Dünya Ekonomisine Yön Veriyorlar!

Şirketler
Herşey 2. Dünya Savaşı sırasında başladı. Savaşın sonuna doğru kazanan tarafın ABD’nin başını çektiği ülkelerin olduğu anlaşılınca, yeni dünyayı da bu ülkeler şekillendirmek için harekete geçti....
EMOJİLE

Herşey 2. Dünya Savaşı sırasında başladı. Savaşın sonuna doğru kazanan tarafın ABD’nin başını çektiği ülkelerin olduğu anlaşılınca, yeni dünyayı da bu ülkeler şekillendirmek için harekete geçti. Savaş sonrasına hazırlanan kapitalist dünya sistemi kendi sistemini de kurmak için harekete geçti. Bu amaçla Temmuz 1944’te ABD’nin küçük bir kasabası olan Bretton Woods’da toplanan Birleşmiş Milletler Para ve Finans konferansında yeni iktisadi kararlar alındı.

İşte alınan bu kararlar Bretton Woods sistemi olarak adlandırıldı. Sonrasında Bretton Woods, uluslararası para idare sistemi, dünyanın önde gelen devletleri arasındaki ticari ve finansal işlemlerde uyulması gereken kuralları belirledi.  Bu sistem , dünya tarihinde ilk kez, bağımsız ulus-devletlerin kendi aralarında ortak bir parasal düzen üzerinde anlaşmaları sonucunda uygulamaya konuldu.

Uluslararası para sisteminin kurallarını belirleyen bu anlaşma, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) kurulmasına olanak sağladı. Bu kurumlar, 1946’da, yeterli sayıda ülke anlaşmayı imzalayınca faaliyete geçti. Zamanla dönüşüme uğrasa ve şekil değiştirse de bugün dünya ekonomisine yön veren kuruluşlar bu sistemin mirası olarak hala varlıklarını sürdürüyor. Bu sisteme yeni aktörler de eklenmedi değil. Özellikle petrole olan bağımlılık, OPEC, OAPEC gibi kurumları ortaya çıkardı ve sistem daha da genişledi ve dönüşümünü sürdürdü. Tabi küreselleşme, bu kuruluşları daha da fazla dönüştüreceğe benzer. Peki bu ekonomik kurumlar hangi faaliyetleri yürütür, hangi kararları alır? İşte ayrıntılar…

IMF
Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund) (IMF), 1944 yılında uluslararası para sisteminin esaslarını belirleyen Bretton Woods Anlaşması gereğince kuruldu ve 1 Mart 1947’den itibaren fiilen çalışmaya başladı. Merkezi ise Washington’da.

Uluslararası rezerv yetersizliğini gidermek için nakit akışı yaratacak bir kurum olarak oluşturulan Uluslararası Para Fonu’nun gerçekleştirmeye çalıştığı amaçları şöyledir:

Uluslararası ticaretin gelişmesini sağlamak üzere ülkelerde tam istihdam üretim seviyesine ulaşılması.

Gelişme hızlarının artırılması.

Sabit kur sisteminin gerçekleştirilmesi ve kurlarda istikrarın sağlanması.

Tek yönlü devalüasyonların olanaklar oranında önlenmesi.

Ödemeler dengesi sorunlarının çözümüne yardımcı olmak için üye devletlere kredi verilmesi ve ticari serbestliğe kavuşturulması.

Kararlı kur politikası ile ulusal para politikaları arasında koordinasyon kurarak, kambiyo piyasalarına istikrar kazandırılması.

Konvertibiliteden, çok yanlı ödeme sistemi ve uluslararası uzmanlaşmadan tam yarar sağlanması.

Fon’un ana sözleşmesinde yer alan bu amaçlar, döviz kuru istikrarı, döviz kontrolleri ve ithal kısıtlamalarının kaldırılması ve yeterli uluslararası likidite sağlanması olmak üzere üç ana noktaya odaklanıyor. Döviz kuru istikrarının sağlanması için her ülke, ulusal parasını altınla tanımlamakta ve parite döviz kurunu Fon’a bildiriyor.  Ancak önemli bir dengesizlik durumunda paritesini değiştirebiliyor.

