisi aşılıyor, devletçilik ve milliyetçilikle olan ideolojik bağını adım adım gevşetiyordu. Siyasetteki ve toplumsal alandaki bu iki aktörün uyumlu davranışı dönüşüm dinamiğini sağlam temeller üzerine oturtmak için şarttı. Ancak Türkiye ‘demokrasisinin’ niteliği bu yenileşmenin salt hükümet olma veya sosyal ağlar oluşturma ile mümkün olmadığını hatırlatıyordu. Yeni dönemin sınavı iki alanda gerçekleşecek, değişimin kavga alanı bürokrasi ve medya olacaktı. Bu nedenle Zaman Gazetesi, benim açımdan yeni dönemin ‘sesi’ olmaya en yakın duran yayın organıydı ve bu gazetedeki ‘cemaat’ dışı ilk yazarlardan biri olmam teklifini kafamda hiçbir soru işareti olmadan kabul ettim.

Sonrasında bu gazete benim için sadece fikri açıdan doğru bir yer olmakla kalmadı, insani açıdan da benzersiz bir ilişkiyi ifade etti. Hrant Dink’in ölümünden sonra gösterilen anlayış, yardım ve dostluğu örneklemem yakışık almaz… Bu gazetenin yönetimine her zaman ve hâlâ bir vefa borcum var. Öte yandan bu vefa, yazarlığın doğal mecrası ile de bütünleşti… Zaman okuyucusu ile aramda yıllar içinde epeyce sıra dışı bir ilişki oluştu ve bu öğrenmeye açık, meraklı ve düşünme yeteneğine sahip takipçilere olan sorumluluğum öne çıktı.

Son dönemde yaşananlar İslami kesim içindeki gerilim, çatışma ve kırılmanın ne denli tahrip edici ve hastalıklı sonuçlar yaratabileceği ile ilgili örneklerle dolu. Yeniyi oluşturmak, eskiyi bitirmekten çok daha zormuş… Meğer yeninin içinde güç kazanma ve yerleşme isteği siyaseti ele geçirdiğinde, gerçeklikle bağ kurmak da zorlaşırmış. Son süreçte benim gazetem de bir ‘taraf’ oldu ve diğerleri gibi siyasi işlevini öne çıkardı. Medya Türkiye’de ne yaşandığı ve niçin böyle olduğu sorularının peşinden gitmektense, propagandist bir gerçeklik tablosu çizmeyi tercih etti. Bugün bu eğilim yükselmeye ve hastalıklı bir yapı üretmeye devam ediyor.

Yazının devamını okumak için tıklayınız!