O lüks residansları hakettik mi?

Reel Sektör
Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, iç tüketimle yapılan büyümenin problem yarattığı belirterek ‘Bizim yatırmla üretimle, ihracatla büyümemiz gerekiyor’ dedi. WSJ’da yer alan hab...
EMOJİLE

Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, iç tüketimle yapılan büyümenin problem yarattığı belirterek ‘Bizim yatırmla üretimle, ihracatla büyümemiz gerekiyor’ dedi.

WSJ’da yer alan habere göre; Ali Babacan, 13.Türkiye Katılım Bankalar Birliği (TKBB) Olağan Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada küresel ekonomiye ilişkin değerlendirmede bulunan Babacan, büyümek isteyen şirketler için yatırım yapılacak adresin gelişmekte olan ülkeler olacağını anlattı.

Türkiye’de güven ortamının bugün için olduğunu belirten Babacan, reel sektörün güven endeksine bakıldığında son bir kaç yılın en yüksek seviyelerinde olduğunu kaydetti.

Geleceğe güvenle bakan reel sektör, finans sektörü ve vatandaş kitlesinin ekonomik büyüme için elde hazır bir imkan olduğuna dikkati çeken Babacan, şunları söyledi:

“Ama bu büyümeyi iç tüketimle yaptığımız zaman problem çok büyüyor .Mutlaka bizim yatırımla, üretimle ihracatla büyümemiz gerekiyor. Önce üreteceğiz, ihracat yapacağız, hakedeceğiz ondan sonra o hak ettiğimiz refah seviyesini yaşayacağız. Daha kazanmadan, üretmeden, hak etmeden o farklı refah seviyesine ulaşmaya çalışırsak hep beraber Türkiye’yi büyük bir riske sürükleyebiliriz. Özellikle Türkiye’de gayri menkul piyasası çok hareketli. Bu da iyi bir şey. Ama İstanbul’a baktığınızda yapılan lüks alışveriş merkezlerine, konutlara baktığınızda gerçekten o konutlarda oturacak kadar ürettik mi? Dünyanın en pahalı markalarını satın alacak kadar ürettik mi? O refahı hak ettik mi? Yoksa daha hak etmeden mi bu işleri yapıyoruz ona dikkat etmemiz lazım. Onun için öncelikle üretim, sanayi, alın teri, bilek gücü bunlar çok çok önemli. Bizim mutlaka verim ekonomisi olmamız gerekiyor. Üretim ekonomisi olmamız gerekiyor. İsraf ekonomisi asla olmamamız gerekiyor. Geleceğe güvenle bakmak iyi bir şey ama makro çerçevede de  ihtiyatımızı korumak zorundayız ki farklı sıkıntılı durumlarla ileride karşı karşıya kalmayalım.”

Babacan, gelecek dönemde neler yapılacağını önemli olduğunu ve Türkiye’nin reçetesinin hazır bulunduğunu ifade ederek, Orta Vadeli Program’ın Bakanlar Kurulu kararı yürürlüğe girdiğini ve dolayısıyla ‘Türkiye ne yapmalı?’ sorusunun cevabının orada olduğunu kaydetti.

10′uncu 5 yıllık Kalkınma Planı’nın 25 öncelikli dönüşüm programının bir takvimini şu anda hazırladıklarını kaydeden Babacan, şunları söyledi:

“Bizim hükümet olarak, TBMM olarak ortaya yazılı olarak koyduğumuz dokümanlar uygulandığı sürece Türkiye’nin önü açık. Ama ana politikalardan ana ilkelerden taviz vermeye başlanırsa, söz verilen, yazılan politikalardan farklı şeyler uygulanmaya başlarsa o zaman siz de korkun. Bu güven nasıl oluştu? Söz verildi, yapıldı. Program açıklandı, uygulandı. Hedef konuldu. Tutturuldu. Bu  11 yıllık güven böyle oluştu. Bu güvenin devamı içinde ileriye yönelik verilen sözlerin tutulması gerekiyor. Açıklanan programların uygulanmaya devam edilmesi gerekiyor. Kurumlarımızın kendi görev alanlarında tanımlanan şekilde asla taviz vermeden, ana ilkelerinden ana prensiplerinden vazgeçmeden uygulamalarına devam etmeleri gerekiyor. Bunlar yapıldığı sürece önümüz açık.”

Türkiye’nin bundan sonraki dönemde G-20 dönem başkanlığını da düşünüldüğünde gerçekten dünyanın ilgisinin üzerinde olmaya devam ettiği bir ülke olacağını vurgulayan Babacan, son bir yıldır Türkiye’nin biraz negatif gündemlerle dünya kamuoyunun önüne geldiğini söyledi.

Geçen yıl gezi olaylarından bugüne kadar dünya basınında Türkiye ile ilgili çıkan haberlere ve yorumlara bakıldığında, yüzde 95 civarında belki de daha fazla hep olumsuz haberler yer aldığını aktaran Babacan, sözlerini şöyle tamamladı.“Bu kadar negatif propagandaya rağmen, bu kadar Türkiye’nin negatif anlatılmasına rağmen 2013 yılında yine Türkiye’ye yaklaşık 13-14 milyar dolar doğrudan yatırım geldi. Bu kadar olumsuzluklara rağmen. Türkiye’nin daha olumlu daha farklı bir bakış açısıyla değerlendirildiğini düşündüğünüzde önümüzdeki dönemde ibreler dönüp şartlar değişip Türkiye’nin daha olumlu değerlendirildiği bir fırsatı yakaladığımızda bunun ekonomik sonuçları çok daha farklı olacaktır. Türkiye’nin en zor şartlarda bile test edilmiş bir ekonomik programı var. En zor şartlarda dahi test edilmiş kurumları var. Bu kurumlar en zor şartlarda, en sıkıntılı dönemlerde dahi yönetebilmiş, ortaya başarı koyabilmiş kurumlar. Dolayısıyla bu ana ilkeleri koruduktan sonra, taviz vermedikten sonra popülizm tuzaklarına düşmediğimiz sürece önümüz açık.