Döviz kontrolü ve ithalat kısıtlamalarının kaldırılması ilkerine göre ülkeler, dış ticaret kısıtlamalarına gitmiyor.  Bu amaçla Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) ve Avrupa Tediyeler Birliği (EPU) olmak üzere iki anlaşma yapılır. Avrupa paralarının konvertibl olması üzerine EPU’nun da görevi bitmiş, yerine Avrupa Para Anlaşması (EMA) yapılmıştır. Öte yandan ülkelerin kotalarından oluşan fondan yapılan çekmeler, ülkelere ek bir nakit akışı olanağı oluşturuyor.

Üye ülkeler, kotanın %25’ini oluşturan altınla yaptıkları ödemeyi, istediklerinde geri çekebilmekte, buna karşılık kredi dilimini meydana getiren %75’lik kısmı ise IMF’in onayıyla kullanabiliyor.

1990’ların başlarında 177 ülkenin üye olduğu IMF’e Türkiyei ise, 14 Şubat 1947 tarihli ve 5016 sayılı yasayla katıldı.

DÜNYA BANKASI

Dünya Bankası, II. Dünya Savaşı’nın ardından 1945 yılında Uluslararası Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası (IBRD) adıyla kuruldu. 1947 yılında ise Birleşmiş Milletler’in özerk uzman kuruluşlarından biri olma özelliği kazandı.

Günümüzde dünya devletlerinin 181’i bu bankanın üyesi. Bunlardan 11’i, banka sermayesinin*%55’ine sahip. Türkiye’nin sermayedeki payı ve oy gücü *%0,5 düzeyindedir.

Dünya Bankası Guvernörler Kurulu, İcra direktörleri Kurulu, Başkanlık organları tarafından yönetilmektedir. Guvernörler Kurulu, üye devletlerin atadıkları birer guvernör ve vekilinden oluşmakta ve yılda bir kez toplanmaktadır. İcra direktörleri Kurulu iki yıl için görevlendirilen 24 üyeli ve sürekli karar organıdır.

PETROL İHRACATÇISI ARAP ÜLKELERİ ÖRGÜTÜ (ORGANİZATİON OF ARAB PETROLEUM EXPORTİNG COUNTRİES-OAPEC)

Kuveyt, Libya, Suudi Arabistan, Cezayir ve dört Körfez Emirliği arasında 1968 ocağında kurulmuştur. Uluslararası petrol fiyatlarının belirlenmesinde OPEC’e öncülük eden kuruluştur. Petrol konusunda üyeler arasında işbirliği yapmak ve Arap-İsrail anlaşmazlığında petrolü siyasi bir silah gibi kullanmak amacında idi. OAPEC’in petrol konusunda işbirliği sağlamak konusunda OPEC’ten daha etkili olduğu düşünülmektedir. Çünkü yalnız petrol ihraç eden Arap ülkelerinden oluşuyor ve OPEC gibi Arap olmayan Ekvator, Endonezya, İran, Nijerya, Venezuella, Bahreyn örgütte yer almıyordu. 1971 yılında faaliyetleri son bulmuş ve benzer amaçlar OPEC tarafından yerine getirilmeye çalışılmıştır.

Örgütün başlıca organları; yılda en az bir kere toplanan ve ülke petrol bakanlarının katıldığı en yetkili organ durumundaki Bakanlar Konseyi, Yürütme Bürosu ve Sekreterya’dır.

Örgüt üyeleri: Katar, Mısır, Irak, Kuveyt, Libya, Suudi Arabistan, Suriye, Tunus, B.A.E., Cezayir’dir.

Örgütün merkezi Kuveyt’in başkenti Kuveyt City’de idi.

PETROL İHRAÇ EDEN ÜLKELER ÖRGÜTÜ (ORGANİZATİON OF PETROLEUM EXPORTİNG COUNTRİES-OPEC)

1960’larda başlıca petrol üreticisi ve ihracatçısı ülkelerin kurduğu bir örgütlenme. Petrol fiyatlarının ve üye ülkelerinin ihracat kotalarının görüşüldüğü bir forum rolü oynar. Geçmişte çok etkili bir petrol karteli örneği vermiştir. Ancak zamanla gücünü yitirmeye başladı. Örgütün Arap ülkeleri, petrolü Batılı ülkelere karşı bir silah gibi kullanma istemişlerdi. 1973 sonları ve 1974 başlarında OPEC, petrol fiyatlarında dört kata varan oranlarda zam yaptı. Petrole 2. Büyük zam 1979 yılında yapıldı.

