Beyoğlu İmam Hatip’in idealist Mahmut Hoca’sı

Medya
Modern eğitimin, insanları sisteme entegre etmeye yarayan bir araç olduğunu belirten Kılıçarslan, yazısında kaideyi bozan bir istisnaya yer verdi. Yazısında Beyoğlu İmam Hatip Lisesi Müdürü Mahmu...
EMOJİLE

Modern eğitimin, insanları sisteme entegre etmeye yarayan bir araç olduğunu belirten Kılıçarslan, yazısında kaideyi bozan bir istisnaya yer verdi. Yazısında Beyoğlu İmam Hatip Lisesi Müdürü Mahmut Yelek’in icraatlarından söz eden Kılıçarslan, bir tek insanın yaratabileceği farkı küçümsememek gerektiğini vurguladı.

İşte Kılıçaslan’ın o yazısı…

Modern eğitim kurumlarına mesafeliyimdir. Batının icat ettiği okulların insanı düzleştirip sisteme entegre etme amacından gayrı bir amaç taşımadığını her daim düşünürüm. Elime her fırsat geçtiğinde de bunu ifade etmekten mutluluk duyarım.

Gene de, bu düzleştirici ve aynılaştırıcı mantığın içerisinde ‘yıldızın parladığı anlar’la karşılaşmayacağıma olan inancım, anladım ki yanlış bir inançmış. Niçin? Çünkü Beyoğlu Anadolu İmam Hatip Lisesi’ni görmüş bir insanım.

Anlatacağım. Fakat önce size bu enteresan okulun müdürünü, yani Mahmut Yelek hocayı tanıtmama izin verin. Öğretim hayatı, kuşağının neredeyse tüm öğrencileri gibi, bin türlü zorluk ve yoksunlukla geçen bu meslek dersleri hocası, şimdi öğrencilerine sağladığı imkânlarla belli ki o zorlu günlerin intikamını alıyor. 2006-2007 yılında öğrenci almaya başlayan okulun kurucu müdürü Yelek Hoca. Heyecanla anlatıyor. Demir ranzalar koymak istemişler yatakhanelere, ‘olmaz’ demiş mesela. Ranzaların mobilya olmasını sağlamış. ‘Yatakhanelerim 12 kişilik, odalardaki yatak sayısını mutlaka azaltmam lazım’ diyor.

Hoca, çok önemli bir şey yapmış. Beyoğlu Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin ihtiyaçları ile ilgilenecek bir vakfın oluşturulmasını sağlamış.

07:30’da başlıyormuş okulda hayat. Derslerin başlamasına kadar öğrenciler 15-20 kişilik gruplar halinde uzman eğiticilerden talim, kıraat, tecvid, Arapça gibi dersler alıyorlarmış. ‘Öğrencileri 3-4 yıldır dershane belasından kurtardık, üniversite hazırlık müfredatını okulda hocalarımızla çözüyoruz’ diyor. ‘Okulun üniversiteye öğrenci yerleştirme oranı %96’ derken gözlerinin içi parlıyor. Yaz tatili 1,5 ay okulda. Geriye kalan 1,5 ayda öğrencilere çeşitli mesleki dersler veriliyor. Hah. Unutuyordum. Bir de Türkiye gezileri var. Öğrencilerin öğrenim hayatları boyunca Türkiye’nin yedi bölgesini de gezecekleri bir gezi programı yürürlüğe sokulmuş.

Havuzu, spor salonunu, saunayı, halı sahayı, konferans salonunu falan saymıyorum bile.

Okulun, Arapça öğretimine dayalı bir hazırlık sınıfı var. Hazırlık sınıfı öğretmenlerinin tamamı Arap… ‘Çocuklar Arapça öğrenecekse mutlaka ana dili Arapça olan insanlardan öğrenmeli diye düşündük’ diyor.

Buraya kadar yazdıklarımı, ‘ne olmuş ki, benzer durumlarda olan, benzer şartlarda eğitim veren devlet okulları var’ cümlesiyle karşılamaya hazırlanıyorsanız, acele etmeyin.

Beyoğlu Anadolu İmam Hatip Lisesi bu yıl, hazırlık sınıfındaki 89 öğrencisini 1 Nisan-15 Haziran tarihleri arasında dil eğitimi alsınlar diye Ürdün’e göndermiş yahu.

‘Hocam nasıl yaptınız bu işi’ diye sordum. Mahmut hoca, ‘hamdolsun, imkanları doğru değerlendirerek’ cevabını verdi. Öncelikle gücü yeten ailelerden bir miktar katkı payı alınmış, gücü yetmeyecek olanlardansa bir kuruş talep edilmemiş. Vakfı hareketlendirmiş ardından. ‘Yapalım bu işi’ demiş, ikna etmiş. Şimdi, 14-15 yaşındaki 89 çocuğumuz, okullarındaki Arap hocalardan aldıkları 480 saat Arapça eğitiminin yanına 260 saat de Ürdün’de ekliyorlar.

Bütün bunları niçin anlatıyorum biliyor musunuz? Çünkü ‘iyiler yeryüzünün talihidir’ de ondan.

Mahmut hoca, pekala yüzlerce, binlerce benzeri gibi ‘salla başını al maaşını’ bir memuriyet anlayışını benimseyebilir, araziye uyarak emekliliğinin dolmasını bekleyebilirdi. Ancak bunu yapmamış. Anlaşılan o ki ‘insan varsa imkan da vardır’ diyerek kolları sıvamış ve birinci sınıf bir eğitim yuvası haline getirmiş okulunu. ‘Ne mecburiyetim var’ dememiş. ‘Aman, bana ne’ dememiş. Teşbihte hata olmaz, o tayları doğururken gıkını çıkarmamış. Ortalığı feryad-ı figana boğmamış. İşini, hem de en güzel şekliyle yerine getirmiş.

Şimdi görüyor ve bir çeşit mutlulukla anlıyorum ki, dünyayı kurtaracaksa Mahmut hoca ve öğrencileri kurtaracak. Üstelik bizi ‘devlet sarısı’ndan kurtararak başlayacaklar işe.

Ne diyordu Balzac: ‘Bir tek insanın yaratabileceği farkı küçümseyenin aklına turp sıkayım hacım!”

Yazının tamamını okumak için tıklayın…