Bu gelişmeler sonucunda örneğin 1969’da varili 1.84 dolar olan petrolün fiyatı 1980 başlarında spot piyasada 34 dolara yükseldi. Petrol fiyatlarındaki bu aşırı yükselme, ithalatçı durumundaki ülkelerde büyük dış ödeme açıkları ve dış borç yükü, iç ekonomilerde ise şiddetli enflasyonla birlikte işsizlik (stagflasyon) sorunları doğurdu. Diğer yandan petrol ihracatçısı ülkeler büyük dolar rezervlerine sahip oldular. "Petrol Dolar" adı verilen bu fonların batılı ülke ekonomilerinden çekilip OPEC ülkelerinin kasalarına girmesinin, Batılı sanayileşmiş ülkelerde büyük bir resesyon doğuracağından endişe edilmişti. Fakat beklenen tehlike gerçekleşmedi. OPEC ülkeleri bu petro dolar fonlarını, büyük ölçüde Batılı sermaye piyasalarına yaptıkları yatırımda ve Batı’dan satın aldıkları malların finansmanında kullandılar. Böylece sözkonusu fonlar Batılı ülkelerin ekonomilerinden çekilmiş olmadı. OPEC, üretimi ve ihracatı sınırlıyordu. Ancak giderek kota sınırlarının belirlenmesi konusunda görüş ayrılıkları ortaya çıktı. Suudi Arabistan ve Kuveyt gibi bir grup OPEC ülkesi, sahip oldukları büyük rezervler nedeniyle yüksek fiyatların OPEC dışı petrol üretimini ve alternatif enerji kaynaklarını özendireceğini savunarak aşırı fiyat politikasına karşı çıktılar.

İran ve Libya gibi ülkeler ise sınırlı rezervleri dolayısıyla mümkün olduğu kadar kısa zaman içinde en yüksek geliri elde etmek için yüksek fiyat politikasından yana idiler. 1980’lerin başında anlaşmazlık sonucu her ülke kendi politikasını izlemeye koyuldu. Böyle bir yaklaşım kuşkusuz OPEC ülkeleri arasındaki birlik ve dayanışmanın ortadan kalkması anlamına geliyordu. İthalatçı ülkelerde tasarruf sağlayıcı önlemler almaya ve alternatif enerji kaynaklarının kullanımını artırmaya yönelik faaliyetler arttı. İngiltere ve Hollanda gibi ülkeler zengin Kuzey Deniz’inde zengin yataklar keşfettiler. Böylece bir yandan dünya talebinin düşmesi diğer yandan OPEC dışı üretiminin artması petrol fiyatlarında düşüşler doğurdu. 1990 yazında Irak’ın Kuveyt’I işgali ile örgüt içi çatlak en üst düzeye çıktı.

EKONOMİK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA ÖRGÜTÜ (ORGANİZATİON FOR ECONOMİC COOPERATİON AND DEVELOPMENT-OECD)

Bu uluslararası ekonomik örgütlenme biçimi 1961 Eylül’ünde, Avrupa Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (OEEC)’nin isminin değiştirilmesi ve üyelik kapsamının genişletilmesiyle faaliyete başladı. Kuruluşu Aralık 1960’da Paris’te OEEC üyeleri ile ABD, Kanada ve İspanya arasında imzalanan bir konvansiyonla sağlanmıştır. Daha sonra Japonya ve Avustralya da üyeliğe girdi.

OECD’nin amaçları şunlardır: Üye ülkelerde, yüksek istihdam ve mali istikrar içinde büyümeyi katkıda bulunmak; daha az gelişmiş durumdaki üye ya da üye olmayan ülkelere kalkınmalarında yardımcı olmak; dünya ticaretinin çok yanlı olarak ve ayrım gözetmeme ülkesine dayanarak gelişmesine katkıda bulunmak. Buna karşın OECD, bugün Batılı sanayileşmiş ülkeler arasında uyum sağlanmasına yardımcı olan bir kuruluş. Örgüt içinde ABD geleneksel olarak Batı Bloku’nun liderliğini üstleniyor.

Örgütün yirmi dört üyesi şunlardır: Avusturalya, Avusturya, Belçika, Kanada, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, İzlanda, İrlanda, İtalya, İspanya, Japonya, Lüksemburg, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç, Portekiz, İsveç, İsviçre, Türkiye, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri. Örgütün merkezi, Fransa’nın başkenti Paris’tedir.

Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ, İngilizce: World Trade Organization, WTO), çok taraflı ticaret sisteminin yasal ve kurumsal organıdır. WTO, hükümetlerin iç ticaret yasalarını ve düzenlemelerini nasıl yapacakları hususunda yasal bir çerçeve ortaya koymaktadır ve toplu görüşmeler ve müzakereler yoluyla ülkeler arasında ticari ilişkilerin geliştirildiği bir platformdur
 
WTO, 1 Ocak 1995’te kurulmuştur. Uruguay Round’a taraf olan ülkeler 15 Aralık 1993’te görüşmeleri tamamlamış ve Fas’ın Marakeş kentinde Nisan 1994’te "Nihai Karar" bakanlar tarafından imzalanmıştır. 15 Nisan 1994’te ilan edilen Marakeş Deklerasyonu, Uruguay Round’u görüşmelerini onaylamış ve Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) altında gerçekleştirilen yedi görüşmenin "dünya ekonomisini güçlendirdiği ve daha fazla ticaret, yatırım, istihdam ve gelir artışı sağladığı"nı ilan etmiştir. WTO, Uruguay Round’u görüşmelerinin şekillendiği ve bir anlaşmadır ve GATT’ın devamıdır.

Dünya Ticaret Örgütü(WHO)

WTO, sadece üyelik açısından (1994 sonunda 128 üye) GATT’tan fazla değil, aynı zamanda, uygulandığı ticari faaliyetler ve ticaret politikalar açısından da daha geniş bir alanı kapsamaktadır. GATT, sadece mal ticaretini kapsarken, WTO mal, hizmetler ve fikri mülkiyet hakları olarak da bilinen "fikir ticareti"’ni de kapsamaktadır.

WTO’nun esas fonksiyonları; topyekün olarak WTO’yu oluşturan çok taraflı ticaret görüşmelerini yönetmek ve uygulamak, çok taraflı ticaret görüşmelerinde bir forum olarak görev yapmak, ticari anlaşmazlıklarına çözüm aramak, milli ticaret politikalarını denetlemek ve bu amaçlarla global ekonomik politika yapımında görevli uluslararası kuruluşlarla işbirliğine gitmektir.

WTO anlaşması, tarımdan, tekstile ve konfeksiyona, hizmetlerden fikri mülkiyet hakları kurallarına kadar, değişik alanlarda 29 ayrı metinden oluşmaktadır. Bunlara ilave olarak WTO üyelerine ilave sorumluluklar ve taahhütler yükleyen, ilave 25 deklerasyon, karar ve anlaşma da bulunmaktadır. WTO kuralları geleneksel olarak hassas sektörler olarak kabul edilen tarım malları ticareti ve tekstil ve konfeksiyon ürünlerini de kapsamaktadır. Tarım da kabul edilen kurallar piyasaya giriş şartlarını, yerli üretimi destekleme kurallarını, ihracat teşvik uygulamalarını ve gıda güvenliği, bitki ve hayvan sağlığı kurallarını içermektedir. Tekstil ve konfeksiyon’da yeni kurallar Çok Elyaflılar Anlaşması’ndan sonra 10 yıllık bir geçiş dönemi ile WTO kurallarına dahil olacaktır.

Yukarıda değinilen anlaşmalarla pek çok basit ve temel ilkeler hep birlikte yeni çok taraflı ticaret sistemini meydana getirmektedir. GATT’ın ana kuralları, üyeler arasında ve ithalat ile yerli üretim arasında ayırım yapmayı yasaklamaktadır. Mesela Madde I " En Çok Kayırılan Ülke " (MFN) fıkrasında her hangi bir ülkenin bir ülkeye uyguladığı imtiyazın başka ülkelere uygulanandan daha az olamıyacağı belirtilmektedir. Ayırım yapmamanın bir diğer şekli de "ulusal muamele"’dir ve mallar bir piyasaya girdiğinde en az yurt içinde üretilen mallar kadar kayırılabileceği belirtilmektedir.